PIN Architects tarafından tasarlanan Can Evi, Bursa’nın Mudanya ilçesinde yer alıyor.
Mimarları Projeyi Anlatıyor:
Can Evi, Bursa’nın Mudanya ilçesinde, kuzeyinde yaklaşık 10 dönümlük orman niteliğindeki alan ile çevresini çoğunluğu 1900’lerin ikinci yarısında inşa edilmiş, 2 katlı evlerin oluşturduğu ve günümüzde kent dokusu ile bütünleşmiş bir konut yerleşim alanında bulunmaktadır. Yapının bulunduğu alanda daha önceden ev sakinlerinin aileleri tarafından kullanılmış ve kullanım ömrünü tamamlamış ev yıkılarak yerine Can Evi inşa edilmiştir. Eski yapının peyzajı ile arsada bulunan tüm ağaçlar ve bitkiler inşaat süresince ve sonrasında ev sahibinin de çok değerli çabasıyla özenle korunarak ve düzenlenerek Can Evi’nin peyzajının birer parçası haline getirilmiştir. Ev sahibinin deneyimlerinden aktarılan;
“Evin bulunduğu topografyada yaratılmış tabiatın ahengi ile insanın ahengi hiç bozulmadı. İki ahenk birbiriyle buluşturuldu ve sükünet bundan ortaya çıktı. Bu yüzden ev halkı ve gelen misafirlerin düşüncesi; bu ev insanı sakinleştiriyor” şeklinde.
Brüt beton yapının tüm bileşenleri, detayları, taşıyıcı sistemi, altyapı ve tüm mimari elemanları, iç mekandaki malzeme ve mobilya tasarımları dahil yapı topolojisinin elemanları olarak tasarlanarak PIN’in pek çok yapısında da görebileceğimiz yapı tektoniğini oluşturmaktadır. Brüt beton bir yapıda yaşamanın nasıl bir deneyim olduğu sorusunun cevabı da yine ev sahiplerinden bize gelmektedir; “Uygulandığını çok görmekle birlikte yaşanabilirliğini hep merak ettim. Evde dört yetişkin yaşıyor önceki ev yaşamında herkesin alışkanlıklarını ve vazgeçilmezlerini doğru tespit ederek ve gerekli bilgileri projeye aktararak uyguladık. Evin içerisinde geçen bir senelik sürede hiçbir birey ilave bir istekte veya bir rahatsızlıkta bulunmadı. Dolayısıyla çözümlenmesi çok zor olmakla birlikte minimum donanımla maksimum yaşam standartı elde ettik.”
Bunun yanında yapım teknolojileri ve süreci düşünüldüğünde sürdürülebilirlik kriterlerine etik anlamda maximum düzeyde uyuldu. Tasarımın mevcutta bulunan hiçbir ağaç kesilmeden yapılması, brüt beton yapılarda çok örneği olmayan, ısı yalıtımlı ve nem bariyerli, çift cidarlı duvarlar yapılarak yapıda enerjinin korunması, ekolojik sertifikalı malzemelerin seçilmesi, kullanılan dekoratif elemanların azaltılarak yapım ekonomisine katkı sağlanması, aydınlatma seçimindeki optimizasyon, iklim şartlarına uygun malzeme, altyapı ve mimari elemanları, yüzme havuzunda kimyasal kullanılmaması, uygulama sırasında zararlı atıkların toprağa zarar vermeden bertaraf edilmesi, yenilenebilir enerji üretimi gibi pek çok konuda gösterilen özen bunun kanıtı niteliğinde.
Plan düzleminde U planlı evin orta kısmındaki, -doğu batı yönünde uzanan- yaşam alanının kuzey ve güney cepheleri tamamen cam olarak tasarlanıp şeffaf transparan bir görünüm elde edilmiştir. Kuzeydeki ormandan başlayarak kademeli olarak yaşam alanından güneye doğru; güney terası, yeşil avlu, havuz, sokak ile evi ayıran alandaki yoğun ağaç ve bitkilerden oluşan peyzaj ile devam eden alanlar sokak ile noktalanmaktadır.
Kuzey cephesinde ormanı ve güney cephesinde avluyu birleştiren cam cepheleri sebebi ile ev sakinleri yapının bu özelliğini içinden orman geçen ev olarak da nitelendirmektedirler. Güney terası ile havuz arasında kalan yeşil alanda bulunan 3 adet kayın ağacı ise Türk Mitolojisindeki inanışa göre “gönülden birleştiren” anlamına gelmektedir. Güney avlusunun konumu eve ismini veren, mecazi bir anlam taşımaktadır. Ev sahibinin anlatımı ile, İnsanda kalp ve yüreğin bulunduğu, aynı zamanda insan vücudunda en duyarlı, en nazik yer olarak kabul edilen, yaşamın merkezi olan ve göğüs kemiğinin bittiği yer anlamına gelen “kalbgah” metaforundan hareketle yapı Can Evi ismini almıştır.
