3. Ödül, Davutpaşa Ana Giriş Kapısı ve Yakın Çevresi Mimari Proje Yarışması

3. Ödül, Davutpaşa Ana Giriş Kapısı ve Yakın Çevresi Mimari Proje Yarışması

Proje raporu

“İçerde” Olma Durumuna Bir Alternatif…

 

“Gökyüzünün Tavanını Oluşturduğu Bir Kamusal Salon”

 

Kamusal Alan

Kostof’a (1991,1995,1999) göre kamusal alan, insanların günlük yaşantılarında ya da dönemsel etkinliklerde fonksiyonel ve törensel aktiviteleri gerçekleştirebildikleri, bireyleri dolayısıyla toplumu birbirine bağlayan ortak bir zemin olmuştur. Ayrıca kamusal alan kimliğinin daha iyi algılanabilmesi tarihin önemli dönemeç noktalarının bilinmesinden geçmektedir. İnsanın kurguladığı ilk şehirlerden günümüze, sokakların ve açık alanların birbiriyle ilişkisine bakıldığında, şehirlerde gerekli olan ve istenilen aktiviteleri gerçekleştirmek üzere kurgulanmış, toplum için sağlıklı ve kullanışlı mekân oluşturma çabası gözlemlenebilmektedir.

Kamusal Alan, Yarı kamusal Alan, Özel Alan Kullanımı (Trancik,1986)

Kamusal alanlar kent kimliğinde önemli bir role sahiptir. Bir kentte bulunan sokak ve meydanların kalitesi, o kentin kimliği hakkında bilgi verir. Kent boşluklarının insanların toplanma yerleri olmasının yanı sıra simgesel özellikleri de bulunmaktadır. Kent ölçeğinde organize edilen doluluk-boşluk oranın birbiriyle ilişkisi insan ölçeğinde tanımlandığı takdirde bölgenin karakteristik özelliği de ortaya çıkmaktadır. Eğer kentin içerisinde bu doluluk boşluk oranı iyi organize edilmezse, ortak kullanım alanları olarak düşünülen mekânlar kullanışsız alanlara dönüşür ve kimliklerini kaybederler (Erdönmez, 2005).

Kamusal alanlar, günlük yaşantı içerisinde hiçbir fiziksel veya sosyal engel olmadan kentin tüm kullanıcılarına hizmet eden alanlardır. Bu alanların yaşabilmesi için kentin tüm kullanıcıları tarafından eşit şartlarda kullanılabilirliği olması gerekmektedir. Bu yüzden bu alanlar tasarlanırken fiziksel ve sosyal çevre tüm kullanıcılar için düşünülmelidir. (İnceoğlu, 2007).

Kamusal Alanın Özellikleri (Önür):
– Açık olması (ulaşılabilirlik) ya da ortak olarak paylaşılması (kullanım ve anlam olarak)
– Birbirine yabancı insanları bir araya getirmesi
– Kalıcılık
– Toplumsal insan davranışlarına yön vermesi
– Bireysel denetimin ötesinde bulunması
– İçinde olunan çevreyi tanımlamada önemli rol oynaması
– Macera kaynağı ve ortamı oluşu
– Özel ve bireysel mekânlarla olan ilişkileriyle algılanması
– Kullanım açısından çeşitlilik gösterme
– Kolektif olarak oluşturulmuş olması

Whyte’a (2000) göre bir kamusal alanı başarılı kılan 4 özellik vardır. “ulaşılabilirdirler, insanlar çeşitli aktivitelerde bulunurlar, mekân konforludur ve iyi bir imajı vardır ve sosyal faaliyetleri destekleyen, samimi, insanların birbiriyle buluştuğu ve daha fazla sosyal etkileşimin sağlandığı mekânlardır.”

