MİMARİ AÇIKLAMA RAPORU
“Bütün sanatların arasında, Mimarlık, en yavaş etkileyenidir, ama en kesin olarak, etkisi ruh sağlığı üzerindedir.”
-Ernest Dimnet
Sağlık binaları tasarımının hasta psikolojisini ve sağlığını doğrudan etkilediği bilinciyle çevresel faktörlerin dikkatle irdelendiği, hasta dostu, kolay ulaşılabilir, toplumsal iletişimi geliştirici mekanlar oluşturulması hedeflenmiştir.
Günümüzde hastane tasarımı yaklaşımında değişen paradigmalar çerçevesinde tasarlanan projemiz hasta merkezli, korkutucu olmayan, hasta dostu, “iyileştiren hastane” kavramını benimsemiş kurumun önemini veya görkemini vurgulamak yerine konuksever ve alçakgönüllü bir tasarım modelini yansıtmaktadır. Yerleşkenin sahip olduğu doğal ve kültürel değerlerinden de yararlanarak doğal ve fiziksel özellikleriyle iyileşme süreçlerine katkıda bulunabilen bir tasarım oluşturulması hedeflenmiştir. Diğer yandan hasta, ziyaretçi ve personel deneyimlerini iyileştiren ve geliştiren doğa ile etkileşim içinde, sağlıklı olmayı ve sosyal iletişimi geliştirecek mekanlar tasarlanarak “iyileştiren hastane” kavramı ön plana çıkartılmıştır.
Tasarım Kararları
“Erken dönemlerde tıpla uğraşanlar huzurlu, rahatlatan mekanların ve ruhsal doyumu sağlayan ortamların iyileştirici etkisini de kavramış, inanca ve ruhsal duruma yönelik iyileştirme yöntemlerini benimsemişlerdir. İnsanlık, fiziksel ve ruhsal sağlığın birlikte yürümesi gerektiği gerçeğini bugün yeniden keşfetmektedir”.
Tasarıma yön veren yerleşim kararları bölgenin tarihi geçmişi ve belleğine, kentsel ve mimari dokusuna, kentsel erişim ve yaklaşımlara, yerleşkedeki tarihi yapılara ve kurumun çağdaş sağlık anlayışına uygun olarak belirlenmiştir. Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları hastanesi konumu, sahip olduğu doğal, kültürel ve tarihi değerleriyle kent belleğinde önemli bir yere sahiptir. Tasarımı ele alırken alanın tarihi geçmişi ve belleği ile kurulan ilişki önemli hareket noktalarından birisini oluşturmuş, yerleşkenin doğal, kültürel ve tarihi değerlerini yansıtacak bir tasarım oluşturmak öncelikle hedeflerimizden olmuştur. Çevreye duyarlı bir yaklaşımla ele alınan tasarım problemi önerilen yeni yapıların mevcut doku, yapılar ve kentle olan ilişkisini özenle ve duyarlı bir şekilde ele alırken topluma ve kentsel bağlama katkıları göz ardı edilmemiştir.
Tasarımın önemli bir girdisi olarak önerilen yeni kitlelerin konumları belirlenirken mevcut ağaç dokusu ön planda tutulmuş, birbirleriyle ve mevcut tarihi yapılarla olan ilişkilerinin kurulmasında, araç ve yaya trafiğinin belirlenmesinde bu peyzaj belirleyici olmuştur. Yerleşkedeki ağaç dokusunun dağılımı sonucu ortaya çıkan boşluklar tasarımda önerilen yeni yapı formlarının da belirleyicisi olmuştur. Bu yapıların önemli bir bölümü bir veya iki katlı olarak tasarlanırken, yalnızca yataklı servisler üç ve dört katlı olarak düşünülmüştür. Arsa çeperinde yer alan yataklı servisler mevcut peyzaj ile arsa sınırı arasına yerleştirilerek sosyal ve ortak mekanları çamlık alana bakacak şekilde konumlandırılmıştır.
