PROJE RAPORU
Alevi inanışının tarihinden beri gelen ibadetsel ve inançsal(usul ve furü) geleneklerin yerle ve doğayla kurduğu ilişki kentte çeşitli etkenler sebebiyle farklı bir çizgiye kaymıştır. Eşsiz bir havl’ın (devinim) konusu ve mekanı olan doğa ile insan arasındaki sömürüsüzlük ve yazılı olmayan kurallarla yapılmış uzlaşı bir kenara atılmıştır. Son döneme kadar tabiat ögelerine atfedilen değerlerin bir kısmı dönemlere göre değişimler gösterse de, bu motiflerin halk inançları, geleneksel değerlerde ve edebi eserlerde birer değer ve motif olarak işlenmesi bakidir. Bu açıdan, bunların şehirde unutulması, anımsanmaması, kültürel erozyon yaratmanın yanı sıra anlamların da yok olmasına yol açmıştır. Bu noktada en büyük darbeyi Alevi inanışındaki tabiat kültleri almıştır.
Bu sebeple; ikilikler, tutarsızlıklarla kuşatılmış, baş edememiş ve tedirginliğe düşmüş, yabancılaşmış; hatta bu yabancılaşmanın meşrulaştırıldığı, yerini daha da sağlamlaştırdığı bir ortamda unutulan asli ve kadim değerlerin tekrar düşünülmesi elzemdir. Çünkü bu ritüeller, detaylar ve anlamlandırmalar bir organizasyonun parçası olmaktan çok bir inanışın temel ögeleridir. Mekansal kurguları yapan bu örüntüler ritüeller içinde sadece birer ‘eleman’ haline gelirlerse anlam yitimine uğrarlar.
Tabiat kültlerinden olan ağaç ve peyzaj kültleri birbirinden ayrı düşünülemez. Bilhassa Kır Aleviliğinde peyzaj yaşayışı şekillendiren önemli bir unsurdur. Orta Asya’dan gelip Alevilikle beraber günümüze kadar intikal eden bir inanış olan ‘kellik ve çıplaklık’, Tanrısal varlığın (oradalığın) işaretine delalettir. Kellik ve çıplaklık Tanrı’nın Kut’unu temsil eder. Çünkü onun bulunduğu yerde başka hiçbir şeye ihtiyaç yoktur. Bu yüzden, Beylikdüzü’nü baştan aşağı geçen yeşil banttan gelen peyzaj, spor alanında tasarıma dahil edilmiş ve cemevi arazisine doğru kademe kademe kuraklaştırılmıştır. Bu kuraklaşma aynı zamanda mekânsal kurguyu da belirlemiştir. En kurak ve en uhrevi noktada cemevi kütlesi bulunurken, spor ve yeşil peyzaja en yakın noktada sosyal kütle bulunmaktadır. Bu iki kütlenin arasına ise aşevi kütlesi yerleşmiştir. Bu 3 kütlenin avluları, mevcut peyzaja uyum sağlarken kendi içinde özelleşmekte, dinginleşmekte ve aynı zamanda bu fonksiyonları birbirine bağlamaktadır.
Günümüzde kırdan kente göçen Aleviler ritüellerini kent ortamında gerçekleştirmek istediklerinden dolayı şehrin sıkışıklığında cemevlerini inşa etmeye başlamışlardır. Ancak bu sıkışıklık kırdaki mekânsal organizasyonun bir kenara itilmesine neden olmuştur. Anadolu’da bir dizi avlu çevresinde fonksiyonel çeşitlenmelere göre kümelenen mekanlar, açık-yarı açık alanlar gibi mekânsal kalitelerden uzak, hatta neredeyse apartman kesitinde cemevleri inşa edilmeye başlanmıştır. Bu mekânsal kalitelerin (avlu-avlu, avlu-mekan, mekan-mekan ilişkileri) yeniden kazanılması ve aşevi gibi daha sosyal fonksiyonların daha verimli işleyebilmesi için avlulu kurgu öngörülmüştür. Külliye referansından gelen ve duvarların sadece ayırıcı değil aynı zamanda mekan kurucu özellikleri tekrar hatırlanmış ve buna uygun bir tasarım izlenmiştir. Cemevi ve taziye avlusu zemin kotunun altına alınarak günlük yaşamdan koparılmış ve dinginleştirilmiştir. Aşevi avlusu ise, hem cemevi kütlesinden beslenmekte hem de parka sırt veren ancak kendini kapatmayan bir şekilde mahalleliyle de iç içe olacak biçimde konumlanmaktadır. Sosyal kütlenin avlusu da kendini tamamen park ve spor alanına açmış, peyzajla görsel ve fiziki bir ilişki amaçlanmıştır. Kuzey yönüne doğru sıklaşan ve yükselen bitkisel peyzajla hakim rüzgar zayıflatılmıştır. Yoğun ağaç dokusu içerisinde rahatlama (contemplation) sporları öncelikli olarak, dış mekan (kaykay, bisiklet, jogging…) sporları önerilmiştir.