Meydan

Kentin ortak kullanım mekânları arasında meydan en köklü olanıdır. Kentlerin tarihinden günümüze odak noktaları olmuştur ve “İçerde” olmaya bir alternatif oluşturarak buluşma ve toplanma yerleri olarak karşımıza çıkmıştır. Bu bağlamda meydan geçmişten günümüzde üstlendiği rol değişikliği, fonksiyon değişikliği, form değişikliği geçirmiş olmasına rağmen kent bünyesinde sağlamış olduğu kimlik ile kentlerin ve kentlilerin her dönem vazgeçilmezi olmuştur.

Meydan TDK sözlüğünde; 1. Mekân, saha, 2. Yarışma, eğlence veya karşılaşma yeri, 3. Bulunulan yer ve çevresi, ortalık, 4. Fırsat, imkân veya vakit, 5. Mevlevi tekkelerinde ayin yapılan yer.”olarak tanımlanmaktadır.

Tönük (1993) şehir meydanlarını, şehrin ve insanlarının kimliğini yansıtan bir kartvizite benzetirken, Reisinger ve Schreiber (1995) şehrin buluşma noktaları ve yabancılar için bir çekim merkezi olan kültürel ve tarihsel olaylarıda bünyesinde barındıran günlük yaşam sahneleri olarak belirtmektedir. Webb (1990) gökyüzünün tavanını oluşturduğu bir kamusal salon olarak tanımlamıştır.

Kentteki Bağlaçlar

Kentler, yapma çevre, doğal çevre ve sosyal çevre ile bir bütün oluştururlar. Toplumda görülen değişim sürecine paralel olarak kent dokusu da farklılaşır. Toplum, sahip olduğu kendi iç dinamiklerini yaşadığı kentin yapısal gelişimi ve değişimi yaşadığı kentsel mekânları tasarlayan ve yapan disiplinleri yönlendirici bir şekilde kullanır.

Kentsel mekânlar arası süreklilik ve bir mekândan diğer mekâna geçiş kolaylığı özellikle yaya ulaşımı için önemlidir. Taşıt trafiğinin, kentsel merkezlerde çok yoğun olduğu ve sıklıkla yayaların dolaşım haklarına müdahalede bulunularak taşıt yol platformunu genişletmek adına yaya alanlarında daraltmaya gidildiği düşünülürse, bir yaya olarak özellikle kentsel merkez içindeki mekânsal erişim daha da önem kazanmakta, dolayısıyla yapılı kentsel çevre üzerinde bulunan mekânlar arası erişebilirlik kavramı, yapılacak düzenlemelerin özünde yer alarak daha değerli hale gelmektedir.

Kentlerdeki taşıt ulaşımı için yapılan düzenlemeler devamlı ve kesintisiz bir ulaşım sağlamak amacındadır. Kendi içerisinde tutarlı görünen bu tür düzenlemeler kentsel ulaşım bütünü içerisinde yaya trafiğinin de olduğu ve yaya ulaşımının da kesintisiz bir ulaşıma gereksinim duyduğu göz ardı edilmemelidir. Günümüz büyük kentlerindeki hızla artan nüfus yoğunluğu ve bununla paralel gelişen taşıt trafiği önemli bir sorun haline gelmiştir. Kentlerde ulaşım sistemlerinin çözümlerinde taşıt trafiğinin değil yaya hareketliliğinin ulaşabilirliği esas alınmalıdır.

Günümüzde taşıt ve yaya trafiğinin birbirini en az kesintiye uğratacak şekilde tasarlanması sorunu ortaya çıkmıştır. Çözüm olarak bazı yollar yayalaştırılmış, bazı yollar belirli saat aralıklarında yayaların ulaşımına belirli saat aralıklarında taşıt ulaşımına açılmış, bazı taşıt yolları daraltılarak yayalar için daha fazla kullanım alanı oluşturulmuş, bazı yollarda taşıt trafiğinin hızını azaltmak için hız kesici önlemler alınmış olsa da artan nüfus ve kent içi dinamiklerine bağlı olarak, tek tek yetersiz kalabilmektedir.

