Murat Sönmez, Ayşe Selcan Şimşek, Utku Doğanay, Gülnur Aktaş, Sercan Deniz, İldem Çınar, Efsa Özçelik, Sevda Başar ve Selensu Demir'in İzmir Sürdürülebilirlik Merkezi (S-Hub) Mimari Proje Yarışması için hazırladığı proje önerisi.
Bu rapor, İzmir Sürdürülebilirlik Merkezi (S-Hub) Mimari Proje Yarışması kapsamında sunulan ve “Doğa ile uyumlu olma” hallerine yönelik bir taraftan toplumsal öte taraftan teknolojik araştırma ve çalışmaların yapıldığı bir “Doğa Teknolojileri Merkezi” tasarımının genel özelliklerini ve tasarım felsefesini açıklar. İzmir Doğa Teknolojileri Merkezi (İzmir-DOT) olarak adlandırılan bu yapı doğa ile uyumlu yapısal, mekansal ve araçsal teknolojiler üzerine çalışır. Doğa Teknolojileri merkezi kent, mimarlık, toplum ve teknoloji bağlamında doğa ile uyumlu olma hallerinin ne olabileceğine yönelik farklı içerikler üretecektir. Bu çerçevede, üretilecek içeriklerden biri olarak bu tasarım “Doğa üniteleri” adı verilen modüler yapı birimleri tartışmaya açılmıştır. Doğa üniteleri teknolojik nesneler olarak ve mekanı barındırarak mimarlığın doğa ile kuracağı yeni ilişkilerin ara yapıları olarak önerilmişlerdir. Doğa üniteleri doğayı kabul eden ve onun özelliklerini yapay biçimde, teknoloji sayesinde sağlayan ve doğanın mimarlık ile canlandırılmasına katkı yapacak teknolojik artifaktlardır.
Bu kitabın amacını, kuramsal ve tasarım pratikleri bakımından, “Doğa Teknolojileri Merkezinin” kavramsal ve pratik içeriğini tartışmak; doğa üniteleri gibi somut mekansal ve nesnel önerilerinin ve de binanın bu yenilikçi programın mekansal özelliklerini; şartnameye uygunluğunu ve ürettiği kentsel-mekansal karşıtlıkları/çatışmaları/farklılaşmaları, yönetim, işletme ve kullanım senaryolarını tartışmaktır. Dolaysıyla bu kitapta İzmir Doğa Teknolojileri merkezi (İzmir-DOT) merkezinin kentsel, mimari ve toplumsal boyutlarda ürettiği içerik detaylandırılmıştır.
Bu tasarım İzmir Sürdürülebilirlik Merkezi (S-Hub) Mimari Proje Yarışması kapsamında şartname bağlamında verilen ve çözüm üretilmesi beklenilen kentsel, mimari ve sosyolojik problemi “insana ait üretimlerin doğaya uyumlu olmasının kaçınılmazlığı” kapsamında ele almıştır. Bu çerçevede sorun sadece mimari değildir. Doğa ile uyumlu olma halleri yaşam biçimlerinin değişmesi demektir ve doğanın asal bir unsur olarak her üretime etki etmesi anlamına gelir. Dolayısıyla bu tasarım, kuram ve pratiğin tüm alanlarında, doğa ile uyumlu olma hallerinin kentsel, mimari, toplumsal ve nesnel boyutunu tartışmış ve sonuçta “Doğa Teknolojileri Merkezi” binası; “İzmir Doğa Teknolojileri Merkezi (İzmir- DOT)” binasını mekansallaştırmıştır. Önerilen bu programa yönelik büyüklükler ve kullanıcı tanımlamaları EK-1’de verilmiştir.
● Öneri tüm motivasyonunu “İyi mimarlığın daha iyi bir dünya” doğurabileceği savı üzerine kurar. Bunun için mimari içeriklerin değiştirilmesi kaçınılmazdır. Yarışma bu yönde bir tartışmaya kapı açabilecek bir içeriği barındırırken değişmesi gerekli içeriklerin başında gelen doğa ile mimarlık ilişkilerini de esasen sorgulanabilir kılmaktadır. Bu bağlamda, kentsel kararlar, ve karar sistemleri, imar yönetmelikleri ve uygulamaları, mimarlığın kentle, doğayla ve kültürle ilişkileri ve mimar kimliği üzerine tartışmalar bu önerinin, doğa ile uyumlu bina arayışlarının ve buna ait içeriğin ne olabileceği tartışmalarının bir taraftan motivasyonunu öte taraftan eleştirinin kaynağını tanımlar.