Orta Asya’dan gelen; kainatın bir otağ olması ve merkezinde bulunan ağaç veya direkle gökyüzünü taşımasıyla oluşan ana yönler/mandala kurgusu zamanla unutulmuştur. Bu kurgunun günümüzde en benzer ve bilinen örneği axis mundi’nin bir ‘direk’ ile vurgulandığı Şah Kulu Dergahı’dır. Başka bir kurgusal öğe ise evrenin dönüşü ve ‘çarkıfelek’i simgeleyen kırlangıç çatıdır. Bu öğe, en eski örneklerden biri olan Arapgir’deki Onar Köyü Dergahı’nda da görüldüğü üzere cemevlerinde kullanılagelmiştir. Tasarım kararında Alevilerin hiç de yabancı olmadığı bu iki figürün birlikte kullanılması sorunsallaştırılmıştır. Ve bunun sonucunda dört ana yönü de simgeleyen, ahşap 4 direk ile yere basan ters kırlangıç çatı cem salonunun merkezinde konumlandırılmıştır. Ters kırlangıç çatının yere daralarak gelip 4 direkle bitmesiyle, fiktif düşey eksenin daha da vurgulanması amaçlanmıştır. Ters kırlangıç çatının 12 katmanı 12 imamı simgelemektedir.
Kuraklığın/çıplaklığın tek istisnası ise çorak topraklar üzerinde bulunan ağaçlardır. Onların, Tanrı’nın bir tecellisi olarak çorak topraklarda yeşerdiğine ve vücut bulduğuna inanılır. ‘Temir Kavak'(Dünyalar Ağacı) olarak da isimlendirilen bu ağaçlar Tanrıya kavuşmanın yollarıdır. İnanışa göre ağaçların bakışları cennete kadar ulaşır. Aynı zamanda ağaçların ‘yeraltı-yer ve gök’ 3 kademeli dünya anlayışını bağlayan figür olduğuna inanılır. Bu sebepledir ki kökleri de yaprakları kadar önemlidir. Onlar göğün yere, yerin göğe açılan kapılarıdır. İnsanın doğa ve Tanrıyla bağını sembolize eder. İnsan misali doğar, büyür ve ölürler.
Bu noktada ağacın cinsi de önemlidir. Kutsallık atfetme yöreye ve menkıbelere göre değişiklik gösterir. Tahtacılar Akdeniz ve Ege yöresinde bulunmaları sebebiyle sarıçam, ladin gibi ağaçları kutsal sayarken İç Anadolu civarlarında dut ağacı, Orta Karadeniz’de kayın kutsal sayılır. Bu sebeple yerin ve yaşayanların hafızası, ağacın kutsallığı bakımından önemlidir. Beylikdüzü’nün eski adının bölgede yetişen ağaçlar nedeniyle ‘Kavaklı’ olması günümüzde unutulmuştur. Anadolu Alevi ve Bektaşi inancının en önemli isimlerinden olan Hacı Bektaş’ın Ahi Evren ile buluştuğunda gölgelik olsun diye asasını dikmesi ile asanın kavak ağacına dönüşmesi sonucunda Anadolu Alevileri ve Bektaşilerinde oluşan kavak ağacına hürmet ve yörenin eski ismi sebebiyle yerin hafızasına saygı ve atıf için çoraklığın ortasındaki bu ağaç, kavak ağacı olarak seçilmiştir.
