Proje Raporu
Karmaşık sistemler, biyoteknoloji, bilişsel bilimler, yapay zeka ve robotik alanlarındaki gelişmeler; toplum ve insan bilimlerindeki anlayış dönüşümleri; tekillik, hızlandırıcılık, transhumanizm, posthumanizm, siborg, queer, kimlik ve kişisel özdeşlik tartışmaları insansonrasını anlama ve kurgulamayı bir aciliyet olarak karşımıza çıkarıyor.
Eylemsiz nesneye karşı spontan özne yanılsamalarının, biçimsiz maddeye karşı biçimlendirici ilke ikiliğine dayanan ontolojilerin, canlılar ve sistemler arasında bulunduğunu varsaydığımız hiyerarşilerin ve dolaysızca kapıldığımız halk bilimciliklerinin sonu gelmiş görünüyor. Sistemik, ontolojik ve etik çoğulculuk özdeşsizlik koşulunu dayatırken, sistemik işleyişler, nesne, enerji ve enformasyon akışlarının eşdeğer ve etkileşimli bir resmini sunuyor.
İnsansonrası birey ve özne odaklı geleneksel anlayışların parçalandığı bir paradigma dönüşümüdür.
‘İnsansonrası’ insanın yokolması anlamına gelmiyor. İnsan hiçbir zaman var değildi ya da en azından onu anlamaya yatkın olduğumuz bir yolda var değildi. İnsansonrası insanın birey ve özne olarak anlaşıldığı geleneksel anlayışların parçalandığı bir paradigma geçişinin ismidir.
Bireyin ona ait sözde eylemlerin sözde öznesi olmadığı, insanın ‘berisinde’ işleyen birey altı sistemlerin, sözgelimi biyolojide genlerin ve büyük ölçüde güneş kaynaklı olan enerji akışlarının, nörolojide nöronların, bilişsel bilimlerde bilme yapılarının bireyleri oluşturup yönlendirdiği düşünüldüğünde artık toplum ve insan hakkında insanmerkezli bir düşünmenin olanaksızlaştığını anlamaya başlıyoruz.
Daha üst ölçekte, insanın ‘ötesinde’ ise, bireyleşme süreci ona uzanan, onu işleten ve onu tarifleyen çeşitli toplumsal, ekonomik ve kültürel sistemlerin bileşkesinde anlaşılıyor.
İnsansonrası mimarlığın araştırma programı
Geleneksel insan anlayışının sarsılması bireyi içinde yaşadığı birincil düzeye sığmayan karmaşık bir sistem haline getiriyor. Bu sistemin hiçbir parçası özneye atfedilen tekil, kesintisiz ve bütüncül niteliği taşımıyor, insan dağıtık bir sistemin adı.
Çevreci söylem de insanın merkezi ve hakim rolünü sorguya açan pratikleri ilerletiyor. Hayvan hakları ve hayvanların bireyliği tartışması insana atfedilen hakları önce diğer geleneksel canlılara, giderek yapay ve hibrit canlılara yayıyor.
Zaten hiçbir zaman sınırları çizili ve bağımsız birer özneolarak varolmamış, hiçbir zaman kendine atfettiği değere sahip olmamış, hatta topluluk olarak dahi diğer sistemler karşısında ayrıcalıklı bir değere sahip olmayan bir insan ve insanlık tarifleniyor.
Siborg ve insansonrası bu anlamda kaçınılmaz fikirler ve bunlarla hesaplaşmadan ilerleyemeyeceğimizi ya da yerimizde de duramayacağımızı görüyoruz. Tüm düşünceler bu kavramların etrafında dönmeye başlıyor. Artık insan tekine, bireye, ben’e bağlı bakışların anlamını yitirdiği sistemik, politikanın merkezi olmadığı, bilimkurguya doğru uzanan bir düşünme tarzının kendini dayattığını görüyoruz.
Tüm bu tartışmalar zihinlerimizi altüst ederken mimarlığı insan merkezli bir noktadan anlamaya devam etmek mümkün değil.
