Proje Açıklama Metni
Günümüz toplum bireyleri, ara yüz kullanımının yaygın olduğu ve birbirleriyle efektif etkileşime geçemediği sanal platformlar üzerinden sosyalleşerek haber alma özgürlüğünün doruk noktasında yaşamakta, fakat fiziki temas gerektiren sosyo – kültürel etkinliklerin dışında yer almaktadır. Bu bağlamda kişinin iç dünyasında halk içinde kendini birey hissetmekten çok, birey sınırları dâhilinde var olma mücadelesi yaşanmaktadır. Oysa optimum fayda sağlayacak düzeyde farklı platformlardan faydalanma amacı ile kişi kendisini geliştirir, ruhen zenginleşir ve bilinci daha sağlam karar verme, düşünme mekanizmasına dönüşür.
Elbette bu süreç dâhilinde kişinin farklı düşünce, farklı gayret ve farklı disiplinlerden kimseler ile irtibatı olmalıdır / olacaktır. Karşılıklı fikir alışverişinin olduğu, sosyallik olgusunun tam anlamıyla gerçekleştiği, farklı fikirlere açık & duyarlı ve sonucunda ders çıkarıp kendini geliştirmeyi sağlayan ortamlar bireyin hayatında dönüm noktası niteliğinde kavşaklardan oluşacaktır. İşte bu kavşaklardan biri, belki de en önemlisi yerleşik konut birimleri ve ilköğretim & ortaöğretim düzeyindeki eğitim kurullarıdır.
Kişilerin ya da ailelerin, farklı düşünce, fikir, alışkanlık ve yaşam stiline sahip olmalarına rağmen toplu yerleşim şeklinde bir arada tutabilme fikri, uygulaması teoride zor gözükse de pratikte oldukça yaygındır. Kişiler, kendilerinde rastlamadığı bir takım mental & fiziki özellikleri, sosyalleşmeleri sayesinde farklı insanlardan beslenebilmektedir. Bu bağlamda toplu yerleşim fikri, aslında ailelerin mahremiyet bölgelerinden çok bireyleri bir arada tutabilme gücüyle kendini gösterir. Bu nedenle sosyal etkileşim birimleri, yerleşke içerisinde en önemli yapısal mekânları oluşturur.
Okul alt başlığında ise; makro düzeyde, sınırlandırılmış zonlar içerisinde farklı mesleki & sanat gruplarının yer alacak olması açıktır. Yükseköğretim kurumlarında söz konusu gruplara yönelik verilen eğitimin münferit bir yerleşkede gerçekleştirilmesi, bireylerin ya da grupların birbirleri ile etkileşimini arttırmakta; sosyal olma yolunda önde senaryolardan birini üstlenmektedir. Oysa kendi ülkemiz dışında farklı ülkelerde de aynı anlayış ile biçimlenen örgün öğretim kurumları, toplumsal eylemleri alışkanlık olmaktan çıkararak model olma yolunda ilerletmektedir. Söz konusu anlayışın ülkemizde aplikasyonu da farklı disiplin / gruplara aynı mekânda eğitim veren bir kampüs biçimlenişiyle mümkün olabilir. Bu bağlamda eğitim kurumlarına ev sahipliği yapacak mekânlar, yalnızca asal işlevinin gerektirdiği barınma mekânı dışında eğitim aracı olarak da görev üstlenecektir.
Bu bağlamda tasarlanan Karadeniz Toplu Konut Yerleşkesi, aile bireylerinin farklı kişilerle arayüz harici etkileşim içerisinde olması ve birey olma yolunda ilerleyen çocuklara verilecek eğitimin verimli bir şekilde işlenebilmesi, bunların lineer bir döngüde ilerletilmesi, şüphesiz fonksiyonel, sosyal gereksinimleri göz ardı etmeyen & sürdürülebilir mekânlar ile gerçekleştirmektedir.
“Sürdürülebilirlik” genelinde bahsi açmak gerekirse; karşımıza niteliksel yönleriyle birbirinden farklı konu başlıkları çıkar. Bunlardan biri olan sosyo – kültürel sürdürülebilirlik; halk özünde ve davranışlarında, gelenek & göreneklerinde farklı ya da aynı ortamlar ile etkileşim sonucu ortaya çıkan folklorik kimlik özelinde devamlılığı amaçlar. Bunun için gerekli kıstaslar sosyal olma (etkileşime girme), halk özünde enformatik ve ahlaki gelişim, bunun yanında tecrübeyi arttırma gayretidir. Söz konusu ölçütlerden realitede karşılığı belki de en zor çözümlenebilen “sosyal” olma durumu, üzerinde durulması gereken önemli bir alt başlıktır. Kendi içinde yaşayan ve var olan; bunu yaparken (servis alışverişi hariç) dışarıdan kopuk sosyal yaşantı sahnesiyle bütünleşik konvansiyonel kamu binaları yerine özel – tüzel dengesini kurabilen organik bina çözümleri günümüz mimari eğilimleri içerisinde sıkça denenen bir olgudur.
