MİMARİ PROJE RAPORU
‘‘Psikiyatrik hastaneler tam olarak hapishanedir ve psikiyatristler doktor değillerdir, insanları zorlayan hakimler ve hapishane görevlileri gibi işlev görürler.”
Macaristanlı Psikiyatr Thomas Szasz
Ruh ve sinir hastalıkları hastanelerinin hem kavramsal anlamda hem de mimarı anlamda ciddi bir reforma ihtiyacı vardır. Bu projedeki amacımız toplumun normal ve doğal olarak algıladığı düşünce ve dogmalarını mimari anlamda kırmak ya da en azından bu dogmaları sorgulatmaktır. Bu projedeki misyonumuz her ne kadar ulaşılmaz olarak görülse de bizim için asıl önemli olan ruh ve sinir hastalarının hapishanede olmadığını onlara hissettirebilmektir.
Mimari yapının insan aklına ve psikolojisine olan etkisi
İnsan aklı evrendeki en gizemli varlıktır. Sokrates öncesi ve Sokrates sonrası filozofların sürekli olarak anlamaya çalıştıkları ve eser ürettiği bir konu olan akıl/zihin, günümüzde de hala bu gizemli tarafını korumaktadır. Akıl ve zihin hakkında yapılan çalışmalar sayesinde bilinç üzerine öğrendiğimiz bilgiler artış göstermesine rağmen, akıl/zihin/bilinç sağlığı konusunda çok yol kat etmiş sayılmayız. Özellikle tarihi açıdan toplumun akıl sağlığına olan görüşü tamamen değişmiş ve daha düşmanca bir tavır takınmaya başlamıştır.
Michael Foucalt’un çığır açan kitabı Delilik ve Toplum: Deliliğin Tarihinde bahsettiği gibi Rönesans öncesi toplum bugün deli olarak adlandırdığımız insanları belli bir hikmete sahip olduklarını düşünürlerdi ve ona göre davranırlardı. Fakat Rönesans sonrası, ‘deli’ olarak adlandırılan insanlar ‘ahlak’ değerlerini hiçe sayan kişiler olarak görülüp toplumdan uzaklaştırılması gerekilen birer hata olarak görülmeye başlandı. Bu da Foucalt’un tabiri ile dünya çapında ‘Büyük Hapsetme’ ye (the Great Confinement) yol açtı. Foucalt’ya göre toplum ‘deli’ olmayı özgür bir seçim olarak gördüğünden dolayı, toplum bu acı veren durumu içselleştirmiş ve normalleştirmiştir der.
Foucalt’un bu tezini kısmen de olsa Rosenhan Deneyi desteklemektedir. Psikolojide çok önemli bir yeri olan bu deneyde deney yapan kişiler ruh ve sinir hastalıkları hastanesine giderek, halüsinasyon gördüklerini söyleyip hastaneye yatmışlardır. Daha sonrasında normal davranmalarına rağmen, hastane bu insanları psikolojik rahatsızlık teşhisi koyup ilaç tedavisine başlatmışlardır. Rosenhan bütün bulgularını 1973 yılı ‘Deli Mekanlarda Akıllı olmak’ (On being sane in insane places) makalesinde yayınlarken, bir yandan psikiyatriye tenkit getirmiş (Foucalt’yu destekleyerek) diğer bir açıdan da mekânın/yapının insan bilincine olan etkisini vurgulamıştır. Rosenhan bu tepkisinde tek başına olmayıp, Macaristanlı psikiyatr Thomas Szasz tepkisini şu şekilde ortaya koymuştur:” Psikiyatrik hastaneler tam olarak hapishanedir ve psikiyatristler doktor değillerdir, insanları zorlayan hakimler ve hapishane görevlileri gibi işlev görürler.”
Görüldüğü üzere, ruh ve sinir hastalıkları hastanelerinin hem kavramsal anlamda hem de mimarı anlamda ciddi bir reforma ihtiyacı vardır. Bu projedeki amacımız toplumun normal ve doğal olarak algıladığı düşünce ve dogmalarını mimari anlamda kırmak ya da en azından bu dogmaları sorgulatmaktır. Bu projedeki misyonumuz her ne kadar ulaşılmaz olarak görülse de bizim için asıl önemli olan çabalarımızın bir gün bir kişinin hapishanede olmadığını hissettirme ihtimalidir.
