Bodrum'da Manastır mevkiinde gerçekleştirilen bu tesis, Bodrum Kalesi'ne ve ilçeye hakim bir konumdadır.
1970 yılına kadar yöre halkının mesire yeri olarak kullanılan bu eğimli arazi içinde, 17. yüzyıldan kalma küçük bir mezarlık şapeli, 5 adet selvi ve 300 yıllık çam ağacı yer alır. Bunlar planlama ve tasarımın belirleyici unsurlarını oluşturdu. Çevredeki yapılaşmanın artmasıyla birlikte, bu yer eski değerini yitirmeye başlamış, inşaat atıklarının döküldüğü sahipsiz ve kullanılmaz bir araziye dönüştü.
20. yüzyıl başlarında yeniden inşa edilen, yöredeki depremlerden, ilgisizlikten ve zamanın yıpratmasından kurtulamayan küçük manastır, proje çalışmalarına başlanıldığında, artık onarılamayacak durumdaydı. Rölövesinin yapıldığı 1986 yılında, tek mekanlı bu yapının tonoz örtüsü, mevsim yağışlarının başlamasıyla birlikte yıkılmış, manastırdan geriye sadece moloz yığını kaldı.
Proje çalışmaları 1986 yılının Mart ayında başladı. Bu arazide bir otel yapılması için öngörülen projeyle belediye meclisinin onayına başvuruldu. Arsa sahibi belediye ve yatırımcı firma tesisin kapasitesi hakkında kesin bir öneride bulunmadı. Proje mimarının, arazinin doğal özellikleri ve çevre ilişkilerini dikkate alarak yaptığı çalışmayla otelin program ve yatak kapasitesi belirlendi. Arazide bulunan 5 adet selvi ağacının belirlediği alan içinde yatak üniteleri, çam ağacının oluşturduğu mekan ortak kullanım alanları (restoran, dinlenme terasları, eğlence, spor vb.) olarak planlandı. Çatı örtüsüyle duvarları yıkılmış olan şapel, eski ölçüleri korunarak yeniden inşa edildi ve tesis programı içinde dinlenme salonu ve bar işlevini kazandı.
Şapel ile eski mezarlığın giriş kapısının Bodrum Kalesi’ni gösteren aksını vurgulamak için, taşıyıcı duvarları ile üst başlık kemeri yıkılmış olan kapı, rölövesindeki ölçülerine bağlı kalarak yeniden inşa edildi.
54 yatak kapasiteli Manastır Oteli’nde, normal, suit ve kule tipi olarak belirlenen yatak odalarında, aynı planlama modülleri kullanıldı. Kitlenin masif etkisini azaltmak amacıyla, modüller yatak odası derinliğinde artırılarak cephelerin farklılaşması sağlandı. Arazinin eğiminden maksimum ölçüde yararlanılarak, yapı alanlarının yaklaşık %50’lik bölümü doğal çizgisinin altında tutuldu. Yapının kitlesel boyutları mekan ölçüleri daima ikinci planda değerlendirildi. Bu yaklaşım, kitle mekanlarının zaman içinde oluştuğu izlenimi vermektedir.
Yatak odaları, sokaklar üzerine dizildi. Bu sokaklar bir orta avluda birleşti, sonra kimileri denize, kimileri de yeşil alanlara doğru birer kapıyla yollarına devam etti. Yapının kitlesel dengesi içinde, arazideki çam ve selvi ağaçları birer mimari eleman olarak değerlendirildi. Bodrum beyazının belirlenmesi ve kuvvetlendirilmesi için, yapıda zaman zaman renk de kullanıldı.
Yöre halkının yaşamında önemli bir yeri olan bu arazinin üzerindeki doğal varlıklar aynen korundu. Bu yeni yapılaşmanın rahatsız edici hiçbir yanı bulunmazken, aksine yaşamın sürekliliği ilgi çekicidir.
Çam ağacı tarafından kaynaklanan görsel etki, eski anıların hiçbir biçimde zedelenmemesi ve doğal yapıya uyumu ile, yörede mevcut olan tesisin planlandığı alanın küçük, yeniden yapılaşma için çok sınırlı olmasına karşın, zaman-mekan ilişkisinin sürekliliği bu yapının önemli özelliklerinden biridir. Fiziksel çevrenin, ışık, gölge, detay ve sürprizlerle dolu kent dokusu bu modern yapıda da açıkça görülür.