Kent ulaşımında ana hedef yayaların hareket özgürlüğünü sağlamak ve kentsel etkinliklere erişimlerini kolaylaştırmak olmalıdır. Ulaşım olanakları taşıt odaklı geliştirildiğinde, kentlerdeki gelişim hızına paralel olarak her geçen gün talep artmakta ve kapasite yetersiz hale gelmektedir. Artan taşıt sayısına paralel olarak daha fazla taşıt yolu ve otopark gereksinimi ortaya çıkmaktadır. Üst ölçekte geliştirilecek ulaşım stratejilerinde toplu taşıma kullanımını arttıracak önlemler alınmalı ve kentin belirli noktalarında oluşturulacak transfer merkezleriyle kent içi araç trafiğindeki yoğunluğun azalması ve dolayısıyla yaya trafiğinin artması sağlanacaktır. Böylece taşıt ve yaya trafiğindeki kesintisiz ulaşım sağlama olanağı artacaktır.

Bu bağlamda İstanbul Ulaşım Ana Planı Hanehalkı Araştırma Raporu incelendiğinde; yolculukların %50.72’sinin motorlu araçlarla, %49.28’inin ise yaya olarak yapıldığı sonucu ortaya çıkmıştır. Kent içi yolculuklarda %49.28 gibi küçümsenemeyecek bir orana sahip olan yaya yolculuklarının da diğer ulaşım türleri ile bir bütünlük içinde ele alınması gerekmektedir.

Ulaşım ve çevre ile ilgili sorunların kaynağında yaya ulaşımı değil, taşıt ulaşımına ağırlık verilmesi yatmaktadır. Kısa mesafeli yolculuklarda motorlu taşıt kullanımından ziyade bisikletli ve yaya ulaşımın desteklenmesi ile gerek trafik gerekse çevre kirliliği problemleri çözümlenebilecektir. Bu şekilde hem kişilere spor-eğlence olanağı sağlanmış olacak, hem de araba ile yapılacak kısa mesafeli yolculuklar büyük bir ölçüde azalacağından trafik yoğunluğunda düşüş olacaktır. Ayrıca İstanbul gibi metropol kentlerdeki ulaşım sorununu çözmek için toplu taşıma araçları teşvik edilmeli ve alternatif ulaşım biçimleri desteklenmelidir.

“Bisiklet Yolları ve Yaya Yolları” genel olarak kent içi araç trafiğini önemli ölçüde azaltabilecek ve yerleşim içindeki kısa mesafeli yer değişimlerini arabasız halledebilecek en etkili sistemdir. Bu sistemin yaygınlaştırılması ve cazip hale getirilmesi için bir alt yapının oluşturulması gerekliliği sonucunda; Ulaşım Planlama Müdürlüğü tarafından “İstanbul Genelinde Bisiklet Yolları ve Yaya Yollarının Etüt Planlama Projelendirilmesi Çalışması” yapılmıştır. Ayrıca kent ölçeğinde belirli noktalarda oluşturulacak transfer merkezleri ile özel taşıt sahiplerinin toplu taşıt kullanımı destekleyen önlemler alınmalıdır.