Erenköy Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nin Mevcut Durumu
Yüzlerce yıllık bir geçmişe dayanan psikiyatri mimarisinde, günümüze kadar yapılmış birçok farklı kültür ve coğrafyalardan çeşitli tipolojilerin varlığı söz konusudur; ancak gerek ülkemizde gerekse farklı coğrafyalarda bu konu kimi şablonlara dökülüp kalıplaşmış tekrarlar içerisinde sıkışıp kalmıştır. Konuyu kendi ülkemizde ve özellikle Erenköy Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nin bugünkü durumu üzerinden ele aldığımızda ise olayın ciddiyetini ve vahametini yakından görebiliriz. Müthiş bir doğanın içerisine konumlanan hastane maalesef sahip olduğu potansiyellerin çok uzağında kalmıştır. Kendi özünde, içinde barındırdığı yıllanmış çam ağaçlarının getirdiği atmosferle tam bir doğa harikası olan proje arazisi maalesef mekânsal kurgudan uzak, gelişigüzel yapılmış, geçmişin tekrarlarından oluşan yapılarla hapishaneden farksız bir hale bürünmüştür.
Hem Hastane Gibi Hem Değil Gibi
Amaç akıl hastanelerinin ve hastalarının damgalanmasını ve etiketlenmesini mimariyle kırmak olduğundan projedeki öneriler son derece doğal ve samimi yaklaşımlar içermektedir. Daha kişisel ve duygulara hitap eden mekânsal kurgularla hastanenin kurumsal havasını kırıp sıradan bir ev gibi atmosfer yaratmak hedeflenmiştir.
Hastaların hem sosyal hem de aileleriyle olan ilişkilerini yeniden inşa etmek için kimi atölyeler, meşguliyetlerle destekli terapötik tedavi ortamları sunulmuştur. Aktif sosyal merkez oluşumuyla sosyal bir tedavi süreci benimsenerek doğada yarı saklı bir proje geliştirilmiştir. Yaratılan bu yeni atmosfer onlara hastalıklarını değil, sosyal hayatlarını ve insan ilişkilerini hatırlatan bir oluşum içerir. Kalıplaşmış tekrarlardaki gibi penceresiz koridorlar, çift taraflı dizilmiş odalar yerine yürüme mesafelerini aza indiren, bulunduğu doğanın potansiyellerine cevap veren ve yer ile ilişki kuran bir düşünceyi yakalamak hedeflenmiştir. Kurgu, hastaların sosyal aktivitelerde yer almasını sağlarken aynı zamanda hastaların içinde bulunduğu vaziyetten ötürü de tüm bu normalleşme sürecini kontrollü bir şekilde yapılmasını öngörmektedir. Proje bir hastane olmakla beraber, aynı zamanda bir okul, bir tatil köyü ya da bir kampüs gibi işlemesi hedeflenmiştir. Buradan yola çıkarak projenin hem hastane gibi hem değil gibi, hem gözetim altında hem değil gibi, hem kamusal hem değil gibi… olması gerekmektedir. Bu sebeple toplum içinde tedavi sürecinin kontrollü bir şekilde sağlanması hedeflenmiştir. Ana program olarak proje hem yaşamı hem de tedaviyi içine alan bir senaryo çerçevesinde ilerlemektedir. Proje tasarımı bu iki unsuru dikkatlice entegre etmeye çalışmıştır.
Vaziyet Kurgusu Birimlerin Yerleşimi
1932-1976 yılları arasında sanatoryum ve 1976 yılından itiaren ruh ve sinir hastalıkları hastanesi olarak hizmet veren Erenköy yerleşkesinin kuzeyinde oldukça işlek kullanılan Bayar Caddesi, Acıbadem Kozyatağı Hastanesi’yle beraber Hürriyet Parkı ve Prof. Dr. Krinton Curi parkı yer alırken güneyinde ise Fevziye Mektepleri ve FMV Işık okulları kampüsüyle doğrudan alana dahil olan Sinan Ercan Caddesi bulunmaktadır. Doğu ve batı ekseninde ise irili ufaklı konut blokları sınırlamaktadır.
Sinan Ercan Caddesi uzatılarak Bayar Caddesi’ne bağlanmış ve kampüs-şehir ilişkisi kuvvetlendirilmiştir. Oluşan bu ana arterin doğusuna ulaşım kolaylığı açısından ayakta tedavi birimlerini içeren poliklinikler ve acil birimleri yerleştirilmiştir. Acil girişi ise ayrıca Okur Sokak üzerinden alınmıştır. Yerleşkenin batısında, alanın en doğal ortamına, tedavi edici atmosferi düşünülerek yataklı birimler yerleştirilmiştir. Poliklinikler ve Yataklı birimler kamusal bir zone ile birbirine geçerek kampüste bir bütünlük sağlanmıştır. Ana arter batıya doğru kontrollü bir şekilde genişleyerek Bizimköy meydanını oluşturur ve sosyal merkez ile entegre olur. AKUT sonrası hastaların ve kamunun dahil olacağı bu merkez projenin en güçlü öğesini oluşturmaktadır. Yaratılmak istenen terapötik atmosfere tüm doğal unsurlar entegre edilmiştir. Korunacak binaların atölye ve sanat aktivitelerine dönüştürüldüğü bölge; su öğeleri, kuş evleri, bisiklet parkları, hobi bahçeleri, tavukhaneler, piyano evi, konferans salonu, kreş, kafeterya, kavuşma alanları, koşu-yürüyüş parkurları, açık spor sahaları gibi besleyici unsurlarla sarıp sarmalanmıştır.
