MİMARİ AÇIKLAMA RAPORU
“Üsküdar, bir ulu rü’yayı görenler şehri
Seni gıbta ile hatırlar vatanın her şehri
Hepsi der: “hangi şehir görmüş onun gördüğünü?”
Yahya Kemal Beyatlı (İstanbul’un Fethini Gören Üsküdar)
Birçok şiire, şarkıya, sanat eserlerine konu olmuştur Üsküdar. Antik çağlardan beri kent kimliği ile İstanbul’un simge lokasyonlarından biri olarak varlığını sürdürür. Asya-Avrupa arası ulaşım kolaylığı sağlaması, Boğaziçi’nin açılım noktasında bulunmasıyla, altın şehir/kalkan şehir diye adlandırılır. Fenikelilerin, biri Kalhedon ( Kadıköy ), diğeri Moda Burnu’nda olmak üzere iki liman kenti kurmaları ile başlar Üsküdar’ın oluşumu. Fenikeliler’in Salacak Sahili’ne doğru uzanan sığlık kısma taşlar doldurarak bir mendirek oluşturması ve ticaret iskeleleri ile tersanelerini Salacak’a kurmasıyla, Salacak kıyısı şekillenmeye başlar.
Salacak Kıyı Karakteri // Mekansal Beden – Ortak Kamusal Şahsiyet
“Akşam olurken, güneş, İstanbul şehrine altın terlerle işlenmiş bir kaftan giydirir. Salacak, bakışlı İstanbul’a bir ayna olup çıkar. Pembeler ve eflatunlar, ‘mordan yeşile kaçan’ renkler!”
Selim İleri (İstanbul Lale ile Sümbül, Doğan Kitap, s.69)
Salacak, Üsküdar ve Harem odak mekanları arasında ve konut bölgesindeki falezlerin altında yer alır. Kamusal alana ‘mekân’ olma olanağı kazandıran en önemli etken insanın onunla ilişkilenme biçimidir. [1] Bu açıdan bakıldığında Salacak sahili, geçmişten günümüze kadar avantajlı kent dokusuyla farklı kıyı kullanımları ve senaryolara ev sahipliği yaptığından yaşayan ve değişen bir kamusal mekandır. Bu mekanın zaman içinde biçimlenişi, toplumsal biçimlenişin de temelidir. Toplum çevreyi şekillendirirken, çevre de toplumu şekillendirir. Karşılaşmaların, tesadüflerin ve sosyal etkileşimlerin yaşandığı kamusal alanlar, mekansal bir bedene sahiptir. Mekansal beden, kamusal alanlarda açığa çıkan ve kentliler ile kentin bir bütün olduğunu ortaya çıkartan birleştirici bir öğedir.
Kent Kimliği // Parçadan Bütün ve Üsküdar’a Has
Kent süreci hem geleceğe yöneliktir; hem geriye dönüktür; bazen eşgüdümlü tek bir kampanyadan doğar, bazen de parça parça oluşur.[2]
Salacak kıyı şeridi boyunca parçalanan akışın geçirimsizliğini onararak tasarlamayı, var olan karşılaşmaları anlamlandırmayı ve yeni karşılaşmalara ortam sunmayı amaçladık bu projede. Kamusal alanları herkesçe ortak sahiplenebilme hissini sunabilmeyi umduk. Üsküdar’a has olan bu katmanlaşmada bize sunulan parçalanmayı bir bütün gibi görmeyi başarabilirsek semtteki sürekliliği yakalayabilir ve bu parçalanmayı fırsata dönüştürerek çeşitliliği toplumla buluşturabilirdik.
Şehre dair yapılan her dokunuşun toplumsal bir sorumluluğu vardır. Öyle ki şehre dair söylemlerimiz ve eylemlerimiz geleceğin bir temsili ve mirası olacaktır. Bu sorumlulukla tasarlanmış tesadüflerle ve yeni sosyal etkileşimlerle ortak kamusal kimliği güçlendirebilmeyi amaçladık.