Yaya ulaşımı içerisinde bütünlüğün sağlanabilmesi için yol düzleminde veya bu düzleme en kesitte yeniden bağlanan üst geçit, alt geçit gibi yeni düzenlemeler yapılmakta, böylece yayalara noktasal ayrıştırılmış hareket alanı kazandırmak amaçlanmaktadır. Bu bağlamda yarışma için çıkarılan tasarım kent bağlacı niteliğindeki misyonu üstlenmektedir. Bu bağlamda altı çizilmesi gereken nokta, oluşturulan / oluşturulacak ulaşım sisteminin öznesi ne tramvay, ne motorlu taşıtlar ne de vapurlardır. Özne insandır.
Yeşil’e Dokunmadan Yeşili Sürdürebilmek
İstanbul’daki yeşil dokunun hâkim olduğu alanlar her geçen gün azalmaktadır. Yeşil dokunun korunduğu alanlar ise belirli fonksiyona sahip alanlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Tıpkı YTÜ Davutpaşa Yerleşkesinde olduğu gibi… Önceden askeri kışla olarak kullanılan alan günümüzde YTÜ hizmet etmektedir. Bilinçli bir altyapıya sahip bu birimler sayesinde bölgede yeşil doku korunmuştur. Ama bu alanın kentle ilişkili olduğu bölümlere bakıldığı yeşil doku birden kesilmektedir. Bu tespit doğrultusunda sadece yarışmaya konu olan alanda değil yerleşkenin çevresinde bu yeşil dokuya süreklilik sağlamak amaç edinilmiştir. Bu amaç paralel olarak yarışma alanındaki tüm ağaçlar korunmuştur. Ayrıca YTÜ yerleşkesi içindeki yeşil dokunun yoğunluğu göz önünde tutularak, bu dokunun kente doğru akmasını sağlayacak şekilde yeni yeşil alan eklentileri yapılmıştır.

Eklenen yeşil doku, araç yollarının arasında bulunan tretuvarlarda yoğunlaştırılmıştır. Ayrıca yayalar için oluşturulan meydanda açılan yırtıklardan bu doku üst kotta da hissedilmesi amaçlanmıştır.

Sürdürülebilirlik Bağlamında Kendi Kendine Aydınlatılabilme ve PV Panel
Bugün yararlanılan olanakların gelecek kuşaklara aktarılması temel ilke edinerek tasarım yapmayı zorunlu kılmaktadır. Sürdürülebilir mimarlık, üretim, yapım ve kullanım sürecinde bir yapının enerji tüketimini azaltmayı, çevreye yaydığı kirliliği minimuma indirmeyi, doğal kaynakların da tükenebileceğinin farkına vararak kullanımına özen gösterilmesi hedeflenmektedir.

Tasarımda; fonksiyon, strüktür, estetik vb. gibi mimari kaygılarla birlikte enerji kullanımı da dikkat edilmesi gereken baslıca unsur olarak ele alınmalıdır.

“Türkiye’de harcanan elektriğin yaklaşık %20’sini ülke genelinde aydınlatma içindir. Her geçen yıl aydınlatmanın toplam tüketim içindeki oranı artmaktadır.” Aynı zamanda bu sistemlerin kurulum maliyeti de her geçen sene yükselmektedir.
Günümüzde fosil kaynaklar ve bu kaynaklardan elde edilen enerjinin sınırlı olması nedeniyle kullanımı ve gelecekteki stok sorunu nedeniyle yenilenebilir enerji kaynakları büyük önem kazanmıştır. Bu bağlamda dünyada güneş enerjisinden elektrik üretimi her geçen gün artmaktadır. Güneş Elektriği (“solar electricity”) veya “güneş pili” olarak da bilinen ve güneş ışığından elektrik enerjisi PV paneller sayesinde üretilmektedir. PV’ler güneş ışınımını doğrudan elektrik akımına dönüştüren yarı iletken devre elemanlarıdır. Bu yüzden güneş ışınımını bu enerji üretimi için önemli bir rol üstlenmektedir. Türkiye’nin Avrupa’nın ortalama günlük güneşli saat sayısı en yüksek ülkelerinden biri olması bu sistemlerin performansını arttırmakta ve kullanılabilirliği kolaylaşmaktadır.

