PROJE RAPORU
İSTASYON #01
“Her değişim daima başka değişimlere ihtiyaç gösterir” (Niccola Machieavelli)
Toplumlar, afetlerle ve toplumsal krizlerle başa çıkma çabası içerisindeyken günün olanaklarının yeterli olmadığı durumlarda bir takım değişim arayışları içerisine girerler. Bu dar boğazlarda insanlar, sonu öngörülemeyen ve şahsına münhasır durumlarla karşılaşır ve yine zamanına ve bağlamına uygun yöntemler ve yaklaşımlarla bir sonraki döneme ilerlerler. Her ne kadar belirsizliğin getirdiği korku insanı ürkütse de bu noktada tamamen geriye dönmek ya da yeni olan durumları kabullenmemek söz konusu değildir. Büyük savaşlar, salgınlar, göçler, icatlar ve doğal afetler bunlardan sadece birkaçıdır. “Kırılma” noktası ne olursa olsun insanlar bu şartları beraber yaşar ve sonraki döneme beraber geçerler. Değişim, halihazırda hüküm sürenin sabit olanın üstüne gelir. Değişim bu noktada var olanı yeni yerine taşıyan araçtır. Bu etki, doğası gereği merkezde bulunan insanda da tepki yaratır. Farklı olana tepki vermek insanın benliğini tanımaya başlamasına da olanak verir. Yani birey değerlenir, kendini tanır ve kendine liyakat duyar. Bu noktada ideal bir kırılma noktası varsa o da toplumun kendi kendini tanıması, sorunlara doğal yollarla tepkisini koyabilmesidir. Benliğini tanımlamaya başlayan kavram, insanın farklılaşmasına ve yeni şartlara uyum sağlayabilmesine olanak sağlar. “İlahi” bir tutumla dayatılan kurallar ve kısıtlamalar toplumu oyalamaktan ileri gidemez. İnsan yeni yaşantılar, alışkanlıklar, coğrafyalar ve hatta etnik kimlikler bulmakta özgürdür ve özgür kalacaktır.
Tüm büyük kırılma anlarında insanla ilişkili tüm disiplinler gibi mimarlık da değişmiş, dönüşmüştür. Yeni yaşama biçimleri, ilişkilerini keşfetmek mimarlığın misyon ve vizyonlarından biri olmuştur. Günümüzde “yeni normal” olarak anılan değişim sonrası düzen, sosyal hayatta bazı yaklaşımları değiştirdiği gibi mimaride de farklı gereksinimleri ortaya çıkarmıştır.
Pandemi, deprem, göç gibi insanların sosyal ve yapılı çevredeki hayatını direkt olarak etkileyen ve bu konulardaki eksiklikleri ve dolayısıyla gereksinimleri ortaya çıkaran, “normal yaşantı” içerisinde, düzensiz ve acil bir şekilde açığa çıkan bu kriz durumlarına aynı aciliyette cevap verebilecek bir mimari oluşumun gerekliliği doğmuştur. Bu “Yeni Mimari”de düşünülen yapının, kriz durumlarının değişen ihtiyaçlarına göre uyarlanabilen esnek bir tasarımda olması, bu ihtiyaçların yoğunluklarına göre mekânsal organizasyonunu yeniden düzenleyebilmesi ve kriz durumunun yanı sıra “normal” olana da hitap etmesi gerekir. Ayrıca bu bağlamda yapıyı yaşatan sosyal organizasyon da bu esnekliğe olanak tanımalıdır.
İstasyon #01 projesinin pilot bölge olarak seçilen İstanbul’da, kentin tamamını saran metro ulaşım ağlarıyla entegre olması planlanmıştır. Belirlenen kritik istasyonlarda konumlanması düşünülen yapı(lar) içerisinden seçilen Taksim Metro İstasyonu üzerine kurgulanan İstasyon #01’in kent içerisinde belirlenen kritik istasyonlardaki diğer yapılarla birlikte büyük bir organizmanın dokusu gibi çalışması, diğer istasyonlarla metro altyapısı aracılığıyla alışveriş halinde olması amaçlanmıştır. Elmadağ ve Taksim Meydan’ı arasında Gezi Parkı sınırında düşünülen yapı alt kotlarda metro ile entegre iken meydan kotunda yarattığı kamusal olanaklarla Gezi Parkı ile Taksim arasında geçişi güçlendirmektedir.
Yapının mekânsal organizasyonunda kalıcı olan kısımların yanında kriz anında krizin gerekliliklerine göre büyüyüp genişleyecek, eklenip çıkarılabilecek, farklı varyasyonlarla tekrardan oluşabilecek geçici/değişken kule strüktürleri, üzerine eklemlenecek çeşitli işlevlerdeki birimler aracılığıyla yapıya işlevsel olarak esneklik sağlayacaktır. Bunun yanında yapının kent içerisindeki sosyal organizasyonunda metro altyapısı ile sağlanan istasyonlar arası alışverişin yanı sıra yapının kent içerisindeki göstergesi olan üretim ve drone kulesi aracılığıyla hava yoluyla ve elden de alışveriş ve yardımlaşma sağlanacaktır.