Ulus, ilk çağlardan günümüze çeşitli medeniyetlere ve toplumlara ev sahipliği yapmış, Ankara Kenti için tarihsel öneme sahip çok katmanlı bir kültürel alandır. Alanda Frig, Galat, Roma, Bizans, Selçuklu, Ahilik, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyet döneminin anıt eserleri, sivil mimari örnekler, modern mimari yapılar gibi birçok kültürel öge bir arada bulunmaktadır. Barındırdığı tarihi ve kültürel dokusundaki çeşitlilik ve değerler ile kentte yaşayan herkese dokunan mekânları barındırmaktadır. Genç Türkiye Cumhuriyetinin ilk modern örneklerini barındırması nedeniyle Ulus önemli bir yere sahiptir.
Ulus çok katmanlı bir tarihi doku barındırmaktadır. Ulus Meydanı ve çevresindeki yapılaşma süreci antik çağda başlamış, geç Osmanlı Dönemi ve Erken Cumhuriyet Dönemi’nde devam etmiş, daha sonra 1950’li yılların toplumsal ve ekonomik koşullarına uygun dönüşümün özelliklerini taşıyarak sürmüştür.
Ankara’nın Roma döneminde Galatya eyaletinin başkenti olması sebebiyle, Ulus ve çevresinde önemli antik yapılar ve kalıntılar bulunmaktadır (Agustus ve Roma Tapınağı; Roma Hamamı ve sütunlu cadde, Roma antik Tiyatrosu, Ankara Kalesi, Roma bendi, Roma caddesi, Julianus sütunu vb.). Ulus tarihi kent merkezinin dokusunda Osmanlı ve Erken Cumhuriyet dönemi yapıları ve geleneksel kent dokusu önemli bir yer tutmaktadır. Hamamönü, Hacıbayram Camii çevresi, İstiklal mahallesi (eski Yahudi mahallesi), Suluhan çevresi gibi alanlarda Osmanlı kent dokusu örnekleri yer alırken; erken Cumhuriyet yapıları ise kamusal ve konut kullanımlı yapıların oluşturduğu ve güneyde Yenişehir istikametinde gelişen kamu yapıları ve konut yerleşimlerinden oluşan dokular olmak üzere iki kısımda değerlendirilebilir. Ayrıca, 1950’li yılların başlarında başlayıp oluşan apartman ağırlıklı ve de 1950 sonrası gecekondu dokuları da alanda gözlenmektedir.
Bu süreç sonucunda Ulus, Türkiye’de üretilen yapılı çevrenin farklı mimarlık anlayışlarını barındıran ve sergileyen bir bölge olarak gelişmiştir
Anafartalar Çarşısı ve Ulus İşhanı ile birlikte Ulus Meydanı’nın çevresindeki üçüncü Modernist çarşı ve ofis kompleksi olan 100. Yıl Çarşısı, bu üçlünün hep daha az bilineni olmuştur.
Bu Modernist üçlü Ulus Meydanının kentsel yaşantısını ,sosyal hayatı ve karakterini belirlemişlerdir. Ancak ne yazık ki son dönemde söz konusu çok katmanlılık içinde sadece Osmanlı ve Selçuklu dönemi öne çıkarılarak seçiciliğe gidilerek “seçkin” ve taklit bir tarihi çevre yaratılarak sözde bir koruma pratiği sergileme eğilimine girilmektedir. Bu sebeplerden dolayı Ankara’nın Modern mimarlık örneklerinin bulunduğu bu bölgeyi ve erken Cumhuriyet dönemi yapısı sayılabilecek yapıları korumak ve günümüz ihtiyaçlarına uygun iyileştirmek daha da önemlidir.
