Yenilem Mimarlık tarafından Antalya Kaleiçi'nde 1992-2014 yılları arasında restore edilen yapılar Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Enstitüsü (AKMED) olarak 2014 yılında hizmete açıldı.
Sinan Genim, projeyi anlatıyor:
Antalya, Kaleiçi, Barbaros Mahallesi’nde, aralarından Kocatepe Sokağı’nın geçtiği iki ayrı yapı adasında bulunan beş parseldeki yapıların yenilenmesiyle oluşan Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Enstitüsü ülkemizde bir ilktir. Çalışma hayatına girişinin yirminci yılını kutladığımız enstitü, hem özel sektörün konuya ilgisini yansıtması, hem de bir dizi kültür varlığı yapının yenilenerek kullanıma alınması açısından övgüye değer verici bir girişimdir. Geçen yirmi yılda kısaca AKMED adıyla anılan enstitü, periyodik yayını ADALYA dergisinin yanı sıra çeşitli burs ve araştırmalara verdiği destekle sözü edilen bir kurum haline gelmiştir. AKMED aynı zamanda özellikle Akdeniz Bölgesi çevresinde yapılan pek çok kazıya maddi ve manevi destek vermekte ve uluslararası sempozyumlar düzenlemektedir.
Korunması gerekli kültür varlığının yalnızca onarımı yeterli bir çaba değildir. Restore edilen yapının çağdaş bir kullanıma kavuşturulması, özellikle kamunun kullanımına açılması ve ülkemizde pek görülmeyen bir şekilde araştırma amaçlı bir kültür kurumu olarak kullanılması pek çok şehrimizde bulunan korunması gerekli kültür varlıkları için yeni bir gelecek umudunun yeşermesine yol açmıştır. Bu çabaların gelecekte daha geniş bir uygulama alanı bulmasını umarız, dilerim AKMED bu konuda bir başlangıç yapmış olacaktır.
Antalya Kaleiçi uzun yılların getirdiği ihmal nedeniyle tüm koruma önlemleri ve çabalarına karşın köhneleşmiş ve yaşayan nüfusun ekonomik yetersizlikleri sebebiyle bakımsız kalmıştır. AKMED’in başlangıcını 1921 sonrası uzun yıllar pamuk deposu olarak kullanılan 1862 yapım tarihli Aya Yorgi Kilisesi oluşturmaktadır. Suna ve İnan Kıraç tarafından 1991 yılında satın alınan yapının ne amaçla kullanılacağına uzun müddet karar verilememiş, daha sonra, hemen yanında yer alan, 8 parseldeki yapının satın alınması ile birlikte yenilenerek kurulacak enstitünün müzesi olması düşünülmüştür. 28.7.1992 tarihinde onaylanan proje sonrası yapı 1995 tarihinde kullanıma açılmıştır. Bu arada diğer parseldeki yapının yenileme çalışmalarına devam edilmiş ve yapının üst katında özellikle Akdeniz bölgesi arkeoloji, etnografya, sanat tarihi ve mimari varlığına ait bir kütüphane oluşturulmuştur (daha sonra Kocatepe Sokağı’nın diğer yanındaki parsellerin satın alınması ile kütüphane yeni binalara taşınmış ve bu kat geleneksel Antalya yaşantısını sergileyen küçük bir müzeye dönüştürülmüştür). Söz konusu iki yapının kullanıma açılması 19 Mayıs 1995 tarihinde gerçekleşmiş ve yapılması düşünülen bilimsel çalışmalar için üç yılda bir değişen Bilim/Danışma Kurulu kurulmuştur.
Aya Yorgi Kilisesi, küçük bir asma katı bulunan tek mekanlı, tonoz örtülü kâgir bir yapıdır. Zaman içinde, her iki yanındaki giriş avlularına iki katlı betonarme ekler yapılmıştır. Aya Yorgi Kilisesi’nin her iki yanında bulunan giriş kapıları mermer kaplı olup, her iki kapının üzerinde de Aya Yorgi’ye atıf yapan süslemeler ile bir kitabe mevcuttur. Söz konusu betonarme inşaat yapılırken, bu süslemelerin üzerlerine teneke koruyucular konmuş ve bu süslemeler ve kitabenin tahribi önlenmiştir. 70 yıla yakın süre önce yapılan bu duyarlı davranış yapıya ait önemli kitabe ve süslemelerin günümüze ulaşmasını sağlamıştır. Yapının, ahşap konstrüksiyonlu, bağdadi çatısı büyük oranda tahrip olmuş ve yer yer duvarları birleşme noktalarında deformasyona uğramıştır. Ağırlık teşkil ettiği için çatı kiremitleri uzun süre önce kaldırıldığından yapının içine yağmur, dolayısıyla su girmiştir. Yapı içindeki mavi kalemişi süslemeler ve alçı tezyinat, çatıdan giren su nedeniyle tahrip olmuş, asma katın altındaki bazı örnekler deforme olmakla birlikte genel karakter hakkında ipucu vermişlerdir.