Salacak’ı yeniden düşünürken bazı kriterlere göre mevcut durumu da karşılaştırarak tasarımı şekillendirdik;
1. Yaya önceliği
2. Erişilebilirlik-ulaşım-yönlendirme
a. Sahil hattı boyunca araç yolunu gidiş ve geliş olarak iki şeride düşüren öneri ekspres yol, hem yol kenarına park ederek sahil boyunca fiziki ve mental sınır oluşturan araç yığınının önüne geçmeyi, hem de sahil hattını genişletmeyi amaçlar.
b. Sahil hattı boyunca hız rejimini düşürerek yayayı, falezlerden sahile kadar olan tüm alanı kullanmaya davet eder.
c. Araç kullanıcılarını hızla geçme eyleminden ziyade yavaşça gezinme eylemine yönlendirir.
d. Bisiklet yolu ve yaya yolları arasında önerilen yeşil alan, yönlendirici ve ayırıcı etkisiyle sahil hattı boyunca devam eder.
e. Küçük bir transfer merkezi haline geldiği düşünülen Harem’de arabalı vapur iskelesinin aksının devamına taşınan şehir içi otobüs ve minibüs peronları sahil hattının bütününü bozma halinden arındırılarak; otobüs, minibüs, tramvay durağı ve arabalı vapur iskelesinin bağlantısını yeniden kurgulanırken tüm aktarma seçenekleri tek bir aksta toplanır. Trafiğe akıcı bir çözüm getirilirken yayaya da erişim ve aktarma kolaylığı sağlanır.
3. Kamusal ve Sosyal Boyut – kıyı kullanımının farklı odaklarla zenginleştirilmesi, herkes için tasarım ilkesine özen gösterilmesi
4. Zaman içerisinde olacak değişimlere ayak uydurması
5. Görsel uyum ve estetik
6. Kent kimliği ve toplumsal bellek
7. Uygunluk ve form
8. Yaşanılabilirlik
9. Yeşil alan ihtiyacının karşılanması – biyoçeşitliliğe olanak sağlanması
Odaklar:
01. Kavuşma Rotası
02. Gelgit Tiyatrosu
03. Kent Havuzları
04. Balıkçı Barınağı ve Paylaşım Amfisi
05. Kültür Sanat Platformu / Kaykay Park
06. Açık Hava Sineması
07. Bio-Habitat
08. Kültür-Sanat Merkezi
09. Ulaşım Hub
Tarihi yarımadanın o naçizane silüeti Üsküdar için sadece bir seyir manzarası değildir. Çok derin hatıraları vardır. Nelere şahit olmuştur salacak sahili. Savaşlara fethe, coşkuya, hüzne… Hepsinin ağırlığı vardır üzerinde. Tarihi yarımadanın karşısında olmanın sorumluluğu vardır. Gördüklerini anlatma isteği vardır karşıyı selamlıyor olmanın verdiği çeki düzen ile… Bu sorumlulukla bir seyir rotası halini alır Salacak sahil hattı.
Kavuşma Rotası
Üsküdar Meydanı’ndan Kız Kulesi’ne doğru uzanan rotanın, sahilin devamına kıvrılmadan devam etme isteği vardı sanki. Kavuşma Rotası, bu isteğe cevap olmayı amaçlarken hem yaklaşma arzusu hem uzaktan bakmanın güzelliğini hatırında tutar. Rotanın ucuna yaklaşınca sanki etrafta kimse, hiçbir şey yokmuşçasına, sağ taraf deniz, sol taraf deniz, Kız Kulesi’yle baş başa bırakır.
İskele boyunca oluşan kademelenme seyir alanı olarak işlerken, rotanın sonundan kalkan kayıklar Kız Kulesi’ne ulaştırmak için beklerler.