Osmanlı’nın son dönemleri ve Cumhuriyetin ilk dönemlerinde Belediye bahçesi olarak kullanılan alan kentin giriş konumunda insanların vakit geçirip tiyatro ve sonrasında sinema izleyebilecekleri ahşap kamusal bir mekan olarak kullanılmıştır.Kentin meydanı olarak nitelendirilen alan kamusal hafızada toplanma ve sosyalleşme alanı olarak benimsenmiştir. Çıkan yangınla bu işlevini yitiren alan kentin artan bürokratik önemiyle lokanta ve ticari merkez halini almıştır. 1950 sonrası gecekondu ile değişen sosyo- kültürel yapı ve Jansen planları sonrası yönetim merkezinin Yenişehir’e taşınmasıyla Ulus’un sosyal hayatı bir dönüşüme uğramıştır.
Lokanta olarak kullanılan alan gazinoya ve sonrasında yıkılarak küçük birimlerden oluşan avlulu bir yapıya dönüşmüştür.
Kentin ihtiyaçları ve mimari kaygılar ile açılan yarışmalarla 1952 yılında Ulus İşhanı ,1964 yılında Anafartalar Çarşısı ve son olarak 1967 yılında Ankara Valiliği’nin açtığı ulusal bir yarışma ile kazanılmış olan 100. Yıl Çarşısı ve Büro Binaları Modernist üçlüyü oluşturmaktadır.
Semra Dikel ve Orhan Dikel tarafından tasarlanan yapı içinde bulunduğu tarihi çevre ve meydanın ölçeği ile çok iyi bir uyum içindedir.
Az katlı ve teraslanan kütlesiyle çevre ile uyumlu olan yapı kamusal hayat için çekim noktası oluşturmaktadır.
1981 yılında tamamlanan ve inşası 14 yıl süren yapı 2000 li yıllara kadar aktif kullanılsa da geçen her sene içinde sürekli eklemeler ve orijinal halinin değişime uğramasıyla cephenin reklam panolarıyla kaplanmış her yerinde yapısal eklenti ya da kaplama elemanlarıyla döşeli kimliğini kaybetmeye başlayan bir yapı halini almıştır. 2006 ve 2018 ve 2020 yıllarında yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya gelen yapı mevcut ticari, sosyal yaşantısını ve projenin önemli fikri olan kamusal yaşamı içine alma kurgusunu da kaybederek atıl hale gelmiştir.
Bu kapsamda projeye ve yakın çevresine bazı olgular gözetilerek yaklaşılmıştır;
Proje fikir olarak Ulus Meydanı ve Bankalar Caddesi gibi kamusal yaşamın yüksek olduğu akslardan çekilme yaparak girişi tanımlamaktadır.
Projeye yaklaşırken bu fikri güçlendirerek giriş kotunda ki plan şemasını kamusal geçişkenliğe elverişli şekilde tasarlanmıştır. Ayrıca mevcutta girişin tek katta kamusal olması durumunu yapının tamamına taşımak ve yapı içi kullanım olanaklarını arttırmak amacıyla giriş katı 1. Bodrum kat ile arasında yeşil omurga oluşturulmuştur. Bu omurga yapının mevcut sirkülasyonu ve mekansal hacimlerini besleyecek şekilde orijinal planlara sadık kalınarak tasarlanmıştır. Böylece bodrum katta yer alan çok amaçlı salon (tiyatro-sinema gibi hacimler ile bodrum katta bulunan ticaret birimlerinin erişilebilirliği ve kamusal yaşamın bu kotlara yayılarak yaşantının artması düşünülmüştür.
Yapı içinde kamusal alan yeşil omurga ile birlikte kullanıcıların sadece alışveriş yapmak için değil yeşilin içinde oldukları çok fonksiyonlu modern kamusal yapı deneyimine erişmelerine olanak sağlamıştır.