● Mimarlık eyleminin doğal olanla çatışan bir içeriğe sahip olduğu söylenebilir. Sonuçta mekan insan eliyle yapılmıştır ve mekanın doğal olana özdeş olması neredeyse imkansızdır. Mekanın en fazla doğaya uyumlu; onunla çatışmayan, zarar vermeyen özellikte oluşturulması mümkün olabilir. Bu çerçevede, bu tasarım başta mimari bir yapının veya mekanı üreten mimari eylemlerin ve sonrasında “İnsana ait tüm üretimlerin sonuçlarının doğayla uyumlu hale getirilebileceği” iddia etmektedir.
● Doğaya uyumlu bir binanın niteliklerinin ne olabileceği öncelikle kuramsal bir problemdir. Bu noktada, tasarım ve uygulamanın ilgili alanlarında yapılması gereken sorgulama doğa ile uyumluluk aradığımız mekanın veya binanın bu uyumlu olma haline hangi biçimde ulaşabileceği ve bunun koşullarının doğru tanımlanıp tanımlanmadığıdır. Bu kapsamda temel problem, İzmir’in “Bayraklı İlçesi’nin, Turan Mahallesi’nde, 40041 Ada, 1 Parsel ’deki” tasarım alanı olduğu söylenebilir. Tasarım alanının kent içi konumu, zemin özellikleri ve çevre binaların nitelikleri “Doğaya uyumlu” bina tanımının ve mekansal karşılıklarının oluşturulma koşullarını zorlamaktadır. İlgili alanda; dolgu zeminde, parsel ölçüleri bakımından ve zaten çevresinde yüksek yapı izni verilmiş bir bağlamda “sürdürülebilirlik” gibi moda ve bir ölçüde içeriği deforme edilmiş bir kavramı kendine başlık edinmiş bir tasarım probleminin sürdürülebilirlik kavramının barındırdığı mekansal klişelerle çözülemeyeceği düşünülmüştür. Ayrıca, “Sürdürülebilirlik kavramının ardındaki klişe yaklaşımların” yarışmadan beklenen sonuçlara bizleri ulaştıramayacağı öngörülmüştür. Bu nedenle ve ne başta, sürdürebilir olmanın barındırdığı enerji verimliliği, malzeme kullanımı, yönlenme, doğal havalandırma, vb., klişe yaklaşımların, moda olana katılma gibi genelleşmiş niyetlerden uzaklaşılarak, yeniden ele alınması gerekliliği ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla, bu tasarım sürdürülebilirlik çerçevesinde değil “Doğa ile uyumlu” olma halinin kuram ve pratik alanlarda karşılıklarını aranması gerektiğini ve böylece probleme cevap üretebileceğini iddia eder. İyi mimarlığın kavramların sınırlarını genişletecek düşüncelerden başlatılabileceğini savunur.
Doğa ile uyumlu olma hali “Mimarlığın doğaya karşıt bir eylem olduğu gerçekliğinin” kabulüne ve medeniyetimizin mimarlık aracılığıyla doğayı yok ettiği gerçeğine dayanır. Mimarlık eylemi geçmişte olduğu gibi gelecekte de bu gerçekliğin örneklerini/somut karşılıklarını üretmeye devam edecektir. Bu noktada bu tasarım baştan kabul ettiği gerçek İzmir’in “Bayraklı İlçesi’nin, Turan Mahallesi’nde, 40041 Ada, 1 Parsel ‘deki” tasarım alanında üretilecek mekanın doğaya yönelik kaçınılmaz bir yıkım oluşturacağıdır. Ayrıca sürdürülebilirliğin “0 karbon” hayalinin bu binada gerçekleştirilmesinin çok güç olduğudur. Dolayısıyla bu tasarım kavramların vaat ettiği ütopyalardan uzaklaşarak kendi gerçekliğinde yeni binanın doğaya katılan bir araca nasıl dönüştürülebileceği bir problem olarak tanımlar.
● Bunun için, bu tasarım “Doğa Teknolojileri” programını binanın asal programı olarak önerirken “Doğa üniteleri” adı verilen modüler yapı birimlerini doğa ile kurulacak ilişkide teknolojinin etkisinin arttırılması ile oluşacak üretimlerin/durumların sonucu olarak sunar. Doğa üniteleri doğayı kabul eden ve onun özelliklerini yapay biçimde sağlayan ve doğanın mimarlık ile canlandırılmasına katkı yapacak teknolojik artifaklardır. Doğa üniteleri rüzgar enerjisinden ve güneşten elektrik üretecek, su toplayarak bina için su depolarında su biriktirilmesini imkan sunacak, mevsimlik bitki ve çiçekleri barındıracak, topraksız tarım yapılmasını sağlayacak, kuş yuvaları barındıracak, arıcılık yapılmasına olanak tanıyacak ve oksijen üretilmesine katkıda bulunacaktır. Ayrıca bu doğa üniteleri felaket sonrası barınma gibi amaçlarla da kullanılabilecektir.