Karadeniz Toplu Konut Yerleşkesi tasarımında da yukarıda sıralanan bu dinamikler, projelendirilen mimari tutum için röper noktası teşkil etmektedir. Mimari tasarım ve program gibi farklı nitelikte iki öznenin aynı dilde bütünleşik çözümü için sarf edilen çaba, “sosyal” organik bina anlayışı etrafında şekillenmiştir.
Bundan farklı olarak; hümanist yaklaşımlar dışında günümüze değin mimari yapılar stilize çizgiler çerçevesinde şekillenerek var olmuşlardır. Bu yönde güzel örnekler veren ülkemiz, ne yazık ki günümüzde kimliksiz & eklektik yapılar topluluğuna dönüşmüştür. Yapı fiziği koşullarının gerektirdiği yapısal müdahaleler dışında, özgün sanatsal değer taşıyan dokunuşları da barındıran geleneksel Türk Evleri, geleceğe dair ciddi yönlendirmelerde bulunmalıdır. Tecrübe sonucu olgunluğa ulaşan geleneksel mimari, çevreye de zarar vermeden kullanıcı için gerekli konfor koşullarını da sağlamaktadır.
Gelişmekte olan Türkiye’ de hızlı nüfus artışı ve köyden kente göç̧ler sonucu ortaya çıkan yoğun konut talepleri plansız yapılaşmanın kaynağını oluşturmuştur. Bununla birlikte hızlı yapılaşma, gelişen yapım teknolojileri ve değişen yaşam koşulları nedeniyle geleneksel mimariden uzaklaşılmıştır. Bu durum ise kimliksiz yapıların oluşmasına neden olmuştur.
Bu bağlamda, Karadeniz Toplu Konut Yerleşkesi’ nin ana kurgusu, öncelikle sosyal sürdürülebilirlik, ikincisi ekolojik sürdürülebilirlik ve sonrasında geleneksel mimari müdahalelerin çağdaş yorumu üzerine yoğunlaşmaktadır.
Tasarım alanı, yoğun eğimin hakim olduğu, manzara yöneliminin batı olduğu bir noktadadır. Bu veriler Karadeniz Bölgesi iklimsel verileri ile birleştirildiğinde, yoğun nem oranının yapı oluşumuna etkisi olduğu, yağış alan bölge koşullarından dolayı yağı kabuğunun eğimli oluşturulduğu ve doğal malzeme ile ısı köprüsü gibi yapı fiziği problemlerinin daha kolay egale edilebildiği açıktır. Bu faktörler doğrultusunda, yapı blokları her ne kadar eğime otursa da mümkün olduğunca zeminden koparılmış, yapı dahilinde doğal hava sirkülasyon boşlukları açılmıştır.
Tasarım alanındaki yoğun eğim problemine, bölge konut dokusunun önemli tipolojilerinden birisi olan “Serender” kavramı ile çözüm getirilmiştir. Farklı kotlarda konumlandırılan konut birimleri, eğim ile yoğun şekilde paralel, bazen dik şekilde bir araya gelerek arazi ile bütünleşmektedir. Bu noktada, konut birimleri arasında oluşturulan ve bölgenin konut tipolojisinde önemli yeri olan sosyal etkileşim platformları önerilmektedir. Komşuluk ilişkilerinin güçlendirildiği bu karşılaşma mekânları, farklı kotlarda konut birimlerini birbirine bağlayan bir ağ olan taş seyir alanları ile zenginleştirilmektedir.
Arazide genel tasarım kararı olarak maksimum yerleşim (1.35 Emsal) verileri benimsenmiştir. Böylece ekstrem koşullar dahilinde yapı yerleşkesine yönelik maksimum çözüm önerileri geliştirilmeye çalışılmıştır.
Yapı ve alt birimleri oluşturulurken, bölgenin sahip olduğu potansiyeller göz önünde bulundurularak sade ve dingin bir mimari dil benimsenmiştir. Ekolojik sürdürülebilirlik kavramı irdelenerek, yerel bir malzeme olan ahşap ve taş, mimari dili zenginleştiren bir eleman olarak ele alınmıştır.
İşte bu kıstaslar ışığında tasarlanan Karadeniz Toplu Konut Yerleşkesi, ekolojik ve sosyal mekan olgusunu birincil sıraya koyarak her program maddesinin yüksek işlevsel verim ile karşılanabilmesini ve ara meydanları & kaburgalarıyla organik sosyal yaşantıya yön vermeyi hedefler. Bunu da gelenekten referansla geleceğe yönelik tasarlar.