Proje Açıklama Raporu:
MİMARİ KONSEPT
“Yerin altında bir şey inşa etmek elbette akıldışıdır”
Toprağa gömmek
Böyle anlaşıldığında, bu girişim, akıldışı olana bir nitelik kazandırma anlamına gelmektedir. Bu amaçla, toprağa gömme biçimindeki arketipik inşa tarzını kullanıyoruz. İnsanoğlunun ilk meskeni olan sığınak, burada bir deneyim alanı haline gelmektedir.
Bu mekân, düş ile gerçeklik arasındaki eşiği oluşturur. Gelgelelim arkeoloğun hem çalışmasını hem de bu çalışma aracılığıyla geçmişi kavramaya çalıştığımızda, bu iki alan birbirinden net olarak ayrılır; pencereden dışarıya, bugüne baktığımızda simsiyah değil zeytin yeşili bir manzara görürüz.
Akıldışı olan da budur. Hedef tam da bu akıldışılığı, bu şaşırtıcı durumu, yukarısı ile aşağısı, dün ile bugün, gerçek ile mitos arasındaki bir diyalog olarak sahnelemektir. Bu gerçek ile mitos arasında varolma durumu, kesin bir konumda bulunmaktan daha önemli hale gelir. Yukarıyı ne zaman terk ettim ve aşağısı ne zaman başladı? Işık, arkeoloğun hammaddesine, toprağa ulaşıncaya kadar yoğunluğu gittikçe azalarak, mekâna adımını attığı andan itibaren ziyaretçiye eşlik eder. Aşağıya inişte, yeraltındaki karanlığın karşısına güneşin renklerini koyuyoruz. Bu amaçla yapının bir tarafı yörede üretilen tuğlalarla tamamen kapalı, diğer tarafı tamamen açık, cam olarak tasarlanmıştır.
Hazırlık
Yapı malzemesi olarak kullanılan taşın sadeliğinin yanı sıra ışık ve bu ışığın yansımalarının ortaya çıkardığı minimalist çehre, tamamen Troya’ya odaklanılmasını sağlar. Ziyaretçi için sadelik, yeraltı ile ilişkisinde doğal bir algılama biçimi haline gelmelidir. Akılda kalan şey, karanlık bir “deliğin” içerisine girme duygusu değil, zaman ve mekânın içinden geçiş; düş ve mitos ile gerçek ve gerçeklik arasında kurulan denge olmalıdır. Çanakkale’den gelen ziyaretçi ören yerine varmadan az önce durdurulup yerin altına girme edimiyle şimdiki zamandan kopartılacaktır. Bu bize göre Truva, İllion, Troia, Wilusa’ya yaklaşmanın en uygun yoludur.
Karakter
Sergileme konseptine çok fazla müdahale etmeksizin, müzenin çift dolamlı (iki kere dolanan) yapıda olmasını öneriyoruz. 500 metrelik müze gezisinin sonunda (2×2πr > 2 x 3,14159 x 40m) müzenin başlangıç ve bitiş noktaları tam üstüste konumlanır. Bir dolamdan sonra, yani yarı yolda ziyaretçi başlangıç ve bitiş noktasının tam ortasında durmaktadır ve burada Homeros ile tanışır. Homeros ziyaretçiyi gerçeklikten kopararak Troya mitolojisine götürür. Mekâna yerleştirilen küp biçimli kilitlenebilir odalar mümkünse saydamdır. Böylelikle malzeme deposu veya laboratuvar gibi alanlar da sergileme alanı karakteri kazanır ve ziyaretçi, arkeologların çalışma süreçleri hakkında fikir edinebilir.
Kronolojik sıra, statik sistemin sarmaldan (spiralden) geçişini belirler. 24 taşıyıcı eleman müzeyi 24 “zaman dilimine”, daha doğrusu günün 24 saatine böler. Böylece saat, gün, ay, binyıl, müzenin karakterine hem yapısal hem de sembolik olarak dahil edilmiş olur. Ziyaretçi avlu üzerinden geçip düşünsel zaman atlamaları yapabilir ve buradaki doğrusal zaman akışını istediği anda kırabilir. Ziyaretçi nerede durursa dursun tüm müze görüş alanı içindedir. Zeytin ağaçlarının bulunduğu avlu onu her an şimdiki zamana geri döndürebilir. Müzeyi çevreleyen açık alan, binlerce yıl öncesinde de bugünkünden çok farklı değildi. Avlu bunun bir yansımasıdır.