Gelgit Tiyatrosu
Manzaranın, tüm tarihi açık ettiği arka planda, dalgaların Sultanahmet’ten, Ayasofya’dan haber taşır gibi bir telaşla gelip gittiği manzarayı izletmek üzerine kendini var eder amfi. Alt kısmını dolduran ticari birim ve hemen yanı başında duran kent havuzuyla birlikte sosyal bir kompozisyon oluşturur. Önceden kestirilmemiş yeni senaryoların bir parçası olur. Karşılaşma taktikleri üretir zamanın akışında. Farklı gruplara toplanma mekanı olur, yalnızlığıyla sosyalleşenlere de kucak açar denizin dinginliğine karşı.
Kent Havuzları
1800’lü yıllarda İstanbullular sıcak yaz günlerinde serinlemek için deniz hamamlarını kullanırlardı. Bu hamamlar denizin bir bölümünü çevreleyen iskele, iskelenin bir kısmında kapalı mekanlar ve ortasında oluşan havuzcuktan meydana gelirdi. Günümüzde Salacak sahil hattında dağınık, güvensiz ve iletişimsiz deniz kullanımı, kent havuzlarının kamusal deniz kullanımı için oluşumunu destekler, kentliye; kentin suya açıldığı hem fiziksel hem kavramsal anlamda bütünleştiği alanlar sunar.
Denizi içeri alan havuzların eski İstanbul hamamlarına da atıfta bulunarak hafıza mekanları haline gelmesi amaçlanmıştır.
Balıkçı Barınağı ve Paylaşım Amfisi
Balıkçı barınakları balıkçıların, hem işi hem de sosyalleşme mekanlarıdır. Bugünkü haliyle kentlinin dahil olmasının pek mümkün olmadığı barınak için kamusal ortak alanlar yaratacak, deniz, insan ve balıkçılar arasındaki etkileşimi artıracak balıkçı barınağıyla bütünleşen bir paylaşım amfisi önerilmiştir. Yeni balıkçı barınağı, nerdeyse tüm günlerini orada geçiren balıkçılar için halka karışma, hikayelerini paylaşma olanağı sunarken, ziyaretçiler için denize karşı, amfide balık ekmeklerini yerken balıkçıların hayatlarına bir parça dahil olabilmeyi mümkün kılar.
Bio-Habitat
Sahil hattında boydan boya tasarlanan sürekli yeşil koridor, kıyıyı her türden kullanıcı için erişilebilir ve algılanabilir kılmak amacıyla deniz üzerinde yeni bir rota oluşturur. Dolaşım sistemine eklenen yeni platform kentteki ekolojik bütünlüğü desteklemeyi amaçlar. Bölgedeki kuşlar için yeni bir boşluk oluşturan mekan, aynı zamanda Salacak kıyısındaki insanların deniz üzerinden Salacak’ı, falezleri ve kuşları izleyerek vakit geçirmesine imkan sağlar.
Kültür Sanat Merkezi
Eski Harem Otogarının geçmişi ve anlamına saygıyla onun varlığından izler taşıyan yeni Kültür Sanat Merkezi, Otogar gibi tek saçak altında parçalı, birbiriyle ilişkili kütlelerden oluşur. Otogarın denize yönelim aksını yer yer yakalar, yer yer ise rotasını farklı yöne çevirerek mekanlar arasında bıraktığı boşluklarda, yarı açık mekanlarda çeşitlenmeler yaratır.
Sahilden Hareme gelirken ilk önce bir amfi ile karşılar ziyaretçilerini ve durup denizi izlemeye davet eder.
Kültürel etkinlikler, sergi, kitaplık, aktivite mekanları ve atölyeler gibi çok çeşitli fonksiyonları bir arada barındırarak fonksiyonlara göre parçalanan merkezde, ortadaki atölyeleri barındıran birim tramvay atölyesinin aksını yakalar.
Sahilde yarattığı farklı kullanımlı iskele ve platformlar açık alan kullanımını çeşitlendirirken, suya temas etme fırsatı sunar.
