MİMARİ RAPOR
1.SOSYAL ODAKLAR/KENT ÜNİVERSİTELERİ
Hızlı kentleşme, endüstrileşme, göçler, ekonomik ve teknolojik ilerlemeler üniversitelerin büyüme ve gelişmelerini etkilemiştir.
Kent Üniversiteleri, kent içinde yeni yapı tasarımı ya da mevcut yapıların dönüştürülmesiyle, yapı adası ölçeğinde ya da yerleşim biçiminde oluşan üniversite yerleşimleridir. Üniversitelerin, kent içinde, merkeze yakın konumlanmasının;
1. Öğrencilerin, kent ve kentlilerle kaynaşmaları;
2. Öğrencilerin, kentin tüm sosyal ve kültürel olanaklarından yararlanmaları;
3. Kentlilerin üniversitenin eğitim, kültür ve sosyal birimlerinden (spor salonları, kütüphane, oditoryum, v.b.) yararlanmaları gibi avantajları vardır.
Bu tür bölgelerde yer alan sosyal, kültürel ve sportif etkinlik alanları, kent ve kentli ile bütünleşmeyi sağlayan mekânlar olarak da öne çıkmaktadır. Bu mekânlar, kent halkı ile öğrenciler arasındaki sosyal bütünleşmeyi, kentlilerin “yaygın eğitim” den yararlanmalarını sağlamaktadır.
Kent içi kampüslerde, üniversite öğrencilerinin sosyal ve kültürel etkinlik alanlarını kullanımlarında en yüksek değerlendirmenin “dersleri olmadığı zamanlar”, ikinci en yüksek değerlendirmenin “ders öncesi ve sonrası” olduğu saptanmıştır. Kent üniversitelerinde ise etkinlik alanları en fazla “ders olmadığı zamanlar” kullanılmaktadır. Kampüsün kent içinde yer alması, kampüse ulaşım kolaylığı, manzara gibi çekici sebeplerin, kampüs sosyal ve kültürel etkinlik alanlarının tatil günlerindeki kullanım yüzdesini olumlu yönde etkilediği düşünülmektedir.
Tüm bu değerleri barındıran İstanbul Teknik Üniversitesi Maçka Yerleşkesi hem sosyal bir odak niteliği taşımakta hem de tarihi bir bölgede kültür mirası niteliği taşıyan yapıların oluşturduğu bir kent üniversitesi niteliğindedir. Yerleşkede;
A- Tarihi Karakol Binası
B- İşletme Fakültesi Binası
C- Tarihi Silahhane Binası
D- İşletme Fakültesi
E- İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı
F- İTÜ Vakfı Eğitim Tesisleri İşletmesi
G- Konservatuvar Binası
H- İTÜ Sosyal Tesisleri
İ- Yemekhane
J- Sosyal Tesisler
O- Kampüs Açık Otoparkı bulunmaktadır.
Yarışma konusu olan İstanbul Teknik Üniversitesi Maçka Yerleşkesinde yer alan tarihi Karakolhane Binası, Osmanlı Dönemi’nin önemli bir askeri mimari yapısı olan Silahhane Binası’nın korunması amacıyla Simon ve Sarkis Balyan kardeşler tarafından inşa edilmiştir. 1876 yılında Karakol olarak inşa edilen tarihi Karakolhane Binası, 1955 yılından itibaren eğitim amaçlı kullanılmaya başlanmıştır.
Bu bağlamda, yarışma konusu olan karakol binası ve yeni işletme fakültesi arasındaki ilişki ile birlikte, kampüste var olan programlara ek olarak sosyal donatı alanları sunulması düşünülmüştür. Böylece hem yeni fakülte binasında hem de karakol binasında önerilen sergi salonları, kafe ve restoran programları ile yeni binada önerilen kütüphane ve farklı büyüklükte tasarlanan tiyatro ve sinema benzeri çok amaçlı ortamlara olanak sunacak olan amfiler, akustik perdelerin kullanımıyla sosyal iletişimin maksimum oranda olacağı bir kent üniversitesi kullanılmasını amaçlamaktadır.
