Atatürk Kültür Merkezi (İstanbul)

Fotoğraf: Emre Dörter
Resmi orijinal boyutunda göster

Fotoğraf: Emre Dörter
Resmi orijinal boyutunda göster

Fotoğraf: Emre Dörter
Resmi orijinal boyutunda göster

Fotoğraf: Emre Dörter
Resmi orijinal boyutunda göster

Fotoğraf: Emre Dörter
Resmi orijinal boyutunda göster

Fotoğraf: Emre Dörter
Resmi orijinal boyutunda göster

Fotoğraf: Emre Dörter
Resmi orijinal boyutunda göster

Fotoğraf: Emre Dörter
Resmi orijinal boyutunda göster

Fotoğraf: Emre Dörter
Resmi orijinal boyutunda göster

Fotoğraf: Emre Dörter
Resmi orijinal boyutunda göster

Fotoğraf: Emre Dörter
Resmi orijinal boyutunda göster

Fotoğraf: Emre Dörter
Resmi orijinal boyutunda göster

Fotoğraf: Emre Dörter
Resmi orijinal boyutunda göster

Fotoğraf: Emre Dörter
Resmi orijinal boyutunda göster

Fotoğraf: Emre Dörter
Resmi orijinal boyutunda göster

Fotoğraf: Emre Dörter
Resmi orijinal boyutunda göster

Fotoğraf: Emre Dörter
Resmi orijinal boyutunda göster

Fotoğraf: Emre Dörter
Resmi orijinal boyutunda göster

Fotoğraf: Emre Dörter
Resmi orijinal boyutunda göster

Fotoğraf: Emre Dörter
Resmi orijinal boyutunda göster

Fotoğraf: Emre Dörter
Resmi orijinal boyutunda göster

Fotoğraf: Reha Günay (1969)
Resmi orijinal boyutunda göster

Fotoğraf: Reha Günay (1969)
Resmi orijinal boyutunda göster

Fotoğraf: Reha Günay (1969)
Resmi orijinal boyutunda göster

Hayati Tabanlıoğlu, 1970'ler
Resmi orijinal boyutunda göster

Fotoğraf: Reha Günay (1969)
Resmi orijinal boyutunda göster

Atatürk Kültür Merkezi (İstanbul)

Hayati Tabanlıoğlu tarafından tasarlanan, ilk kez 1969 yılında açılan ve geçirdiği yangın sonucu yeniden inşasının ardından 1977 yılında hizmete giren Atatürk Kültür Merkezi binası, Tabanlıoğlu Mimarlık tarafından yeniden tasarlandı. Yeni AKM, 2021 yılında kullanıma açıldı.

Tasarımcılar, projeyi anlatıyor:

Yeni AKM, hem işletme mantığı hem de mimarı bağlamda, bir kentsel model olarak tasarlandı. İstanbul’un ve Türkiye’nin en yoğun kentsel hareketini barındıran Taksim’de, önceki projelerin  de olduğu gibi,  Meydanın sınırını tespit eden yapı, yeni projede  Gezi Parkı yönünde eklemlenen kültür birimlerinin bir araya gelmesiyle oluşan aksla gündelik ve kültürel yaşama yeni bir rota katıyor.

Kütle ölçeği, oranları  ve cephe tasarımına referansla, önceki AKM’nin yükseklik sınırı korunarak ele alınan ana  Opera binası, eski otopark alanında en etkin bir biçimde konumlandırılan ve halkın yoğun olarak kullanabileceği  koşulları sağlayan ek yapılarıyla da birlikte, saygın opera binalarından biri olmanın yanı sıra, Taksim Meydanının canlanması fikri ile birlikte, her kimliğe açık bir 21’inci yüzyıl kültür yapısı olarak tasarlandı.