Doğa üniteleri herhangi bir mekansal organizasyona eklenebilecek yapısal ve teknolojik içerikleridir. Bu üniteler binaya eklemlenerek onun doğaya uyumlu hale getireceklerdir. Bu doğal ünitelerin boyutları 4x4x3.5 metredir. Binanın mekansal konforu için kullanılan klima, asansör veya tesisat sistemleri gibi doğanın konforunu arttıran ve doğaya mimarlık aracılığıyla avantaj sağlayan araçlar olarak tanımlanmaları mümkündür.
Doğa üniteleri ve bina programı arasında bir ilişki vardır. Doğa teknolojileri merkezi binası doğa ünitelerinin yapısal, teknolojik ve içeriğine yönelik araştırma ve analizlerin de yapıldığı çalışma alanlarını ve laboratuvarları barındırır. Bu sayede bir taraftan tüm tasarım alanlarını ve toplumun doğaya uyumluluk hallerinin nasıl içerik kazanabileceği tartışılıp araştırılırken öte taraftan doğaya uyumlu bina tipinin ilk örneği olarak bu binanın mekanları sunulmuştur. Diğer bir ifadeyle doğa ve mimarlığın uyumlanabilmesinin koşulları bu binada araştırılır, geliştirilir ve üretilir.
● Bina içinde kuzey güney yönünde bir omurga niteliğinde, sokak olarak da tanımlanabilecek, asal bir akış vardır. Bu akış mekanı ve buna Doğu-Batı yönünden takılan daha küçük ölçekli akış mekanları tüm yönlerden ve özellikle hakim rüzgar yönünden bina içine hava girişini sağlayacaklardır.
● Oluşturulan hava akışına eklenen ve mekanların doğal Hava ve ışık almasını sağlayacak biçimde bina içinde iç bahçeler oluşturulmuştur.
● Tasarım alanında mimari ve kentsel izlerin silinebileceği iddia edilmektedir. Bu nedenle tüm tasarım alanı ve etki alanı ağaçlarla donatılmıştır. Tekrar eden ağaç dokusu bina ve çevresi arasında eş zamanlı bir aralık doğmasını sağlarken doğu yönünde var olan ağaçların bir süreklilikte denize kadar inebilesini sağlar.
a. Doğayla Çatışma: Tasarım, mimarlığın doğal olanla çatışan bir içeriğe sahip olduğunu kabul etmektedir. Bu nedenle, tasarım sürecinde mimarlığın doğayı tahrip eden özelliklerini minimize etmeye odaklanmaktadır.
b. Doğa ile Uyum: Tasarım, doğa ile uyumlu olmayı önemsemektedir. Bu çerçevede, yapının doğa ile uyumlu olmasının koşullarını aramak tasarımın temel hedeflerindendir.
c. Doğa Üniteleri: Tasarım, bina ile doğayı birbirlerine karşı uyumlu kılacak araçlar üretmeyi amaçlar.
Doğa üniteleri, mimarinin ve doğanın birbirine katılmasını sağlayan araçlardır. Ayrıca doğa üniteleri doğayı kabul eden ve onun özelliklerini yapay biçimde sağlayan ve doğanın mimarlık ile canlandırılmasına katkı yapacak teknolojik araçlardır. Bu üniteler, aynı zamanda binanın kullanıcı konforunu sağlayan sistemleri gibi, çevrenin konforunu sağlayan; bina ve çevre arasında bir denge oluşturan artifaktlardır. Doğa üniteleri, tasarımın önemli bir parçasını oluşturur ve çevresel performansı artırmak amacıyla tasarlanmıştır. İşlevleri şunları içerir:
● Enerji Üretimi: Rüzgâr enerjisinden ve güneşten elektrik üreten doğa üniteleri, binanın enerji ihtiyacını karşılamaya yönelik sürdürülebilir bir yaklaşım sunar
● Su Toplama ve Depolama: Doğa üniteleri, suyu toplayarak bina için su depolarında biriktirir ve böylece su kaynaklarının etkin bir şekilde kullanılmasını sağlar.
● Bitki ve Çiçek Yetiştirme: Doğa üniteleri, mevsimlik bitki ve çiçekleri barındırarak doğal bir ortam oluşturur ve iç mekânlarda doğayla bağlantıyı güçlendirir.
