PROJE RAPORU
“Kültür, insanın bir organizma ve bir tür olarak hayatta kalabilmek için, değiştirerek ve biçimlendirerek dış ve iç doğaya dahil olma potansiyelidir. İnsan, bu süreç içerisinde kendi çevresinden hareketle ve bu çevreyle ilgili olarak araçlar ve değerler yaratır. Bu araç ve değerler, değişen dünya koşullarına göre bunlardan uzaklaşmak gerekinceye kadar, kurumsallaşmalarla ve geleneklerle bağıntılıdır.”
Ina-Maria Greverus
İnsanın yaşam biçimi olarak kültür, kullanımıyla ve ilgili zamanın deneyim kazanılarak geçirilmesiyle yaşamı gerçekleştiren tüm alanları içermektedir. Bu açıdan yaklaşıldığında; Kültür tarihsel bir sürecin ürünüdür, birikimidir. İnsanlığın ilk çağlardan günümüze kadar geçen zaman diliminde, yaşam koşulları, yaşadıkları coğrafya, din, dil, bilgi ve birikimleri, içinde bulundukları toplumun kültürünü oluşturur. Hızla dönüşen dünyada ülkelerin, toplumların, daha özelde insanların arasındaki sınırlar ortadan kalkmaya başlamıştır. Bu sınırsızlık birçok alanda birbirine kaynaşıp homojenleşmeyi, tüm evrende aynı anlamları üstelenecek bir evrenselleşmeyi beraberinde getirmiş; tüket-at kültürünün yaygınlaşmasıyla karakteristik bir kültür yapısından söz edilemez hale gelmiştir. Geleneklerin şekillendirdiği kültürün yok sayılıp, ucu bucağı ve kaynağının ne olduğu belli olmayan evrensel kültür ,yaşamın her alanını etkilemektedir.
Kültür ‘yer’e ait bir durumdur ve ‘yerel’dir. Toplumdan topluma, coğrafyadan coğrafyaya farklılık gösterir. Belirli bir yere ait, yaşam şekilleri, doğa ve insan arasındaki dolaysız ilişki, geçmişin-deneyimlerin varlığı, öze ait gereksinimleri deneyimlerle karşılama yerel’i ifade eder. Yerel, kendi kültürünü çevresinden ve geçmişinden hareketle oluşturur. Yerel kültürün sürekliliği ise daima değişen dünyada yeninin önünde bir engel değildir. İnsanın doğaya hükmettiği günümüzde mekân da insana hükmetmekte; onu çok katmanlı kaotik bir yaşam alanında toplumsal belleğinin izlerini yok ederek yaşamaya programlamaktadır. Bu bağlamdan hareketle mekân-insan ilişkisinde ‘yer’i ve ‘yerel’i görmezden gelemeyiz. Bu düşünceler doğrultusunda oluşan bu tasarım, yer’e ait olmanın yollarını arayan bir sürecin ürünü olarak ortaya çıkmıştır.
Günümüz kültür yapılarının, yapılış amaçları, hizmet ettiği kitle göz önüne alındığında kültür kavramının ne kadar içinin boşaltıldığı ve bizleri kimliksiz, kültürsüz bir topluma doğru evriltildiği görülmüştür. Oysa kültür yapıları gündelik yaşantının bir parçası haline getirilebildiği takdirde kültürel aktivitelerin insandan insana, nesilden nesle sürekliliği sağlanabilir. Bu bağlamdan yola çıkılarak Selçukluların gündelik yaşantılarına dahil olabilecek bir yapı kurgusu üzerinde durulmuştur.
Verilen program dahilinde yapının parçalanarak mevcut doku ve dolu-boş oranlarıyla uyum yakalanması amaçlanmıştır. Programatik olarak ayrışan hacimleri bütünlüğü sağlamak ve mevsim koşullarından korunmak için ‘SAÇAK’ önerisi getirilmiştir. Saçak ve çatı örtüsü leke olarak ölçek arayışından parçalanmış ve şuan mevcut binanın kesitini göre şekillenerek görsel hafızanın korunması hedeflenmiştir.
Yeme-içme birimleri farklı kullanımlara olanak sağlayacak şekilde kurgulanmıştır. Gösteri salonuyla birlikte çalışan bir kafe-restoran, mutfak atölyesi olarak çalışan açık mutfak ve birde kır kahvesi olarak tasarlanarak alanın gündelik hayatın akışı içinde sürekliliği amaçlanmıştır. Sinema salonları ve atölyeler kısmı tek bir saçak altında toplanarak kütleler arasında oluşan boşluğa açık hava sineması ve küçük bir etkinlik alanı kurgusu yapılmıştır.