KAAT Architecture + Urban'ın İBB Kültür ve Sanat Odağı Mimari Proje Yarışması için hazırladığı proje.
2. Eleme 21 Sıra No lu Proje
Projenin kültür ve performans sanatları yapılarına ilişkin tipolojik ve bir manifesto ortaya koyan yaklaşımını detaylı teknik analizler ve kullanım senaryoları ile destekleyen araştırması olumlu bulunmasına rağmen, yükselen kurgusunun topoğrafya ve zemine yapabileceği olumlu katkıların yeterince araştırılmadığı düşünülmüş, programın gerektirdiği yoğunluk ve kullanımların yapısal ve mekansal kararlar ile ilişkisinin yeterince etüd edilmemesi eleştirilmiştir.
Bugün Ünalan Mahallesinde doğmuş ve büyümüş 45 yaşında bir kişi olduğumuzu düşünelim. Çocuğumuza kendi çocukluğumdan bir yer göstermek istesek neyi gösterebiliriz? 40 yıl önce orada bulunan tek katlı doku artık yok. İneklerin otladığı çayırlar yok. Proje alanından durup baktığımız Marmara Denizi ve Adalar’ın yerinde Fikirtepe Blokları var. Bu hafıza kaybı çok brutal ve acımasız değil mi? Çocukluğumuza dair gösterebileceğimiz yegane unsur proje alanımızdaki çok yıllık ağaçlar. Bunlar dışında on yıllardır olduğu gibi kalmış tek bir taş parçası yok bu kent parçasında. Hafıza aidiyet yaratır. Buralı tek unsur olan ağaçları ve onların bastığı toprağı ne pahasına olursa olsun korumamız gerekiyor. Öneri proje bu noktada radikal bir fikir üretiyor. Az yer işgal ediyor ve yükseliyor. Ağaçlardan arta kalan en köşe noktaya çekiliyor ve özünde park olan proje alanını nitelikli hale getirerek kentin bu parçasına kazandırıyor.
D-100 otoyolunun iki yanı Kozyatağı’ndan itibaren yükselmekte. 10 yıl önce görebildiğimiz ufuk çizgisi yerini yüksek bloklara bırakmakta. Bundan 10 yıl sonra şu an bulunduğumuz alanın da yükselerek dönüşmesi çok olası. Dolayısıyla yeni bir tipoloji üretmek gerekiyor. Alışageldiğimiz gibi kent dokusu içerisinde ya da deniz kıyısında bir kültür yapısı refleksiyle bu alana yaklaşmak yerine bir otoban kenarı kültür yapısı üzerine düşünmeliyiz. Bir hacim kaplamak, yükselerek dönüşen kent silüetinde varolmak gerekiyor. Akşam olduğunda ışıkları D-100’den ya da Kadıköy’den okunan, yolun hızlı trafiğinin getirdiği gürültüden yükselerek uzaklaşan bir yapı tasarladık. Bunun için gerekli teknik meseleleri ilerleyen paftalarda bulacaksınız.
Proje alanında üç saate yakın vakit geçirdik, alanın metro çıkışından uzakta kalan kısmında bir tane insan görmedik. Başka bir gün tekrar vakit geçirdik sadece bir kişi gördük. İnsan yoğunluğu maalesef metro çıkışı kadar. Dolayısıyla yapı, metro çıkışı ve onun kente değdiği noktalara yakın çeperde konumlandı.
Ağaçların taç yaprakları kadar toprağın altında da kök genişlikleri vardır. Evimizdeki saksıdaki bitki için 30 – 40 cm toprak kullandığımızı düşünürsek onlarca yıllık ağaçları yeşil çatılarda var etmek mümkün değildir. Öneri tasarım zemindeki ayakizini minimize ederek alandaki ağaçların bulundukları toprak üzerinde kalmalarını sağlar.
Öneri proje bulunduğu park arazisinde yere minimum ölçülerde basar. Bu sayede alan “park” karakterini koruyabilir. Yere asgari temas, beraberinde yükselmeyi getirir. Yükseldikçe dönüşen bu kent parçası içerisinde bir hacim kaplarız.
Bu kazanımlar beraberinde hiç hesapta olmayan hoşluklar yaratır. +99 kotundan Tarihi Yarımada’yı gören panoramik blackbox ve önündeki “Gökyüzü Sahnesi” gibi. Ya da onlarca yıldır orada bulunan ve bizim onlara hiç dokunmadan onlardan arta kalan kenara iliştiğimiz bu büyük ağaçların arasında ortaya çıkan “Park Sahnesi” gibi.
Alandaki doğal şev karakterine müdahale etmeden orada bırakabildiğimiz için elde ettiğimiz “Yeryüzü Sahnesi” gibi. D-100 otoyolu son sürat akarken metrodan çıkanların ya da metrobüsten gelenlerin nefeslendiği, nefeslenirken de enformel bazı etkinler izlediği bir sahne.
Kültür yapılarının psikolojik bir mesafesi vardır. Her insan bu tip yapılara rahatlıkla girip çıkamaz. Küçük ve Büyük Salonlardan ibaret olan bu yapı mahallelilerine hoşluklar yaratır. Kamuya açık alanlarında, binaya girip çıkmadan oradaki kültürel performans dünyasının bir parçası oluverirler. Önce metrodan çıkarken bakarlar, sonra parktan izlerler, sonra gökyüzü sahnesine çıkmak isterler ve bir de bakmışız bilet alıp bu kültür dünyasının bir parçası oluvermişler.
Burası İstanbul Sahneleri.