Hem bir kampüs ve köy atmosferi yaratmak hem de yerleşkenin belleğindeki binalardan referans alınarak parçalı bir kütle düzeniyle tüm arsaya yayılan bir vaziyet kurgusu geliştirilmiştir. Yıkılan bina parselleri ve ağaçların seyreldiği yerlere birimler yerleştirilerek doğaya minimum müdahale ilkesi göz önünde bulundurulmuştur.
Birimler, Kütle ve Mekan Organizasyonu
1- Yataklı Birimler
Genel olarak tüm yataklı birimlerde doğayla maksimum iletişim gözetilmiştir. Kurguda hasta odaları sıkıcı koridorlara değil geniş alanlara, aktivite bölgelerine, bahçelere, ve iç avlulu galerilere açılmaktadır. Aynı zamanda parçalı kurgularla komşuluk ilişkileri gözetilmiştir. Doğal ışıktan maksimum fayda için odalar mümkün mertebe güneye yerleştirilmiştir. Yaratılan avlularla beraber yazlık ve kışlık bahçe kullanımlarıyla hastaların hareket alanı arttırılmış ve doğadaki özgürlükleri hissettirilmeye çalışılmıştır. Ağaca gelen her bölge koparılarak avlu yaratılmıştır. Yapı dili olarak proje belleğinde bulunan çatılı tipolojilerden ve pencere açıklık oranlarından referans alınarak samimi bir dil oluşturulmuştur.
a- Psikiyatri Klinikleri
Psikiyatri klinikleri içerdiği yoğun program nedeniyle yerleşkenin güneyinde, ağaçların en az olduğu bölgede düşünülmüştür. İçinde erkek psikiyatri, kadın psikiyatri ve çocuk-ergen psikiyatri kliniklerini barındırır. Erkek ve kadın psikiyatri klinikleri kontrollü olarak tasarlanarak AKUT dönemi ve AKUT sonrası dönemi olarak ikiye ayrılmıştır. Birimler kendi korunaklı iç avlularına ve çeşitli kullanımlara olanak sağlayacak şekilde güneyde tarımsal uğraşları teşvik eden, içinde hobi bahçelerini de barındıran avlulara ve kuzeyde ise yazlık alan olarak kullanabilecekleri kontrollü bahçelere sahiptirler. Çocuk-ergen psikiyatri kliniği kolaylık sağlaması açısından zemin katta çözülmüştür. Her birimin kendi özel iç avlusuna sahip olabilmesi için çocuk-ergen kadına akut dönemi ve kadın akut sonrası kliniklerinin iç avluları ayrıştırılmıştır. Dar koridorlu tipolojiden sıyrılan plan kurgusu kendi içinde yakın komşuluk alanları oluşturmaktadır. Yakın gözlem odaları ve hemşire istasyonları tüm hasta odalarına yakın tutularak kontrollü bir serbestlik düşünülmüştür. Hasta odaları gridal pencere düzenini takip ederken, sosyal alanlara geldiğinde kütle şeffaflaşır ve bina strüktürünü dışa vurur.
b- Amatem Klinikleri
Psikiyatri kliniklerinin kuzeyinde yer alan amatem klinikleri yıkılan binaların ve ağaçların seyreldiği yerlerde parçalı kurguyu destekleyerek çözümlenmiştir. Ağaçlı bölgeler boşaltılarak iç avlu ve bahçeye dönüştürülmüştür. Hasta odaları kesinlikle karşılıklı çözülmemiş ve böylece odaların hem kuzeyde hem de güneyde doğa ile ilişki kurması sağlanmıştır. Amatem erkek kliniği kontrollü bir bahçeye sahiptir ve içinde terapötik atmosferin arttırılmasını sağlayacak tavukhane önerilmiştir. Amatem erkek kliniğinin kuzeyinde amatem kadın kliniği bulunmaktadır. Tüm hasta odaları güneye bakmaktadır ve kuzey tarafta ise çevresindeki sosyal peyzajla bütünleşik etkinlik alanları çözülmüştür. Zemin katı tamamen sosyal birimlere ayrılmışken, hasta odaları 2. ve 3. katta çözülmüştür. Odaları gridal cephe düzenini devam ettiriken, sosyal alanlar şeffaflaşarak doğayla bütünleşir. Amatem kadın kliniğinin kuzeyinde is Amatem kapalı ve Çematem birimleri yer alır. Aynı nizam ve kurgu burada da devam etmektedir. Kuzey de ağaçların geldiği alanlar boşaltılarak galerili bahçeler ve sosyal alanlara dönüşmüştür. Güneyde ise hasta odalarına yer verilmiştir.
