HET Peyzaj Kentsel Tasarım ve M+D Mimarlık’ın İzmir Sürdürülebilirlik Merkezi (S-Hub) Mimari Proje Yarışması için hazırladığı proje.
Khōra, varoluşa gelecek şeylere, köprü işlevi görür. Özü her nesneye ev sahipliği yapar. Bu nedenle khōra, tüm tekilleri içinde barındıran ama kendisi tekil olarak kabul edilmeyen yerin adıdır. Hareketin, değişimin, farklılaşmanın nedeni olduğu gibi kendini oluşturan unsurların ayrımı ve var oluş nedenidir. Mitostan logosa, kavranabilir olandan duyumsanabilir olana geçişe vesile olan khōra esnektir ve şekilsizdir.
Bu bakış doğrultusunda; Khora, İzmir ilinin sürdürülebilirlik anlamında uzun soluklu ve belirli bir koordinasyon içinde götürmeye çalıştığı projelerine “yer” üzerinden bir söylem geliştirmeye vesile olacak, bağlamla ilişkisini güçlendirecek sürdürülebilir bir değişimin kendine dayanak bulduğu bir felsefi yaklaşımdır.
Bu çerçevede, khōra’nın kapsayıcı, koruyucu, hazne benzeri özelliklerini, kollayıcı, şefkatli, doğurgan karakterini fiziksel bir metafora dönüştürerek, İzmirlilere başka bir olasılığın, iklim duyarlı bir mekânsal-dönüşümün mümkün olabileceğini gösteren bir “zihinsel aralık” inşa etmek, jeo-düşüncenin yeşereceği, yeniden-doğallaştırılmış “anklav” benzeri bir vadi yaratmak projenin temel hedefi olarak benimsenmiştir.
Hali hazırda hiper-yoğun yapılaşmakta olan kıyı kesiminde, tanımsız bir kentsel boşluğu paranteze alarak, kırılgan ekosistemin gelişebileceği geçirgen, ama aynı zamanda da koruyucu bir kalkan yaratmak, doğanın kendisini onarabilmesi için bir khōra, “varlığa yer açacak bir açıklık yaratmak” fikri tasarım yaklaşımımızı anklav, dirençlilik ve kendi kendine yeterlilik ilkeleri üzerinden derinleştirmemize olanak sağlamıştır.
Mekansal adaleti sağlayacak feminist perspektif ve ekoeleştirel çerçeveden bu alana bakıldığında, “yaşanmaya değer bir hayat elde etmek”, herkes için bir “günlük yaşam standardı geliştirmek” adına “hayatın sürdürülebilirliği”nin ön plana alınması çağrısında bulunuyoruz.
Herkesin diğer insanlara bağımlı olduğu bilincinin yerleştirilmesi ve “özenin kolektif bir sorumluluk” olarak yaygınlaştırılmasını öncelikli hale getirmek için kentsel tasarımda “özen ve duyarlılık” odağında köklü değişiklikler yapılması gerekir. Bu da şefkatli kent paradigması çerçevesinde gündelik hayatın giderek zorlayıcı hale gelen döngüsünü kentliler için kolaylaştırmak üzere kullanıcılarına tüm fiziksel ve kamusal destekleri sağlayan bir duyarlı şehir anlayışını kaçınılmaz kılmaktadır.
Bu bakış doğrultusunda çoğalan,
-Hiper-yoğun metropoliten ortamlarda sürdürülebilirlik ideali nasıl hayata geçirilebilir?
-2050 yılında 8 milyonluk dev bir megalopolise dönüşecek İzmir’de “sürdürülmesi gereken” öncelikler nelerdir?
-Kırsal alanın orta yerinde değil de insan-yapımı kent içi bir parselde, örnek teşkil edecek ne tür onarıcı ve iyileştirici müdahaleler gerçekleştirebilir?