Yapının mevcutta barındırdığı ve belleğinde de yer alan sinema tiyatro gibi fonksiyonların tekrardan Ulusa ve kentliye kazandırılması özellikle önemsenmiş, omurgaya takılı bir fonksiyon halinde tasarlanmıştır. Böylece yapı içinden geçenleri içine çeken merak oluşturan bir konumda yer alması sağlanmıştır. Yapının plan şeması yapının sokak ve caddeyle temas ettiği noktalardan giriş – çıkışlar alınmıştır. Böylece 4 farklı cepheden de yapıya erişim mümkün kılınmıştır.
Yapının kamusal yaşamı içine çekmesi ve sirkülasyondaki kesintisiz akış için yapı mevcutta da bulunan galeri boşluğu genişletilerek avlu şeklinde yarı kapalı bir buluşma mekanı haline getirilmiştir.
Mevcutta ki halinde ışık ve iklimlendirmesinde problem olduğu düşünülerek avlu ile bu sorunların aşılması düşünülmüştür. Ayrıca alçak kat yüksekliklerinden dolayı basık bir etkisi olan katlarda avlu sayesinde ferah ve aydınlık mekanlar yaratılarak yapının kalbi halini alması öngörülmüştür.
Avlu etrafında kesintisiz devam eden sirkülasyon ile katlar arası erişim kolaylaştırılmış ve düşeyde akış sağlanmıştır. Bu sirkülasyon kurgusu ile kamusal yaşantı çatı katına kadar taşınması istenmiştir. Bu da yapının önerilen yeşil ile bir olma kurgusunu güçlendirmiştir.
Yapının giriş kotundaki çevreyle olan ilişkisi güçlendirilerek kamusal yaşantının içeri akması düşünülmüştür. Bu kapsamda giriş katında açılan avlu etrafındaki akslar ile mevcut giriş ve çıkışları kesişerek sokaklar yaratılmıştır. Sokakların tüm yapı içinde dolaşarak giriş ve çıkışlara hizmet etmesiyle yapının kamusal yaşantısı güçlendirilmiştir. Bu sokakların farklı kot ve katlarda farklılaşması galeri, avlu ve köprü ilişkileriyle sokak 3. boyutta ele alınmıştır. Yapı mevcudunda bulunan ticari fonksiyonlara ek yeşil alanlar, duraksama ve dinlenme mekanları, vista noktaları, kültür ve sanat birimleri bu sokaklara takılı bir şekilde tasarlanmıştır. Kapalı, açık ve yarı açık mekanların yapı içindeki grift etkileşimi ile sürprizli mekanlar ortaya çıkmıştır.
Alanın kentsel ve mekansal belleğinde yer alan bazı olgular yapı özelinde yeniden sorgulanmıştır.
Bu olgular yorumlanarak yapının güncel ihtiyaçları ile entegre edilerek tasarlanmıştır. Yapı bütününde, yapıyı bütüncül olarak saran yeşil çatılar ve yeşil omurga alanın geçmişinde yer alan kent bahçesi olma halini desteklemesi istenmiştir. Yapının salt olarak yeşil alan ve bina ayrımında bulunmaması iki unsurun tek potada eritilerek yeşilin yapıyı sarması kimi zaman ele geçirmesiyle girift mekanlar yaratma çabasında olunmuştur. Yapının içinde yer alan amfi ve avlu ile yarı açık bir sinemaya dönüşmesi düşünülmüştür. Bu etki ile yapının üzerinde bulunduğu alanın belleğinde yaşatması istenmiştir. Bankalar caddesinden geçen kentlinin dikkatini çekerek onları içeri davet etmesi ve avlunun her noktasından görsel iletişim kurulabilmesi istenmiştir. Bölgenin ticari yapılarında görülen avlu tipolojisi ,yapının sirkülasyon, erişilebilirlik, iklimlendirme ve aydınlatma gibi olguları göz önünde tutularak yorumlanmış ve yapı içinde uygulanmıştır. Yapının mimari karakterini ve cephesel özelliklerini bozmadan yapı içine entegre edilmiştir.