2. “ANIT” MEKÂNDAN “ANI” MEKÂNA
İTÜ İşletme Fakültesinin de içinde konumlandığı İstanbul Teknik Üniversitesi Maçka Yerleşkesinde bulunan Tarihi Silahhane Binası ve Tarihi Karakol Binası tekil “anıt” yapılar olmaktan çok “anı” değeri yüksek olan bir tarihi bölgeyi tanımlamaktadırlar.
Karakolhane’nin bulunduğu Maçka semti, Taksim-Şişli Dolmabahçe arasında yer almaktadır. 6. yüzyıla kadar şehir dokusunun dışında, yeşil alan niteliğinde bir bölge, bu tarihten itibaren halkın mesire yeri olmuştur. “… Beşiktaş ve Ortaköy arasında yer alan bölge saltanat mensuplarının sahil sarayları için tercih edilmiştir. 1843-1855 yılları arasında inşa edilen Dolmabahçe sarayı, aynı yerde bulunan Beşiktaş Sahil sarayının yerine Garabet Amira Balyan ve oğlu Nigoğos Balyan tarafından inşa edilmiştir. (Özgencil-Yıldırım 2008: 276)
Karakolhane, Maçka Kışlasının silahhaneye dönüştürülmesi sonucunda, silahhanenin yönetim birimlerinin yer alacağı bir bina olarak inşa edilmiştir. Fakat yapı planları incelendiğinde ve karakollar için yazılmış dönem belgeleriyle karşılaştırıldığında karakolhane yapısı içinde yönetim birimlerinin yanında asker koğuşları da olduğu sonucuna ulaşılabilir. Dolayısıyla, yapının Silahhane yönetim birimleriyle birlikte Silahhane’yi korumakla görevli birliklerin kaldığı mekân (bir nevi kışla) olma işlevi gördüğünü de söyleyebiliriz.
Cumhuriyet’in ilanından sonra Taksim-Dolmabahçe bölgesi Lütfi Kırdar’ın 1938-49 yılları arasındaki belediye başkanlığı döneminde ‘Maçka Bölgesi II. No’lu Park Alanı’ olarak tanımlanmıştır. 1950’lere kadar Gümüşsuyu, Taşkışla, Maçka ve Harbiye’yi kapsayan askeri yapı alanı konut gelişimine kapatılmıştır (Kuban 2000, 364). 1949 yılından sonra park alanı parçalanmaya başlanmıştır. 1983 yılında 2634 sayılı Turizm Teşvik Yasası kapsamında turizm bölgesi olarak seçilen Taksim-Maçka yeşil alanındaki, otel ve ticaret merkezi inşaatları ile bölgenin tarihi ve fiziksel dokusu bozulmuştur (İkiz 2010: 13).
1950’li yıllardan itibaren kentler, çoğunlukla hızla ve estetik kaygı taşımadan, döneminin yasal ve teknik denetimlerinin yönlendiriciliğinde üretilen ve “kentin daha nitelikli bir dokuya” kavuşturulduğu iddiasıyla üretilen parçalı planlama müdahaleleri ile bugün, bağlamın okunmadığı bir otomobil depo ve ulaşım ağına hizmet eden bölgeler haline gelmişlerdir. Bu süreçte parça/bütün ilişkisi koparılmış ve bağlamsız “anıt” yapıların kentle olan aidiyet ilişkilerini yitirmeye başlamışlardır.
Mimari mirasa varlığına duyulan ilgi, tek yapı ölçeğinde “anıt”dan zamanla, onu çevreleyen mekânın tarihsel ve estetik değerinin ortaya konması ile genişlemiştir. Böylece anıt ve çevresi; olarak tanımlanan kentsel parça, kültür varlığı, tarihsel merkez ve sit kavramları aracılığıyla tartışılmaya başlanmıştır. Anıtlara restorasyon müdahalelerinin yöntemlerini belirleyen sitilistik restorasyon, romantik restorasyon, konservasyon gibi teoriler giderek daha kapsamlı kavramları bünyesine alarak tek yapıdan kentsel ölçeğe geçiş yapmıştır. Bu ölçekte geçmişte üretilmiş mimari miras ile günümüz yapılarının bir bütün olarak değerlendirilmesi ve toplumun çağdaş yaşamında birlikte yer alması gerekliliği düşüncesi gelişmiştir. Bu yolla günümüzde, çağdaş yaşama entegre olmuş koruma fikrine ulaşılarak; “Geçmişten bize kalan mirasın korunmasını garanti altına almak, özvarlığımızı ve insanlığın belleğini devam ettirebilmek için; tüm modern kenti, üzerinde yaşanılan ülkenin tümünü, bu anlayışla düzenlemek gerektiği bilinci”ne ulaşılmıştır.
