Mimari Açıklama Raporu
Bu metin tasarımın kavramsal temellendirmesi olarak yukarıdan aşağıya, proje alanı ölçeğinde kurgulanması-yer edinmesi olarak aşağıdan yukarıya okunabilir.
Şehrin köklü semtlerinden biri olan Bakırköy, uzun yıllar boyunca kentin çeperindeki bir sayfiye yeri olarak tüm İstanbullulara ama öncelikle bizzat kendi yerlilerine doğayla, zengin tarihiyle, zengin kültürü ve kültürel çeşitliliği ile denizle iç içe huzurlu bir yaşam sunmuş; yüksek ticari potansiyeli sayesinde pek çok meslek dalını ve her yaştan insanı bünyesinde barındırmıştır. Tüm bu meslek gruplarının ve kültürel çeşitliliğin sesi Bakırköy’de yankılanmış; çocukların bahçelerde, denizin kıyısında, şehrin sokaklarında dolaşan neşeli sesleri denizin sesiyle beraber bu yankıya eşlik etmiştir.
Ancak İstanbul’un sanayileşmesi ile birlikte Bakırköy yoğun bir göç almış, denizin ve bahçeli evlerin yerini beton almış, geriye kalabilen ağaçlar apartmanlar arasında sıkışıp kalmıştır. Günden güne artan yoğunluk Bakırköy’ün yaşanılabilir kamusal alanlarını tüketmiş, Bakırköylüleri metropol-kent dinamiği içerisindeki sıkışık evlerine ve dar sokaklarına hapsetmiştir. Hızla değişen bu kent dinamikleri içerisinde insan etkileşimi azalmış ve geliştirilen ortak kültürün unutulmasına yol açmıştır. Özellikle çocuklar Bakırköy’ün özgün kurgusu ve kültürü içinde değil de herhangi bir kent parçasının içinde doğmuş ve orada yetişmişlerdir.
“Tarih kitapları her zaman İstanbul’a göç talebinin güçlü olduğunu anlatıyorlar. Ama oran çok önemli. Yeni gelenlerin oranı azken şehir onları özümleyebiliyor, kısa zamanda “İstanbullu” yapabiliyordu. Şimdi böyle değil. Geçenlerde, burada doğmuş bir çocuğun… 12 yaşında ilk olarak denizi gördüğünü işittim. Bu elbette, İstanbullu olmak değil.”
Murat Belge, İstanbul Gezi Rehberi
Kentin ve alanın bu gelişimi ve özellikleri sonucunda üstünde durulan konular şunlardır:
İşte bu noktada çocukların öğrenmesinde ve benliğine almasındaki en etkili faktör olan oyun tam da ihtiyaç duyulan katalizördür. Kentsel kimliğin öğretilmesi ve benimsetilmesi için dikkate alınması gereken en önemli unsurdur.
Kimlik nesne değil, yaşamdır. Bir şehrin vazgeçilmez bir bireyi olarak çocuk, o şehrin geleceğidir. Şehrin geleceğini şekillendirecek bir birey olarak, kent ve kentli kimliğinin asıl yaratıcısı ve koruyucusudur. Şehir onu oluşturan mutlu insanlar ile bir objeler bütünü olmanın ötesine geçer.
Ayrıca kimliğin tanıtılması ve yansıtılmasında müzeler etkili bir unsur olmalarına rağmen çoğunlukla, bir tezat oluşturacak şekilde, kentin dinamiklerinden izole bir şekilde tanımlanır ve tasarlanırlar. Bu durumun bir tepkisi olarak ortaya çıkan yaşayan müze kavramı, kent kimliğini belirleyen zanaat, sanat, ticaret eylemlerini kente gelen herkesin birinci elden deneyimlemesine izin vererek ruhunun daha iyi anlaşılmasını ve benimsenerek uygulanmasını ve kent kimliği içerisindeki yerinin sürekliliğini sağlayarak onu korur. Kentsel kimliğin fiziki sürekliliği sağlayan yaşayan müze ile, asıl temeli oluşturan sosyolojik süreklilik ve kentli benliğindeki yeri olacak olan çocukların ortak bir paydada buluşturulması, çocuklar tarafından müzenin edindiği ‘sıkıcı mekan’ tanımı yüzünden bir miktar zorlaşmasına rağmen oyun bu sorunun üstesinden gelecek kadar güçlü bir araçtır.