Birincil düzeyin dışına taşıp bir bakışlar çoğulluğuna açılmak
Newton evreninde beliren nesnelerin mekanik kurgusunun işlemediği başka seviyelerde, ya da evrimsel zihnimizin anlattığından başka bir bakışla, sözgelimi karmaşıklık biliminin ortaya koydu bakışlarla, birbiriyle uzlaşmayabilen, aynı zemine yerleştirilemeyebilen farklı bakışlarla anlayabiliyoruz. Her bakış başka resim sunuyor, bakış noktasına göre önem sıraları değişiyor. Bazı bakışlarda bireyler yitiyor ve başka birlik, işleyiş ve düzenler beliriyor.
Bu bakışların tarif ettiği dünyalar hayvan zihinlerinin kurguladığı birincil düzeyden farklı işleyebiliyor. Ama bir gerçeklikler çoğulculuğunda bu dünyaların hepsi bir düzeyde gerçekler. Zira bunlar karmaşık işleyişlere ve düzenliliklere dönük bakışlar, işlevsel ve işleyen temsiller. Bir istatistiki dağılım, bir atraktör diyagramı, bir sibernetik şeması, bir olay anlatısı ve bir mimari kesit… Her biri insanın bakamadığı yerlerden, bakamayacağı biçimlerde bakıyor ve işleyen sistemlerin parçası olduğu sürece “görüyor” da.
Mimarlığın çözülme tarihi: Sistem-kent karşısında birey olarak bina
Mimarlıkta avant-garde’ın öyküsü 70’lerin başında mimarlığın altyapıdan ibaret kent ve nesnesizlikten erimiş, yaşantıyla özdeş hale gelmiş mimarlığa çözülmesi ile sona eriyor. Archizoom’un No-stop city, Superstudio’nun Supersurface, Archigram’ın Rokplug ve Logplug projeleriyle önerdiği sınırsızca yayılan homojen altyapı gridleri böyle bir diyagram dünyasının en saf hali olarak yorumlanabilir.
Anılan önerilerde altyapı gridlerinden destek alarak gerçekleşecek yaşantı tümüyle kendi haline bırakılmış, nesnelerin varkalması keyfe kalmış ve hayat niteliklerinden sıyrılmıştır. Bunlar insana odaklandığı anda onu çözen, tarifsiz bir hayatı dayatan dünyalardır. Tüm aksi iddialara rağmen Constant’ın Yeni Babil’i de benzer bir zeminde yer alır.
Bu binasızlaşma karşısında Pier Vittorio Aureli, Aldo Rossi’yi takip ederek, nesneye odaklı bir savaş narası atma iddiasıyla ortaya çıkıyor: bağımsız bir birey olarak mimarlık! Bu esasında birincil düzeye dönük mimarlığın son çığlığı olabilir. Zira insanın artık merkezini işgal etmediği bir dünyanın bakışları insan duyularını, insan algısını, fenomenolojiyi ayrıcalıklı kılmayı bırakmak durumunda kalabilir; nesneye, bireysel olana, tecrübeye, insan algısının olanaklarına dönük bir mimarlık, yani bildiğimiz mimarlığın ta kendisi geçersiz kalabilir.
İnsan sonrasının mekanı ve temsilleri
Diyagramlarla algı dünyamıza sızan bu diğer bakış türlerini merkezi bir nesne-özne dünyasının ekleri olarak görmeye devam edemeyeceğiz. Eğer insandışılık kaçınılmazsa mimarlığın dönüşümüyle ilgili düşünürken artık olası tüm bakışları hesaba katan bir dil içinden, genelleşmiş bir diyagram dili içinden konuşmak, bakmak, orada hareket etmek gerekiyor.
Nesne dünyası da diyagramatik dil ile temsil edilebiliyor ve sayısallaşan temsillere hapsedilebiliyor ve ama nesne dünyasına ait çizim, görsel ve modellerin ötesinde olaylara, sistemlere dönük anlatılar da kurmak, bunları ek olarak değil eşdeğer görmek gerekiyor.