Öncelikle yapının kâgir taş duvarları sağlamlaştırılmış ve taş bağlayıcılarını oluşturan toprak malzeme çeşitli kimyevi maddelerle takviye edilmiştir. Daha sonra ahşap çatı elden geçirilmiş ve üst örtü orijinal yapımına uygun şekilde alaturka kiremitle kaplanmıştır. Yapının zemin kaplaması söküldüğü için orijinal malzemenin nasıl olduğu bilinmemektedir. Ancak benzer yapılar incelenerek, zemin kaplaması için 1.00×1.00 ebadlarında marmara mermeri döşeme teşkil edilmiştir. İç mekan süslemeleri ve alçı dekorasyon için mevcut izlerden faydalanılmış ve Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi öğrencileri ve öğretim elemanları tarafından bugünkü görünüm gerçekleştirilmiştir. Antalya Kaleiçi yapılarının ilginç bir özelliği de taş duvarların üstünde kalan yer yer tuğla, yer yer de bağdadi olan kısımların dış cephelerinde yapılan kalemişi derzlemelerdir. Aya Yorgi Kilisesi’nin üst bölümünde de benzeri süsleme izleri bulunmuş ve bu izlere sadık kalınarak dış cephesi kalemişi ile süslenmiştir. Antalya Koruma Kurulu’nun 28.7.1992 gün ve 1511 sayılı kararına uygun olarak restorasyonu tamamlanan Aya Yorgi Kilisesi günümüzde AKMED’e bağlı olarak zaman zaman konser salonu ve Çanakkale Seramikleri Müzesi olarak kullanılmaktadır. Bu yapının giriş kapısı üzerindeki kitabe ilgi çekicidir. Grek alfabesi ile Türkçe yazılmış olan bu kitabede: Nikolaos Kalfa bu yapıyı Antalya ahalisinin bağışları ile inşa ettiğini belirtmektedir.
Bu yapının hemen arkasında yer alan ve Kocatepe Sokağı’ndan girişi olan diğer yapı ise 133 ada, 8 parseldeki Enstitü binasıdır. Zaman içinde büyük değişiklikler geçiren, çeşitli eklerle orijinal planmasına büyük oranda müdahale edilen bu yapı, Antalya Kaleiçi Koruma İmar Planı’nda cephe aldığı yolu daraltığı için geri çekilmesi gereken bir yapı olarak görülmektedir. Koruma Kurulu’nun 13.8.1993 gün ve 1954 sayılı kararıyla onaylanan projesi gereğince yenilenen yapı iki katlı olup, giriş katının her iki yanındaki odaların üzerinde bulunan ve girişleri farklı olan birer ara/kışlık odası bulunmaktadır. Giriş katının her iki yanındaki odaların gerisinde kalan alan ise taşlık olarak kullanılmaktadır. Üst katta ise geniş bir hayat ve bu hayata açılan üç oda bulunur. 1993 yılı sonlarında başlanan yenileme çalışmaları 1995 yılı başlarında tamamlanmış olup, yapının üst katı günümüzde görsel ağırlıklı küçük bir etnografya müzesi olarak hizmet vermektedir. Üç odadan oluşan bu müzenin iç süslemelerinde Antalya Kaleiçi’nin en özgün yapısı olan Tekelioğlu Konağı’nın başodasının iç mekan süslemeleri esas alınmıştır. Bu yapının dış cephesi de benzer yapılarda olduğu gibi kalemişi süslemeler ile bezenmiştir.
Bu yapının yenilenmesi sırasında ortaya çıkan önemli bir sorun da giriş katı zemininde ki büyük oranda tahrip olmuş olan çakıl taşı döşemenin yeniden yapımıdır. Uzun çabalar ve araştırmalar sonrası çakıl taşı döşeme yapım tekniği geliştirilmiş, Zeynep ve İnsel Çelebi büromuz tarafından çizilen desenleri başarılı bir şekilde uygulamıştır. Aya Yorgi Kilisesi ve benzeri pek çok sivil mimarlık örneğinde olduğu gibi bu yapının da dış cephesi kalemişi ile süslenmiştir.