Bu kavramsal yaklaşımın sonucunda mekanlar şu şekilde kurgulanmıştır:
Taş Mektep’in tam karşısına konumlandırılan periskoplar sayesinde çocuklar, proje kararı olarak yayalaştırılan Hallaç Hüseyin Sokak’tan geçerek sokak kotundan kentin farklı kotlarını görebilecekleri bir görüş açısına kavuşurlar. Bir çipe bağlanan, data ile dolu yüzlerce ince kablo misali, şehrin datasını toplayarak gözlem mekanına gelen boruların fiziki şekillenmesi de, bu kavramdan yola çıkarak 45° ve 90° bir örüntü oluşturacak şekilde tasarlanır. Borular, çocuklara her baktığında beklemediği bir görüntüye ulaştıracak şekilde rastgele bir sunum yapar, hem aynı hem de farklı periskoptan, yaşanan-değişen kent anları sürekliliği sunulur. Bir periskop şehrin siluetini yansıtırken hemen yanındaki bir periskop sokak kotunu yansıtarak çocukları bir Bakırköy ve daha büyük ölçekte bir İstanbul bulmacasının içine çeker. Bu bulmaca şehrin sadece farklı açılardan görüntülerini değil aynı zamanda farklı yerlerden kokularını ve seslerini getirerek çocukların bu ses ve kokuları bulmasını sağlayarak tüm duyularını kullandıkları bir bulmacaya dönüşür.
Taş Mektep’in bahçesi çocukların rahatça oyun oynaması ve paylaşımda bulunabilmesi için yeterli alanı sağlamamaktadır. Bu nedenle Hallaç Hüseyin Sokak yayalaştırılarak, okulun bahçesi sokağa taşar ve bir kısmı oyun alanına dönüştürülen hemen karşısındaki eski demirciler dükkanları, okulla bütünleşir. Dönüştürülen dükkanların içinde periskop borularının salınması ile oluşturulan mekanlar çocukları, yaratıcılıklarını kullanarak mekanı tanımlamaya yönlendirerek çocukların mekanla yaratıcı bir şekilde etkileşime geçmesini sağlar. Bu oyunların periskop mekanında da yapılabilecek olması çocukların kenti oyunla öğrenmesini sağlar.
Kentsel belleğin yansıtılması için içteki avluya bakan dükkanlar bir yaşayan müze olarak at arabası müzesine dönüştürülür. At arabası yapımı çok eskiden beri demirciler çarşısında yapılan bir zanaattır ve bu mesleğin ürünlerini yine ait olduğu mekanda sergilemek kimliğin yansıtılmasında ve mesleğin tüm sürecinin anlatılmasında etkili olur.
Periskopların bir kısmının müzenin içine açılması çocukları bu mekana çekerek karşılıklı oyunlar oynanmasını sağlayarak müze kavramını sevdirmek için araç olarak kullanılır. Aynı zamanda proje adasındaki cami içinde bulunan kütüphane, ada içerisindeki binaların sağır cephelerine taşınarak bir Bakırköy tarihi kütüphanesi olarak genişletilir.
Caminin içinden alınan kütüphanenin yerine, aşevi alınarak büyütülür.
Müzenin içinden, yeniden işlevlendirilen dükkanlara açılan periskoplar ile müzenin içinde at arabaları dururken ve Bakırköy’ün tarihi anlatılırken diğer taraftan periskoplardan bakılarak üretim süreci çalışanları rahatsız etmeden gözlemlenebilir. Mesleğin oluşturduğu kendine has sesler, görüntüler, kokular gerçek dünyada da müzenin içinde gezenlere eşlik eder.
Dükkanların bir kısmı, Hamam sokağında yeniden açılarak ada içerisindeki özgün fonksiyonları olan at arabası, demir çit, parmaklık, ızgara üretimine devam ettirilir. Bununla birlikte kuşaklar arasındaki geçişi göstermek için geleneksel demir atölyelerinin yanına bir adet demir sanatçıları atölyesi açılarak kent sakinlerinin ve çocukların demirciliğin gelişimini mesleki olarak görmeleri ve öğrenmeleri sağlanılır. Zanaat ve sanat bir araya getirilir.
Kent planlamasının oluşturduğu ada yapılanmasından dolayı yeşil alanlar adaların ortasında mahsur kalarak kendi mikroklimalarını oluşturmuşlardır. Ancak oluşan bu kendine has mikroklimalara yapılardan dolayı ulaşılamamaktadır. Dükkanların içinden açılan bir geçit ile bu mikroklimanın çevresindeki sokakla ilişkisi kurulur ve kentliyi şehrin sıkışık yaşamından kopararak kendi sakin ortamına davet etmesi sağlanılır. Oluşturulan iç avlu, yaşayan müzeye ve sağır cepheye yerleştirilen kütüphaneye geçiş sağlayarak, avlu ve müze, tasarımın kalbi haline getirilir ve kentin sıkışık düzeninden ve hızlı dinamiklerinden bir kaçış noktası haline gelir.