U planın doğu-batıdaki iki kolu ve yaşam alanı, kuzeydeki orman alandan güneydeki yola ve ufuktaki Uludağ manzarasına yönelen eğimli topoğrafya üzerine kademelendirilerek birbirinden ayrılmıştır. Bu sayede iç mekânda da yapı programın farklı kullanımlarını sağlar. Doğudaki kol iki kattan oluşup, zemin katta, giriş ve mutfak; üst katta ebeveyn odalarını barındırır. Batıdaki kol ise biri kuzeye diğeri güneye bakan iki yatak odası ve kuzey dinlenme odasından oluşmaktadır.
Yapı, arazinin doğal topolojisine uygun olarak doğu batı yönünde 3 farklı kota oturmaktadır. En alt kota oluran batı cephesindeki kolda 3 adet oda bulunmaktadır. Orta bölümde yaşam alanı ve en yüksek kota oturan doğu cephesinde; girişte mutfak, giriş holü ve merdiven kovası ile bodrum kat ve 1. kat yatak odaları konumlanmaktadır. Bu kademelenme yapının toprakla olan ilişkisini kurarken aynı zamanda farklı mekan yükseklikleri ile teras çatıların kademelenmesine de fırsat tanır. Bu durum yapıya kütle ve form anlamında da nitelik kazandırırken aynı zamanda gün ışığının ev içerisine girmesine ve tüm yıl boyunca mevsim geçişlerinde evin doğal ışığının devinimine imkan verecek açıklıkların da tasarlanmasında rol oynar. Ev sakinlerinin evi, güneşin içinde doğup battığı ev olarak nitelemeleri de bu kütle ve kabuk ilişkileri ile ilgilidir. Tüm gün ve yıl boyunca devinen gün ışığının yarattığı etkiler ile yapının iç ve dış mekanlarındaki biyofilik özelliklerini (ıslak hacimlerdeki bitkiler, kuzey ormanı, peyzaj, biyoklimatik eklentiler, masif ve doğal malzemeler vs.) de ekleyecek olursak her noktasında kullanıcısı ile arasında duyular ve duygular üzerinden deneyimler yaratmaktadır. Bu deneyimin bazı örneklerini değerli fotoğraf sanatçısı İbrahim Özbunar’ın Can Evi fotoğraflarından da gözlemlemek mümkündür.
Yapının iç mekânında seçilen malzemeler, renkler ve dokular ile mimari ve taşıyıcı elemanlar, bunun yanında ev sakinlerinin kullandığı çoğunluğu yüzyıl ortası modern (mid-century modern) mobilyalar ile yaşam stilleri arasındaki uyum dikkate alınmıştır. Ev sahibi kendi deyimiyle, yaşadığımız dünyadaki kendi disiplinlerimiz içindeki uzmanlaşmalardan fayda görsek de bunun insanı entelektüel anlamda kısıtladığı ve yaratıcı hayal gücünü zorladığını hissettiğini ve dolayısıyla bütünü görmek ve hayal etmenin keyfini de yaşayamadığımızı ifade etmiştir.
Yapının tüm rafine detayları ve mimari elemanları ile birlikte fiziksel özellikleri düşünüldüğünde yapıda ışığın tektoniği de bir malzeme gibi tasarıma eklemlenmiş diyebiliriz. PIN pratikleri içinde önceki projelerimizden deneyimlerle de birleşerek bir sentez olma özelliği taşıyan önemli bir projedir.
Bu yüzden yapının her bileşeni, tasarlanırken ev sakinleri ile çalışarak, düşünerek, tartışarak ve üreterek bir araya getirilmiştir. Pek çok PIN yapısında görülebileceği gibi yapılar aslında iç mekanlarındaki plan organizasyonları, malzemeleri, taşıyıcı sistemi ve altyapısından bağımsız düşünülemez. Dolayısıyla bu tektonik bağlam içerisinde yapı tüm bileşenleri ile bir bütündür ve ayrıştırılamaz. Hareketli mobilyalar mekandan bağımsız elbette düşünülebilir, stil ve dekorasyon anlamında yapıya ekledikleri değer tartışılmazdır. Nitekim bu yapı, ev sakinlerinin son derece rafine zevkleri ile bir araya getirilmiş hareketli mobilyalar ve bunun yanında tamamı PIN tarafından özel olarak tasarlanıp üretilmiş, iç mekânda kullanılan tüm mimari elemanları ve mobilyaları ile gerçek anlamıyla –mimari- bir “gesamtkunstwerk”tir.