Katılımcı, Büyükada Çarşı Camii Mimari Fikir Projesi Yarışması

Katılımcı, Büyükada Çarşı Camii Mimari Fikir Projesi Yarışması

ARAŞTIRMA

“Cami” kelimesi Arapça ‘Cem’ “Toplanma, bir araya gelme” kökünden gelmektedir. Bu sözcük aynı zamanda İslam’da Allah’ın 99 isminden biri olup, Câmi “istediğini istediği şekilde, istediği zaman, istediği yerde toplayan” anlamına gelmekle birlikte 4 büyük meleğin (“Cebrâîl, Azrail, Mikâil, İsrafil) baş harflerine tevafuk etmektedir. Mescit kelimesi ise Arapça ‘da ‘secde edilen yer’ anlamına gelir, Türkçede küçük mabetler için kullanılır ancak Arapça ‘da geniş manada ibadet yerlerine mescit denir. İlk mescit, Kuba mescidinden bu yana cami mimarisi işlev ve estetik açıdan gelişerek ana şeklini Osmanlı döneminde almıştır.

Saf düzeninde kıbleye yönelerek ibadet edilen cami yapılarında tüm cemaati kapsayan merkezi bir kubbeyle ibadet alanını örtmek, geleneksel Osmanlı mimarisinde arzulanan bir meseledir. Kubbeye dörtgen planlı bir mekandan geçişte; kemer, kasnak, pandantif ya da yanlara eklenen yarım kubbeler gibi yapısal öğeler kullanılarak yapıya dönemine göre çağdaş yapı teknolojisinin olanakları yansıtılmıştır. O dönemlerdeki çözümlerde ibadet mekanının taşıyıcı elemanlarla bölünmesi problemi, günümüz yapı sistemleriyle çözülebilmektedir.

Mekanlar yaşayış şekillerine göre biçimlenir. Günümüz insanının benzer mekanlarda yaşaması da bu sebepledir. İslam’da ibadet şekli geçmişten günümüze değişmemiştir. Bu nedenle cami mimarisinde çoğunlukla geleneksel biçim tercih edilmeye devam edilirken, modern önerilerde kent hafızasında yer eden geleneksel cami formuna ya da cami fonksiyonuna öykünülmektedir.

Büyükada, çeşitli dönemlerde farklı isimlerle anılmış, son olarak İstanbul adalarının en büyüğü olması sebebiyle bu ismi almıştır. Ada, tarihi boyunca diğer adalar gibi daha çok dinlenme ve eğlenme yeri olarak kullanılmasının yanı sıra Osmanlı’nın son dönemlerine kadar sığınma ve sürgün yeri olarak öne çıkmıştır.

Arkeolojik açıdan Adalar’da ilk çağlara ait bir bulguya rastlanmamıştır. Günümüze ulaşan en eski yapı türleri Bizans döneminden kalma manastır ve kiliselerdir. İstanbul’un kuşatılmasından sonra 17 Nisan 1453’de Büyükada Türk hakimiyetine girmiştir. Evliya Çelebi’nin Seyahatname ‘sinde 1641 yılında Adalar’da 100-200 haneleri köylerin bulunduğu anlatılmaktadır. 1846’da Adalar’a İstanbul’dan düzenli vapur seferlerinin başlaması ile özellikle konut mimarisi hızla gelişmeye başlamıştır. Yüzyıllar boyunca çok farklı kültürleri barındırdığından sivil ve dini mimari örnekler bakımından zenginlik göstermektedir.

Adada yer alan ev, konak ve köşklerin büyük bölümü 19. yüzyıl ortalarından başlayarak Adalar’a yerleşenlerce yaptırılmıştır. Bu yapılarda Lale Devri’nden başlayan batı eğilimli üslupların etkileri görülmektedir. O dönemin egemen üsluplarından Neo-Barok, Neo-Gotik, Neo-Grek, Ampir ve Neo-Klasik üsluplar yanında Anglosakson karakteri yansıtan ahşap, sütunlu konak ve köşkler de yapılmıştır. 1934’de Ada evlerinin çoğunluğu iki katlı, ahşap ve dik damlıdır. Daha sonraki yıllarda kâgir ev, konak ve apartmanların sayısı hızla artmıştır. 1950’lerden itibaren yapılan yapılar ise betonarmedir.