İki bölüm olarak ele alınan kültür kompleksininde, ana opera sahnesine ev sahipliği yapan önceki AKM’nin bulunduğu konumda yer alan, sembolik ve kentsel hafıza değerini koruyan bina ve Mete Caddesi boyunca buna eklemlenen, sosyal, sanatsal ve kültürel performanslara hizmet verecek mekanların bir araya gelmesiyle kurgulanan, ve kentsel akışı canlandıracak ikincil fonksiyonların da yer aldığı, bir kültür sokağı ve kentli buluşma zemini olarak Atatürk Kitaplığına ve Teknik Üniversiteye doğru uzayan yeni yapılanma.

Ana yapıya eklemlenen kanatta, birbirleriyle bağlantılı ancak bağımsız birimler olarak, 804 kişilik tiyatro, müzik platformu ve kütüphane, sanat galerileri, çocuk-sanat merkezi, küçük salon, sinema ve atölyeler ile, tasarım dükkanı, kitapçı ve kafe, bu alternatif ve ikincil işlevlere uygun konum, büyüklük ve tasarımda ünitelerde ve katlarda yer alıyor. Yatay bir hiyerarşide sıralanan tüm birimler, direkt olarak kente, ve büyük opera salonuna atfedilen ana yapıya doğal bir yönlenmeyle bağlanıyor. Sokak seviyesinden kolay erişilebilir tekil mekanların sınırını kurduğu kültür aksı, ana Opera binası ve Atatürk Kitaplığı önünde oluşan iki meydan arasında bağlantı kuruyor. Birimlerin bir araya gelmesinin ürettiği geçişken mekanlar, topografyanın ve peyzajın da yönlendirmesiyle, kentin doğal olarak içinden geçtiği, buluştuğu, avarelik ettiği, dinlendiği, sanata, kültüre eriştiği  ve bu çerçevede rastlaşma ve yeni tanışmalara açık, her bir kentlinin bir parçası olduğu bir sistem kurguluyor.

Ana binayı mimari, kentsel ve işlevsel bağlamda tamamlayan yapılar bütünü, sadece bir gösteri merkezi değil, kentle iç içe,  alternatif mekanlarıyla günün her saati yaşayan, erişilebilir kamusal mekanlar ve alanlarıyla birlikte ele alındı. Önceki AKM’nin sahip olduğu hacim yeni tasarımda tek bir ana işleve atandığından, opera ve bale dışındaki diğer fonksiyonlar geniş, müstakil ve kolay erişilebilir mekanlar kazandı.

Böylelikle opera yapısı büyüdü,  izleyici kapasitesi arttı ve bina ve performans  standardını en yüksek seviyeye çıkarma imkanı elde etti. 1969 ve 1978 tasarımlarında yer alan fuayelerden arındırılması suretiyle kazanılan boşluğu yeni projede (kırmızı) renkli dış kabuğuyla, AKM’nin ana opera salonu doldurdu.

Özel çelik elemanlar kullanılan küre başta olmak üzere; yapının strüktürel sisteminde, özellikle geniş açıklık geçilen alanlarda, çelik çözümler tercih edildi.

Opera performansının en önemli ögelerinden olan, orkestra boşluğu genişledi, akustik optimum değerlere ulaştı. Parter ve iki balkonda 2040 izleyici kapasitesi ile büyük salon, izleme verimi  dünyada kabul gören kriterlere uygun, mümkün olan en üst düzeye ulaştı. Tamamen doğal akustik niteliği ve ölçüm değerleri itibarıyla yüksek kalitede ses, ve yankı süresi olarak ortalama 1.6 orta frekansında, dünyadaki nitelikli opera salonlarının sahip olduğu standartlar elde edildi.  Ana salon, ayrıca, gerektiğinde müzikal, konser, konferans gibi etkinliklerde kullanılmak üzere, elektronik sistemlerle de desteklendi.

Mekan organizasyonuyla birlikte, teknik ve programatik olarak çağdaş ihtiyaçlara karşılık veren, sahne ve performans altyapısı, ekipman ve kontrol sistemleri, hareketli ve değişebilir platformlar ve sahne arkası (back of house) dijital ve mekanik desteklerle tasarlandı.

