Projenin parçalı kurgusunun, kütlelerin ve mekanların sosyal yaşantıyı güçlendirecek ölçek ve nitelikte zengin bir açık ve yarıaçık alan kompozisyonunu mümkün kılması övgüye değer bulunmuştur. Ayrıca bu ara mekanların gölge ve rüzgar etkileri ile yaratacağı iklimsel uyumluluk olumlu bulunmuştur. Bunlarla birlikte parçalı yapının işletme ve güvenlik açısından zorluklar yaratacağı da düşünülmüştür. Bu kurgunun pergolalarla açık alanlara ve otobüs peronlarına da yayılması olumlu bulunmuştur. Peronların Evka 3 yönünden gelen yaya sirkülasyonunu kesintiye uğratması ve batı yönündeki yeşil banta güçlü bir yaya bağlantısı olmaması eleştirilmiştir. Cengiz Han Caddesi trafiğinin hem otobüs çıkışları hem de cep ve duraklarla tekraren bölünmesi eleştirilmiştir.
Tasarım aşaması için yapılan taşıyıcı sistem çözüm önerileri olumlu bulunmuştur. Taşıyıcı sistemin düzenli olması ve dilatasyon önerisi olumlu bulunmuştur. Yapının uygulanabilir ve ekonomik olacağı düşünülmektedir.
Kaset döşeme sistem tercihi, çarşı ve aktarma istasyonunun çelik çatıları ile konser salonu ve sofita kulesinin çelik tasarımının uygulama ve yapı maliyeti açısından en optimal çözümler olduğu düşünülmektedir.
(3-2, C.İ. ve D.Ç. karşı oy)
// MİMARİ PROJE RAPORU | ALAN ve PROGRAM HAKKINDA DÜŞÜNCELER
Alan ve konuyla ilgili prensip olarak 3 temel sorun tespit ettik. Bunlar, ihtiyaç programındaki gereksinimlerin anatomik olarak birbirlerinden çok farklı olmaları, proje alanının metro istasyonuna yakınlığı ve uğraklık konusu alandaki münferit elemanlar ve diğer tutarsızlıklar.
Alana ve programa nasıl yaklaşacağımızı belirleyen şüphesiz en temel sorun anatomisinde araç bazlı hareket barındıran oldukça büyük bir program ile (aktarma istasyonu), anatomisinde yaya bazlı hareket barındıran eşdeğer büyüklükte diğer programın (sosyal merkez) bir arada ve birbirlerine rağmen var olma zorunluluğu idi.
Her ne kadar refleks olarak alanda bu denli büyük bir yer kaplayan aktarma istasyonunu yer altına alıp ondan boşalacak alanla birlikte güzelce yayılıp pek çok kentsel boşluk yaratıp alanı bunlarla bezemek mümkün olsa da, burasının birincil işlevlerinden birinin otobüse binmek olduğu unutulmamalı. Dolayısıyla hayalci bir mimari refleks yerine meseleyi gerçekçi ele alıp günlük ortalama 15000 tane insanı rahatça, kolayca, hızlıca ve dolaysız şekilde otobüslere ulaştırmak ilk hedef olmalı.
o1. HAREKET ve MEKAN ORGANİZASYONU
Mevcut durumda istasyondan çıkan insanlar ya şehrin kuzeyindeki evlerine (bir iş dönüşü örneğin), ya da başka yerlere ulaşmak için otobüslere ve minibüslere gidiyorlar. Proje alanı aslında kentsel belleğin “kat etme” üzerine oluştuğu bir geçiş mekanı olmuş durumda. Ve bunun çok haklı bir sebebi var. Metro istasyonu olması.