Alanın tarihi geçmişi ve belleği ile kurulan ilişki önemsenmiş, önemli bir tarihsel geçmişe sahip ilk dönemlerde inşa edilmiş Süleyman Çakır Pavyonu (1944), Kızılay Pavyonu (1938), Pul Pavyonu (1942), Tevfik Sağlam Hemşirelik Koleji (1951) yapıları yeniden işlevlendirilirken aslına uygun düzenlemelerin de yapılması öngörülmüştür. İnşa edildikleri dönemin karakteristik özelliklerini yansıtan ve yıllar içerisinde orijinal mimari karakteristiğini kaybetmiş olan bu yapıların cepheleri aslına uygun olarak revize edilerek yeni fonksiyonlar yüklenmiştir.
İhtiyaç programında tanımlanan ana işlev gruplarının konumları belirlenirken kullanımdaki öncelikler ve birbirleri ile olan ilişkileri gözetilmiştir. Diğer yandan her bir grubun kendi içerisindeki mekansal ilişkiler hiyerarşisi, kullanıcı farklılıkları, işlevler, güvenlik, açık alanlarla kurulan diyalog ve mekansal kalite dikkate alınmıştır.
Yeni binaların inşaatları devam ederken hastanenin hizmet vermeye devam edeceği dikkate alınarak yataklı servisler, poliklinik ve acil servis arsanın çeperlerinde ağaçların olmadığı veya en az olduğu alanlara yerleştirilirken sosyal, sanatsal ve sportif etkinlikler yerleşkenin merkezine alınarak tüm kullanıcılar için her an ulaşım ve etkileşimde bulunma olanağı sağlanmıştır.
Tüm hastane fonksiyonları birbirleri ile olan ilişkilerine, kullanım biçimlerine ve ihtiyaca uygun olarak farklı bloklarda konumlandırıldığı için ihtiyaca uygun öncelik sırasına göre inşaat aşamasında her türlü etaplama yapma olanağı da sağlanmış olacaktır. Çeperlere yerleştirilmiş yapıların inşaat işleri devam ederken yerleşke içerisinde herhangi bir inşaat faaliyeti olmayacak ve mevcut tesisler kullanıcılarına hizmet vermeye devam edebilecektir. İnşaatı tamamlanan birimler de mevcut doku ile sorunsuz bir şekilde entegre olacaktır.
Hastanelerin yalnızca iç mekan çözümlemelerinin değil dış mekan özelliklerinin de hastalar üzerindeki olumlu etkileri olduğu bilinmektedir. Bu noktadan hareketle yapıların işlevsel çözümlerinin yanı sıra doğal çevre ile kurulan görsel ve mekansal ilişkilerin hastaların iyileşmesine katkı sağlayacağı düşünülerek iç mekanların doğal çevre ile sürekli etkileşim içinde olacağı bir tasarım öne çıkartılmıştır.
Tasarım yaklaşımında ve malzeme seçimlerinde yaşam kalitesini yükselten işlevsel, ekonomik ve sürdürülebilir ilkeler çerçevesinde hareket edilmiştir. Gün ışığı ve doğal havanın etkin bir şekilde kullanıldığı enerji etkin önlemlerin alındığı bir tasarım ön plana çıkarılmıştır. Yapının hizmet verdiği sürece değişen ihtiyaç ve gelişmelere cevap verebilecek şekilde esnek, değişebilir ve adapte edilebilir bir tasarıma sahip olmasına dikkat edilmiştir.
Yerleşkenin ortasında yer alan mevcut yapılar dış mekanıyla etkileşim halinde idari, sosyal ve kültürel fonksiyonlar içerecek tasarlanmıştır. Hastane alanının tüm aktörleri için hem hastalar hem ziyaretçiler hem de personel için bu alan ortak olarak paylaşılan, doğa ile buluşulan ve yaşanan bir mekandır. Tüm yapılar bu dış mekanla diyalog halinde, açık alanlarda gerçekleşecek tüm etkinliklere zemin oluşturacak çoklu kullanımlara olanak tanır.