-Metropolün orta yerinde, gökdelenlerin arasında sıkışıp kalmış, zeminine beton dökülmüş, kıyısı insan yapımı müdahalelerle hırpalanmış bu antroposantrik terrain vague nasıl yeniden-doğallaştırılabilir, koparılmış bağlantıları nasıl yeniden ilişkisel, bağlamsal ve anlamlı kılınabilir?
soruları tasarım sürecinin dinamiklerini belirlemiş, alana ve sürdürülebilirlik olgusuna yaklaşımında bir paradigma değişimini gerekli kılmıştır.
Projemizde sürdürülebilirlik anlamında dünyadaki değerlendirme kriterleri ve prensipler irdelenmiş ve İzmir’in yereldeki dinamikleri ile uyumlu olacak bir strateji seti oluşmuştur. Bu kapsamda esnekliği arttırmak, iklim dostu olmak, sektörü dönüştürmek ve toplumu güçlendirmek temel prensipler olarak belirlenmiştir.
İzmir kentsel alanı Ege’nin hassas coğrafyası içinde yüzyıllardır doğayla dengeli, uyumlu ve doğal döngünün desteklenmesi yönünde bir yaşam biçimini barındırmıştır. Bu öğretinin yerini özellikle de 20.yüzyılda sanayileşme ve hızlı kentleşme ile sürdürülebilir olmayan bir yaşam biçiminin alması kenti iklim değişimine ve beraberinde getirdiği afetlere kırılgan hale getirmiştir. Coğrafyaya ilişkiler arasında kopukluk, doğa ve insan ilişkilerinde zıtlıklar, kirlilik ve mekanik bir yaklaşım yeni standart olmuştur. İzmir’in geleceği açısından doğanın limitleri içinde, uyumlu bir birlikte var oluş hikayesi örneği teşkil edecek bir yaklaşıma ihtiyaç vardır. Sürdürülebilirlikle ilgili atılan adımların hızlanması, kentsel ölçekte yaygınlaşması ve somut örnekler çıkarılması önemlidir. Bu projenin amacı İzmir’in iklim değişimine uyumu ve kentsel dayanıklılığı bağlamında bir model geliştirmektir.
Bu modelin, S-Hub ve S-Kalkan olarak iki bileşeni vardır:
Proje kendisini tekil bir yapı ve sınırlı çevresine şekilsel olarak bağlanmak yerine aynen Khōra kavramında olduğu gibi mekânın sınırlayıcı bağlamından bağımsız ve İzmir’in ölçeğini kapsayacak şekilde körfezin kuzey kısmını bir sürdürülebilirlik khōrası olarak ele alır ve bu alanı “sürdürülebilirlik kalkanı” olarak tanımlar. Sürdürülebilirlik kalkanı İzmir’in Kıyı-Kent-Kır geçişinde model olarak kullanılabilecek transekt bir model oluşturmak amacındadır.
S-Kalkanı ekolojik sosyal ve ekonomik sürdürülebilirlik adına İzmir körfezine bir model sunar. S-Hub’ın yer alacağı Turan Mahallesinden başlayıp körfezin karşı tarafındaki liman bölgesine kadar uzanan yay üzerinde, kıyı ve rekreasyon aktiviteleri sürdürülebilirlik temalı bir mekânsal dizin içerisinde birbirini tamamlayacak şekilde yer alır.
Bu şekilde son derece kısıtlı bir alanda yer alan S-Hub’ın etkisi mekânsal anlamda İzmir ölçeğindeki bir kente yayılır. Aktiviteler Doğa, Üretim, Eğitim, Geri Dönüşüm odaklı olarak kentlilerin aktif ve sağlıklı yaşamını desteklerken, katılımcı süreçleri mümkün kılar. S-Hub ve sürdürülebilirlik teması ile donatılmış S-Kalkanı ekolojik sosyal ve ekonomik sürdürülebilirlik adına İzmir körfezine bir model sunar.
S-HUB bağlamını ve özgünlüğünü sürdürülebilirlik kalkanının sosyal, düşünsel ve teknik beyni olması üzerinden oluşturur. Proje program anlamındaki referansını yarışmanın teması olan sürdürülebilirlikten almaktadır. S-Hub gerek güney yönünde Liman bölgesi gerekse de batı yönünde Gediz Deltasına doğru olan alanın kesişiminde bir yönetim ve inovasyon odağı pozisyonundadır.