Kısa süre sonra her iki yapı da talebi karşıyamaz duruma gelmiş ve yolun Kocatepe Sokağı’nın karşı tarafındaki 134 ada, 4 parsel satın alınarak Koruma Kurulu’nun 13.5.1992 gün ve 1445 sayılı kararı çerçevesinde yenilenerek büyüyen kütüphanenin kullanımına tahsis edilmiştir. Dış sofalı, iki katlı bu yapının, bir de ara katı bulunmaktadır. Dış sofaya bağlı olarak 3 parsele doğru uzanan büyük bir hayatı vardır. Kitaplık gereği bu hayat kayıtları taşıyıcı elemanların arkalarına gizlenen şeffaf bir doğramayla kapatılmıştır. Bugün 30.000 aşkın kitap ve periyodik barındırmakta ve AKMED’in araştırma merkezi olarak kullanılmaktadır. Kitaplık binasının giriş avlusunda yer alan çakıl taşı döşemeler ise yeni çizilen desenlerden oluşmaktadır. 1998 yılında kitaplık binasının hemen yanında bulunan 134 ada, 3 parseldeki yapının yenilenmesine karar verilmiş ve daha önceki bir tarihte yok olan bu yapı, Koruma Kurulu arşivinde bulunan üç adet fotoğrafın tarafımızca değerlendirilmesi ve benzer yapılar esas alınarak yeniden yapılmıştır. 18.8.2000 gün ve 4726 sayılı karar ile uygun bulunan avan projesine göre hazırlanan uygulama projeleri 20.9.2000 gün ve 4763 sayılı Kurul kararıyla onaylanmış ve inşaat başlamıştır. Bu yapının giriş katı enstitünün şiddetle gerek duyduğu bir konferans/multimedya salonu olarak düzenlenmiştir. Arkeoloji Müzesi denetimde yapılan kazılarla bir bölümü zemin altına yapılan yapının, üst katı Sergi Salonu olarak kullanılmaktadır. Cumhuriyetin kuruluşunun 80. yılı dolayısıyla 2003 yılında kullanıma açılan yapıda periyodik konferanslar, film gösterileri ve seminerler düzenlenmektedir.
Konferans Salonu ile Kitaplık arasındaki bölümde ise yeniden tasarlanan ve sedirli oturma düzeni içeren Türk Kahvesi bulunmaktadır.
Geçen kısa zaman içinde AKMED büyük bir gelişim göstermiş ve var olan hacimler yetersiz kalmıştır. Bu nedenle, 8 ve 3 parsele bitişik olan ve Hadi Efendi sokağından cephe almakta bulunan 134 ada, 6 parselde satın alınarak, diğer parsellerdeki yapılarla bir bütün teşkil edecek şekilde onarılmıştır. Söz konusu 6 parseldeki yapı gerçekte 7 parseldeki yapı ile bir bütün teşkil etmekte olup zaman içinde ortasından ifraz edilerek iki ayrı yapı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bu arada Hamit Efendi Sokağı’nın kotu yükseldiği için her iki yapının giriş katları sokağa göre alçakta kalmış olup, yapılar şiddetli yağışlarda su baskınlarına açık hale gelmiştir. Bu nedenle yeniden yaptığımız 6 parseldeki yapı, yükselen sokak kotu göz önüne alınarak daha yükseğe inşa edilmiştir. İki katlı bu yapının tümünün araştırma kitaplığı olarak kullanılması planlanmış olup, zemin katının avluya bakan bölümü kendi içinde iki katlı bir açık kitap deposu olarak düzenlenmiştir.
Gerek mimarlar grubu olarak bizim, gerekse yapıcılar olarak pek çok usta ve işçinin inanılması güç bir deneyim kazandığı, çok şey öğrendiği bu yapılar, aynı zamanda Antalya’da yaşayanların yaşamını renklendiren bir kurum olarak yeniden hayat bulmuşlardır.
Böyle bir çabayı maddi, manevi her türlü imkan ile destekleyen Suna ve İnan Kıraç ile Vehbi Koç Vakfı’na çok şey borçlu olduğumuzu belirterek, teşekkür ederim. Dileğim ülkemizin hemen her şehrinde, kasabasında bulunan korunması gerekli kültür varlıklarının benzer şekilde yeniden hayat bulması ve ülkemiz kültürünü yaygınlaştırması ve insan hayatına mutluluk vermesidir.