MİMARİ RAPOR
Bölge Seçimi:
Akdeniz bölgesinin, Doğu ile batının, batı ile doğunun buluştuğu 440 rakımda etrafı dağlarla çevrili, Ülkenin en verimli topraklarına sahip, Amik ovasından Akdeniz’e dökülen Asi nehrinin geçtiği Hatay ilinin merkez ilçesi Antakya seçilmiştir. Bu bölgede de verilen arsaya tam uyum gösterecek olan Asi nehri ile Kurtuluş caddesinin arasında kalan güney batısından kuzey batısına doğru uzanan asi nehrinin doğusunda ve Kurtuluş Caddesi’ne paralel konumda bulunan bir bölge de odaklanılmış ve bu çevresel şartlara göre projemiz geliştirilmiştir.
Bu seçim de önemli kriterlerden birisi, kentin özgün karakterini var eden sadece yapılaşmış çevresi değildir. Fiziki yapısına yansıyan soyut değerleri de (manevi, örfi, ahlaki ve kültürel altyapısı) bir kentin özgünlüğü açısından son derece önemlidir.
Antakya kenti; geçirdiği tarihsel süreç içerisinde bulunduğu coğrafi konum itibariyle birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, bu medeniyetlerin çeşitli dini, etnik, kültürel zenginlikleriyle yoğrulmuştur. Kentin farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmış olması, bu çeşitliliğin mekânsal izlerini barındırması açısından çok özgün bir kenttir.
Geçmişinde dünyanın üç büyük metropolünden biri olan ve doğunun kraliçesi unvanını alan Antakya, bu Yaklaşık olarak 2 300 yıllık bir geçmişi olan Antakya’da ilk yerleşimin tarihi M.Ö. 8 000’e kadar uzanır. İncelenen kaynaklardan elde edilen bilgilere göre Büyük İskender’in ölümüyle (M.Ö. 323) imparatorluk toprakları, generalleri tarafından paylaşılmış ve Suriye Bölgesi General Seleucos’un idaresinde kalmıştır. Yapılan araştırmalara göre “Antakya’nın kurucusu I.Seleucos Antakya’ya gelmeden önce Rhosus’u (Arsuz) kurmuş ve daha sonra Antakya yöresine gitmiştir “Antakya Kenti kuzey-batı Suriye’nin korunması amacıyla kurulmuştur. Kentin adının ise Seleucos’un babası olan Antiokos’un anısını yaşatmak üzere “Antiokheia” (Antioche) olmasına karar verilmiştir. Antakya, Helenistik Çağ kentlerinin tipik bir örneğidir. Mimar ve şehirci Hippodamos’un geliştirdiği şehircilik nizamı olduğu için şehircilik tarihinde “Hippodamos tarzı plan” olarak isimlendirilen plan uyarınca gelişmiştir. Helenistik Çağ’da kurulan birçok kentte uygulanmış olan bu nizam, belirli bir disiplin içinde birbirine dik ve paralel cadde ve sokakların meydana getirdiği yapı adalarından oluşan “ızgara plan”dır. Antakya’nın Antik Çağdaki plan şeması incelendiğinde, güneybatı-kuzeydoğu doğrultusunun, sokakların hâkim rüzgarı (güneybatı) alması yönünden en elverişli istikamet olduğu anlaşılmaktadır. Kentin kuruluşunda uygulanmış olan şehircilik nizamından günümüze izleri kalmış olan (Orhanlı ve Meydan Mahalleleri) bazı sokak istikametleri bunu doğrulamaktadır. Tasarım süreci başlangıcında referans alınan gridal kent sistemi, doğal dinamikler (hakim rüzgar, yönler, topografik eğilim) ile birleştirilerek mevcut tasarımın geliştirilmesine yardımcı olmuştur.
