"Çandı" tekniğiyle çivisiz inşa edilmiş ahşap yapı, dini yapı tipolojisinin malzemeyle ve yerin koşullarıyla entegre olmuş çağdaş bir yorumunu sunuyor.
Mimarları projeyi anlatıyor:
14. yy’ın ikinci yarısında doğan Akçakoca Bey 15. yy’ın ilk yarısında Osmanlı topraklarını genişleten en önemli üç akıncı beyinden biridir. Ertuğrul Gazi ve Osman Gazi’nin en sadık ve namdar silah arkadaşlarından olan Akçakoca Bey tahminen 1328 yılında otağını kurduğu Babatepe’de vefat etmiş. Buraya yapılan türbe ve mescid bölgenin ziyaret yeri haline gelmiş, Hıdrellez’ler burada yapılır olmuş, çevre köylerin buluşma noktası haline gelmiştir.
1960’larda yanarak yok olan cami ve türbe yerine 1970’lerde mimar mühendis Suat Uygun tarafından otağ formunun soyutlaması, modern bir anıt yapılmış. 1980’lerde niteliksiz bir cami yapılan alana daha sonra bekçi kulübesi, radyo-telefon vericileri ve piknik alanları plansız bir şekilde yapılmış, alan karakterini yitirmeye başlamış.
Anıtın onarımı, çevre düzenlemesi ve yeni bir mescid yapılması amacıyla başlanan projede alanın etkileyici konumu ve doğası bizim için yol gösterici oldu. Proje kapsamında öncelikle anıtı çevreleyen bütün yapı ve yolların kaldırılmasına, anıtın orman peyzajı ile bütünleşmesine, belirli bir aşamadan sonra alanın araç trafiğine kapatılmasına, caminin yıkılarak doğaya ve yerin ruhuna daha uyumlu bir mescid yapılmasına ve alanın kuzey yamacında Karadeniz, antik limanlar ve sonsuz ormanların oluşturduğu manzaraya bakan bir seyir terası yapılmasına karar verildi.
Projenin en zorlayıcı kısmı mescid yapısının tasarımıydı. Literatür ve saha çalışmaları ile keşfedilen binlerce yıllık ‘çandı’ yapım tekniği ve ilk dönem Osmanlı dini yapı tipolojisinin çağdaş bir yorumunu yerin doğal yapısına uyumlu bir senteze dönüştürerek ilk tasarımımızı oluşturduk.
Babatepe’nin üst kotunda, anıtın etrafını saran nisbeten düzlük arazinin yüzyıllardır süregelen şenlik alanı olma işlevini daha da güçlendirecek şekilde mescidin eğime kısmen gömülerek çatısının üst meydanlığın bir devamı şeklinde kullanılmasını sağlayan, meydan topoğrafyasının kıvrılarak mescidin üstünü örttüğü tasarım elbette ki birçok kişi için ‘cami’ niteliği taşımıyordu. Aylar süren mütealalar sonucu hayalimizdeki tasarımla işverenin hayalindeki yapının uzlaşı noktası klasik çandı tipi dini yapıların sade bir yorumu olarak bulunabildi.
Çandı kertilip birbirine geçirilen uzun kütüklerle, çivisiz olarak yapılmış binalara verilen isimdir. Kuzey Anadolu’da kırsal alanlarda yaygın olarak görülen bu sistem, ormanlık yerleşimlerde mescit, cami ve türbe gibi dini yapıların inşasında da kullanılmıştır. Çandı yapılar Ağva’dan Batum’a uzanan coğrafyada yaygınlık göstermekle birlikte; Anadolu içlerinde Kızılcahamam’a, Balkanlar’da Batı Bosna’ya, doğuda Güney Azerbaycan’a kadar örneklere rastlanmaktadır. Anadolu’da ilk örneklerine Selçuklu döneminde Samsun bölgesinde rastlanmakla birlikte çok yaygınlık göstermemiştir.