Bu dönemde köyden kente göçteki artıştan etkilenen Büyükada’da hızlı yapılaşma kalite problemini de beraberinde getirmiştir. Gelişigüzel dengesiz yapılaşmanın önüne geçmek için 1958’de kurtarma çalışmaları Heybeliada ile başlamış, Kültür ve Turizm Bakanlığı Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıkları Yüksek Kurulu 1984’de aldığı karar ile Büyükada Sit alanı ilan edilmiş, koruma imar planı yapılıncaya kadar geçici yapılanma koşullarının geçerli olmasına karar vermiştir. 1991 yılında onaylanan ve 1994 yılında revize edilen “Marmara Takım Adaları Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı” nından sonra 1/1000 ölçekli uygulama imar planı yapılmayışı ve uygulamanın “Geçiş Dönemi Yapılanma Koşullarına göre yapılmış olması birçok soruna yol açmakla birlikte; tamamı sit alanı olan ilçenin amaçlarda belirtildiği gibi korunmasını sağlayamamıştır. 2007 yılında yeniden yapımına karar verilen ve 2011 yılında onaylanan 1/5000 Ölçekli Adalar Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi İmar ve Şehircilik Daire Başkanlığı Şehir Planlama Müdürlüğü tarafından askıya çıkarılmıştır. Plana ilişkin itiraz ve talepler değerlendirilmektedir.

Günümüzde Adalar yapıları, mevcut topoğrafyaya uyarak, bina boyutlarında doğru oranlar sağlanarak, yapılaşmada doluluk, boşluk oranları iyi korunarak, doğal çevreye uyumlu yapı malzemeleri ile inşa edilmiş ve özgün bir doku oluşturulmuştur. Ancak korunan özgün dokunun; mevcut binalarda kısmi tadilatlar yapılmasıyla ve yeni inşa edilen bazı binalarla bozulmakta olduğu görülmektedir. Genellikle ticaret alanında yer alan binalarda cephelere gelişigüzel yerleştirilen reklam panolarıyla görüntü kirliliği oluşmakta, farklı ve uygun olmayan malzemelerden kaplamalar yapılmasıyla asıl cephelerin algılanması zorlaşmaktadır.

Adada yerleşimin yoğun olduğu kesimler tek ya da iki katlı, bitişik nizam, bazen çıkmalı, bazen düz cepheli, küçük, gösterişsiz geleneksel Türk evi planında yapılardan oluşmaktadır. Köşkler genellikle bahçe içinde 2-3, bazıları 3-4 katlıdır. Üst katlarda açık ya da kapalı çıkmalar, zengin balkonlar bulunur.

Ada evleri, konakları ve köşkleri, ahşap, kagir, ya da ikisinin karışımı yapılardır. Bunlar, geleneksel iç sofalı ve orta sofalı Türk evi planında ya da bunların bozulmuş biçimlenmeleridir. Dış yüzeyler mimar ya da kalfanın beğenisine göre, dönemin etkin üsluplarında çok yoğun ve zengin süslemelidir.

O dönemde tüm İstanbul’da olduğu gibi Ada evlerinde de ahşap gereç olarak Romanya kerestesi, kagir bölümlerde ise Sedef Adası ve Büyükada taş ocaklarından çıkarılan taş ile harman tuğlası kullanılmıştır. Ayrıca bahçe kapı ve parmaklıkları dökme demirden dantela gibi işlenmiştir. Adalar’da da çoğunluğu İtalyan, yabancı mimarlar ile, Rum ve Ermeni kökenli mimar ve kalfalar çalışmıştır. Kalfalar yapı kalitesinde rolü büyüktür. 1930’lu yıllarda Hristo Kalfa, onun ardından çırağı Koço Kalfa, kalfalığını yaptıkları yapıların kalitesiyle halk arasında anılmaktadır.

Osmanlı döneminde başlayıp, bugünkü duruma gelen yerleşme sahası adanın kuzeyindedir. Bunun sebebi olarak kuzey kesimin İstanbul ve Kocaeli’ne yakın oluşu, güney kesime göre daha serin ve lodosun daha az tesirli oluşu, arazilerin daha az engebeli ve bahçe ziraatine uygun olmaları sıralanabilir. 1850 yılında adanın batısına bir köy daha eklenmiştir.

Ada’da yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlı Akdeniz iklimi hüküm sürmektedir. Bu nedenle de sıcaklık, İstanbul ortalamalarına göre yüksektir. Ortalama sıcaklık 15 derecedir.

Adalar İlçesi’nde nüfus genelde azalma eğilimi göstermektedir. 1960’ta 19834 olan nüfus, günümüzde yarı yarıya azalmıştır. Bunun sebebi olarak zamanla Adalar’da yaşayan azınlık nüfusun buradan ayrılması. yerleşim alanlarının sınırlı olması, kira bedellerinin yüksek olması ve ulaşım güçlüğü gösterilebilir. Oturan kişilerin %70’i son 30 yıl içinde adaya yerleşmiştir.

Adalar, sahip olduğu doğal ve kültürel değerler nedeniyle turizm potansiyeli yüksek bir ilçedir. Özellikle yaz aylarında, hafta sonu gelen ziyaretçilerle birlikte nüfus, üç-dört kat artmaktadır. Ziyaretçiler genellikle günübirlik veya hafta sonu tatilini değerlendirmek için gelmektedirler.

