Mimari Proje Raporu
AVLU – İÇ BAHÇE:
Çocuk Merkezi deyince ilk aklımıza gelen yaşam alanı formu; dışa tamamen kapalı, güvenli bir iç bahçe ortamı oldu. Öyle bir yer ki; çocuklar özgürce kendilerini keşfedebilmeli, kendi iç seslerini duyabilmeli ve hayatlarına bu doğrultuda yön verebilmelidirler. Bunun da yetişkinlerin dünyasından bir miktar yalıtım ile mümkün olabileceğine inanıyoruz. Bu sebeple tasarımımızda bir avlu yönelimine doğru çekildik. Dışarı kapalı ve içinde bambaşka dünyalara kapılar açan masalsı bir dünya…
ÇOCUK ÖLÇEĞİNDE OLMAK:
Bir diğer çağıran nokta ise şu oldu ; çocukların kendilerini ait hissettikleri mekanlarda bulunmalarının; orada olacak faliyetlerin kalitesinden, motivasyonununa kadar herşeyi etkileyecek çok önemli bir araç olmasıdır. Bu nedenle iç bahçede küçük ölçeklerde bir nevi evcilik oynadıkları ama aslında hayatın en temel en gerçek deneyimlerini edindikleri bir eko-köy kurgulanmıştır. Burada çocukların topraktan kendi elleri ile ürettikleri, işledikleri, sergiledikleri ve hatta pazarladıkları; gerekli alet ve makinaları tasarladıkları, bilimsel araştırmalar yaptıkları bir yaşam döngüsü kurgulanmıştır. Bu döngünün en temel unsuru, her canlıyı var eden elementlerimiz toprak, su, ateş, hava ve feza ile birlikte üretmeyi ve yaşamayı deneyimlemektir.
ÇOCUKLARIN KENDİ EVLERİNİ YAPABİLMESİ:
En temel ihtiyaçlarımızdan birisi olan “barınma” aslında birlik olduğumuzda bir çırpıda kendi ellerimiz ile ve doğal kaynaklar ile üretebildiğimiz birer varlıklardır. Doğal malzemeler ile üretilen bu mekanlar bizler kadar canlı, nefes alabilen, yaydığı titreşim ile sarıp sarmalayan sıcacık yuvalara dönüşürler. Bu yuvaların üretim sürecinin bazı kısımlarda çocuklar ile birlikte üretebilmek, bu mekanın canlanmasını sağlayacak en kuvvetli enerjiyi doğuracak ve çocukların bu mekanı sahiplenerek yaşatması için kuvvetli bir bağ kuracaktır. Bu değerler doğrultusunda Topak(Toprak Çuval Barınak) tekniği ile iç avlumuzda; “Çocuklar için, çocuklar tarafından; eko-köy” konsepti kurgulanmıştır. Topak tekniği, belli bir eğitimden sonra herkes tarafından kolayca inşa edilebilecek, oldukça pratik, ekonomik ve yaratıcı bir yöntemdir. Toprak ve suyun birleşimindeki esneklik kabiliyeti ve el emeğinin sezgisel yönlendirebilme lutfu ile ortaya çıkan ürünler, tam bir emek ve aşk ürünüdürler. Çocukların bunu deneyimlemesi, barınaktan öte hayata ve kendilerine ve bulundukları topluluğa dair pek çok şeyi derinlemesine keşfedecekleri bir yolculuğa dönüşecektir.
Teknik ile ilgili detaylı bilgiyi “Topak (Toprak Çuval Barınak) Yapım Rehberi”nde bulabilirsiniz.
EKONOMİK YEREL MALZEME VE ÜRETİM ÇÖZÜMLERİ:
İç avlumuzu çepeçevre çevreleyen dikdörtgen yapımız, çocukların hayal dünyasını koruyan bir kale duvarı gibidir. Bu kısım için de; CSEB (Compresed Stabilized Earth Block) yada SSTB (Sıkıştırılmış Stabilize Toprak Blok) olarak bahsedilen yöntem ile yapılmış tuğlalarla, betonarme taşıyıcı sistemi olan yapımızın duvarlarını örmeyi öneriyoruz. Detaylı bilgiyi Sıkıştırılmış Stabilize Toprak Blok raporunda bulabilirsiniz.