Erken Osmanlı döneminde Akçakoca Bey ve diğer akıncı beylerin fetihleri ile İslamlaşan bölgelerde anıtsal Erken Osmanlı camilerinin esinlendiği taş yığma Bizans kilise tipolojisinden farklı olarak kırsal bölgelerde çandı tekniğinde camiler yapılmaya başlanmıştır. Her ne kadar çandı dini yapılar üzerine tek kaynak olan Ayverdi “yalnızca yedisi ayakta olan 24 cami ve 1 türbe”den bahsetse de, Kandıra ve köylerinde yapılan araştırmalarda yalnızca iki harap camiye ulaştık. Ulaştığımız sözlü kaynaklar ve saha çalışması verilerine göre oluşturulan tipolojiden yola çıkarak ilk öneriyi çeşitli aşamalarda revize ettik.
Anıtsal, kubbeli, minareli, “Osmanlı Tarzı”, beşyüz kişilik bir yapı yerine Akçakocabey döneminde yapılmış ve gerek yapım sistemleri, gerekse malzemeleri artık kullanılmayan, kültürel sürekliliği sekteye uğramış ve ayakta bir örneği kalmamış çandı mescitlerinin mütevazi bir yorumunun uygulanmasının daha uygun olduğuna karar verildi. Son halde, en basit çandı mescidi tipolojisinin sade bir yorumu üzerinde uzlaşıldı.
Mescid anıtın merkezinin kıble aksında, güneyinde konumlanıyor. Anıt kotundan girilen mescit zemin kat, asma kat ve eğim dolayısıyla kazanılan yarı bodrum kattan oluşuyor. 10,10 x 15,10 m boyutlarındaki harimin yüksekliği 7,06 m, yarı bodrum katın yüksekliği 4,30 m. Zemin katta son cemaat yeri (7,70m x 2,50 m) 19,25m² ve harim (7,70m x 10,00m) 68,55 m² kısmı bulunuyor. Asma katta ise (+2,70 kotu) kadınlar kısmı 17,35m² (7,70m x 2,80m) bulunuyor. Bodrum katında 78,54m² (-4,30 kotu) ; iki adet aynı ölçülerde hela (3,60m x 3,10m) , bir adet kadın abdesthanesi (2,05m x 3,60m) , bir adet teknik oda (1,80m x 3,60m) ve bir adet temizlik odası (2,05m x 3,60m) bulunuyor.
Temeli betonarme olan yapının yarı bodrum katı kandıra taşı ile yığma duvarlarla oluşturuldu. Zemin kotundan itibaren ana mescit kütlesi ise çandı tekniği ile kestane kerestesi kullanılarak yapıldı. Üç katmanlı lamine kestane elemanlar köşelerde kurtboğazı birleşimlerle, pencere kenarlarında da zeminden tavana kadar ulaşan tijlerle sabitlendi. Yapının çatısı yine ahşap malzeme ile iki ana makas ve mahya makasları üzerine oturtuldu, alaturka kiremit ile kaplandı.
5 yorum
En kısa zamanda gidip yerinde göreceğim.
Gittiğinizde sizi cepheye takılmış hoparlörler, iç kısımda duvarlarda yeşil zemin üzeri altın yaldızlı Muhammed ve halife isimleri karşılayacak. Son cemaat yerinin pvc ile kapatılacağı günü sabırsızlıkla bekliyoruz. : )
Gezdim, elinize sağlık.
Cephedeki hoparlörleri gördüm, hiç zararı yok inanın. İç mekanda herhangi bir değişiklik yapılmış gibi gelmedi. Fotoğraflar şurada: http://rktr.co/1SINm0w
Harika, çok teşekkürler. Açıldıktan beri görmemiştik. Hoparlörler, Allah-Muhammed-Halifeler yazıları, seccade, rahle, vs. dışında pek bir değişim yok şimdilik evet.
son cemaat yeri zeminden tavana pvc ile kaplanırsa oranlar açısından daha iyi olabilir.