Proje Raporu
Kadıköy mendireğinin ucunda bulunan İnciburnu Feneri, kendisini tarihi yarımadada karşılayan Ahırkapı Feneri ile görünmez bir sınır oluşturur. İki fener arasındaki doğrusal mesafe, Marmara ile İstanbul Boğazı’nı ayrı bölgeler olarak tanımlar. Bu öyle bir sınırdır ki ne duvarla, ne de tel örgülerle var olur. Sudaki balık için bir hiç olan, sadece fenerler aydınlattığında gemicilerin gördüğü…
Mendireğin tam uç noktasına gelindiğinde Marmara, Tarihi Yarımada, Boğaz ve Haydarpaşa Garı’nın çevrelediği panoramik bir manzara ile karşı karşıya kalınır. Mendirek üzerindeki ince yoldan, İnciburnu Feneri’nin dar kayalıklarına doğru yürüten bir manzaradır bu.
Lightdeck’in var olma sebebi bu iki durumdan gelir; fenerin tanımlayıcı bir öge olmasından ve manzaranın ihtişamından. Mendirek üzerinde, ona eklemlenerek, kayalıklarından güç alıp onlara basarak ayakta kalan, manzaranın içine doğru akarken İnciburnu Feneri’nin uzamı olan bir strüktür.
İstanbul Boğazı, barındırdığı doğal ve yapay miraslarla bir anıt niteliğindedir. Fakat anıtsallığı yoğun yapılaşma ile yok olmaktadır. Boğaza nasıl yapı yapılmalı sorusunun cevabı hiç yapmamak hatta var olanları eksiltmek olmalıdır. Lightdeck, yapı olmak yerine hafif strüktür olmayı tercih ederek, yeniden sökülüp takılmaya olanak sağlayan bir öneridir. Böylece Boğaz’ın yapılaşma sorununa bir öneri sunmaktadır.
Lightdeck üzerinde kullanıcıya farklı bir atmosfer deneyimletmeye çalışıldı. Mendireğin sonlandığı kısımda metal perfore döşeme üzerinden iskeleye geçme eşiği önemli bir noktadır. Buraya ayak basan kişiye karadan koptuğunu hissettirmek ve mekan hakkında ipucu vermek amaçlandı. Yerden yükselen ayaklar üzerinde hem denizde hem karada. İç mekana girildiğinde manzarayı birden keserek kullanıcının nerede olduğu unutturmaya çalışıldı. Mekandaki açıklıklar sadece oturma seviyesinden görülecek şekilde açıldı. Bu noktadan sonra manzara göz seviyesinde değildir. Ta ki bir masaya oturup arkaya yaslanana kadar. Gerisi Boğaz’ın derin maviliğidir.