14 yorum
56 NOLU PROJE ( 3. Mansiyon )
Projenin çocuk dünyasını anlatan mimari dili ve sunum tarzı yenilikçi ve farklı bir yaklaşım
önermesi açısından olumlu bulunmuştur; projenin temel kurgusu olan içe dönük ve kontrollü
avlu fikrini yorumlamasında kullandığı ve çocukların üretimine olanak veren eko köy fikri
toprak ve çocuk ilişkisini gündeme getirmesi açısından dikkat çekici bulunurken; avludaki
düzenlemelerin yerellikle ilgisi tartışılmıştır. Mimarinin, iç mekandaki kalıcı sergi ve deneyim
alanlarının dilinin, dış mekan yorumuyla oluşturduğu keskin tezatlık/ikircikli yaklaşım
eleştirilmiştir.
Jüri raporundan;
“3. Mansiyon`a layık görülen 56 sıra nolu projenin kimlik zarfı içerisinden
İnşaat Mühendisi, Elektrik Mühendisi, Makine Mühendisilerine ilgili odalarına ilişkin üye tanıtım
belgelerinin olmaması nedeniyle şartnamenin 13. Ve 14. Maddeleri gereğince yarışma dışı
bırakılmıştır.”
Tanıtım belgesi eksikmiş…
Sadece Kuzey okuyla bile 3. mansiyona layık bir proje.
Müellifleri tanımam etmem ama tebrik etmeyi görev bilirim.
Yarışmalarda görmeye alışkın olmadığımız nitelikte bir işti. Zaten jüri de bunu görüp üçüncü mansiyon vermişti. Bu tür, yarışma ortamını ters köşeye yatıran önerilerde genelde bu teknik hatalar oluyor ne yazık ki.
Benim üçüncü ödül önerimdi. Avluda yarattığı görsel ortam Ege’yle ilgisiz olmasa birinci ödüle önerecekler de olabilirdi bence.
Avludaki ortamın genel durumu ile ilgili müelliflerinden kısacık bir açıklama gelse keşke.
Jüri bu yarışmada içine kapalı avlu fikrini bayağı benimsemiş anlaşılan. İlla içine kapanacaksa böyle kapansın, pek bir lafım yok. “Çocuk” kavramının olduğu yerde “toprak” da varsa, çocukların günümüzde en büyük eksiği olan “toprak ile temas” ihtiyacını karşılamış oluyorsunuz. Ama ben jürinin “yerellik” yorumunu pek anlamadım. Çok geniş bir kavram! Üzerine tezler yazılmış bir kavramı, bir projeyi eleştirmek için kullanmak yerinde olmamış bence. Diyorlarsa ki 1. proje yerel bir proje, nedenini anlatırlarsa onu da anlamış oluruz.
Projeye katkıda bulunan herkesi öncelikle cesaretlerinden dolayı tebrik ederim. Bu tarz cesur projeleri 1. lik kürsüsünde görmek dileğiyle…
Projedeki heyecanımızı paylaştığınız için çok teşekkür ederiz, açıkcası biz de eko-köy fikrinin 1. olmasını bekliyorduk, daha fazla beton yaparak değil de doğayla barışık, onunla bütünleşen, ona sarmalanmış bir yapı yapmaktı hedefimiz.
Günümüz dünyasında sokakla ilişkisi mecburi nedenlerle kesilen ve her hareketi kısıtlanan çocuklar için bir vaha oluşturup, bu vahada çocukları sınırlandıran hiçbir şey olmadan hareket alanı yaratmayı amaçladık. bu nedenlede dışarıdan bakıldığında pek az ipucu veren ancak içeri adım attığınızda sizi yeni bir dunyanın karşıladığı bir alan yarattık. çocukların betona gömülmüş hayatlarına eş özellikte yenilikler sunmaktan ziyade toprak anaya kavusturmak ve aslında özde olanı onlara hatırlatmaktı bizi heyecanlandıran. toprağın sesini duymalarını, ona dokunmalarını, onunla bir olmalarını istedik.