Bir başka önemli nokta ise ağacın çevresinde yapılan ritüellerdir. Ağaçların göğe açılan kapı ve tecelli olmaları sebebiyle yakınlarında yapılan duaların, yakarışların Tanrıya daha çabuk ulaştığına inanılır. Bu yüzden kavak ağacı mevsimlik törenlerin (Hıdırellez, Abdal Musa/kurban cemleri) yapılabileceği avluda, musallaya ve taziyeye yakın, daha küçük cemlerin, sağaltma gibi ritüellerin yapılabileceği küçük muhabbet alanından da görsel bağ kurabilecek şekilde konumlandırılmıştır.
Bir başka doğa kültü olan yer-su anlayışı ise yeraltı-yer ve gök’ü birleştiren diğer bir inanıştır. Ancak, su arınmanın bire bir nesnesi olamaz, o sadece bir araçtır. Asıl arınma onun sağladığı ezoterik etkilerle uhrevi olur. Bunun içindir ki Muharrem ayında Kerbela’da Hz. Hüseyin ve ailesine yapılandan dolayı su orucu tutulurken, Hıdırellezde toplanan yağmur sularıyla yıkanılıp, yağmurun doğayı yeşillendirdiği gibi insanı da yeşillendirmesi beklenilir. Suyla direk temastan farklı olarak pınarların, kaynaklarının sularının azalıp artması da birer Tanrısal işaret olarak görülür. Bütün bu nedenlerden dolayı cemevlerinde su ögesi bir peyzaj elemanı olmanın çok ötesinde anlamlar taşır bu sebeple konumu ve mevsimsel/zamansal varlığı veya yokluğu önem taşır.
Cemevi avlusu, arazinin güneyinde -3.50 kotunda bulunmakta, anayoldan gelen sert zemin topografik merdivenlere dönüşerek duvarların sınırladığı bu avluyu oluşturmaktadır Çeşitli ritüeller ve cenaze için tanımlanan açık alan taziye alanı ile ilişki içerisindir. Avlu; küçük muhabbet meydanı, giriş holü gibi bu kotta bulunan diğer fonksiyonlar ile görsel ilişki kurmakta ve dikey sirkülasyon ile aşevi meydanına bağlanmaktadır.
Aşevi meydanı, duvarlar ile sınırlanırken, kendi içinde açık- yarı açık ve kapalı alanları ile kullanımı çeşitlendirmektedir. Bir duvar aracılığıyla mahalle dokusundan ayrılan avlu, yine aynı duvarın yönlendiriciliği sayesinde çevredeki yaya akışından beslenmektedir. Cemevi kütlesine 0.00 kotunda aşevinin de açıldığı avludan girilebilmektedir. Girilen kotta öncelikli olarak giriş holü ile karşılaşılmakta ve buradan ön avlu, cem salonu veya dede ve 12 hizmetli odasına dağılınabilmektedir. Bu avludaki bir başka olanak ise: duvarların konumlanışı ile oluşan ince bir perspektif ten kültür avlusuna bağlanmaktır.
Aynı zamanda kapalı otopark ve dere boyunca devam eden yeşil akstan gelen insan yoğunluğunun cem kompleksine dahil olabildikleri kültür avlusu, kültürel işlevlerini de barındıran kütleye giriş sağlamaktadır. Giriş katında kitaplık ve okuma salonu bulunan kütlenin alt katında fuaye; çok amaçlı salon, kapalı otopark, idari birimler ve derslik-atölyeler bulunmaktadır. Bu kütle, fuaye aracılığı ile -3.50 kotundan aşevi kütlesinde bulunan ortak iç avluya da açılabilmektedir. Böylece otoparkın diğer kütlelere bağlantısı sağlanmaktadır. Aynı zamanda -3.50 kotunda cemevi avlusu ile bağlanan bu avlu fonksiyonların birbiri ile çalışmasını kolaylaştırmaktadır.