Koruma dediğimiz, ancak temelde doğru kullanma, sağlıklı ve faydalı değişimi sağlama şeklinde uygulama alanında yansıyan düşünce, sadece eskiyi değil eski-yeni tüm mevcudu değerlendirme düşüncesiyle yeni bir bakış açısı kazanmıştır. Hiç bir devri ve yapıyı yadsımadan, tüm değerlendirme kriterlerini dikkate alan yaklaşımlar eski-yeni her türlü değeri toplum yararına kullanacağından mimari miras üzerindeki baskılar azalırken, yeninin oluşumuna da katkıda bulunulabilinecektir.
Günümüzde koruma kuramı ve pratiğinde yaşanan gelişmeler, bu konuların sadece tarih, sanat, mimarlık, estetik değerler ekseninde değil, tarihi yapıların ve dokuların ‘belge değeri’, ‘anı değeri’, ‘sosyal değer’ ve daha birçok benzeri kavramlara referansla tartışılır hale gelmesini yaygınlaştırmıştır. Bu bağlamda “…kentin, birbirinin üzerine binmiş çok sayıda katmanın uyum içerisinde oluşturduğu mekânsal ve sosyal bir bütün…” olduğu ve anıt koruma yerine, bağlamsal belleğin korunması ve gündelik hayat ile bütünleştirilmesi gerekliliği belirgin bir olgu haline gelmesi gerekmektedir. Anıt yapılar bağlamından koparıldığında, yer/bütün ilişkisi okunamaz hale gelmekte, aidiyet duygusu yitirilmektedir.
Bu bağlamda, yarışma projesinin bulunduğu alanın “ Maçka Bölgesi II. No’lu Park Alanı’ olarak tariflenmesi, yerleşke alanının yeniden “anı” değerinin de ortaya çıkarıldığı yeşil bir kent kampüs alanı olarak proje kapsamında tariflenmesi hedeflenmiştir.
3.KORUNAN MEKÂNDAN YAŞANAN MEKÂNA/MAÇKA YERLEŞKESİ
Maçka Yerleşkesinin tarihsel arka planına baktığımızda, 1826 Yeniçeri Ocağının kaldırılmasıyla sonuçlanan ‘Vaka-i Hayriye’ ile Osmanlı İmparatorluğunun, askeri açısından ‘Batılılaşma’ dönemi başlamıştır.
Batı karşısında geri kalmışlığın somut şekilde hissedildiği askerlik alanındaki dönüşüm mimari alanda da kendini göstermiştir. Yeni sistemin dayattığı gereksinimlerle çok sayıda askeri yapı inşa edilmiştir. Eski binaların hızlı bir şekilde yok edilmesi nedeniyle, anıtsal boyutlarıyla dikkat çeken askeri kışlalar başta olmak üzere, 1826 sonrası inşa edilmeye başlanan ve özellikle Tanzimat Fermanı’nın ilanı sonrasında belirgin bir ağırlık oluşturmuşlardır. Bu yapılar, İstanbul’un kuzeye doğru, Boğaz’a paralel olarak gelişen yeni yerleşimlerinin de nirengi noktalarını oluşturmuşlardır. Batılı büyükelçiliklerin önemli etkisiyle gelişen Pera’nın dışındaki geniş boşluklarda, Dolmabahçe Vadisi’nin sırtlarında konumlandırılan yeni askeri yapılar, Boğaz boyunca kuzeye doğru ilerleyen saray yapılarını koruma amacını gütmüştür.
Maçka Karakolhanesi’nin, Maçka Silahhanesi’ne ek bir bina olarak aynı tarihlerde ve söz konusu silahhanenin korunması amacıyla inşa edildiği ileri sürülmektedir. Her iki binanın tasarlanması sırasında da yukarıda sözü edilen hedeflerin gözetildiği öngörülebilir: Dolmabahçe Sarayı’na hâkim olma ve Pera’dan kolaylıkla görülüyor olmaları, binaların yer seçiminde önemli birer faktör olmalıdır. Karakolhane, Silahhane’nin kütlesel baskınlığı karşısında anıtsal niteliğini nispeten yitirse de, bu dönemde yapılan diğer karakollarla karşılaştırıldığında boyutlarının ötekilerden büyük tutulmasıyla farklılık gösterir.
