Katılımcı (1. Kategori), Cami Tasarımı Fikir Yarışması

PROJE RAPORU

“YER”LE BİR OLMAK

Heidegger’e göre insan, iç zorunluluk olarak ‘bir yere ait olmak’ (1) istemektedir. Öznesi insan olan mimari yapılar da bu kaygıyı gütmelidir. Mimarlık eylemi ancak, “yer”le başlayan bir süreçtir, çevresiyle anlamlı ilişki kurabildiği sürece mimarlık, o “yer”e ait olmaktadır (2). Önerilen proje merkezine yer kavramını alarak yola çıkmıştır.

Proje alanına girişler, yoğunlukla kültürel tesislerin bulunduğu ana cadde üzerinden ve çarşının bulunduğu ara sokaktan olacağı düşünülerek iki farklı noktadan verilmiştir. Bu karar doğrultusunda diğer kotlara göre nispeten daha elverişli olan 946-947 kotları arasından girilerek avlu iç kotu belirlenmiştir. Bu kararla alt kotta kalan arazinin kuzey bölümü caminin otopark alanı olarak kendini göstermiş ve yapma kararı alınmıştır.

Proje alanının kentsel bir odak haline gelmesi de bir diğer önemli tasarım girdisidir. Önerilen projede bu alanın 5 vakitte değil günün her diliminde yaşayan bir yer olması amaçlanmıştır. Aynı şekilde günümüzde cami kullanıcılarının yaş ortalamasına bakıldığında orta yaşı geçkin insanlar olduğunu görürüz. Bu minvalde yardımcı birim olarak kreş yapma kararı alındı.

Sınıflarda oyunlarını oynayan, renkleri öğrenen çocuklar henüz küçük yaştan caminin havasını solumuş, oranın kalabalığına aşina olmuş olacaktır. Cami avlusunda bulunan kreş çocuğun merak duygusunu da uyandıracak böylece camiye gitme isteği de doğuracaktır.

“Siz saf tutarken çocuk sesleri duymuyorsanız geleceğinizden endişe duyun. “

Fatih Sultan Mehmet

Güneydoğu bölgesindeki yapılar incelendiğinde, örneğin Mardin bölgesindeki hemen her evde 3 metrelik batık ve üç tarafı topraklanmış odalar bulmak mümkündür. Odalar zemine ne kadar yakınsa, toprak sıcaklığı düşük olduğu için, bir o kadar serin olmaktadır. (3) Önerilen cami kütlesi, aynı zamanda kıbleyle de aynı yöne rast gelen, arsanın eğiminin yükseldiği bölümde kendi yerini bulmuştur. Yüksekliğin kıbleye doğru arttığı bu arazide, caminin dış kabuğu da aynı yönde yükselerek arsayla hemhal olmaktadır. Bu konumla hem araziyle bir olmuş, hem de bölgenin iklimsel zorlukları kırılmıştır.

Yardımcı birimlerin tümü cami kütlesinden ayrı çözülmüş, böylece ana ve yardımcı işlevdeki yapıların farklılaşması amaçlanmış, cami kütlesinin izini karşılayacak şekilde tam karşısına konumlandırılmıştır. Yapının üzeri geleneksel Güneydoğu mimarisindeki gibi teras çatıyla örtülmüştür. Güneşli gün sayısı yüksek olan bu bölgede, teras çatıların üzerine koyulacak olan güneş panelleriyle enerji üretimi sağlamak da amaçlanmıştır.

Cami içerisinde kadınlar bölümü asma katta yer alırken zemin katta saflar kıbleye doğru yükselmektedir. Böylelikle cemaatin yükselme hissiyle huşu içinde ibadet etmesi amaçlanmıştır. Aynı zamanda iki saf arasında kot farkıyla oluşan döşemeden havalandırma hattı geçirilmesi planlanmıştır. Genel ısıtma-soğutma sisteminin yanında, saflara direkt nüfus edecek olan bu sistem de düşülmüştür.

Arazinin bir tarafına konumlanmış cami kütlesi, diğer tarafına konumlanmış yardımcı birimlerle beraber alanda bir avlu meydana getirilmiştir. Sıcak kuru iklim bölgelerinde geleneksel mimaride de göreceğimiz üzere nem ihtiyacının karşılanması için avluda su ögesi kullanılmaktadır. Cami girişini vurgular nitelikte konumlanan havuzla, bu bölgenin kuru havasının kırılması amaçlanmıştır. Ancak Güneydoğu Bölgesi gibi kurak bir bölgede bu denli büyük bir havuza dışarıdan minimum su alınmalıydı. Bu kaygıyla Biopipe adındaki bir sisteme başvuruldu. Bu sistem atık suları biyolojik olarak arıtan, kolaylıkla yer altına da alınabilen bir sistemdir. Binaların ana atık borusuna bağlanan bir depo ve bu depoya bağlı kalorifer petekleri gibi kıvrılmış borulardan oluşan bu sistemin sırrı, boruların iç haznesindeki özel bakterilerdir. Özel bir solüsyon içinde yaşayan bakteriler atık suyu hiçbir kimyasal kullanmadan organik olarak arıtıyor. Arıtılan su, bahçe sulamasında, havuzda veya klozetlerde kullanılabilecek ve aynı zamanda fosseptik kullanımından da kurtarmış olacaktır. (4) (5)

Hz. Peygamber döneminde Mescid-i Nebevi’nin kıble tarafında ezan okumak için üzerine iple tırmanarak çıktığı üstüvane(silindir) denilen özel bir yer bulunmaktaydı. Minarenin ilk şekli olarak düşünülebilecek bu yerin dışında mescidin çevresindeki bazı yüksek yerler kullanılıyordu (6).

Teknolojiyle beraber ezanın hoparlör aracılığıyla duyurulmasıyla günümüzde minareler, asıl işlevini kaybetmiş ve birer simgeye dönüşmüşlerdir. Önerilen projede süregelen simge göz ardı edilmeden, yalnızca ona bir amaç yüklenmiştir.

Düşey eksenli rüzgâr türbini olarak kullanılacak olan minare, caminin simgesi olmanın yanı sıra işlevsel bir kütle haline getirildi. Düşey eksenli rüzgâr türbinleri alışılagelen yatay eksenli rüzgâr türbinlerine kıyasla daha düşük kuvvetli rüzgârda dahi elektrik üretebilmektedir. (7)

Savonius Rotor

Cephe kaplama malzemesi olarak Urfa ve Mardin bölgelerinde çıkan ve o bölgelerde de sıkça kullanılan Katori (Nahit) Taşı kullanılmıştır.

PEYZAJ KARARLARI

Cemaatin namaz vaktini beklerken oturabileceği ya da çarşıdan gelen insanların dinlenebileceği; genel anlamda bölge sakinlerinin nefes alabileceği bir avlu oluşturmaktır amaç.

İnsanların avluda otururken gölgesinden faydalanabileceği ağaç da bu “yer”e ait olmaydı. Yapılan araştırmalar sonucunda Kuran-ı Kerim’de de adı geçen 5 meyveden biri olan (8) zeytinin anavatanı, Güneydoğu Bölgesi’ni de içine alan Yukarı Mezopotamya ve Güney Ön Asya’dır (9). Bu bilgilerin ışığında projede zeytin ağacı kullanılmasına karar verildi.

Günün her diliminde hareketli, yoğun bir cami olma fikriyle; hem kreşi işlevsel olarak besleyecek hem de dışarıdan gelen çocukların da kullanımına açık oyun alanları tasarlandı.

Etiketler

Bir yanıt yazın