Adadaki Sivil mimari yapılar dışında dini yapılardan İslami Eser olarak nitelendirilebilecek tek eser Hamidiye Camii dir. II.Abdülhamid’in emriyle yapılan cami dönemin anlayışına uygun, eklektik bir yapıdır. Osmanlı döneminde yaygın olarak kullanılan kesme küfeki taşından, iki katlı olarak inşa edilmiştir. Alt katta iki sütun vardır ve düz tavanlıdır. İlk yıllarda bu kat Türk çocukları için okul olarak kullanılmıştır. Esas cami olan kata dıştan iki kollu bir merdiven ile çıkılır. Son cemaat yerinde sol tarafta bulunan bir merdivenle de üst kata çıkılır. Cami mekânı kareye yakın dikdörtgen planlıdır. Minaresi de kesme küfeki taştan olup tek şerefelidir.

Büyükada’daki yapılar, yapıldıkları dönemin mimari üslubunu yansıtmaktadırlar. Yapı malzemesi olarak doğal malzeme kullanılmakta, malzemeler bir dönem adada tuğla üretilmiş ise de ada dışından temin edilmektedir.

TASARIM KARARLARI

2011 koruma planındaki bir analizde adadaki evlerin , %44 ü 2 katlı, %29 tek katlı, %24 üç katlı. %3 ü dört katlı yapılardan oluştuğu tespit edilmiştir.Buna göre 3 kattan fazla yapı yapmanın adanın kent dokusuna uygun olmadığı düşünülerek, yapı yüksekliği 3 kat yüksekliği kadar alınmıştır.

Geleneksel Osmanlı camilerindeki gibi mekanı merkezi bir kubbe ile örtme fikri “Gizli Kubbe” düşüncesi ile yorumlanmıştır. Ana ibadet mekanı tavanını oluşturan kirişler sadece ibadet eden kişilerin görebildikleri bir kubbe formu oluşturmaktadır. Kubbede açılan delikler sayesinde cemaat buradan doğal ışık alabilmektedir.

Cemaat bütünlüğünü sağlamak için ibadet alanı kavrayıcı ve simetrik tek bir formda ele alınmıştır, arazinin kıble yönüyle olan ilişkisi ve ihtiyaç duyulan alan sebebiyle ibadet alanı altıgen br form içinde oluşmuştur.

Cephede İslam sanatını en iyi yansıtan sanatlardan biri olan geometrik desen sanatının kullanılmıştır. Cephedeki hareketlilik çarşının dinamizmine uyum sağlamaktadır.

Yapıda engelliler için erişim standartlarına uyularak bir asansör yapılmıştır. Bu asansör katlara hizmet verebildiği gibi aynı zamanda minarenin şerefesine de çıkabilmektedir. Minare şerefesi olması gerektiği gibi kıble yönüne bakmaktadır.

Cephelerde kullanılan desen minarede de farklı bir yöntemle tekrar edilmiştir. Desenlerin arasında ortaya çıkan yıldız şekilleri minarenin üzerinde kandil geceleri ve perşembe akşamları ışıldayacaktır. İslami sembol dilinde “yıldız” İslam’ın yayılmasını temsil etmektedir.

İmam bağlantısı minberin altından sağlanmıştır. Böylece saflarda yerini almış olan cemaatin arasından imam geçmek zorunda kalmayacaktır.

“Dini Danışma Bürosu” Çarşı Caddesi ile doğrudan bağlantılı konumlandırılmıştır. Bu sayede çarşı esnafı için de rahatça erişilebilir görünmektedir.

Ek ibadet Mekanı yan giriş cephesindeki kuranglezden doğal ışık ve hava almaktadır.
Arsanın Kıble istikameti ile olan ilişkisinden kaynaklı mekan içinde kullanılamayan alanlar oluşmaktadır. Bu alanlara uygun bir ayakkabılık tasarlanmıştır. Ayakkabılıkların arka bölümündeki boşluktan alt kattaki mekan doğal ışık almaktadır.

Abdesthaneler özellikle denize bakar bir konuma yerleştirilmiştir. Abdest alan kişiler bir yandan abdest alırken ya da sıra beklerken dışarıyı seyredebilirler. Geriye konumlandırılan tuvaletler ise havalandırma şaftından doğal hava almaktadırlar.

Yapının çatısında bulunan güneş enerjisi panelleri sayesinde yapı kendi elektriğini kendi üretebilmektedir. Ayrıca yağmur suları tuvalet rezervuarlarında değerlendirilerek yapı sürdürülebilirliğine katkı sağlayacaktır.

Etiketler

Bir yanıt yazın