Karakolhane yapısı, inşa edildiği tarihten bu yana sayısı ve nitelikleri tümüyle anlaşılamayan pek çok onarım ve tadilat geçirmiş olmasına karşın günümüzde mekânsal imkânları ile üniversite’nin ihtiyaçlarını tümüyle karşılayacak bir konumda değildir. Kullanıcı müdahaleleri kadar zamanın yıpratıcı etkisi sonucunda özgün niteliklerinden bir kısmını yitirmekle birlikte bütünlüğünü korumaktadır. Proje kapsamında, yapının özgün kimliğini yansıtacak şekilde restore edilmesi ve kentlinin sosyal bir odak olarak gündelik yaşamına dâhil edebileceği programlarla donatılmasına dikkat edilmiştir. Yapının kültürel miras olarak korunması kadar, sergi, kafe, toplantı ve benzeri programlarla günün farklı saatlerinde kullanılarak benimseneceği bir dönem yapısı olması hedeflenmiştir.
1/500 ve 1/200 planlarda da görülebileceği gibi, kent üniversitesi kavramına uygun olarak, İTÜ Maçka yerleşkesi, içinde bulunan yaklaşık 16 metrelik kot farkı bütünleşik sosyal donatılar ile zenginleştirilen, peyzaj raporunda detaylandırılan yeşil bir aks ile nitelikli bir üniversite parkına dönüştürülerek, kentsel siluetteki peyzaj ve mimari bütünlüğün sağlanması hedeflenmektedir.Bu bağlamda eski projede uygulanmış olan tünel ek yapı sökülecek, uygulama sırasında tespit edilen bozulmalar koruma uzmanları tarafından yeniden projelendirilecek ve bunu takiben, kentlinin gündelik yaşamının bir odağı olarak yeniden programlanacak bir yapı olarak önerilmektedir.
İTÜ Maçka yerleşkesinde A Kapısı olarak adlandırılan İşletme Fakültesi için yeni önerilen yapının bulunduğu 52,00 kotundan, Maçka Caddesinde 61,34 kotunda konumlanan Sosyal odak olarak yeniden örgütlenen Maçka Karakol hanesine, teras bahçeleri ile ulaşılmaktadır.
Hem Karakol haneden hem de İşletme Fakültesinden ulaşılabilen 60,00 kotunda yer alan Sanat Meydanından ise, girişi Hüsrev Gerede caddesinde olan, 66,70 kotundaki Maçka yerleşkesi C kapısına ulaşılmaktadır. Günümüzde 66,70 kotundan ulaşılan açık otopark alanı, Ömer Rüştü Paşa Sokaktan başlayan rampa ile yaklaşık 300 araçlık yeraltı otoparkına çevrilmektedir.
Yerleşke alanının önemli bir bölümünü kaplayan otopark alanı ise, üniversite parkının C kapısı olarak tanımlanan bir yaya meydanına dönüşmektedir. Teraslanarak oluşturulan ana yaya aksı, Maçka yerleşkesinin tüm birimlerinin ulaşabileceği ve peyzaj raporunda da detaylandırıldığı, nitelikli bir parka dönüştürülerek karakol binasının bulunduğu zemine kadar ulaşmaktadır.
4. ESKİ DOKU / YENİ EK
Türkiye jeolojik ve topoğrafik yapısı itibariyle yıkıcı depremlere oldukça sık maruz kalmaktadır. Ülkemiz topraklarının %92’si deprem bölgelerinde bulunmakta ve halkımızın %95’i bu bölgelerde yaşamaktadır. 100 000 den fazla insanın ölmesine ve 420 000 evin yıkılmasına sebep olan 1903 yılından 1999 yılına kadar 58 büyük deprem, Türkiye’nin tehdit altında olduğu deprem felaketinin boyutlarını göz önüne sermektedir. bu bağlamda çelik yapı tasarımı ve analizi üzerine özellikle depreme dayanıklı bina tasarımı ve betonarme binaların çelik ile birlikte entegre edilerek takviyesi konusunda yapılan çalışmalar ve uygulama alanları artmıştır.