Metro istasyonları insan jeneratörleridir. Bulundukları alana sürekli ve çok sayıda insan üretirler. Bu üretime bu denli yakın konumlanacak bir tasarım, duvar etkisi yaratmamalı. Sızıntıları olmalı. Yeterli sayıda sızıntı ile içinden geçilen bir kompozisyon olmalı. Alanı, şehrin kuzeyine doğru kat ederken yarı açık ve açık mekanlar üreten, ardışık dış mekanlar sayesinden insanlara sürekli sürprizli perspektifler sunan mekanlar serisi olmalı. Yani, bir bina değil boşluğun kendisi tasarlanmalı.
Önerimizdeki mekan organizasyonu da kuvvetli bir alle etrafında toparlanıyor. Bu alle, metro istasyonu ile hatta tam olarak iki metro asansörü arası aksı ile kuzeyde 116/19 sokağı birbirine bağlıyor. İhtiyaç programı tek başına münferit olarak var olabilecek pek çok mekandan oluşuyor. Yani bu mekanlardan ikisi çıkarılsa yerine bambaşka yeni iki gereksinim eklense bütünün işleyişinde bir fark olmuyor. Bir medya binası veyahut bir belediye binası gibi her parçanın bir bütüne hizmet ettiği anlamda bir “yapı” programı değil. Yani ihtiyaç programı Aktarma İstasyonu ve Sosyal Merkez ana başlıklar olarak ayrılmış olsa da, aslında alt başlıkların kendilerine kadar ayrıştırmak mümkün. Bu bağlamda bütün tekil mahalleri birbirine ve kent içi akslara bağlayan farklı kotlarda farklı sürekliliklere sahip olan ve bu sayede sürprizli açık ve yarı açık mekanlar oluşturan, kendi ürettiği kamusal odak olan Kent Sahnesi etrafında bütün işlevlerin toparlayan, boşluğun kendisini tasarladık diyebiliriz.
Hareketin organizasyonunu iyi yapabilmek için bütün mekanlar yaya hareketini yönlendirecek biçimde konumlandırılmıştır. Pergolalar, saçaklar avlular meydancıklar köprüler ve gölgeler sayesinde sürekli ve ardışık açık ve yarı açık mekanlar elde edilmiştir.
Mekan organizasyonu olarak, yayaların yoğun olduğu alanlara Çarşı bölümünün konumlandırılmasıyla dış mekanın da beslenebildiği bir kurgu geliştirdik. Yayalar metro istasyonundan çıkıp süratle otobüslere giderken kendilerini birden büfeler ve kafeler arasında bulup ihtiyaçlarını giderebilirler. Otobüs saatinden erken gelmiş bir çift kent sahnesine bakan kafelerden birinin üst katında oturup asma yapraklı pergolaların gölgelediği bu açık havada kent sahnesinde sergilenen bir enformel halk etkinliğini izleyebilir. Ya da akşam evine dönen bir sanat sever, metrodan çıkıp evine giderken alle üzerine konumlanan Dans Stüdyosun’daki faaliyetleri görebilir, kent sahnesindeki konuşmaları dinleyebilir ya da dış mekanla bütünleşebilen sergi salonundaki sergiyi gezip yoluna devam edebilir ve bunların hepsini tek bir alle üzerinde deneyimleyebilir.
o2. KOMPOZİSYON | AZDAN – ÇOĞA*
Metro istasyonu bacaları, asansör kovaları, iki farklı boyda otobüsler… Bir ucunda İstanbul Caddesi ile yarılmış yoğun şehir dokusu hemen diğer ucu Ege Üniversitesi Ormanı. Bulabildikleri tek gölge olan sokak lambası direği gölgesinde otobüs bekleyen insanlar… Dımdızlak bir yaz güneşi. Mevcut durum böyleyken Tiyatro Salonu gibi Medyatek gibi büyük hacimli kitleler, Otobüsler, alanı kat eden binlerce insan ve Kreş ve Kulüp Odaları……
Nasıl bir yaklaşımla ele alınmalı?