PV bazlı reklam panoları, işaret aydınlatmalarının dünya üzerinde onbinlerce örneği bulunmaktadır. Gündüz güneş enerjisi ile şarj olan aküler, gece olması ile birlikte otomatik olarak özel güneş ampullerini çalıştırarak aydınlatma sağlamaktadırlar. Bu basit ama etkili sistemler için otobüs durakları, otoban dinlenme alanları, parklar, otoparklar en etkin uygulama sahalarından başlıcalarıdır. Şamandıra ve deniz feneri gibi korozyona ve ağır coğrafi koşullara açık uygulamalarda özel elektronik donanım ve yarı esnek camsız güneş panelleri kullanılmaktadır. Bu bağlamda tasarımda aydınlatma prensibi olarak PV bazlı paneller sonucu gündüz güneş panellerinin ürettiği elektrik özel akülerde bir solar regülatör sayesinde depolanarak, akşam olduğunda ise özel form otomasyon sistemi sayesinde sokak lambası benzeri sistemlere istenilen saatte açılıp, istenilen saatte kapatılabilmektedir. Ayrıca interaktif özelliğe sahip olan bu sistem, sensörleri sayesinde yaya yoğunluğuna göre aydınlatma oranını arttırıp konforlu geçişi sağlarken, yaya sirkülâsyonu olmadığı zamanlarda kapanarak ekonomik kazanç sağlamanın yanında görsel bir değer de elde etmiş olacaktır.

“Yerel ve küresel ölçekte çevre sorunları yoğun olarak yaşantımızı etkilemektedir. Bu bağlamda çevre sorunlarına neden olan sektörlerin başında gelen yapı sektöründe, sürdürülebilir yapı malzemeleri tercih edilmelidir. Yapı malzemelerinin yaşam süreçlerindeki her evre, çevresel etkileri de beraberinde getirmektedir. Bu nedenle sürdürülebilir yapı malzemelerinin özellikleri kadar, malzemelerin yaşam süreçleri boyunca geçirdikleri değişimler ve bu değişimlerin sebep olduğu çevresel etkileri de belirlenmelidir.”

Dünyada doğal kaynaklar giderek azalmaktadır. Doğal kaynakların bazılarının gelecek yüzyıl içerisinde tükeneceği tahmin edilmektedir. Ancak ahşap gibi yenilenebilen kaynaklardan elde edilen ahşap doğramalar bunların dışında kalmaktadır. Dünyada karbon dengesi pozitiftir ve büyüyen ağaç sayısı kesilen miktardan daha fazladır. Bu yüzden tasarımdaki tutarlık ve görsel etki yüzünden yer malzemesi olarak ahşap seçilmiştir.

Ulaşım

Bölgeyi araç yolları bir ağ gibi örmüştür. Birden fazla ulaşım ağının kesişim noktası olan alan Otogara gidiş/geliş, Güngören yönünden gidiş/geliş, Topkapı/Cevizlibağ yönünden gidiş/geliş ve Merter’den gidiş/geliş … yollarının birleşim noktası olarak karşımıza çıkmaktadır. Ulaşım ağı oluşturulurken araç ya da yaya trafiğinin oluşumundaki en temel özellik olabildiğince kesintisiz olmasıdır. Bu bağlamda bölge tamamen araç trafiğinin sürekliliğini sağlayacak eklentilerle doludur. Bu eklemeler sonucunda yaya trafiğindeki süreklilik baltalanmıştır ve yaya trafiği tamamen ikinci plana itilmiştir.

Toplu taşımada önemli bir role sahip olan raylı sistem buradaki yaya trafiğini etkileyen en temel öğedir. Aksaray-Havaalanı Metrosu’nun Davutpaşa durağının olduğu mevkii de bulunan bölge aktif olarak YTÜ öğrencileri/çalışanları tarafından kullanılmaktadır. Buna rağmen buradan YTÜ Davutpaşa Yerleşkesine ulaşım sağlıklı değildir. Bu bağlamda Hafif raylı sistem ile gelen kullanıcıları durak kotundan alarak araç trafiği ile ilişkilendirmeden nasıl bir ulaşım organizasyonu sağlanabilir sorgusu yapılmıştır. Bu sorgulama sırasında yaya ve araç trafiğinin kesintisiz olarak sürekliliğinin sağlanması öncelikli tasarım girdisi olarak kabul edilmiştir.