Proje alanının yakın çevresinde bulunan kentsel yeşil alanlar ile üst ölçekte ilişki kurulmuştur.(Gençlik Parkı, 2. Meclis Bahçesi ve Ankara Palas Bahçesi).Bu sayede yeşil alan bölgelerinin salt olarak keskin sınırlarla değil yeşilin yapı içine erişmesi istenilmiştir. Bu sebeple Gençlik parkı – Ankara Palas Bahçesi aksında yer alan omurga yapının içine yarıktan geçerek bankalar caddesine kadar ulaşması hedeflendirmiştir. Böylece yeşil omurga sadece yapıyı besleyen bir aks değil aynı zamanda Ulus ile yeşili bağlayan bir geçit olarak görülmüştür. Yeşil omurgaya takılı avlu sirkülasyon ve mekanlar ile hem iklimlendirme ve aydınlatma sağlanırken hem de mekanların kalitesi ve kullanılabilirliği artmıştır.
İnsanların sadece ticaret için geldikleri bir alan değil sosyal/kültürel faaliyetler içinde vakit geçirmek için alanlar ve mekanlar yaratmıştır.
Yapı bünyesinde 1981 ile günümüze kadar süre gelen zaman içinde yapılan eklentilerin kaldırılması önerilmiştir. Yapı en sade biçimiyle cephelerde korunması kararlaştırılmıştır. Yapıda cephe ve iç mekanlarda sadece ekolojik yaşamı destekleyecek biçimde yeşil kullanılması önerilmiştir.
Yapının kademelenen formuyla yeşil teraslanarak üst katlara cepheye ve iç mekanlara sızması ve sonunda kamusal girişlerden dışarıya açılması istenmiştir. Böylece çok basit ve ekolojik temelli olarak bir mimari karar alınmıştır.
Aynı zamanda yeşilin kuleye kadar sarmasıyla ofis katlarında da mekansal işleyiş ele alınmıştır.
Yapının mevcut durumunda Modernist üslubun Konveksiyonel, Rasyonel etkisi ön plandadır.
Ritmik modüler cephe, yatay pencereler, 6×6 m kolon aks düzeni ,kule cephesindeki modüler doğramalar ve cephede boydan boya uzanan dikey güneş kırıcılar yapıdaki bu gibi yapım ve üretim biçimleriyle ticaret ve mekansal boyutların oluşturulmasında özellikle mevcut kullanıcılar ve hak sahipleri için yapı tekrardan birimsel modülerlik ile ele alınmıştır.
Yapı ölçeğinde uygulama ve sürdürebilirlik açısından da en ufak parçadan en büyük parçaya kadar bu tasarı yöntemi izlenmiştir.
Mevcutta yer alan 6×6 aks sistemi bu modülerliğin temeli olmuştur. Plan ve mekan kurgusunda hacimler 6×6 birimler olarak plan düzlemine geçirilmiştir. Ve bu birimler ihtiyaçlara göre farklı varyasyonlarda bir araya gelmektedir.
Örneğin 6×6 6×12 12×12 18×6 gibi yan yana gelen bu modüller plan şeması anlamında birimselliği de bir araya getiren grid bir sistem yaratılmıştır.
Bu sayede ticari alanların dağıtımı ve paylaştırılması konusunda da kolaylık sağlayacağı öngörülmüştür.
Bu grid düzlem yapının her ölçeğindeki müdahalelerde da kullanılmıştır.
Avlu bu grid düzlemde açılmıştır.
Döşeme taşları ve yeşil alanlar bu grid düzlem üzerinde modüler olarak belirlenmiştir.
Yeşil omurga grid üzerinde girift olarak mahal ve hacimlere sızmıştır.
Oturma birimleri ve peyzaj grid düzlemde modüler ölçülerle tasarlanmıştır.
Kuleye yapılması önerilen modüler yeşil birimler yine bu olgudan hareketle tasarlanmıştır.