S-Hub İzmir’in teknoloji ve inovasyona yönelik gelişmeleri kentin ekolojisi ile buluşturmak kapsamında oluşturmaya başladığı FAB-LAB ağının körfezin kuzeyindeki önemli bir noktası olacaktır.
S-Hub alanı Karşıyaka ve Bayraklı arasında mevcutta doğal etkileşimleri birbirinden koparan bir alanken aslında diğer mahalleler ile etkileşimin kuvvetlendirileceği, kentsel anlamda odak olabilecek potansiyeldedir.
Şu anki durumu ile diğer mahalleler ve Atatürk Kent Ormanı ile kıyı arasında beton bir ayırıcı eleman olarak varlığını sürdürmektedir. Proje bu alanın sıkışmış kent dokusundan kaçmak isteyenlerin etkileşim noktası olabilecek bir odağa dönüşmesini hedeflemektedir. Aynı zamanda Atatürk Kent Ormanı’ndan kıyıya doğru bağlayıcılığın kuvvetlendiği, var olan vadi izinin takip edilerek bitkilendirmeler ve doğal kararlar ile bir doğal koridor oluşumunu sağlayacak ve her şekilde alanın İzmir ile bütünleşmesini mümkün kılacak bir senaryoyu desteklemektedir. Yeni alanın başta insan olmak üzere bütün canlılar tarafından sürdürülebilir bir habitat olarak kullanımını kurgusunda bulundurmaktadır.
Bu odağı oluşturabilmek için ilk önce alanda var olan tüm sorunları başlıklar altında toplayarak bunlara belirli stratejiler oluşturulmuştur. Alanda erişilebilirlik, kopukluk, odak kaybı, risk zonu, ekolojik sürdürülebilirlik ve etkileşim açısından sorunlar bulunmaktadır.
Proje alanı ulaşım, kentle ilişkiler, çevre kalitesi, sosyo-ekolojik sisteme yönelik süreçler ve sosyal boyutuyla pek çok sorunu bünyesinde barındırmaktadır. Mekânsal anlamda belirli bölgelerde sorunların çeşitlendiği ve konuların birbirleri ile çeliştiği görülmektedir. Bununla birlikte S-Kalkan ve S-Hub’ın bulunduğu alan denizle kurulabilecek ilişkiler iklim değişikliği ve kuraklıkla baş etmek zorunda olan kentin dayanıklılığının artırılması ve kente sunulacak ekosistem hizmetleri ile yaşam kalitesinin yükseltilmesi açısından potansiyellerin çok net öbeklendiği odak alanlardan da oluşmaktadır.
1-S-HUB’ın yer alacağı bölge sürdürülebilirlik anlamında İzmir’in beyni sayılacak bir potansiyeldedir.
2-Mevcut gemi bakım işletmesi alanı barındırdığı endüstriyel unsurlar ve ömrünü doldurmuş olması nedeniyle geri dönüşüm temalı pek çok aktiviteye ev sahipliği yapacak potansiyeldedir.
3-Mevcutta plaj ve piknik aktivitelerinin yer aldığı bölge yine aynı aktiviteleri barındırırken aynı zamanda gençlerin aktif öğrenme süreçlerine katılacağı bir üretken peyzaj potansiyeline sahiptir.
4-Bornova Deresinin denizle buluştuğu bölge gerek Smyrna Antik Kentinin varlığı gerekse derenin doğal koridor olması durumunda iç kesimleri deniz kıyısına bağlayacak bir yeşil ağın önemli bir nodu olma potansiyeline sahiptir, Kıyıda kullanıcıların aktif rekreasyon yapma imkanı vardır.
5-Bayraklı bölgesindeki yeni imarla gelen yapılaşma ve nüfusun ihtiyacı olan yeşil alanlara erişimi sağlayacak bir üst geçitle bağlantı olması durumunda interaktif oyunların, enerji temalı enstalasyonların yer alacağı bir “sürdürülebilirlik durağı” olma potansiyeli vardır.
