PROJE RAPORU
“Ayan nedir, pinhan nedir”
Kimi kimsesi, yeri yurdu belirsiz, nerede yaşayabildiyse yuva bellemiş belki mecbur, belki de tek sığınağı kendi kabuğu. O kabuğun içindeki düşünceleri ve inançları bilemeyeceğimiz gibi; bildiğimiz tek şey, o kabuğun kırıldığı gün ortaya çıkan Halil Kaya artık tanınıyordu, ona atanan kimlikle. Artık varlığı ortadaydı ve buna katledilişi yol açmıştı, dolayısıyla belirsiz olan hikayesinin başlangıcı, son ile aynı düzlemdeydi. Bu katlediliş, aynı zamanda ardından büyüyen hareketin de başlangıcı olmuştu, halkın yükselen sesi dalgalar halinde artan bir direnişe dönüştü. Halil Kaya’nın faili meçhul cinayetinin ardından yitip giden diğer canların ise failleri belliydi belki, ancak bu boşluk ve bilinmezlik sürdürülüyordu. Geride kalan onarılamaz çatlak, çürük sistemin öncülüğünde paslanmaya bırakılmıştı. Bu leke yalnızca ateşin düştüğü yeri değil, toplumun tam da merkezindeki varlığıyla herkesi ilgilendiriyordu.
Halil Kaya’nın mezarının mevcut durumunu incelediğimizde ise bu sürecin herkes tarafından sahiplenilmesi ve sorgulanması bir kenara dursun, halen süren şiddetin izleri kırık parçalardan ve demir korkuluktan okunabilmekte. Dolayısıyla bu mezarın, Halil Kaya’nın hikayesiyle beraber bu topyekün utancı taşıyan bir anıt niteliği taşıması kıymetli olacaktır.
Bu yaklaşım doğrultusunda tasarlanan mezar, üç materyalden oluşmaktadır. Kabuk formunu çağrıştırması amaçlanan spiral dizilimli 23 adet ardışık parçanın ve ana gövdenin beyaz prekast betondan üretilmesi öngörülmüştür. Bu kabuk Halil Kaya’nın evi sırtındalığını işaret etmekle beraber, 23 blok kullanılmasının amacı katledilen tüm canlara bir atıfta bulunmaktır. Halil Kaya’nın katlinin ardından halkın yükselen sesinin ve direnişin simgesi olarak parametrik biçimde büyüyen siyah parçalar ise bükülmüş 12 mm’lik demir levhalardan üretilecek ve elektrostatik toz boya uygulanacaktır. Parçalar büyürken iç hacimlerinin boş olması, faillerin ve sorumluların bilinmez bırakılmasına dair boşlukları vurgulamaktadır. Mezarı tam ortadan ikiye bölen yarık, katlediliş anını yansıtmaktadır. Bu çizgi, Halil Kaya’nın yaşam döngüsündeki doğum ve ölüm noktalarından geçerek, “vurulduğu gece doğduğu” fikrine bir referans oluşturmaktadır. Yarığı kaplayan pas, sistemin baştan sona ne denli çürük olduğuna dair bir doku olmasıyla beraber, halen sağlanamayan adaletin travmatik izlerini de barındırmaktadır.
Doğum yılına dair belirsizliğin farkında olmakla beraber, mezar taşlarında bulunan verileri tüm Gazi Şehitleri adına alınmış bir karar olarak görüp bilgilere ve ortak dile sadık kalınmıştır. Yazıların mezarın formuna uygun biçimde yerleştirilerek kazıma yöntemiyle uygulanması öngörülmüştür.
Halil Kaya bu dünyadaki ömrü süresince huzur bulabilmiş midir bilemeyiz ancak katledilişi ve sonrasında karanlıkta bırakılan failleri, bu mezarı huzurlu bir istirahat mekanından ziyade kapanmamış bir davanın anıtı olarak görmemize sebep olmuştur. Bu nedenle ortada kalan boşluğun estetize edilmemesi adına herhangi bir örtücü bitki önerisinde bulunulmamıştır, yalnızca toprak ile doldurulması öngörülmüştür. Öte yandan toprağın ve doğanın olduğu yerde er geç filizlenen tomurcuklar olacaktır; bırakılan toprak hacmin amacı umudun yeşerdiği günlere dair beklentimizin baki kalmasıdır.