Yarışmaya konu olan yeniden programlanacak Maçka Karakol Binasının sosyal bir odak olarak restore edilmesi; Maçka kampüsünün bir giriş kapısı niteliğinde olan ve şartnamede çağdaş̧ bir çevre ve tasarım anlayışı ile tasarlanması beklenen İşletme Fakültesi Binasının ise; betonarme ve çelik olarak tasarlanması planlanmıştır. Yer altında çözümlenmesi beklenen otopark çözümü için bodrum katlarından, Maçka karakolunun zemin katını görsel olarak hiza olarak alan işletme fakültesi zemin katına kadar betonarme; diğer katlar ise çelik olarak kurgulanmıştır.
Tarihi çevre koruma ve restorasyonda yeni ek uygulamaları büyük bir titizlik gerektirmektedir. Bu tip uygulamalarda, mimari tasarım için geçerli olan bütün kurallar geçerli olmakla birlikte, tasarımcı herhangi bir tasarım problemindeki kadar özgür değildir. Çünkü yeni ekleri, eski verileri dikkate alarak tasarlaması gerekir. Yeni ek, biçimsel bir uyum, duyarlı bir uyum, karşıtlığı vurgulayan dinamik bir uyum içerisinde olabileceği gibi, uyumu reddeden bir tutum da sergileyebilir. Ancak, tasarımı yönlendiren daima tarihi yapı ya da dokudur. Tarihi verilere saygılı davranmak ve onları vurgulamak önem kazanmaktadır. Çelik yapının tüm cepleri ve çatısı çift cidar olarak tasarlanmıştır. Öncelikle görünür ve paylaşılır sosyal bir odak olması için rüzgârın ve güneşin doğal enerji kaynağı olarak yapıda kullanılabileceği modüler cam paneller ve ikinci cidar olarak da aynı tasarım mantığını taşıyan hafif, dönüştürülebilen, onarılabilen, hareketli mesh paneller seçilmiştir. Bunun nedeni ise hem tasarım dili olarak, tarihi bölgede bir tülün arkasına saklanmış, nötr ancak çağdaş bir yapı diline sahip bir duruşa sahip olabilmek; hem de deprem için hafif bir malzeme olarak daha az yük getirmesi olarak düşünülmüştür.
Projede Mesh malzemenin tasarım ve uygulama kolaylığı göz önüne alınmış; çatı tasarımında tarihi bölgedeki iki önemli yapı olan silahhane ve karakol yapılarının saçak kotları bir veri olarak alınmıştır. Bununla birlikte siluette görüleceği üzere karakol binasının pencerelerinin ritmi ve oranları da mesh kaplama malzemesinin boyutlarının belirlenmesinde esas olarak alınmıştır.
PEYZAJ RAPORU
1.OTO-PARKTAN ÜNİVERSİTE PARKINA
Şehirleşme oranı tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de artmaktadır. 2010 yılı itibariyle ülkemizde toplam nüfusun %70’i şehirlerde yaşamaktadır. Şehirleşme uzun yıllar boyunca birçok şehrin doğal peyzajını yavaşça fakat etkili bir şekilde olumsuz etkilemiş ve değiştirmiştir. Bu olumsuz etki insanların doğaya bağlanıp bu alanların insanlara sunacağı eğlendinlen, sağlık ve sosyal faydalardan yararlanabilecek olmalarına rağmen devam etmiştir. Yeşil yolların kurtarıcı ya da bütünleştirerek geliştirici özellikleri kullanılarak kentleşmenin gürültü, kirlilik, kalabalık ve otomotive egzoz dumanı gibi kötü ve olumsuz etkilerini azaltmak mümkün olabilir. Kentsel açık alan sistemleri kent formu modelleri tartışılırken ve oluşturulurken insanların yaşam alanları içeresinde en önemli ve vazgeçilmez bir unsur olarak görülmektedir (Lynch, 1981). Öyle ki insanlara görsel haz, yeşil manzara ve konfor sunan alternatif koridorlar sunmak insanların ruh sağlığına da yardımcı olabilir (Searns, 1995).