Merhabalar,
Projeye dair yorumlarınız için şükranım, gerçekten bütün ekipce büyük moral ve destek hissettik, inandığımız dünyanın gerçek olabileceğine dair ve yürekten devam etmek istiyoruz yolumuza:)
Ömer beyin ricası üzerine iç avluda neler oluyor biraz bahsetmek isterim. Ve şunu da belirtmek isterim Sinan Bey’in de değindiği gibi yerellik kavramının ne olduğunu daha da açmamız gerektiğini düşünüyorum. Benim açımdan yerellik yerel malzemenin, yerel işçinin ve yerel zihnin, saf bir şekilde ihtiyaçlar için günümüz teknolojisinden ve geçmiş tecrübelerden faydalanarak çözümler üretmesidir. Bu bağlamda biz Topak diye adlandırdığımız, büyük ustalardan Nader Khalili’nin günümüz pratik yöntemleri ile bizden öncesinde de var olan yerel toprağı birleştirdiği barınak önerisinden(Emergency Sandbag Shelter) Esinlenerek, toprak bir köy ve ortak bir yaşam alanı düşledik.
Görenler için Kapadokya’daki gibi mekanın her boyutta hareket etmesi; yaşamın olasılıklarını ve yaşayanların yaratıcılığını arttıran bir form olduğunu gözlemliyorum. Bu yüzden çocukların sonsuz olasılıklarla dolu ve saf yaratıcı ruhlarına en yakışan ve destekleyen yaşam biçimi olduğunu düşünüyorum.
Umuyorum şimdi değil ise yarın çocuklara ve her yaştan insana bu niyetlerle düşlenmiş yaşam alanları sunabiliriz.
Çok teşekkürler ilginiz için
Saygılar, sevgiler
Toprak zaten dünyanın her yeri için yerel bir malzeme değil mi. Yerellikle ilgili eleştiriye cevabınız keşke biraz daha güçlü olsaydı 🙁
Proje konusuna yaraşır, çok güzel ve çok keyifli bir proje olmuş. Elinize sağlık 🙂
Başta grafiker sanatçı Mukund Iyer olmak üzere tüm ekibi tebrik ederim. Bana göre bu yarışmadaki en iyi proje.
YTabi toprak her yerdeki yerel malzeme 🙂 zaten bu da her yönüyle yerel kılıyor projemizi 🙂 şöyle ki yerel malzemeyi yeni yöntemlerle pratikleştiren ekonomik ve zaman kazandıran bir formda kullanıyoruz . zaten Bornova’nın yereli nedir mesela?
Zamandan bağımsız mı düşünmeliyiz yoksa günümüz fazlaca enerji ve doğal kaynak tüketen ve sağlıksız betonarme yapıları mı?
Geçmişe bakarsak Yeşilova Höyü’nde ki gibi toprak yapılar da varmış yada Smyrna Antik kentinde ki gibi devasa taş yapılar. Ancak günümüz teknolojisinde ve yaratıcılığında daha pratik, daha ekolojik ve daha ekonomik bir yapı modeli varsa neden onu tercih etmeyelim? Belkide bundan sonranın yerelini yaratıyoruzdur 🙂
Topak modelini tercihimizin bir diğer sebebi de deprem kuşağı oldu, Yeşilova Höyüğü’ndeki toprak yapı sistemi tekrar etsek günümüz bilincini geri plana atmış olurduk. Çünkü biliyorum ki eskinin yöntemi, depremde Topak modeli kadar dayanıklı değil mesela.
bilmem anlatabildim mi?
saygılar
Bu arada grafik tasarımlarımızın sanatçısı Mukund Iyer in daha fazla işini görmek isterseniz buyurunuz:
http://bit.ly/1sfIU3C
yerel konusu hazır açılmışken ve de konu uzayıp gidiyorken şunu da eklemeli o halde projede dış duvarlarda görülen ve tüm projenin adamcıklarını oluşturan; tek gözlü mitolojik canavar, kiklop.(hatta projenin gerçek adı da kiklop)
Benim aklıma takılan diğer nokta güncel olarak onca ekolojik mimarlık, sürdürülebilirlik tartışılıyorken, buyrun yapalım diye sürdürülebilirliğin ana konsept olduğu bir proje sunulduğunda, diğer projelerde neredeyse hiç değinilmemişken burada yerelliğin mesele olması? x projesinde a değeri geliştirilmesi önerilerek bu yapıyı yapabiliriz deniliyorsa, biz de içerde avluları ve yerel mimariyi gözönüne alarak ana temayı bozmadan zaten yerelle bir olurduk, geliştirilemez bir durum değil elbet, ancak bir belediyenin toprak bir yapıyı kabul etmesi için henüz erken sanırım? ya da jürinin?
Sizin projeniz bunun üzerinden kendini var ediyor ve övgü alıyorken eleştirinin de oradan gelmesi neden aklımıza takılsın ki?