Proje Raporu
ESKİŞEHİR KENT ODASI
Moughtin kentleri kültürel, sosyal ve ekonomik olarak değişik düzeylerde ki insanları barındıran mekanlar olarak tanımlamıştır. TDK’ya göre ise kent; sürekli toplumsal gelişme içinde bulunan ve toplumun, yerleşme, barınma, çalışma, dinlenme, eğlenme gibi gereksinmelerinin karşılandığı yerdir. Oda ise; Evin veya herhangi bir yapının oturma, çalışma, yatma gibi işlere yarayan, banyo, salon, giriş vb. dışında, bir veya birden fazla çıkışı olan bölmesi iken bir diğer anlamı da meslek adamlarını içinde toplayan resmî birlik olarak yer alır.
Alan (zemin) değişimi kazaralığı, doğaçlamayı temsil eder. Boşluğu (hacmi), mekanı bilinmezlik içinde bırakır. (Stan Allen)
Stan Allen’ın ‘Objeden Zemine’ (From Object to Field, 1997) makalesinde bahsettiği zemin kavramı ve obje ilişkisi Gestalt psikolojisinde ki figür ve zemin kavramıyla ilişkilendirilebilir. Gestaltist figür-zemin ilişkisi sadece görsel değil bütün algılarımızla algıladığımız bir ilişki çeşididir. Bir figürün algıladığımız bütün özellikleri zeminine ait bilgi verir, keza zemininden yapılan bütün çıkarımlar objenin netleşmesi için gereklidir.
Gestalt kısaca objeyi zeminle birlikte algıladığımızı söylerken Stan Allen bir mekanın (hacmin) oturduğu zemin koşullarından (bu zemin koşulları kültür, geometrik, sosyolojik, soyut veya somut olabilir.) bağımsız düşünülemeyeceğini söyler.
Peki bu figür ve zemin arasında ki birlikteliği kent ve oda düzlemin de düşünebilir miyiz? İnsan algısı figür ve zemini birlikte algılayabiliyorken oda kavramını kentsiz nasıl algılayabilir?
Eskişehir, süregelen öğrenci göçüyle kimlik karmaşası içine girmiştir. Buna ek olarak Türkiye’de son dönemdeki siyasi ve ekonomik bir hamle olarak sosyal mekanların bir ‘meta’ haline gelmesi sınıf farklılıkları arasında mekan farklılıkları yaratmıştır. Eskişehir Odası kavramı bu farklılıkları ortadan kaldırarak Eskişehir ‘zeminine’ ait bir mekan ‘objesi’ olarak tasarlanmıştır. Oda kavramının, sosyolojik birlikteliğe yansımasında bir hiyerarşi oluşmasının önüne geçilmesi günümüz ‘sosyal kent’ bağlamında önemli bir durumdur. Zeminden objeye, objeden insana, insandan yaşama zincirinde mekanlar bu durum göz önüne alınarak tasarlanmıştır.
Eskişehir tarihsel gelişimi sürece değişen birçok ögeye göre şekillenmiş ancak bu sürede bir tanesine bağlı kalmıştır. Kenti ortadan ikiye bölen Porsuk Çayı…
Porsuk Çayı çevresinde şekillenen ve yerleşen Eskişehir aynı zamanda üst ölçekte Porsuk’la harmoni içerisinde oluşmuştur. Porsuk Çayı Eskişehir’in tarihsel katmanlaşmasına ‘tanıklık eden’ sürekli bir durum olmuştur. Kentlerin sosyal merkezleri vardır ancak Eskişehir’in Porsuk ile kesiştiği birden fazla nokta kendiliğinden sosyal bölgeler olmuştur. Porsuk Eskişehirlilerin yaşamına ‘temas’ eden bir objedir. Geçiş mekanıdır, kentin iki tarafını birbirine bağlayan bir köprü aynı zamanda ayıran bir sınırdır.
”İnsanın kimliği, öncelikle bir yerin kimliğini gerektirir.”
-Norbert Schulz
Seçilen alan ekonomik, sosyal, endüstriyel merkezlere yakın bir konumda seçilmiş, yeşil bir merkezdir. Porsuk’un Eskişehir için önemi; yeşil, sosyalleşme ve inziva hallerini içeren ‘oda’ tanımıyla birleştirilmiş, Eskişehir insanının kendini ait hissedebileceği, kente aidiyet duygusunu güçlendirebilecek bir kavram olarak düşünülmüştür.
Tasarlanan Eskişehir Odası, içerisinde inzivai bir sosyalleşme zıtlığı yaratır. Şehir hayatına karşı inziva mekanıdır ancak kendi içinde sosyal alandır. Kentin bir objesi, kapsadığı ‘şeyler’ için ise zemindir.
Projeye yaklaşılırken alandaki akslar belirlenmiş ve rotalar oluşturulmuştur. Aynı zamanda bu rotalar üst ölçekte, kente ait mevcut kullanımdaki rotalara eklemlenmiştir.
Proje, içerdiği sosyal programlarla bölgede var olan sosyalleşmeyi içine katıp, üretim ile birleştirerek aidiyet duygusunu pekiştirmek istemektedir. Sınıf veya ekonomik farklılık olmadan kolektif yapılan üretimin oda kavramının ürettiği ‘bir olma’ durumunu güçlendireceği düşünülmüştür.