Mahalle Terasları // Falez saçakları
Mahalleliye kamusal mekanlar sunarken, denizin ve karşı silüetin farklı bir kottan deneyimlenmesine imkan tanır. Falezin üst kot boyunca keskin ve sınırlayıcı tavrını yumuşatarak farklı zeminlerle bütünleşir. Ara sokakların devamı niteliğinde denize doğru uzanır. Sahil hattını canlandırırken üst kotta da kent geçirimliliğini sağlayan sosyal alanlar yaratarak, yaya üretici mekanlar olarak sirkülasyona dahil olurlar.
ROTA
Uzun ve soğuk süren bir kıştan sonra bahara kavuşmanın verdiği heyecan ve kıpırtıyla sabahın ilk saatleri koyuldum yola.
Üsküdar çocukluğumdan beri evim sayılır. Bazı dönemler çalışmak için farklı yerlere göçsem de, şimdi yine burada yaşarken buldum kendimi. En son geldiğimde epey göz ardı edilmişti sahil. Hüzünlü ve zoraki bir tavırla yürütmüştü beni. Özellikle araçların yarattığı kaostan iyice daralmış, arkasındaki yeşilden tamamen kopmuş ve nerdeyse basacak yeri kalmamıştı. Kendisi bile sunduğu eşsiz manzaranın farkında değildi sanki artık. Bir mahcubiyet vardı üzerinde, hem kıyısının köhneliğinin verdiği, hem de Topkapı’yı, Sultanahmet’i, Ayasofya’yı, Kız kulesini hakkıyla selamlayamamanın mahcubiyeti sanki…
Sahile iner inmez solda badem ağacı baharın gelmesiyle açtığı bembeyaz çiçekleriyle hoş geldin dermişçesine selamladı beni. Yeşil bant boyunca çim ve deniz kokusunun karışımıyla biraz yürüdükten sonra bir simit aldım. Eskiden simitçiler, kestaneciler ve çiçekçiler sahile dağılır, kalabalığın ortasına düşerlerdi. Şimdi ise yeni yaratılan ticari aksa eklemlenmiş hepsi, sıralı saçaklar altında bütünün bir parçası olmuşlar.
Bu sırada meydandan yaklaşan tramvayı fark etmemle düşüncelerim dağıldı. Yanımdaki durağa yöneldim ve tramvaya bindim. Tüm sahili, hızlandırılmış bir videonun içinde gibi camdan izledim. Gördüğüm tüm manzaralar kafamda uzun bir kolaj gibi birbirine eklenip bütünleşiyordu. Arada hiç araç olmadan, tarihi silüetin önündeki deniz manzarasını ara ara kesen tek şey ağaçlar, kadrajıma giren martılardı, onları da kolajıma anlık ekliyordum. Derken son durağa gelmişiz ‘’Harem’’. İndim. Eskiden binlerce insanın İstanbul’a ilk adım attığı yer, sadece ayrılıklara veya kavuşmalara şahit olurken şimdi herkesin defalarca geldiği, sürekli uğrak bir mekan haline gelmiş. Tamamen halka malolmuş, cıvıl cıvıl bir toplanma alanına dönüşmüş. Tek saçak altında parçalanan ve denize yönelen kütleleri bana hala otogarı hatırlatırken, küçük çocuklar bundan habersiz sadece keyfini çıkarıp etrafta koşuşturuyorlardı. Gülümsedim.
Baharın gelmesiyle burada her Çarşamba halk günü kapsamında etkinlikler yapılıyor. Geçen hafta bir sergiye katılmıştım. Eş dostla da karşılaşıyorum bazen, iyi oluyor. Bugün de şiir dinletisi var. Eskiden burada oturur, önümde naçizane silüet, ayaklarımın altında su, kulaklarımda kuş cıvıltısıyla şiir yazardım. Gençlikte daha bir heyecanlı oluyor insan. Şimdilerde yine cıvıltılı salacak. Gençliğimi hatırlatıyor bana.