Ayrıca kampuse İETT otobüsleri ile gelen kullanıcıların gişelerde inerek turnikelerden geçerek tekrar otobüse binecekleri göz önünde tutularak kampus girişinde ve girdikten sonra duraklar yapılması gereksimi üzerinde durulmuştur. Özellikle kış şartlarında bu kısa süreli zorunlu indi-bindiler göz önünde tutularak yarı korunaklı (yağmur ve kardan etkilenmeyi azaltacak) bir çözüm aranmıştır. Özel araçlarıyla gelenleri kontrol için konumlandırılan görevli odası sayesinde çift taraflı (yaya-araç) kontrolü sağlanması düşünülmüştür. Ayrıca Özel araçlarıyla gelen ve giriş izni alamayanları taşıtların trafik oluşturmaması için bariyerin önünde U dönüş yapılabilecek bir alan bırakılmıştır. Kısa süreli beklemelere izin veren ve bu bekleme sırasında kullanılabilecek bir birim gerekliliği üzerinde durulmuştur.

“Gökyüzünün Tavanını Oluşturduğu Bir Kamusal Salon”
Tüm bu söylemlerin yönlendirmesiyle mevcut yaya geçit sorunsalının cevabı olacak tasarımın öncelikli olarak kamusal alan kimliğini sorgulaması ve bu soruna cevap vermesi kararlaştırılmıştır. Araç ve yaya trafiğinin sürekliliği gereksimi göz önünde tutularak ayrıştırılmıştır. Böylece yaya trafiği kamusal alan kimliğini sorguladığımız alanın temel besleyicisi haline gelmiştir. Üst meydanda duraklama noktaları oluşturularak çeşitli etkinlerin düzenlenebileceği, yarı kamusal alanla (yerleşke içi) ve uzak çevreyle birebir iletişim sağlayabilecek bir katalizatör görevi üstlenmesi öngörülmüştür. Bu bağlamda yapılacak geçitin sadece geçiş alanı olarak düşünülmesi yerine bir meydan olarak kurgulanarak etkin olarak kullanılması hedeflenmiştir. Sadece Yayaların kullanabileceği bir alan olması sayesinde burayı kullanabilecek kullanıcı profil yelpazesi de genişlemiş olacaktır. Oluşturulan bu üst meydan sayesinde yaya hem araç trafiğinin yoğunluğundan kurtarılmış hem de kontrollü geçiş alanına ulaşmadan sosyalleşebilen bir alan tasarlanabilmiştir. Üst meydan kütlesinde yapılan boşluklar mevcut yeşil doku referans alarak oluşturulmuştur. Yeşil doku YTU Davutpaşa Yerleşkesinden sürekliliği sağlanmak için genişletilmiştir. Açılan boşluklarla 3. boyutta farklı algılar oluşması sağlanmıştır.
Tasarlanan üst meydan sayesinde kontrollü geçiş alanı da yarı korunaklı bir alan haline getirilerek özellikle İETT otobüslerini kullanan kullanıcıların kış şartlarında karşılaşacakları kısa süreli kötü hava koşullarından etkilenmeleri en az düzeye indirilmiştir. Ayrıca hafif raylı sistem yerleşke için en önemli ulaşım aracı olarak düşünüldüğünde buradan genel kullanıcıların direk bu meydana dahil olması yaşayan bir alan olarak kurgulanmasının en önemli girdisi olarak düşünülmüştür.
Ayrıca bölgenin gece de kullanılacağı göz önünde tutularak aydınlatmanın ön plana çıkaması düşünülmüştür. Bunu için düşünülen aydınlatmanın gündüz pv panellerin depolayacağı enerjiden sağlanması kararlaştırılmıştır. Böylece üst meydan kendi kendinin gereksinlerini karşılayabilecektir. Tasarlanan kapı ve ek birimlerde tıpkı üst meydandaki gibi gerekli enerjisini pv paneller sayesinde üretebilecektir.

Etiketler

Bir yanıt yazın