Mimari Proje Raporu:
Yeri ve ismi değişmemek koşuluyla Adana, dünyanın en eski şehridir. Arkeolojik kalıntılarda adı geçen Adania ile Antakya, İstanbul, Efes, Roma gibi yerleşimlerle karşılaştırıldığında aradaki 1000 yıllık farkı açıkça görülebilmektedir. Örneğin Seyhan Nehri’nin iki yakasını birbirine bağlayan 7 köprünün en eskisi olan Taşköprü “Dünyanın hala kullanılan en eski köprüsü” ünvanına sahiptir.ŞEHİR ODAKLARI VE ULAŞIMBölgenin güneyinde kalan eski şehir merkezi giderek nüfusu ve gereksinmeleri karşılayamadığı için şehrin yeni merkezi Seyhan Nehri’ne yakın şekilde kuzey tarafında oluşmaya başlamıştır. Bununla birlikte ana ulaşım aksları önemini korumaya devam etmektedir.Proje alanı; hem yeni hem eski şehir merkezine yakınlığı hem de ana arterlerle ilişkisi açısından oldukça stratejik bir konumda bulunmaktadır.Adana nüfus yapısında çoğunluğu oluşturan Türkmen ve Yörükler, 19. yüzyıl ortalarına kadar konar-göçer olarak yaşamlarını sürdürmüştür. Genellikle tek katlı ve kerpiçten evlerin olduğu şehir, Seyhan Nehri’nin ıslahı, bölgedeki pamuk üretiminin gelişmesi ve beraberindeki sanayileşme sayesinde hızla gelişme sürecine girmiş ve bu gelişime paralel olarak mimari de etkilenmiştir.
İçinde bulunduğu iklim bölgesinin de etkisiyle Adana’da kerpiçten ve zamanla kagir, karkas sistemle yapılan geleneksel konutlar az pencereli, üst katlarında çıkmaları olan, geniş saçaklı, iç avlulu ve sofalı plan tipine sahiptir. Dış sofalı yapı, zamanla daha fazla mekanın eklemlenmesiyle iç sofaya dönüşmüştür. Bunun yanı sıra parsellerin büyümesiyle avlu kullanımı ortadan kalkarak yapının, parselin tümüne oturtulduğu görülmektedir. Türk Evi’nde asıl yaşamın geçtiği alan olan sofa sadece mekanları birbirine bağlayan bir hacim olmaktan çok öte sosyal bir toplanma-birleşme odağını da oluşturmaktaydı.
Tasarımda; geleneksel dokudan günümüze ulaşan, bölgenin sıcak-nemli iklimine karşı gölgelenmeyi sağlayan avlu fikri temel çıkış noktalarından birini oluşturur. Avlu hem yapının içerisinde gölgelenme yapılabilen açık olarak tasarlanmıştır. Bu avluyla hem yapının doğal havalandırılması sağlanır hem de kullanıcıların ısıl konfor koşulları yerine getirilir. Yine burada “avlu”; sadece bir geçiş ve bağlantı mekanı olmayıp aynı zamanda sosyal yaşamın birleştirici ve bütünleyici görevini de üstlenir.
Kentin önemli ana arterlerinden birini oluşturan Turhan Cemal Berker Bulvarı ve 60012 no’lu sokak arasında kalan alanın kuzeyinde Milli Mensucat Fabrikası, batısında ise Adana Sanayi Odası bulunmaktadır. Adana’nın yıllara göre gelişimine bakıldığında günümüzde Turhan Cemal Beriker Bulvarı olarak adlandırılan ve Adana’yı Tarsus-Mersin yönü ve Ceyhan-Gaziantep yönüne bağlayan yolun çok önemli olduğu görülebilmektedir. Üçgen bir formda tasarlanan bina; her yönden çok dinamik ve etkili perspektifler vermesinin yanında kentsel konumu ve yarattığı mekânsal kurgu açısından oldukça önemli mimari bir yaklaşım sergilemektedir. Yapı formu, bir yandan bulvar aksına diğer yandan da müze-sosyo-kültürel tesis olarak dönüştürülecek olan Milli Mensucat Fabrikası’na açılım yapmaktadır. Yine form, yamuk geometrik bir şekilden hareketle bütün diyagonalleri arasında yaya ve servis bağlantıları sağlanmış ve bir yarısı üçgen prizma şeklinde yükselip kendi meydanını yaratırken; diğer yarısının alt katlara doğru yamuğu tamamlaması ile yoğun kullanımlı geniş mekânların oluşmasına olanak sağlanmıştır. Turhan Cemal Berker Bulvarı’na açılan üçgen tasarımın geniş cephesi kuzey, doğu ve batı istikametinde bölgeyi kucaklayan ve kendine çeken bir duruş sergileyerek önünde yarattığı ATO Meydanı ile aynı zamanda kendi kentsel boşluğunu da oluşturmaktadır. Bu meydanın hemen altında geniş açıklıklı konferans salonu birimi olduğundan planlamada statik açıdan da bir rahatlık sunmaktadır.