Şiir dinletisinin sonlanmasıyla saat epey ilerlemişti. Gün batımını kız kulesine nazır izlemek için bu sefer yürüyerek gitmek üzere yola koyuldum. Yol boyu saçaklar öğlen güneşinde yürürken epey iyi oluyor. İstanbul’un iklimi iyice değişmiş, özellikle yaz sıcaklarında yürümek oldukça zorlaşıyor benim için. Biraz daha ilerleyince yemyeşil bir atmosfere adım attım. Yeşil denizle buluşmuş. Ortada bir kuşluk… Tüm kuşlar alçaklı yüksekli direklerde gösteri yapıyor sanki, karşıda onlara yem atan çocuklar… Burası serinletiyor bölgeyi, nefes alan bir boşluk gibi… Hemen arkasında denize doğru adım adım inen bi platform var insanlar denize girmeye başlamış bile. Akşamları burada film gösterimleri yapılıyor. Eskiden de çok severdim açık hava gösterimlerini ama buranın tadı bir başka olmuş. Bembeyaz yüzeye yansıtılan film denize de yansıyor, sanki balıklar da izlesin diye. Bu yüzeyin sırt oluşturduğu restoran akşamları mısır servisi yapıyor izleyicilere, isteyen kağıt helva alıyor, ben çay içiyorum genelde.
İlerlemeye devam ediyorum. Yol boyu falezlerin uzantısında var olan ağaçların altında insanlar baharın tadını çıkarıyor, ilk çiçeklerini topluyor. Falezin genişlediği yerde bir kaykay parkı yapılmış bizim çocuklar burayı çok seviyor. Ben de arada gelip seyrediyorum onların cıvıl cıvıl hallerini. Tam karşısında da sanki parkurun uzantısıymışçasına büyük kent havuzu tamamlıyor görüntüyü. Kaykaydan yorulan gençler koşarak denize atıyorlar kendilerini. Havuza bakan kültür saçağıysa bir ağırbaşlılıkla izliyor bu eğlenceyi. Genelde Harem Kültür ve Sanat Merkezinde olan serginin bir parçası buraya da taşınır. Bazen de küçük söyleşiler olur. İşi gücü bırakıp Harem’e gidemeyen balıkçılar da kulak kesilir, hatta hemen arkasında balıkçı barınağı olduğu için neredeyse buranın en büyük katılımcısı onlardır.
Akşam güneşinin yavaş yavaş uzaklaşmasıyla, balıkçıların toparlanma telaşı başlamış. Diğer yandan taze tutulmuş balıkların yan restorandaki ızgarada yaydığı koku ve balıkçı barınağının hemen arkasındaki kademelenmede gün batımını izleyen insanların birbirine karışan sohbetleri eşliğinde gözüm biraz denizin dinginliğine dalmış ki kendime gelince yoluma devam ettim.
Güneş batarken az ilerdeki seyir amfisine ilerliyorum hızlı adımlarla. İstanbul’da gün batımı en güzel buradan izleniyor. Bazen gece de inerim denize vuran ay ışığı eşliğinde Kız Kulesi’ni izlemeye. Sabahı ayrı, gecesi ayrı, hele gün batımı apayrı güzel Üsküdar’ın.
Yürümeye devam ettim. Sonra bir iskele karşılıyor beni. Derin bir nefes alıyorum ona yaklaşırken. Öyle heyecanlanıyorum. Nazım Hikmet’in şiirine girer gibi giriyorum iskeleye, öyle adım adım öyle hisli…
Öyle bir yaşanmışlıkla… Kavuşma rotası demişler bu iskelenin ismine.
Kavuşmak doğru bir kelime oldu sanki… Yılların ayrı kalmışlığının özlemi vardı. Belki kız kulesi hep oradaydı da ben burada değildim. İnsanlık burada değildi. Yaşam denizde ve kıyıda farklı akmıştı hep.