Yeşil yolların kentsel ve/veya kent dışı alanların gelişiminin şekillenmesinde, açık alan ve peyzajın yapılandırılmasında, şekillendirilmesinde ve birbirine bağlanmasında, yaban hayatı için koridorlar oluşturulmasında, biyolojik çeşitliliğinin korunmasında ve insanların eğlendinlen ihtiyaçlarının karşılanmasında önemli roller oynamaktadır. Her ne kadar yeşil yolların faydaları ve önemi yadsınamaz bir gerçek olsa da bu alanlarla ilgili en önemli hususlardan biri de bu alanların devamlılığının ve başarısının sağlanmasıdır.
Bir kentin genel karakterini, mimari yapılar, açık-yeşil alanlar ve bunların birbirleriyle olan ilişkileri ve bütünlüğü tayin eder. Açık-yeşil alanlar, insan ile doğa arasındaki bozulan ilişkiyi dengelemede ve kentsel yaşam koşullarının iyileştirilmesinde önemli bir konuma sahiptir. Bu nedenle gelişmiş ülkelerde açık-yeşil alanların nitelik ve nicelikleri, medeniyetin ve yaşam kalitesinin bir göstergesi olarak kabul edilmektedir. Bu kapsamda pek çok gelişmiş ülke, insanların zihinsel ve fiziksel ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak insan yaşamı için uygun kent mekânı veya ekolojisini planlama ve oluşturma çabasına yönelmektedirler.
Kentsel mekânda açık ve yeşil alanlar, genelde bir bütünlük içinde yer alır ve birbirini tamamlarlar. Bu nedenle açık-yeşil alanlar, kentin fiziksel yapısını ortaya koyan ve biçimlendiren temel alan kullanımlarından birisi olup diğer alan kullanımlarını bütünleştiren bir denge unsurudur.
İTÜ Maçka yerleşkesinin üzerinde bulunduğu alana bakıldığında eğitim yapıları ve sosyal yapıların yan yana bulunmakla birlikte, gerek alandaki 16 metrelik kot farkından dolayı, gerekse üniversite yerleşkesinde bulunan yapıların farklı zamanlarda ama bütünleşik bir peyzaj projesi bünyesinde tasarlanmamış olması gözlenmiştir.
Bu bağlamda, önerilen Peyzaj Tasarımı ile proje alanını, Maçka Demokrasi Parkı ile Hüsrev Gerede Caddesi arasında tasarlanan bir aksla birleştiren mimari projeyi takip ederek, bu aksı Maçka Parkı’ndaki yeşil alanla bütünleştirmeyi hedeflemektedir.
Hâlihazırda proje alanında bulunan bitkilerden Carpinus betulus (gürgen), Cupressus sempervirens (servi), Tilia cordata (ıhlamur), Prunus lauracerasus (karayemiş), Pittosporun tobira, idarece uygun görüldüğü üzere yerinde bırakılacaktır. Bu ağaçların dışındaki bitkilerin uygun zamanda yapılan uygun budama ve teknikle Maçka Parkı’na taşınması önerilmektedir.
Otopark üzeri, doğal teraslamaya uygun olarak bir kamusal peyzaj alanı olarak tasarlanacaktır. Bu alanda, geniş ve derin kaplarda ve belli noktalarda zeminde olmak üzere palmiye, manolya, japon kirazı, süs eriği, süs elması, zeytin ve İstanbul’a özgü olan erguvan, mimoza gibi bitkilerin yaşatılması mümkün olacak, mimari estetiği takip eden oturma grupları/dinlenme köşeleri oluşturulacaktır.
Mimarı tasarımın öngördüğü teraslı yapıya uygun olarak kampüs alanının Beşiktaş’a inen eğimli cephesinde, sesi ve dinginliği ile mekânda bitkilerle yaratılan doğal etkiyi pekiştirecek suyolları önerilmektedir. Bu alan, sazlar, su kıyısı bitkileri, yaprak döken, dökmeyen her mevsim renkli küçük ağaç ve çalı türleri ile renklendirilecektir.
Mimarı projede yer alan yeni binanın çatısına, bina kullanıcılarına hizmet edecek, otomatik gölgelendirmeli bir kış bahçesi yapımı önerilmektedir.