Ana fuaye olarak zemin kotunun kullanıldığı planlamada, bir üst kotta, büyük salonun çeperi boyunca, ikinci bir fuaye alanı ve balkonların yer aldığı katlarda fuayeler kazanıldı.  Zemin kat parter fuaye bir üst kottaki fuayeye simgesel spiral merdivenle bağlandı. Böylelikle, geçmiş projelerin alameti farikalarından olmanın ötesinde,  aydınlatma ile birlikte tasarlanmış olan, zanaat ve sanatın, işlevsel olan ile görsel olanın bir arada harmanlandığı, özgün merdiven, basamak eklenerek, işlevsel olduğu kadar ve estetik bir nesne olması hasebiyle, hatıra  olarak da korunmuş oldu.  Zemin altında da bir fuayenin yer aldığı ana mekanda, iki kanatta üst balkonları bağlayan merdivenlerin kolay kullanım özelliğine ek olarak, dikey erişim alternatifi olarak asansörler kullanıldı.

Öncülü AKM  projelerinin cephesiyle aynı oran ve ölçekte, ancak, cam kolonlarla kurulan taşıyıcı sistemin sağladığı kesintisiz görsel iletişim imkanı ve kullanılan camın teknik niteliğine bağlı olarak, daha da şeffaflaşan cephe sayesinde, opera salonunun majör  unsurlarından biri olan seramik kabuk meydanla buluşturuldu. Böylelikle, net bir biçimde  algılanan güçlü bir imaj olarak Opera Evinin kent merkezindeki varlığını vurgulanması öngörüldü; rengi ve dinamizmi ile Taksim meydanına katılan yarı-kürenin, kabuğun altında yer alan salon nitelikli potansiyeliyle günümüz ihtiyaçlarını karşılarken, görsel olarak da merak uyandırması ve  yeni izleyicileri cezbetmesi hedeflendi.

Malzeme tercihlerinde orijinal tasarım unsurlarına  sadık olunması, örneğin Sadi Diren tasarımı seramiklere referans verilmesi,  merdiven ve korkuluk gibi detayların yeni projeye aktarılması, ortak hafızanın tazelenmesinde mimari araçlar olarak benimsendi.

Ana girişten ve Taksim Meydanından kolay erişilebilir, görülebilir, ana salonun bulunduğu yapı ile ek ünitelerin birleştiği noktada, yer alan, tamamen çelik bir konsol kutu olarak tasarlanan Sanat Galerisi altında elde edilen boşluk korunaklı bir ara meydan sağladı. Bu noktada, dijital altyapısı ve  yeterli sayıda ünitesi ile gişe, ana Sanat Galerisi’nin altında cam kutular olarak tasarlandı.

Sanatçı ve çalışanlara ayrılan özel bölüm dışında, ziyaretçilerin ve halkın da kullanımına açık olacak 432 araç kapasiteli çok katlı araç parkı programın bir parçası olarak, zemin altında bodrum katlarda, B-C-D-E bloklar altında planlandı.

Salonlardan farklı bir asansörle ulaşılabilen, hem işletmeye mali destek sağlayacak hem de tüm İstanbulluların bu değerli manzaraya erişimini temin edecek teras restoranın, aynı zamanda da oyundan önce bir ara alan olarak hizmet vereceği düşünülüyor.

İzleyici ve ziyaretçilere açık olan alanlara ek olarak, sanatçı odaları, prova salonları ve kurum çalışanlarının kullanacağı ofislerin verimliliğinin yanı sıra, kentle uyumlu ve her kesimden kullanıcı için davetkar ve açık olma unsurlarını barındıran, çok katmanlı bir kent unsuru olarak  yeni AKM en verimli güncel imkanlarla, mekan tasarımı,  donanımı, alt yapı ve teknolojik özellikleri sayesinde  en sofistike uluslararası opera ve bale performanslarını ve köklü sanat kurumlarını kendi evinde ağırlama potansiyeli ile 29 Ekim 2021 itibarıyla hizmete açıldı.

Etiketler

Bir yanıt yazın