Açık alan
Ağaçların sağladığı gölgelerden, tarlalardan denize kadar uzanan geniş manzaradan ve hafif yükseltilerin üzerinden esen rüzgârdan başka neye ihtiyaç var ki. Buradaki açık alan ziyaretçiyi keyifle zaman geçirmeye ve keşif yapmaya davet eder. Müze arazisi üzerinde bulunan arkeolojik kazı alanları yüzeyin üzerine çakılı gezi parkurunun kesişme noktalarını oluşturur. Bunlara çocukların arkeoloji ile ilgili oyunlar oynayabilmesi için oluşturulmuş yeni alanlar eklenir. Kazı alanlarının “dolgu kalıpları” şeklinde kil, taş, ahşap ve toprak küpleri, ziyaretçiye ören yerine giden yolu gösterir.
Rüzgâr
“Rüzgâr Troya’ya zenginliği getirdi.” Bu alıntıyı müzedeki enerji yaklaşımının fikir babası olarak almak istiyoruz. Madem rüzgâr geçmişte kültürü burada bu kadar kalıcı olarak şekillendirdi, gelecekte de rüzgârın gücüne güvenerek ondan yararlanmamız mantıklı bir sonuç olur. Yakındaki bir yükseltiyi üç rüzgâr türbini için kullanarak mevcut rüzgârı elektrik enerjisine dönüştürmemiz ekolojik açıdan amaca uygundur. Burada önemli olan, bu dinamiğin müzeden bakıldığında görünür kılınmasıdır. “Form follows energie” ilkesine bağlı olarak Anadolu’nun en eski medeniyetlerinden birinin bulunduğu yerde, çok bilinçli bir şekilde geleceği gösteren yenilikçi bir enerji kaynağını kullanıyoruz.
Yazın gerekli olan soğutma ve kışın gerekli olan ısıtma için Batı Anadolu’nun elverişli jeotermik özelliğinden yararlanılacaktır (bununla ilgili ayrıntılı bilgiler için bkz. tesisat raporu). Müze olağanüstü durumların (soğuk, sıcak, rüzgârsızlık) telafi edilebilmesi için yine de kamu elektrik şebekesine bağlı olacaktır.
Sonsöz
Mitos ve gerçek arasındaki denge asırdan asıra değiştiği ve şimdiki zaman geçmişi sürekli yeniden tanımladığı için bugünü arka plana itmek istiyoruz. Bugünün gerçeği yarının mitosu, dünün mitosu yarının gerçeği olabilir. Hiçbir şey göründüğü gibi değildir.
Tam da bu nedenle maketimiz çevreyi olduğu gibi değil „ters” gösteriyor.
Bu yapıya, bu önemdeki bir müzenin hak ettiği sunum zenginliğini kazandırmak için, gözün ve görme duygusunun boyut ve orantı oluşturma gücünü yok ediyoruz. Yani bir bina değil bir heykel inşa ediyoruz. Toprağın içine girme eylemini “fosilleştiriyoruz”. Böylelikle kendimizi dış dünyanın o büyük mekânından yalıtıp kapanıyoruz.
Zeytinlikler, ovalar, tepeler, toz, rüzgâr ve su gibi heterojen bir çevrenin içerisine, dünyanın merkezine vida gibi gömülen bir bina “inşa” etme fikri, yeraltının oluşturduğu ve dikkatle yeryüzünün ışığına bakmaya çalışan ve böylelikle bilgileri açığa çıkarmaları beklenen o koruyucu karanlıkla, mahremiyetle, yerçekimi ve sırların gizlenmesi amacıyla ilişkilidir.