Performans sanatları yapıları 1959 yılından beri iki tipoloji etrafında kurgulanıyor. Manhattan’daki Lincoln Tiyatrosu gibi salonların meydancıklar tarifleyecek şekilde kurgulanması ya da Sidney Opera’sı gibi salonların hemzemin kurgulanarak tek bir çatı ile örtülmesi. Günümüzdeki tüm kültür yapıları envanteri bu iki tipolojiden türetilmekteler. Bu tipolojinin 60 yıldır irdelenemez oluşunun altında çok makul bir sebepler zinciri yatıyor. Bir performans sanatları yapısının tasarım sınırları; taşıyıcı sistemdeki teknolojik gelişmeler, sahne sistemlerindeki teknolojik gelişmeler ve en önemlisi sirkülasyon teknolojilerindeki gelişmeler çerçevesinde belirlenir. Günümüzde yapısal çeliği yetkin şekilde kullanabiliyor, sahne teknolojilerinde arzu edilen her şeyi yapabiliyor ve yüzlerce metre yüksekliğindeki gökdelenlere bir dakika içerisinde çıkabiliyoruz. Dolayısıyla günümüz teknolojileri yeni bir tipoloji, hatta yükselerek dönüşen kent içerisinde bir otoban kenarı tipolojisi üretmek için uygun zemini yaratıyor.
Sahne Ve Sirkülasyon Kurgusu + Supercore
Yeni bir tipolojinin önündeki engellerden bir diğeri tırlarla getirilen dekorların alt sahneden ana sahneye kısıtlı imkanlarla çıkartılabilmesi idi. Bu zorunluluk kesit düzleminde ana salonların dekor girişine yakın şekilde konumlandırılmasını zorunlu kılıyordu. Günümüzde ise bir sahnenin onlarca metre yüksekliğe çıkabilmesi, dönebilmesi, ara duraklar yapılabilmesi mümkündür. Öneri projemizde -5.00 kotundan yüklenen sahnenin +30.00 kotuna çıktığı, kremayer üzerinde hareket eden bir sahne asansörü kullanıyoruz. Bu sahne +10.00 (27.50) park kotunda bir durak veriyor ve yapıda temsil olmadığı günlerde bu sahnenin parktaki insanlar tarafından kullanılabilmesine imkan veriyor. Kültür yapıları bazı insanlara uzaktır. Psikolojik olarak bir kültür yapısına girmeye çekinirler ve bu psikolojik bariyeri aşamazlar. Ünalan böyle bir kent parçası. Yapının içindeki bu aksamdan bina içine girilmeden parktan da kullanılabilir olması insanların psikolojik bariyerini aşmak ve kültür hayatına dahil etmek için iyi bir fırsat sağlıyor. Sahnenin final durağı ise küçük salon sahnesi olan +30.00 kotu. Bununla birlikte yapının en alt bodrum katından en üstteki blackboxa kadar kesintisiz uzanan 4 adet yük asansörü bulunur. Tüm salonlara ve prova odalarına hizmet eden bu asansörlerden ikisi 5.7 m x 2.4 m, diğer ikisi ise 3.2 m x 2.2 m ebatlarındadır. Merkez Sahne, 4lü yük asansörleri, personel asansörleri ve yangın kaçış merdivenleri ile yapının ortası bir supercore olarak çalışan ulaşım galerisidir.
Yeni bir tipolojinin önündeki en büyük engellerden biri ise yakın zamana kadar sirkülasyon teknolojilerindeki seyir hızlarının oldukça az olması idi. Dolayısıyla yüzlerce insanı bir yerden başka bir yere kolaylıkla ve belli standartlar düzleminde aktarabilmek için salonlar tek kotta ya da birbirine yakın seviyelerde tasarlanmak zorundaydılar. Günümüzde artık böyle bir zorunluluk yok.
Ziyaretçiler yüksek ve normal hızlı asansörler, yürüyen merdivenler ve fuaye içlerindeki bölgesel asansör ve merdivenlerle yapı içinde çok kısa sürelerde büyük mesafeler katedebilirler.
Bir temsil günü tüm salonlarda aynı anda etkinlik olduğu bir günde, bir ziyaretçinin salona girmesi için geçen maksimum süre 65 saniyedir. Kıyaslama olabilmesi için şu notu
düşmekte fayda var ki, uluslararası standartlarda sadece asansör beklemek için bile 55 saniye kabul edilebilir sınırlardadır. Sirkülasyon kurgusu aşağıdaki gibidir.
V01 : 4 kabinli, 12,5 m/sn hızlı, 26 kişilik asansör kümesi, toplam 8 asansör
V02 : 3 kabinli, 4 m/sn hızlı, 17 kişilik asansör kümesi, toplam 6 asansör
V01; 33.5 metre yukarıdaki Küçük Salon’a 8,37 saniyede çıkar. Tek turda 102 insan taşır. Toplam 6 turda bir performansın izleyicisini yukarı taşır. 600 kişinin Küçük Salon’a çıkması için toplam geçen süre 50,25 saniyedir.
V02; 63,5 metre yukarıdaki Büyük Salon’a 5,08 saniyede çıkar. Tek turda 208 insan taşır. Toplam 9 turda bir performansın izleyicisini yukarı taşır. 2200 kişinin 1740’ı V02 ile taşınır. Toplam geçen süre 45,72 saniyedir.
V01 ve V02 : 81,5 metre yukarıdaki BlackBox ve Gökyüzü Sahnesine 6,5 ile 20,3 saniye arasında çıkar. Toplam 2 turda tüm izleyicileri salona ulaştırmış olurlar.