Özne, nesne ve perspektife değil diyagramatik bakışlara, insana değil sistemlere dönük bir mimarlık
Enformasyona dayalı işleyişler mekandan bağımsızlaşıyor, zira geometrik mekan sadece nesneler için önemli. Bedenlerin hareketi gittikçe daha az gerekli olmaya başlıyor. Topoloji geometri kadar önem kazanıyor.
Güvenlik gittikçe daha fazla otomatik sistemler tarafından yürütülebilir halde. Yapay zeka sistemleri hizmet sektöründe kasiyerlerin yerini alabileceklerini gösteriyor [bkz. Amazon Go dükkanı ve aplikasyonu]. Drone’lar ile ürün erişimi şimdilik bilim kurgunun alanında olsa da motorlu kuryelerle hızlı nakil gündelik hayatımızın çoktan parçası olmuş durumda.
Artırılmış Gerçeklik (AR) mimarlığı boş bir kutuya indirgeme potansiyelini açığa çıkarırken Sanal Gerçeklik (VR) mimarlığın boş kutusunu dahi buharlaştırıyor.
Tüm bu meydan okumalara karşı Zumthor’la birlikte aktüel nesne ve atmosfere mi gerileyeceğiz? Yoksa sistemlerin diyagramlarına dönüşen bir mimarlık mı hayal edeceğiz?
Bu düzlemde artık değer kalmıyor. Romantiklerin yaratıcı bireyi de diğer değerlerle birlikte çöpe atılmalı. Çoklu yönlü, çoğulcu, yer yer insan kavrayışı dışına taşan değerlerin açığa çıkıp çözüleceğini, motivasyonların da artık araştırma konusu olacağını, işleyen, engelleyen, proto-faillik yapısı arzeden her şeyin bir değer olarak anlaşılacağını kabullenmek durumundayız.
Olaya dönük mimarlık dahi insan merkezli olmayı, insan algısına dayanmayı kesmek, çok çeşitli sistemlerin etkileşimlerini hesaba katmaya başlamak durumunda. Olay mimarlığı da bedenin hareketlerinin diyagramlarına dayanmayı aşabilir.
İnsandan başkasını hesaba katmamaya çalışırken insanı da ancak bir halk bilimi düzeyinde anlayan işlev ve programla hesaplaşmayacak mıyız?
Bu noktadan sonra mimarlık anlık ve bağlamsal, tesadüfe bağlı ve her yöne çözülen, her yönden de toplanabilen, bir yapay zekanın bakışını üstlenebilen, ya da insanı yapay zekalaştırabilen mekanların üretimine odaklanıyor.
Zihnin kenarında bir quale’in belirip kayboluşu… Kalp ritmini etkileyen bir geri bildirim… Bireyin üstlendiği kimliklerin bir çatışma anı… Bir bireyin alt kademe bileşenlerini veya kendinden öteye yayılan yanlarını kavrayan, onun parçalarıyla etkileşim kuran mekan… Bireyi işleten toplumsalla, bireyi kurgulayan genetik kod ile, bedensel sistemin bileşenleriyle, ses dalgalarını yorumlayan ile, görme sisteminin bir kenarındaki bir olay ile, yani bireyi varsayılan bütünlüğünde değil de dağılışlarında, ya da tekil olmayan yönlerinde tutan, onla orda etkileşen, onu öyle etkileyip ondan orlardan doğru etkilenen bir mekan, mekansal kurgu, mekansal işleyişin peşine düşen…
Yatay bariyerlerin halleri:
Yatay yerçekimi bariyerlerinden (binaları enine dilimleyen döşemelerden) kurtulan, yerçekimi merkezine yönelen, dinamik olarak yerçekimi merkezini arayan, ona işaret eden kütle organizasyon kurguları, platformlardan ziyade askılar, paternosterler, telesiyejler… Bu anlamda yerçekimine dayanan tektonik ilişkilerin yenilenmesi…
Düşey bariyerlerin halleri:
Önerimizde güvenlik amaçlı duvar / cidar yer almıyor. Güvenlik cidarları yerine tümüyle otomatik bir yapay gözlem sistemi öneriyoruz. Çeşitli web tabanlı veri tabanı servisleriyle ve muhtemelen bulutta işleyecek bu sistemde gören bir özne bulunmadığı gibi, insan bireylerinin de önemi yitiyor. Bu sistem insanın ötesinde ve berisinde yer alan kolektif ve sistemik göstergelerle, çeşitli sistemlerin etkileşimlerinden açığa çıkan sistemik bir manzara ile dertleniyor. Bu durum bireyin gözetlenmesinden ziyade bir istatistiki tabloda bir veri noktasına dönmek ya da metropolde kalabalık içinde kaybolmaya benzer bir özgürleşme sunuyor [yapay zeka ne görürdü? krş. Panoptikon].