ENERJİ
Enerji konsepti binanın ısıtma ve soğutma sistemlerinde enerji tasarrufu sağlamak, çevre ve doğa kirliliğini en aza indirmek, yenilenebilir enerji kaynaklarını devreye sokmak için tasarlanmıştır. Binanın bulunduğu zemine yeraltı sondajları yapılarak elde edilen enerji jeotermik santrale gönderilmektedir.
Binanın yakınına rüzgar yelkenleri yerleştirerek jeotermik santral için gereken elektrik enerjisi üretilmekte ve sisteme aktarılmaktadır. Soğutmayı ve ısıtmayı sağlayan ısıtma pompası üniteleri modüler sistemle kurulu “freecooling” sistemiyle (yer altı enerjisi potansiyeli soğutucu olarak kullanılır) çalışan “2-store-system”inden (çift depo sistemi) oluşmaktadır.
Bu sistem ile kazanılabilecek enerjinin hesabını tam olarak yapmak için projenin ilerideki aşamalarında “Geothermal Response” metoduyla yeraltındaki potansiyeli tespit etmek gerekecektir. Kurulan sistem hem soğuk, hem sıcak suyu birbirinden ayrı şekilde iki hidrolik ünitede her zaman kullanıma hazır tutmaktadır. Yapı bölümlerini (duvarları ve tavanları) aktive etmek ve bina merkezini havalandırmak için (soğuk ve sıcak) gerekli olan enerji hidrolik ünite tesisatından kullanılabilmektedir.
Hızlı çalışan kalorifer ve soğutma sistemi, “dört boru hattı sistem”i olarak adlandırılan hidrolik santral sıcak ve soğuk su boru hatlarından oluşmaktadır. Oda sıcaklıklarının her odadan ayrı ayrı kontrol edilmesi sağlanmıştır. Binanın ihtiyacı olan ısıtma ve soğutma jeotermik santral aracılığı ile üretilmektedir. Katlardaki doğal havalandırma sistemi, ofislerin havalandırması kısmen pencereler vasıtasıyla yapılmakta ve temiz hava pencerelerin açılmasıyla birlikte mekana doğal sirkülasyon ile içeri alınmaktadır. Bütün alanın döşeme altındaki konvektör sistemi ile ısıtılması sağlanmıştır.
STATİK
Truva Müzesi’nin yenilikçi tasarımı, bir sarmalın kendi içinde dönerek yeraltına girmesi olarak ifade edilebilir. Sarmal ziyaretçileri giriş katından alırken, sarmalın sonu iki kat yeraltına uzanmaktadır.
Tüm taşıyıcı elemanlar betonarme olarak tasarlanmıştır. Yatay taşıyıcı, tüm döşemeler, kirişsiz düz döşeme plağı olarak tasarlanmış, böylelikle mekanik ve elektrik sistemlerle kolaylıkla uyum sağlanabilmektedir. Hem döşeme kalınlıklarını azaltabilmek hem de yapı maliyetini düşürmek amacıyla ardgermeli(post-tensioning) döşeme sistemi kullanılmıştır. Döşemelerdeki maksimum açıklık 9.50 m’den azdır.
Döşemeler, sarmalın iç çeperinde ve iç çeperi ile dış çeper arasında betonarme kolonlar ile, dış çeperde ise betonarme perde duvarlar ile desteklenmiştir.
Sarmalın dış çeperi boyunca devamlılığı olan taşıyıcı perde duvarlar ile, hem deprem ve zemin basıncından kaynaklanan yüklere karşı yapının dayanıklılığı sağlanmış hem de verimli ve ekonomik bir taşıyıcı sistem çözümü önerilmiştir.
Yapının formu ve tasarlanan taşıyıcı sistem, yatay ve dikey yükleri yerdüzlemine eşit olarak dağıtabildiği için, sürekli temel sisteminin yeterli olacağı öngörülmüştür.
2 yorum
Benim de dikkatimi çekti, tesadüf ilginç olmuş gerçekten..
allahtan steve jobs Apple kampüsünü bu ödül Arkitera’da yayınlandıktan sonra açıkladı…
proje projeye benzer gerçi