Yerleşkeye yaya ve araçlar için üç farklı noktadan erişim olanağı sağlanmıştır. Bayar caddesi üzerindeki iki girişten birisi ana giriş, diğeri ise acil servis girişi olarak planlanırken, Sinan Ercan caddesi üzerindeki üçüncü erişim noktasının araçlar için çıkış amaçlı olarak kullanılması öngörülmüştür. Yerleşke içerisinde araç trafiği mümkün olduğunca sınırlandırılacak, servis ve personel araçları dışındaki araçların zorunlu olmadıkça yerleşke içerisinde bulunmaması için çeperdeki otoparkta park etmeleri sağlanacaktır. Binalara yaya ve engelli erişimi kesintisiz olarak sağlanırken ambulans, itfaiye, servis araçları ile gerekli durumlarda özel araçların geçişine ve bina yakınlarında park ve bekleme yapmasına imkan sağlanmıştır.
Mekansal Kurgu
Hastane binalarının fiziksel özelliklerinin hasta bakım kalitesinin yanı sıra yönetsel özelliklerini de etkilediği bilinen bir gerçektir. İşlevsel temel ihtiyaçları eksiksiz olarak karşılamanın yanı sıra kullanıcıların en kısa ve kolay yoldan tıbbi bakıma erişebilecekleri uygun mekansal organizasyonlar projeye yansıtılmıştır.
Yataklı servisler ve poliklinikler projenin en yoğun kullanılan ve alan olarak da en büyük kısmını kapsayan işlevler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu yoğun kullanıma karşın yataklı servislerde hastaların kontrol altında tutuluyor olması, ziyaretçi girişlerinin sınırlandırılması, kontrollü alan ve serbest alan ilişkisinin sıkı bir denetime tabi olması nedeniyle kitleler daha kompakt bir yaklaşımla şekillendirilmiştir. Dış mekanların sürekli kontrol altında tutulması ve dış dünyadan soyutlanması gereği dikkate alınarak hastaların açık havada zaman geçirebileceği zengin bitki faunası ve etkinlik alanına sahip iç avlular oluşturulmuştur. Yataklı servislerin iç mekan düzenlemelerinde son derece net bir plan şeması oluşturulmuş, hastalar ile personelin sürekli kullanacağı alanlar birbirleriyle bağlantılı olacak şekilde ayrılmıştır. Hastaların günlük olarak kullanacakları dinlenme, etkinlik, yemekhane, görüşme odası gibi mekanlar yerleşkenin yeşil alanları ile etkileşim sağlayacak şekilde iç cephelere yerleştirilirken personel alanları iç avlulara bakacak şekilde konumlandırılmıştır. Hasta odaları, sosyal ve ortak alanlar, personel alanları, koridorlar gibi tüm mekanların doğal ışık ve hava alması sağlanmıştır. Hastaların tek başına, küçük gruplar veya daha büyük gruplar halinde bir araya gelip iletişim kuracağı, mekansal karşılaşmaların gerçekleşeceği farklı noktalarda oturma yerleri, köşeler, etkinlik ve dinlenme alanları gibi ortak kullanım alanları ve sosyalleşme mekanları önerilmiştir. Paylaşımcı ve dinamik bir tedaviye olanak tanıyacak bu mekanlar diğer tedavi mekanlarının organizasyonunda da etkili olmuştur. Diğer yataklı ünitelerden ayrı olarak tasarlanması beklenen Çematem, Amatem Anne-Bebek Kliniği, Amatem Erkek Rehabilitasyon Ünitesi ve Amatem Kadın kliniği yataklı üniteleri tamamen bağımsız üniteler şeklinde tasarlanmıştır.
Yerleşkenin ana girişine yakın olarak konumlandırılan poliklinikler teşhis ve tedavi amaçlı olarak gelen hastaların, ziyaretçilerin ve personelin yoğun olarak kullandıkları mekanlardır. Poliklinikler hastaların kolayca erişebileceği şekilde iki kata yayılmış ve mevcut ağaçların arasında onlarla bütünleşerek adeta doğanın bir parçası olmuştur. Özellikle ortak kullanım alanları, hasta bekleme holleri, geçiş alanları ve koridorlar yapının aldığı formla doğal çevreyi kucaklamış binanın içine taşımıştır. Ortak kullanım alanlarının ve artırılmış zeminlerin görünürlüğü, ulaşılabilirliği ve sürekliliği güçlü algısal referanslar sunarken, tasarlanan mekansal boşluklar ve iç bahçeler hem yapının içinden hem de dışından rahatlıkla izlenebilir doğayla iç içe güçlü bir mekansal imge oluşturmaktadır. Tasarımda güçlü bir fiziksel bütünlük ve eylemsel süreklilik sağlanırken dış mekanlara da belirgin referanslar sunan bir mimari ön görülmüştür. Kullanıcılar hareket halindeyken yapıyı gözlemler ve dolaşım mekanları üzerinde diğer çevresel öğeleri algılayabilir ve bütünle ilişkisini kurarlar. Bu nedenle tasarımda dolaşım ve düşey ulaşım ögelerini hem iç mekandan hem de dış mekandan görünür, algılanabilir ve ulaşılabilir olarak tasarlamak projenin önemli bir kriteridir.
