Biriken, biriktikçe çoğalan, çoğaldıkça bütünü oluşturan, sadece işlevleri değil, insanları biraraya getiren, dönüştüren yoğuran, birey olmaktan çok bütün olmayı öneren tasarım yaklaşımı bu projenin ana fikridir. Tüm bunları apaçık ve davetkar bir şekilde yapan, aidiyet hissini ön plana alan aynı anda hem üst örtü, hem kütle, hem mekan, hem de yerin ta kendisi olup bağlamını oluşturan, mimarinin tektoniği ile kendi varlığını ortaya koyan, bina olmanın ötesinde Platon’un Chora diye adlandırdığı iletişimin, paylaşımın ve temasın mekanına referans vermektedir.İnsanların dokunacağı, temas edip, yatıp uzanıp, sarılıp sarmalanacağı, cephelerini tamamen açıp, içi dışı bir, her katmanında ve her alanında üretip, paylaşıp bunu gururla sergileyeceği, bir yer tariflemektir.
Kıyı boyunca uzanan yeşil bantın sürekliliğini üzerine davet eden, bütüncül kurguyu oluşturan birimler yan yana, üst üste, katmanlaşıp çoğalacaklar, çoğaldıkça bütünleşip hem yeri, hem bağlamını, hem mekanını, hem işlevini oluşturacaklar, talep edecekler, binanın tektonik dilinin tekrarlanıp yeniden yeniden kullanılabilir halini destekleyeceklerdir. Tasarım cadde yönüne son derece sade bir şekilde yüzünü verir, deniz yönüne doğru amfileşir ve büyük bir forum oluşturur, hem dış mekana, açık alanlarına doğru yönelir hem de açık alanlarını kendisi oluşturur, yavaşça yükselir, insanları üzerine davet eder, yükseldikçe işlevleri sarmalamaya başlar. İşlikler yüzünü bu alana döner, tüm yüzeylerini açıp alana dahil olur, üretim binanın her yerine sıçrar, çocuklar koşturur, işlevler ve mekanlar birbirlerinin içinde erir, temas binanın her yerindedir, üzerinde, altında, yanında, işlevler ve mekanlar ve en önemlisi de insanlar arasında. Diğer kol bu ana açık alanı kavramak için denize doğru yönelir, en sonunda da esnek bir alan olarak önerilen ve dış mekanla bütünleşen çok amaçlı kısımla son bulur. Tasarımın tektonik dili de son derece yalındır. Ahşap paletler yeniden işlevlendirip, adapte edilip geri dönüşümlü olarak tekrardan kullanılmaya çalışılmıştır. Bu malzemenin ışık geçirgenliği, yığılma ve tekrarlanma mantığı, bu tür bir malzemenin geri dönüşümle yeniden kullanılabilirliği ve sürekliliği tasarımın dilini oluşturan ana kararlarıdır. İç mekanlara da bu tektonik dil yansıtılmaya çalışılmıştır. Alçalıp yükselen üst hareketi , dinamizmi ve kütlesel ifadesi hacmi sarmalar mekanın dilini oluşturur. Kullanılmış ahşap paletler yeniden yorumlanarak kullanılması ve mimari eleman olarak aktarılması süreklilik kavramı ile ele alınmaya çalışılmıştır. Geri dönüşüm malzemesi olarak kullanılan ahşap paletler ise yaşanmışlığı hatta eskimişliği mekan diline aktarır.
Semt Kültür Evi tasarımı, binalaşmadan, toplumsal söylemle mimariyi yakınlaştırmayı hedefleyen, bunu yaparken de kullanıcılarını üzerine, içine, altına, yanına davet eden bir kamusallığı ve açık alan kurgusunu oluşturmaya çalışan, mimarinin, kültür ve sanatın dönüştürücü etkenlerinden biri olduğunu anımsatmak isteyen, biraradalığa, temas etmeye ve bütün olmaya altlık oluşturan mekansal bir arayıştır. Buradaki mimari yaklaşım, bireyin kamusal yaşamına katkıda bulunacak, kamusallığa yeni bir yorum getirecek, yaşam alanlarına davet edecek ve bireyin gündelik yaşantısında hem mekan, hem yaşam, hem kullanım, hem de aidiyet hisleri açılarından iz bırakacaktır. Kültür-sanat-mimarlık-sosyoloji alanlarının arayüzü olarak tasarlanmaya çalışılan bu öneri, kültürün aktarılmasına olanak sağlayacak bir alan-ortam-mekandır.