Böylece yataklı birimler içerisinde daha ağır hastaların birimleri kontrollü bir bölgede, yerleşkenin batısında doğal bir atmosfer içerisinde çözümlenmiş oldur. Amatem erkek rehabilitasyon ünitesi ve amatem anne bebek kliniği ise sosyal bölgedeki karenin içerisinde çözümlenmiştir. Tedavisi iyiye giden hastalar sosyal merkeze yakın bölgede çözülen birimlere taşınarak topluma kademeli bir entegrasyon sürecinin içinden geçmiş olurlar. Böylece sosyal merkezi aktif olarak kullanmaya başlayabilen hastalar tedavi sürecini tamamlamış olacaklardır.
2-Sosyal Merkez Birimleri
Projenin ana omurgasını oluşturan bu bölge hem tedavi sürecini hem kamusal hem de projenin dış çevre ile olan ilişkisini bağlayıcı niteliktedir. Koruncak olan 4 kâgir binayı içine alan merkez birçok sosyal işlev ile zenginleştirilmiştir. Kentle olan ilişkiyi arttırmak ve hastaların diğer kullanıcılarla karşılaşmasını sağlamak için bu bölgenin kontrollü olarak kamuya açılması düşünülmektedir. Tedavi süreci iyiye giden hastalar daha sık sosyal merkezin içine doğru çekilerek entegrasyon sürecinin hızlanması beklenmektedir. Oluşturulan biyolojik ve terapötik atmosfer bu süreci hızlandıracaktır.
a- Kagir Binaların Dönüşümü
Hali hazırdaki idari bina Nöroloji Kliniği ve Uyku Servisi, A1 binası Kafeterya Mescit Bahar, Amatem Binası Sanat Atölyesi ve Toplantı Salonu, K1 binası Psikoterapi merkezi, Ahşap Köşk ise Piyano Evi olarak işlevlendirilerek sosyal merkezin birer parçası haline gelmişlerdir.
a- Bizim Köy Meydanı ve Diğer Birimler
İdari bina kullanımı açısından ana arter üzerinde önerilmiştir. Personel yemekhanesi ve kafeteryası ile şekillenen Bizimköy meydanı ise sosyal bölgenin merkezi haline gelmiştir. Tüm bölge terapötik atmosfer için biyolojik unsurlarla beslenmiştir. Ülke psikiyatri tarihine atıfta bulunmak ve belleğimizi kalıcı hale getirmek için önerilen konferas salonuna Luigi Mongeri’nin ismi verilmiştir. Çocuklara yönelik önerilen bizim köy kreşi iyileşme sürecinde sosyal merkezin bir başka öğesi olacaktır. Davetkar peyzaj ile beraber kontrollü bir şekilde, kamu içeri alınarak, kimi zaman koşu gruplarının kimi zaman halka açık konserlerin, etkinliklerin yapıldığı bir bölge olarak hayat kazanması beklenmektedir.
3- Poliklinikler ve Acil Birimleri
Günlük yoğun kullanımı düşünülerek bayar caddesinden ana giriş verilmiştir. Bu giriş Sinan Ercan Caddesi ile bağlanarak ana arteri oluşturur ve poliklinikler de buraya bağlanır. Bu geçiş üzerinde kapalı otopark ve açık otoparklara da ulaşım sağlanmıştır. Yerleşke acil ünite girişi Okur sokak üzerinden sağlanırken, bu hat üzerinden de açık otopark ve kapalı otopark olanağı verilmiştir. Dışarıdan girişi alınan acil birimleri polikliniklerle organik bir bağ kurar. Kütle gabari olarak poliklinikler çepere dayandığı için çevre binalardan referans almıştır. Yerleşkeye bir geçiş kütlesi olan poliklinik binası 22 m yüksekliğindeki çatı kotuyla en yüksek binadır. Batıya doğru genişleyen yerleşke kütleleri ise ağaçların arasında alçalarak, yarı saklı bir hale bürünmektedir.
Malzeme ve Strüktür
Ağaçlara daha az olduğu bölgelerde çözülen psikiyatri klinikleri ve polikliniklerde betonarme strüktür öngörülmüştür. Acil birimi, geçilen şeffaf açıklık ve köprü bağlantılarında ise çelik strüktür kullanılmıştır. Ağaçlara daha yakın bölgelerdeki ince kütlelerde ise herhangi bir zarardan kaçınmak için modülasyonu kolay ve dayanıklı çelik ahşap kompozit malzeme kullanılmıştır.