Hastanenin önemli bileşenlerinden birisi olan acil servis kentlinin ve ambulansların kolayca erişebileceği şekilde, Bayar caddesi üzerinde ayrı girişi olacak konumda tasarlanmıştır. Plan şeması son derece basit, kolay anlaşılabilir ve erişilebilir olan acil servisin bekleme alanları, kırmızı, sarı ve yeşil alanları birbirinden net bir şekilde ayrılmıştır. Acil servis girişinde ambulansların ve hasta yakınlarının bekleyebileceği park alanları planlanmıştır.
Poliklinikler ile yataklı ünitelerin arasında kalan ve kuzeyden güneye uzanan alanda yerleşik olan yapılara ek olarak konferans salonu binasının yıkılacak yapı yerine inşa edilmesi önerilmiştir. Bu alandaki yapıların da dönüşümüyle birlikte yerleşkenin merkezinde sosyal ve kültürel aktivitelerin yer aldığı bir buluşma alanı oluşacaktır. Yapıları ağaçlar arasında birbirine bağlayan ve doğal yapıya bir anlamda asılan yarı şeffaf bir saçak önerilmiş böylece yapıların işlevsel olmanın yanı sıra fiziksel bir bağ da kurulmuştur. Yerleşkede yer alan ve korunarak yeni işlevler kazandırılması planlanan yapılar inşa edildikleri dönemin özelliklerini yansıtmaları açısından önemlidir. Bu noktadan hareketle korunacak yapıların cephelerinin orijinal biçimlerine dönüştürülmesi planlanmış buna bağlı olarak da yeni önerilen işlevlere uygun plan düzenlemeleri yapılmıştır.
Tevfik Sağlam Hemşirelik Koleji (1951) iç mekanları Psikoterapi Merkezi olarak kullanılmak üzere yeniden işlevlendirilmiştir. İki kata yayılan terapi, grup terapi, toplantı ve doktor odalarına ek olarak tasarlanan yapıda hastaların sosyal etkinlikler için kullanacakları atölyeler yer almaktadır. Bu ek yapı poliklinik ve yataklı servis binalarıyla dil birliği sağlayacak şeklide tasarlanırken iç boşluk, dolaşım ve bağlantı koridoru bahçeyle iç içe hem yapının içinden hem de dışından rahatlıkla izlenebilir doğayla güçlü bir ilişki kurulmuştur. Hasta terapi odalarının ortasında oluşturulan bekleme alanları hem özelleşen hem de hastaların birbirleriyle iletişim kurabilecekleri mekanlar haline gelmiştir.
Hasta servisi olarak inşa edilen Pul Pavyonu (1942) hastaların sosyal ve kültürel etkinlikleri için kullanılacak Bahar ünitesini kapsayacak şekilde tasarlanmıştır. Zemin katta atölyeler, birinci katta ise terapi odaları yer almaktadır. Engelli erişimine uygun olarak asansör ve yangın merdiveni eklenmiştir. Yapının aslına uygun olarak cepheleri yenilenirken balkon/teras alanları da iç mekanlarla ilişkilendirilmiştir.
Sanatoryumun yataklı servisi olarak inşa edilen Kızılay Pavyonu (1938) cepheleri de orijinaline uygun olarak yenilenecektir. Ancak, iç mekan düzenlemelerinde personelin ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde yemekhane/mutfak, kütüphane ve toplantı salonları yerleştirilmiştir. Yemekhane önünde oluşturulan teras alanı yemekhane ile doğrudan ilişkilendirilerek personele açık alanda yemek yeme ve dinlenme olanağı sağlanmıştır.