● Doğal Yaşam Alanları: Kuş yuvalarını barındıran doğa üniteleri, doğal yaşamı destekler ve biyolojik çeşitliliği teşvik eder.
● Oksijen Üretimi: Doğa üniteleri, fotosentez yoluyla oksijen üreterek sağlıklı bir iç ortam oluşturur ve insan sağlığını destekler.
Tasarımın mekânsal ve kavramsal yaklaşımı, mimarlığın doğaya karşıt bir eylem olduğu ve doğanın mimarlık aracılığıyla yok edildiği gerçeğini üzerinden geliştirilmiştir. Tasarım, bu gerçeklik çerçevesinde mekanın üretimini, sürdürülebilirlik kavramı tartışmalarının ütopyası olan “0 karbon emülsiyonu” gibi bir hayal için çabalamak yerine, insanın yıkıcı eylemleri ile yok olan doğanın varlığı ile mimari eylemler arasındaki etkileşimi yeni araçlar ile düzenlemek üzerine kurar. Bu nedenle, önerinin mekansal organizasyonu bina ve doğa arasında etkileşimi kuracak araçlar ile şartnamede istenilen programlar arasındaki uyum ve gerilimden türetilmiştir. Dolaysıyla bu tasarımın mekansal organizasyonu bir taraftan mimari ve kentsel gereklilikleri öte taraftan ise yenilikçi araçlar ile baştan tasarlanmış bir binanın gerekliliklerini hem ayrı ayrı hem de bunların kendi iç sürekliliklerinde barındırır. Bu kapsamda, İzmir kentinin sürdürülebilirlik (bu kavram yerine doğayla uyumluluk halleri demek hep olasıdır) yaklaşımları için bir merkez olarak tanımlanacak binanın (üzerine doğa üniteleri yerleştirilmiş) doğaya uyumlu bir bina olma halini sağlayan oluşturulan program dizgisi aşağıdaki gibidir.
+18.50 kotu: Doğa üniteleri ortak alanlar ve doğa üniteleri
+11.50 kotu: Laboratuvar birimleri, ortak alanlar ve doğa üniteleri
+8.00 kotu: Açık ofisler, çalışma birimleri ve ortak alanlar
+4.50 kotu: Yönetim, ofis birimleri ve ortak alanlar
0.00 kotu: Ana giriş, sergi alanları, konferans salonu, kafe ve açık etkinlik alanları
-4.00 kotu: Alt ana giriş, atölyeler, uygulamalı çocuk ve yetişkin deneyim alanı ve kütüphane
-7.00 kotu: Otopark ve teknik hacimler
-10.00 kotu: Tesisat katı ve sığınak
Özellikle + 11.50 ve 18.50 kotu bu tasarım farklılığını kuran doğa ünitelerinin oluşturduğu mekansal içerik ve kurulan ortam bakımından önemlidir. Bu iki kattan aynı zamanda laboratuvarların konumlandırılması bunların doğa birimlerinin bir çeşit AR-GE’leri olabilmeleri içindir. + 11.50 ve 18.50 kotlarında batı yönünde önerilen teraslar doğa birimleri ile kurulan mekanın özelliklerinin gösterilmesi bakımından önemlidir. Bu ortam bir binanın doğa ile hem hal olmasının ne olabileceğinin; doğa ünitelerinin entegre edildikleri veya baştan düşünülerek tasarımın parçası oldukları durumda nasıl bir mekan doğuracaklarının görülmesi bakımından da önemlidir.
Bu tasarım bağlamda mimari ve kentsel izlerin silinebileceği iddiası ile kentsel bir içerik üretmeye girişmiştir. Tüm tasarım alanı ve etki alanı ağaçla kaplanmıştır. Tasarım alanının doğusunda var olan vadide var olan ağaç dokusu tasarım alanında çoğaltılmış ve bir koruluk oluşturulmuştur. Önerilen ağaç dokusu bina ve çevresini saran ve ısı adaları oluşmasını engelleyen kentsel bir mekan üretir.
Bu tasarım, İzmir Sürdürülebilirlik Merkezi’nin doğa ile uyumlu bir yapı olarak şekillendirilmesini amaçlayan bir öneridir. Tasarım süreci boyunca, doğa ile uyumlu olmanın ve doğa ile bina arasında mimari bir araç üretmenin koşullarının üretilmesi araştırılmıştır. Tasarımın mimari ve kentsel ilkeleri, yarışma şartnamesi ve verilen içeriklerle bütünleşerek, doğayla uyumlu bir yapı tasarlama hedefine odaklanmayı sağlamıştır.