Tasarımın ana fikri – fiziksel | düşünsel altyapısı doğuda farklı iki boydaki otobüslerin kendileri, durakların kendileri, güneyde metro hava şaftlarının, asansör kovaları, acil çıkış merdivenleri ile dağınık ve münferit halde bulunan bütün öğelerin bıdır bıdırlıktan toparlanarak kitlesel hacimlere dönüşmesi.
Otobüsler, duraklar, bacalar ve de bir bina değil.
Aksine parçalı ve dağınık duran bu öğeler sayesinde tamamlanabilen bir kompozisyon.
Ve parçalıdan bütüne bir geçiş, tesisat bacalarının ve durakların ve otobüslerin tasarımın en tamamlayıcı parçası olmaları.
Aynı zamanda Ege Üniversitesi Ormanı’nın yoğun ağaç dokusu ile Erzene Mahallesi’nin İstanbul Otobanına dayanan yoğun yapı dokusu arasında binadan yeşile – yeşilden binaya, asma yapraklı pergolalardan tiyatro salonu ve sofitaya sürekli bir geçiş… Ondan alıp buna veren, İstanbul Caddesi’nin yarattığı keskin ayrımı parsel dahilinde dert edinen ve bu keskin ayrım üzerinde kendi üst kimliğini kuran bir kompozisyondur öneri projemiz.
Büyük ve kapalı kitleler açılarak küçülerek ve parçalanarak şehre doğru dağılmaktadırlar. Bu yerleşim, tasarımın çıkış noktası olan bütünden parçalı kurguya geçiş fikrinin en yüksek parçası olan ve simgesel değere sahip sofitayı kuzey batı yönüne yerleştirerek yapının İstanbul Caddesi’nden İzmir’e ilk girilme anında şehre gelenleri karşılayan olarak algılanmasına imkan vermektedir.
o3. BİR ARADA VAR OLMA | IDIO-RYTHMIE
Birlikte yaşamaya karar veren ilk keşişler merkezi bir mekanın çoğunlukla bir kilisenin etrafında serbestçe kümelenen kulübeleri mesken tutarlardı. Bu durum her birine kendi “idiorrythmie”ni (Yunancada özel demek olan idios ile ritim, kural demek olan rhythmos’tan geliyor) koruyabilmesini sağlayarak keşişlere birlikte ama ayrı yaşama imkanı verdi. Böylece idioritmik kümelerde hem birbirlerinden yalıtılmış hem de birbirleriyle temas halinde olabiliyorlardı. Tek başına yaşamak için gerekli donanımla inzivaya çekilme imkanı, bu küçücük evlere lüks havası katardı. Bu, sahiplik kabilinden bir lüks değildir. Bu evlerde lüks daha ziyade orada kalanlar için KENDİLERİNE ÖZGÜ BİR RİTİMDE yaşama imkanıdır.
Az Yeterlidir | Mimarlık ve Asketizm Üzerine (Pier Vittorio Aureli)
Proje hareket yapısı tamamen farklı olan (araç ve yaya), mekansal gereksinimleri tamamen farklı olan iki farklı ve baskın programı idioritmik kümeler halinde çözerek, iki programa da kendilerine özgü bir ritimde var olma imkanı vermektedir.
Otobüs peronları Cengizhan Caddesi tarafında konumlandırıldı, yaya hareketinin ön planda olduğu diğer mekanlar ise odakta bir kent sahnesi etrafında toparlandı. Yaya hareketinin ön planda olduğu mekanlar da (Kültür Merkezi – Eğitim Merkezi ve Çarşı) kendi programları dahilinde bir bütünün parçaları olmadığından ve farklı dinamiklere sahip mekanlar olduklarından, kendi idioritmik kümelerinde çözülmüştür.
Aktarma İstasyonu ve Sosyal Merkezin kendi iç dinamiklerinde ve kendilerine özgü ritimlerde var olabilmelerini sağlayan bu ayrımın katılığı ise, büfeler, cafeler ve dükkanlar gibi dış mekana hizmet verebilen programların iki tarafı da beslemesiyle kırılmıştır.