Wutopia Lab’in “Yabancılar” projesi, Çin’in Zhangjiakou şehrinde, Xiyaotou köyünde bulunuyor. 225 metrekare alana sahip yapı, manzara ve diğer unsurları dışarıda bırakarak huzurlu ve içe dönük bir konaklama imkanı sunuyor.
Proje mimarı Mu Zhilin, daha önce kırsal bölgeler için tasarladığı ancak uygulanmayan projelerinin ‘ahşap çatı çerçevesi, sıkıştırılmış toprak, tuğla, beton ve camı kullanarak, bölgeselciliğin etkisinden kurtulamamış, kırsala uygun bir tür bölgesel mimari yaratma çabası’ olduğunu söylüyor. Ayrıca bu projelerin kırsal bölgelerdeki yerel halka ‘yerli gibi davranan ancak bir yabancı gibi hissettiren’ yapılar olduğunu da belirtiyor. Bu sebeple Xiyaotou köyü için yapıyı tasarlarken, taklitçi bir kimlikle yerliymiş gibi davranmaktan ziyade, bir yabancı olarak yerli hayatı, sosyal yaşam ve çevresini nasıl etkileyebileceği ve değiştirebileceğine odaklanılıyor.
Xiyaotou köyündeki eski konutlar, sürekli duvarlarla çevrili. Mimar proje için, alandaki gelenekselliği sürdürerek, benzer bir çevre duvarı tasarlıyor. Duvar 7 metreye yükseltiliyor, böylelikle yapıda kalacak misafirlerin kendi güvenli ve bağımsız bölgelerini yaratması hedefleniyor. Teknik açıdan bakıldığında, bu duvarlar kuzeyde bulunan yapıyı, sıcaklık ve gölgelenme gibi iklimlendirme özelliklerini gözeterek hava değişiminden koruyacak. Bu sayede, asgari elektrik kullanımı ile kışın sıcak bir ortam sunarken, yazın serin bir yaşam mekanı yaratacak.
Diğer taraftan, bu uzun ve kapalı duvarlar manzarayı ve komşuluk ilişkilerini engelliyor. Ancak yapının farklı bir amacı var: yabancıların (misafirlerin) içe dönmesini sağlayan bir yer yaratmak… Köyün rustik ancak özel olmayan manzarasını reddeden yapı, köye gelen yabancılara nefes alabilecekleri ve dünyadan kopabilecekleri bir mekan sunuyor. Böylelikle yapı, misafirlere bir derin bir içe dönüş ile rahatlama imkanı sağlıyor.
Yapının iç mekanları manastır odalarını andırıyor. Sessiz, sade ve gösterişten uzak bir iç mekan tasarımı ile kullanıcıların inziva deneyimi güçlendiriliyor. Mekanda saat dahi bulunmuyor; zamanın akışı doğal ışıkla deneyimleniyor. Yapıdaki bu zaman deneyimi kullanıcıları, saatlerin bilinmediği eski günlerdeki özgürlüğe götürmeyi amaçlıyor.
Mimar, yapı için etkili ve hoş duran bir renk seçmeye karar veriyor. Görüntünün ötesinde dokunsal bir deneyim yaratan, grimsi ve gün ışığında kırık beyaza dönen bir boya kaplaması tercih ediyor, bu da mekanın kendisine dair bir merak duygusu yaratıyor. Halihazırda var olan kırık duvar ve avlu da tasarımda sabit tutuluyor. Çevre dostu olmayan bir yıkım hareketine dahil olmayı tercih etmeyen mimar, aynı zamanda kırık duvarın ve avlunun, kullanıcıların hafızasında yer almaya devam etmesini istiyor.
Her oda ayrı birer yapı olarak tasarlanmış; yapıda koridor bulunmuyor. Odalar dış mekana açılıyor. Klasik Çin avlu tipolojisine bir örnek oluşturmak amacıyla, geleneksel yapı tipi yeniden tasarlanıp kurgulanıyor. Avlunun çekirdeğinde de merkez bir orta avlu bulunuyor. Çin’in geleneksel orta avlularında bulunan ve kullanıcıların çevresinde toplandığı ve sosyalleştiği ateş çukuru, ne yazık ki yapı yönetmeliği sebebiyle bu yapıda yer alamıyor.