Böyle bir binada hem bina içi hem bina-kent arası güvenlik duvarları çözülüyor. Bina içinde yatay döşemeler de çözüldüğünde geriye hacme dağılan ve sınırları belirsizleşen sistemik ve programatik kurgular / işleyişler kalıyor.
İnsan bedeninin halleri:
Önerdiğimiz pek çok kurguda çeşitli kütleler naklediliyor ya da dinamik biçimde organize ediliyor. Programlar çoğunlukla insanların çeşitli yönlerine dönük olarak işlediğinden insan bedeni de çeşitli yönleriyle kurgumuza dahil oluyor. Beden bazen “proxemics” (kişisel mesafelenme) üzerinden işlenmek durumunda, bazen kinestetik haller ya da ergonomik istiflenme kurguları üzerinden anlaşılıyor, çocuk bedeninin amorfluğu ya da farklı kurgulardaki bağlamsal olarak değişen farklı kişisel mesafe işleyişleri diyagramlarımıza gerektiği gibi dahil ediliyor.
Programların halleri:
Projenin gelişimi yarışma programının insansonrasının sembolik seremoni kümesine dönüştürülmesiyle kurgulanıyor (krş. Superstudio, Fundamental acts). Bir binanın geleneksel programatik bileşenlerinden her birine karşılık gelen bir diyagramlar öbeği buradan türüyor. Geleneksel binaların tasarım birimi olan odalar / hacimler yerine diyagramlar üzerinden işleyen biçimlenmeler böylece açığa çıkıyor: “çiçek askı”, “halka”, “sekizgen”, “lahana”, vb…
Alışverişin halleri:
Alışveriş alanlarını geliştirirken kasiyerler, tezgahtarlar, temizlikçiler vb. yerine: “Amazon Go” ne görüyor? ‘Recommender System’ ne önerirdi? gibi sorular soruyoruz. Depolama alanları yerine kargo ve drone’lar ile kentin farklı yerlerindeki çeşitli lojistik merkezlerinden nakliye öneriyoruz. Mekan sadece ürünle müşterinin etkileşimine kalıyor. Daha detaylı müşterileşme seremonileri için ise cep telefonunundan web arayüzlerine erişileceğini ve zaman içinde AR arayüzleri kullanılacağını öngörüyoruz.
Sistemlere eklenmenin halleri:
Önerimiz kent ve bina arasında hiçbir katı sınır oluşturmuyor, kentsel sistemlere ekleniyor ve parçası olduğu sistemlerden hiçbir noktada tam olarak kopmuyor. Bina içinde ve önündeki sazlıklar yağmur suyu ve tuvalet atıklarını yeniden döngüye sokmayı sağlarken, otopark kuleleri mobil mekan akışlarının parçası haline geliyor. Hava, ısı, ışık akışları ve canlı yayılımı sert kesintilere uğratılmıyor.
İzole iklimlendirme bölgeleri yerine ışık ve enerjiyi işlevselleştiren, enerji, hava, su akışlarının diyagramları haline gelen geçirgen ve dinamik cidarlar ve noktasal iklimlendirme sayesinde yalıtıma değil, iklimsel dönüşümlerle dinamik olarak etkileşmeye odaklanan bir yapılaşma öneriyoruz.