Arsanın doğusunda aynı imar koşullarına sahip özel arazide, gelişimi ve çevreye uyumunun nasıl olabileceği öngörülemeyen bir yapının muhtemel etkisi de bu tasarımın şekillenmesinde yönlendirici olmuştur.
Adana Sanayi Odası ile proje alanı arasında yer alan 60101 no’lu sokağın yayalaştırılmasının düşüncesi de tasarıma yöne veren önemli çıkış noktalarından birini oluşturmaktadır. Ana girişlerin olduğu meydandan binanın kuzey batısında oluşturulan sosyal aktivitelerin bulunduğu meydan bir iç sokakla bağlanarak hem yaya sirkülasyonunun akışı hem de serinletici hava akımlarının her iki yöne de geçirgenliği sağlanmıştır.
Binanın mümkün olduğunca az katlı olması ve bütün sosyal aktivitelerin bir arada toplanabilmesi amacıyla; birinci bodrum katında konferans salonu ile fuayesi, müze ve sergi alanları, kafe, eğitim-seminer salonları ve kurum tarafından ayda bir kez kullanılan Meclis Salonu (farklı zamanlarda Küçük Etkinlik Salonu olarak da kullanılabileceği düşünülen) bulunmaktadır. Tüm bu mekânlar çökertilmiş ve aynı zamanda kuzey-doğusundaki yeşil alanla ilişkilendirilmiş bir avlu-meydan etrafında toplanmıştır. Ayrıca yaya sirkülasyonu yapının önünde yaratılan ATO meydanından galerili ve bol doğal ışıklı bir merdivenle burada konumlanan sosyal merkeze bağlanmıştır.
Amfi düzeninde planlanan konferans salonunun ikinci bodrum katında yer alan fuayesi kapalı otopark ile doğrudan ilişkilidir. Yine bu katta sahne, sahne arkası birimleri ile kulis hazırlık mekânları ve vestiyer, ıslak hacim ve depo gibi diğer servis alanları yer almaktadır. Yapı kurgusunda engellilerin yapının her bölümüne ulaşabilmesinin sağlanmasına önem gösterilmiştir. Bunun için asansör ve rampalar yönetmeliklere ve kullanıma uygun şekilde düşünülmüştür.
Yoğun kullanım gerektiren alanlar zemin ve birinci katlarda düşünülmüştür. Program verileri, kullanımın yoğunluk sıralamasına göre yukarı katlara doğru planlamıştır. Örneğin üye işlem girişleri ve birimleri zemin ve birinci katlarda, kütüphane, iştirak odaları ve diğer kurumsal mekânlar ise üst katlarda kurgulanmıştır.
Katların yatay sirkülasyonu genelde her katta üçgen bir galeriyi-avluyu çevreleyen dolaşımla sağlanmaktadır. Bunun dışında bu avlunun hemen yanında +8.00 kotundan +12.00 kotuna çıkan amfi-oturma bulunur. Burası sergi- kokteyl-toplantı gibi etkinliklerde aktif olarak kullanılan geniş, zengin ve sürprizli diğer mekânlarla bağlantılıdır. Bir katta bulvara bakan mekânlar oluştururken diğer bir katta Toros Dağları’na yönelmiş geniş dolaşımlı ve bekleme olanaklı alanlar yaratılmıştır. Planlama kurgusunda aynı birimin farklı mekânlarının ya da farklı birimlerin birbirleri ve genel kurumsal düzen içerisindeki ilişkileri sorunsuz ve en kolay şekilde sağlanabileceği düşünülmüştür.
ATO protokol girişi zemin kattaki ana girişten bağımsız olarak sağlanabilmektedir. Yine zemin katta ayrı girişle ulaşılan teras katta ise Sosyal Merkez(Lokal) planlanmıştır. Her yöne manzaralı, günün farklı zamanlarında bağımsız olarak kullanılabilen geniş bir terası barındıran çok amaçlı bu buluşma yeri gürültüden uzak, kent, Toros Dağları ve Adana ile kucaklaşan zengin-panaromik bir mekândır. Ayrıca servis mutfağının bu katta planlanması ile yapıda oluşabilecek muhtemel havalandırma sorunları ve yemek kokularından da arındırma sağlanabilmektedir. Teras kat çatısının üzerinde ise fotovoltaik enerji panelleri ile güneş kolektörleri bulunmaktadır.
Yapının ikinci, üçüncü ve dördüncü bodrum katlarında 250 araçlık kapalı otopark dışında sığınak ve arşiv birimleri ile diğer depo hacimleri ve teknik alanlar bulunmaktadır.
Adana’da geleneksel dokuda sokakların, çarşı ve pazar yerlerinde taş döşeli olduğu ve taş işçiliğinin en güzel örneklerini barındırdığı bilinmektedir. Projede de açık alanlar ve meydanlarda doğal taş kullanılmasına önem verilmiştir. Doğal taş kullanımı sıcak iklimlerde yüzeyin daha soğuk kalmasında etkilidir. ATO giriş terasında çim yüzeyle birlikte açık renk çakıl taşı kullanılması düşünülmüştür.
ATO giriş terası, ATO meydanı ve alt meydanın bulunduğu alanların bitkilendirilmesi sayesinde soğutma yükünün azaltılması da hedeflenmiştir.