MİMARİ PROJE RAPORU
Tarsus yerleşimini araştırdığımızda 3 olgu çok önemli gözükmektedir. Tarih, kent-ticaret ve doğa. Tarsus’un çok zengin bir tarihi olup, Antik dönemden günümüze önemli bir yerleşim yeridir. Tarihte en yaygın Kilikya olarak anılan bölgede bulunan ilçenin Hitit Uygarlığı başta olmak üzere köklü bir uygarlık geçmişi vardır. Üzerinde muhteşem bir geçmişin birikimini barındırmaktadır. Diğer bir konu ticaret merkezi olmasıdır. MÖ 5000 yılına dayanan tarihinde görkemli dönemler yaşayan, çeşitli uygarlıklara kent merkezliği yapan, doğulu kervanların uğrak yeri ve ticaret merkezi olan ilçe, bu ticari özelliğini günümüzde de korumaya çalışmaktadır. Tarsus tarihi ticaret merkezinde hala geleneksel ticaretin ve zanaatın izi devam etmektedir. Çok önemli bir konu ise doğasıdır. Şelale bölgesi, Berdan Nehri’nin kıyıları, Tarsus’un tarihsel ve doğal mirasının kesiştiği önemli bir rekreasyon alanıdır. Roma döneminde bereketli ovaları nedeniyle Cilicia Campestris (Ovaların Kilikyası) olarak tanınan bölgenin başkenti olan Tarsus’ta, tarihsel ve kültürel katmanlar kadar doğal değerleri ön plana çıkmıştır. Bolkar Dağları’nın güneydoğu yamaçlarından başlayan Tarsus Çayı Vadisi, çok dar ve diktir. Daha sonra doğudan güneye bir yay çizer. Kıyıya yakın kesimlerde vadi tabanı birden genişleyerek Seyhan Irmağının vadi tabanı ile birleşir. Bu geniş düzlükler üzerinde Tarsus Berdan Ovaları yer alır.
Bizim tasarım kriterimiz bu 3 olguyu inceleyerek kentin bir parçası olabilmek diğer bir yandan Tarsus şelalesi ve doğasına eklemlenebilmek.
Kent: Kent merkezine göre kuzeyde kalan proje alanımız, Berdan Çayı üzerinde önemli bir doğa parçasıdır. Bu alanın kent ile bir bütün olarak düşünülmesi gerektiğine inanmaktayız. Bu yüzden kent ile ilişkisinin tanımlanması ve ağlarının kurulması gerekmektedir. Kent anlamında bizim önerimiz kent, ticaret bölgesi ve kent merkezindeki tarihi alanlar ile bir kültürel şemanın kurulması – bu bağın kuvvetlendirilmesi kentin gelişiminde önemli bir karar olacaktır.
Proje alanımız Berdan Çayı’nın üzerinde olmasına rağmen hemen kuzeyindeki kente-mahalleye teğet durumdadır. Bu yüzden de tasarım kent ile beraber düşünülmelidir. Yaptığımız inceleme yakın çevresinin proje alanı ile ilişkisinde kuzeybatı-güney doğu yönlenmesi gözükmektedir. Aslında bu rüzgarı içeri alma anlamında da çok önemli bir aks tanımlamaktadır. Biz bunun yakın çevre ve iklim ile ilişkisinde önemli bir girdi olduğunu düşünmekteyiz. Bu yüzden bu doğrultunun proje alnımızda da devam ettirilmesi gerektiğine inanmaktayız.
Diğer bir konu ise kent ile yapı oranları ve kütle ilişkisinde bir bütün olabilmek. Bulunduğu bölgede kente ve doğaya zarar verecek büyüklükler yerine oralı gibi davranan büyüklük, parçalılık ve şemaların oluşturulabilmesini çok önemsiyoruz. Bu parçalılık ve doğru kütle oranlarında davranmak şelale ve çevresi ile beraber bir bütünün parçası olabilme anlamında çok önemli bir karar olduğunu düşünmekteyiz.
Evet tüm bu kent ve yakın çevre okuması ile beraber alanın kuzeyinde kalarak mahalle ve kent ile bağ kurmak, parçalı olacak şekilde doğru kütle oranlarını yakalamak-insan ölçeğinde kalarak bölge ile empati kurmak ve güneyinde ise su, şelale ve muhteşem doğa ile bütünleşerek bir bütünün parçası olmaya çalıştık.
Asıl amacımız ise şelale ve çevresindeki doğaya eklemlenebilmek. Önce yapımızı yapıp sonradan peyzajını düzenlemek istemiyoruz. Zaten mevcutta muhteşem bir doğa var. Onun bir parçası olmak hedefimiz. Ona eklemlenmek istiyoruz. Ona yönlenmek, katılmak iç içe olup duyguları hissetmek. Fazlalıklardan arınarak, basitleştirerek asıl amacın -asıl güzelliğin oradaki doğa olduğunu hissettirecek bir yerleşimi oluşturmak istiyoruz. Peki bunu nasıl yapacağız?