Katılımcı, Bir ‘Palimpsest’ Kent Olarak İstanbul ve Sonsuz Tasarım Katmanları

BU İSTANBUL DA KAÇ İSTANBUL VAR?

İstanbul büyük projelerin, büyük iktidarların kenti oldu her zaman; yeni köprüler, her iki yakaya birer milyon nüfuslu yerleşimler, süper ulaşım ağları, hızlı ve büyük kentsel dönüşümler, kimliksizleştirme ve soylulaştırma gibi politikalarla – bilimsel kıstaslara, kamu yararına ve planlamaya dayanmadan, mesleki ve toplumsal tepkilere aldırmadan birbiri ardına devreye sokulan – ”kentin makroformunu doğrudan belirleyen bu projeler sonucunda, nüfusun plan projeksiyonları ile 2023 yılı içinde 22-25 milyon olacağı ön görülen kentin, tarım, orman, su havzası gibi tüm yaşamsal kaynaklarının tükenmesi tehlikesi ile karşı karşıya kalması kaçınılmazdır.”*1 Şehirdeki hiç bir canlıya yaşanacak alan hakkı tanımamaya başlayan bu kent yetmezlerin, yetersizliklerin bir siluetine dönüşmüştür. Yüzlerce yılın sırrını, derdini ve güzelliğini yüklenen bu coğrafyada artık ne öncesini görebilmek eskisi gibi kolay ne de sonrasını… İstanbul yaşadığı günü tüketen bir canavar… O, günü kurtaranlar gibi artık günü kurtaran şehir İstanbul’dur.

Yıl 2023, yeni gelenlerle dolup taşmaya başlayan şehir, artık kimsenin olmamaya, herkes için aynı olmaya başlamıştı. İnsanlar için yaşayacak yer vermeyen bu şehir, yeni inşaatlara, yeni rantlara ve yeni dönüşümlere hep açıktı. Makinelere ve araçlara her seferinde yer açtı ama insanları ve doğayı sığdıramadı bu kara kütlesine, her gelene kendi ruhundan bir yer verdi. Yer verdikçe İstanbul değişti, ”sadece hızlı dönüşüm süreçlerini, sindirememekte değil hafızasını da koruyamamaya başladı,”*2 ta ki İstanbul doyana kadar… Yaşamak için değildi artık, gelip geçmek için bir araç oldu, köprüler kenti, yollar kenti büyük İstanbul… Her yeni yol, her yeni köprü artık yetmeyecekti İstanbul devinin ihtiyacını karşılamaya. Kendisi koca bir köprü olmalıydı, anca o zaman yetecekti her yere ulaşmaya çalışan ama hiç birine ulaşamayan İstanbul’a, onu her köprüyle yeni baştan kuracaklardı geri dönülmez bir şekilde yok ederek. Bu yükle ya yok olacaktı İstanbul sonsuza dek ya da bölünecekti alabildiğine parçalara, aç devleri ve büyük adamları doyurmak için. ”Gelişen yeni teknoloji” İstanbul’u bölmeye imkan verdi her parça yeni doyumsuz İstanbul için onlarca yeni köprü demekti ve her yeni köprü yeni bir rant kapısı açacaktı. ”Çünkü ilkinden sonra ne yaparsak yapalım İstanbul hep bir köprü eksik hissedecekti kendini”*3 Sonsuz bir döngüde yeni İstanbullar üreten onlarca parçaya ayrılacaktı. Artık bölünen bu parçalar ile herkes boğazın – yapay– güzelliğine kavuşacak, diğer herkes gibi dışlanan ve ötekileştirmek istenler gruplar da bu yalan güzelliklerle avutulacaktı. Yanına gittiğinde bile dokunamadığın sahte doğa, uzaktan seyrettiğin yalan siluetler, insanların yüzündeki tebessümler gibi yapaylaşacaktı.

İncecik bacaklarıyla ayakta durmaya çalışan bu şehre yeni protez bacaklar ekleyerek çok eklemli bir ucubeye dönüyordu. Her parça- İstanbul- ranta doyana kadar yaşayacaktı ve artık süresi dolan değişecekti. Değişimlerin, yolların köprülerin şehri artık kimsenin yaşamadığı ama herkesin başkasını yaşadığını sandığı yeni İstanbullar oluşturacaktır. Bu İstanbul da kaç İstanbul vardı?

(*1) Mimarlık Dergisi 2011 Eylül-Ekim Sayı:361 Yeni Büyüme Dinamikleri İlişkisinde İstanbul Kentinin Makroform Arayışı Oya Akın, Yrd. Doç. Dr. YTÜ, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü
(*2) Gazi üniversitesi STD 2015 Haziran – Sayfa 27-42 Sustainability Of Urban Memory: An Architectural Studio Experience Doç. Dr. İnci Basa, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi

(*3) Ekim 2007, Köprüden Önce Ertuğ Uçar

Etiketler

Bir yanıt yazın