2.ÜNİVERSİTE PARKINDAN DEPREM PARKINA
Alp-Himalaya deprem kuşağının en aktif bölgesinde yer alan ülkemizi depremler yüzyıllar boyunca defalarca yerle bir etmiş, önemli ölçüde can ve mal kayıplarına neden olmuştur. Özellikle 1999 Marmara depreminden sonra, deprem önemi ve yıkıcı etkileri daha iyi anlaşılmıştır. 1999 yılındaki Marmara depreminde yaklaşık 16 milyon insan, değişik düzeylerde etkilenmiştir. Deprem gerek büyüklük, gerek etkilediği alanın genişliği, gerekse sebep olduğu maddi kayıplar açısından son yüzyılın en büyük depremlerinden biridir. Bu nedenle Türkiye’nin yakın tarihini derinden etkileyen önemli olaylardan biridir. 1999 depreminden sonra Türkiye depremin yıkıcı etkilerini ve önemini daha derinden idrak etmiştir. Marmara depremiyle beraber ülkemizin depreme ne kadar hazırlıksız olduğu ve deprem sonrasında toplanma, tahliye, barınma ve acil yardım gibi hayati konularda kullanılabilecek kentsel açık ve yeşil alanların ülkemizdeki yetersizliğini gün yüzüne çıkarmıştır
Buna karşın ülkemiz gibi aktif deprem kuşaklarında yer alan ülkelerde açık ve yeşil alanların önemi gittikçe artmaktadır. Çünkü insanlar depremlerde, tehlike altında hissettikleri durumlar karşısında içgüdüsel olarak açık ve yeşil alanlara sığınarak kendilerini korumak istemektedirler.
Ülkemiz gibi deprem travması yaşamış ülkelerde yaşanan şiddetli bir depremin ardından insanlar oturdukları binalar zarar görmemiş dahi olsa evleri güvenli olduğu tespit edilene kadar günlerce dışarıda, açık alanlarda kalmayı tercih etmektedirler. Bu sebeple yapı adalarının arasında bulunan deprem ve afet durumunda çadır, toplanma, sağlık hizmetleri ve afet yönetimi gibi acil ulaşım ve stratejik planların yönetilebileceği çeşitli ölçeklerdeki parklar, mesire yerleri, spor alanları gibi çeşitli açık ve yeşil alanların nüfusa göre yeterli, ulaşılabilir ve hazır olması gerekmektedir. Bu alanların deprem öncesi ve deprem sonrasında üstleneceği farklı işlevler göz önüne alınarak planlama ölçeğinden başlayan bir tasarım girdisi olarak ele alınması gerekmektedir.
Deprem öncesi halkın rekreasyona yönelik istek ve ihtiyaçlarını karşılayan aktif yeşil alanlar, yeşil alan standartları göz önüne alınarak artırılmalı, deprem sonrası için de gerekli donatılar ile fonksiyonel hale getirilmelidir. Deprem sonrasında başta güvenlik olmak üzere acil ihtiyaçların karşılandığı, müdahalelerin yapılabildiği, kentsel servislerin kaydırıldığı yeşil alanlar yaşamın tekrar başladığı yerler olacaktır.
Bu ihtiyacı gidermek için öncelikle her mahallede en az bir adet deprem parkı gerekliliği göz önüne alınarak, hem yerleşke kapsamında hem de devamında bir toplayıcı eğitim vadisi niteliğindeki Maçka Parkında Deprem Parkı programları önerilmektedir. Böylece yarışma alanında, deprem sonrasında helikopter pisti, açık hastane, geçici iskân alanı sorununa da çözüm bulunabilir. Ayrıca bu parkın alt kotu, malzeme ve gıda temini için depo olarak kullanıma cevap verebilecek şekilde inşa edilecektir. Bu kapsamda hem yerleşke içinde bulunan açık otoparkın yeraltına alınarak düzenlendiği C Kapısı girişi meydanı, deprem öncesi ve sonrası halkın ihtiyaçlarına göre projelendirilmesi önerilmektedir.
Bununla birlikte Maçka Parkında bulunan basket sahası depremin ardından sahra hastanesine, kafeteryalar aş evlerine, çim sulayan fıskiyeler çadırlar için su kaynağına dönüştürülecek. Parktaki helikopter pisti ise hasta ve yaralı naklinde faydalanılacak şekilde düzenlenmesi planlanmıştır.
REFERANSLAR