Antik Çağ evlerinin bir avlu etrafında gelişen plan şeması asırlar geçmesine rağmen eski Antakya evlerinde de görülmektedir. Genellikle iki katlı, taş, kerpiç ve ahşap, sokak ile ilişkileri kısıtlı, dar ve çıkmaz sokaklar etrafında iç dünyası hakkında bilgi vermeyen yüksek, sağır duvarlarla çevrelenmiş. Antakya evlerinin inşaları iki asır öncesine dayanmakta ve evlerde Anadolu mimarisi tarzında ahşap süslemeciliği ve işçiliği görülmektedir Avlular, uzun süren yaz mevsiminde, günlük hayatın büyük bir kısmının geçtiği evin sokak ile ilişkisini kuran, hacimleri birbirine bağlayan, bir toplanma ve dağıtım mekânı olarak “sofa” görevi yapar. Bu üstü açık mekân, Anadolu’nun diğer bölgelerindeki daha çok dikdörtgen kesme taşlarla kaplı olan avlular, yaz günlerinde sık sık yıkanarak, konutun içinde serin bir ortamın yaratılmasına imkân veren, ağaçlarla gölgelenmiş, üstü açık, ferah mekânlardır. Bu bölgenin iklim koşullarına uygun ve oldukça akılcı çözüm oluşturan avlular, bazen mermer veya desenli karo mozaik ya da dökme mozaik ile kaplı olabilirler.
Genelde mutfak kısmına yakın bir yerde bulunan kuyu, sabit bir elemandır. Avluda bulunan bir diğer sabit eleman ise fıskiyeli havuzlardır. Avlunun büyüklüğüne uygun olarak, bir köşede “seki” yer alır. Çok amaçlı olan ve üzeri kesme taş, mermer, desenli veya karo mozaik kaplı olan seki, ailenin günlük hayatı içinde oturma ve yemek köşesi olarak kullanılır. Gene avlunun uygun bir yerinde, üst katlarla ulaşımı sağlayan merdiven bulunur. Genelde duvara ankastre, masif taş basamaklardan oluşan merdiven, üst katta odaları birbirine bağlayan konsol bir koridora ulaşır. Bu koridor genelde avluya açık bir balkon şeklindedir. Tasarımımızın tümünde, Burada Değindiğimiz bütün bu tarihi değerler çağdaş bir yorumla ele alınarak projemize yansıtılmaya çalışılmıştır.
Verilen emsal değerleri içinde kalınarak arazi eğimine göre 3-4 katlı planlanan avlulu yapılar da yapı içinde bir boşluktan(Avlu) ışık ve hava alan, dışa kapalı, içe dönük bir mimari ifade taşıyan, sokaklara daha kapalı olan bir dilin orantılı pencere boşlukları ile günümüze yorumlanmış şeklidir. Gelecek düşünülerek, geçmişin yorumlanması ile elde edilen proje alana ait olma durumu ile özelleşmektedir.
Eski Antakya evinin önemli mekanı olan “avlu”lar (eski dilde havuş da denilen) uzun süren yaz mevsiminde, günlük hayatın büyük kısmının geçtiği evin sokak ile ilişkisini kuran, hacimleri bir birine bağlayan bir toplanma ve dağıtım mekanı olarak bir anlamda sofa görevi yapar. Bu üstü açık mekân taş kaplamalarla yaz günlerinde sık yıkanarak avlunun içine serin bir ortamın yaratılmasına imkân veren, ağaçlarla gölgelenmiş üstü açık ferah avludan açılan bir merdivenle diğer katlara ulaşılır.
Tasarım süreci başlangıcında referans alınan eski kent planı (gridal kent sistemi), doğal dinamikler (hakim rüzgar, yönler, topografik eğilim) ile birleştirilerek mevcut tasarımın geliştirilmesine yardımcı olmuştur. Gelecek düşünülerek, geçmişin yorumlanması ile elde edilen proje alana ait olma durumu ile özelleşmektedir. Ekolojik duyarlılıklar göz önünde bulundurularak hazırlanan tasarım üst ölçek planlamasında, hakim rüzgar yönüne açılan sokaklar, avlu içinde konumlanan havuzlar ve yeşil çatıları ile bölgenin iklimine uygun yapılaşmayı amaçlar. Ekolojik duyarlılığının yanında avlulu sistemde planlanan proje kullanıcı profili de düşünülerek hazırlamıştır. Geleneksel yaşam biçimi düşünülerek hazırlanan konut planları, aile bireylerinin kendi mahremiyet sınırları içerisinde bir arada yaşamasını (bir avlu etrafında) hedefler. Birbirinden farklı büyüklük ve tipolojide çözülen konutlar, kullanıcı istekleri düşünülerek avlu etrafında sıralanmıştır. Bu sayede özel (konut), yarı özel (avlu) ve kamusal alan (sokak) geçişkenliği sağlanmıştır.