Şu anda da idari bina olarak kullanılmakta olan Süleyman Çakır Pavyonu (1943) aynı fonksiyonda kullanılmaya devam edecek olup, iç mekan düzenlemeleri ihtiyaca uygun olarak yeniden tasarlanmıştır. Diğer yandan yangın yönetmeliğine uygun olarak dış mekanla görsel ilişkiyi de sağlayacak bir yangın merdiveni ve engelli erişimine uygun olarak bir asansör eklenerek bina çağdaş ihtiyaçlara uygun hale getirilmiştir. Binanın cepheleri inşa edildiği dönemdeki özelliklerini yansıtacak şekilde aslına uygun olarak yenilenmiştir.
Yerleşkede yer alan iki ahşap yapıdan ana girişe yakın konumda olanı restore edildikten sonra kafe olarak hizmet verecek olup, 1930’lu yıllarda Kadınlar Pavyonu adıyla kadın verem hastaları için hasta servisi olarak kullanılan ahşap köşk aslına uygun restore edilerek kullanılmış olduğu dönemdeki işlevini yansıtacak şekilde müze olarak yeniden kullanıma açılacaktır.
Yerleşkedeki önemli sanat eserlerinden olan Umuda dokunuş heykeli (2008) de yeniden konumlandırılmış, yeni oluşturulan hastane girişinde herkesin algılayabileceği bir konuma yerleştirilmiştir.
Kitle ve Cephe Kararları
Yeni önerilecek yapıların yer seçimlerinde arsanın yoğun ağaç dokusu en önemli belirleyici unsur olmuştur. Öncelikli olarak ağaçların olmadığı bölgeler tespit edilmiş, daha sonra yıkılacak binaların alanları etüt edilerek bu bölgelerde yeni yapılar tasarlanmıştır. Yapıların formları da mevcut peyzaj dikkate alınarak belirlenirken iç mekanların doğa ile birleşmesi, doğal peyzajın bir anlamda iç mekanlarla bütünlük içinde güçlü bir mekansal imge oluşturması hedeflenmiştir. Yataklı üniteler dışındaki hiçbir yapı iki kattan fazla olmayacak şekilde tasarlanarak doğal çevre içerisinde mütevazi bir ölçek yakalanmış ve yapılar doğal peyzaj dokusu içinde kaybolmuştur. Çeperde ağaçların bulunmadığı bir noktada yer alan yataklı servis binaları yerleşkeyi çevreleyen kent ile yerleşke arasında bir arayüz oluşturacak şekilde konumlandırılmıştır.
Poliklinik ve yataklı servis binalarının cephe dili farklılaştırılırken benzer malzeme, oran ve ölçüler kullanılarak dil birliği sağlanmasına özen gösterilmiştir. Personel alanları, hasta odaları, ortak alanlar ve genel sirkülasyon alanlarının cephe dili mekanların tasarımına uygun olarak değiştirilmiştir. Ancak yapının bütünlüğüne, kompozisyonunda uyuma ve oranların etkisine önem verilmiştir.
Cephe tasarımında doğal ışığın kullanılmasında gösterilen özen önemli bir çevresel karardır. Doğal ışıktan mümkün olduğunca faydalanılması hedeflenmektedir, ancak fazla güneş ışığının kontrolü de yine cephede önerilen GRC prekast cephe elemanlarıyla sağlanmaktadır. Yapının tasarımında uzun ömürlü ve doğal malzemeler seçilmiş ve renklerin sadeliğine ve doğallığına özen gösterilmiştir. Cephelerde cam, doğal taş, ahşap paneller ve fibrobetondan oluşan bir kompozisyon tercih edilmiştir. Cephede malzeme farklılıklarıyla yaratılan derinlikler ve yüzey hareketleri bir yandan mekansal kurguları vurgularken diğer yandan güneş kontrolüne de olanak sağlamaktadır. Cam cephelerde ise güneş kontrollü camların kullanımı öngörülmektedir. Çok sayıda kişinin aynı anda kullanacağı konferans salonu, fuaye, giriş holü, yemekhane, kantin ve dinlenme alanları gibi mekanlarda gürültü kontrolü sağlamak üzere akustik duvar ve tavan kaplamaları kullanılmıştır.