Bu tasarımın üretimleri ve önerileri sonucunda ulaştığı eleştirileri, binanın niteliğine dair çıkarımları ve kavramsal yaklaşımın sonuçları şunlardır:
Sürdürülebilirlik kavramı üzerine: Sürdürülebilirlik kavramı ve buna odaklanan bina fikri doğa ile etkileşimde mimarlığın özgünlük arayışlarından ve yeni yaklaşımlar geliştirmesinde kuramsal bir engel olarak tanımlanabilir. Çünkü kuramsal alanda kavramlar aslında düşüncenin sınırlarını tanımlarlar ve pratiğe yönelik eylemlerin içeriğini kurarlar. Bu çerçevede sürdürülebilirlik kavramı giderek popülerleşen mimari yaklaşımların/kavrayışların odağı haline gelerek doğanın varlığına katkı yapan düşünce ve eylemleri temsil edemez hale gelmiştir. Dolaysıyla da bu kavram üzerine odaklanmak yerine mimarlık ve doğa arasında sınırları belirsiz bir kavramsal hacim oluşturmak ve kentsel-mekansal üretimlerin bu hacmin belirsizliklerini tanımlamasını beklemek doğru olabilirdi.
Doğa ile Uyumlu Yapı Tasarımı: Tasarım, mimarlığın doğal olanla çatışan bir içeriğe sahip olduğunu kabul etmektedir. Ancak, mekanın doğal olana özdeş olmasını tamamen sağlamak mümkün olmasa da, doğaya uyumlu bir yapı oluşturma amacını taşımaktadır. Bu çerçevede, tasarım süreci doğanın mimarlık ile uyumlanabileceği ve doğaya katkı sağlayabileceği fikri üzerine odaklanmaktadır.
Doğa Üniteleri ve Çevresel Performans: Tasarımın temel unsuru olan “doğa üniteleri”, doğayı kabul eden ve onun özelliklerini yapay biçimde sağlayan modüler yapı birimleridir. Bu birimler, enerji üretimi, su yönetimi, bitki örtüsü oluşturma, tarım yapma, doğal yaşam alanları sunma ve oksijen üretme gibi işlevlere sahiptir. Doğa üniteleri, yapıya teknolojik bir katkı sağlarken aynı zamanda çevresel performansı artırmakta ve sürdürülebilirlik ilkelerine uygun bir şekilde tasarlanmaktadır.
Doğa ile uyumluluk ve mekânsal organizasyon: Tasarım, doğa ile uyumluluk kavramını enerji verimliliği, malzeme kullanımı ve doğal havalandırma gibi teknik unsurlarla sınırlamamaktadır. Bunun yerine, doğa ile uyumlu olmanın mekansal karşılıklarını araştırmaktadır. Mekansal organizasyon, kullanıcı konforunu sağlamak için doğal hava ve ışık akışını optimize etmektedir. Ayrıca, iç bahçeler ve açık hava alanları gibi mekanlarda doğal bitki örtüsü oluşturarak doğal bir atmosfer yaratılmaktadır. Bu yaklaşım, mekanın sürdürülebilirlik ve doğayla uyumlu olma haliyle bütünleşmesini sağlamaktadır.
Sonuç olarak, bu tasarım, yarışma şartnamesi ve verilen içeriklerle uyumlu bir şekilde geliştirilmiştir. Tasarım sürecinde yarışma şartnamesinde belirtilen ve doğaya uyumlu bina olarak yorumlanan koşullar gözetilmiş ve tasarım ilkeleri bu doğrultuda şekillendirilmiştir. Doğa üniteleri, önerilen tasarımın güncel ve özgün üretimlerine ek olarak, yarışma şartnamesinde vurgulanan çevresel performans ve sürdürülebilirlik hedeflerinin oluşturulması ve sürdürülebilirlik kavramına alternatif olarak tanımlanan “Doğaya uyumlu olma hali” tanımının elde edilmesinde asal araçlardırlar. Böylece bu tasarım, İzmir Sürdürülebilirlik Merkezi’nin doğa ile uyumlu bir yapı olarak düşüncede ve pratikte var edilmesine yönelik mimari/mekansal bir vizyon sunmaktadır. Doğa üniteleri ve önerilen/oluşturulan mekansal organizasyon, çevresel ve bina performansını artırırken kullanıcı konforunu sağlayan ve alanında tek bir güncel yapı tipinin üretilmesini sağlamıştır. Önerilen bu tasarım “Gezegen üzerinde insanların ve mimarlığın olumsuz etkisini azaltamasa da” bu yönde mimarlığın üretebileceği tasarım stratejilerinden biri olarak kuramsal ve mekansal tartışmalardan birinin ne olabileceğine yönelik bir cevabı/tartışmayı ortama sunar.