Khora kavramı bir varoluşu ve yeniden oluşu temsil ettiği için sürdürülebilirlik ile ilgili bu proje, sadece tek bir yapıyı değil bütün bir körfezi, kıyıyı ve artalanını kendine konu edinir. Bu kapsamda İzmir Körfezinin en kuzeyindeki yay şeklindeki zonun Sürdürülebilirlik Kalkanı olarak kurgulanması ve S-Kalkanı’nın sürdürülebilirlik adına kente yeni bir model oluşturması önerilir. Sürdürülebilirlik khorası veya S-Kalkanı içindeki proğramlar DOĞA, ÜRETİM, EĞİTİM ve GERİ DÖNÜŞÜM temaları altında yer alır.
Projenin peyzaj kurgusu ekolojik, mekânsal ve temsil anlamındaki referanslarını İzmir coğrafyasının doğal ve kültürel unsurlarından alır. Bu kapsamda proje alanı yakın çevresini tanımlayan 4 unsur hem ekolojik yaklaşımı hem de tasarımın patern diline temel oluşturur. Bunlar makilikler ve zeytinliklerden oluşan doğal yamaçlar, Deltaların içerisindeki su altı dünyası ve işleyişleri, körfezi besleyen dereler ve son olarak da Ege coğrafyasının vazgeçilmez kültürel unsurlarından tarımsal peyzajlardır. Projenin sürdürülebilirlik anlamındaki referansları bu temel ekosistemlerdeki ekolojik işleyişlerin doğa tabanlı bir tasarım ile kentsel mekana yansıtılması üzerinden sağlanırken, Kentlilere coğrafyadaki çeşitliliği formlar ve materyal üzerinden anlatmaya da altlık oluşturur.
Peyzaj tasarımı çıkış noktasını İzmir’in doğal ve kültürel mirasından almakla beraber güncel şehircilik yaklaşımları ile gelecekte oluşacak değişiklikleri de göz önünde bulundurur. Bu kapsamda kentin giderek dikeyleşen mimarisinin siluet ve insan ölçeğinde oluşturacağı etkilere kentin ve kentlinin kendini adapte etmesi anlamında çok katmanlı bir yapıyı oluşturmayı hedefler. Bu çok katmanlılık ve yer yüzeyinden yukarıda oluşturulacak yeni peyzaj katmanı aynı zamanda iklim değişimi ile oluşacak deniz seviyesindeki yükselme veya ısı adası etkisinin gölgeler ile azaltılması ve çok katmanlı habitatların oluşturularak kümülatif faydanın iki boyutlu düzlemde olabileceklerden daha fazla elde edildiği bir durum oluşturmasına yarayarak adeta “bütün parçalarının toplamından daha büyüktür felsefesini” temsil eder.
İzmir körfezi yapılaşma anlamında giderek artan kat yükseklikleri ile siluetini hızla değiştiren bir süreç deneyimlemektedir. Bunun en bariz olduğu bölgelerden biri olan Bayraklı, S-Hub’dan körfeze bakıldığında yükselen gökdelenleri ile dikkat çekmektedir. Aynı şekilde Turan Mahallesinde yapılan imar planı gereğince çok yüksek katlı binalar kıyı boyunca yapılaşması öngörülmektedir. Körfez genelinde değişen bu silüete geliştirilmesi gereken refleks de bu gabariyi taşıyacak ve kentin kütle etkisi yanında algısal olarak yok olmayacak, çok katmanlı bir peyzaj yapısıdır.
Peyzajı üçüncü boyutta yükseltmek için körfez genelinde enerji anlamında pek çok işlevi yerine getirip halkın farkındalığının artmasına yönelik demonstrasyon üniteleri gibi çalışacak simgesel peyzaj yapıları tasarlanmıştır. Bu yapılar referanslarını İzmir yöresinin doğal peyzaj paterni olan deniz altı biyoçeşitliliği ve kültürel peyzaj yapısı olan sulama amaçlı konvansiyonel su deposundan almaktadır. Bu strüktürler de tema olarak 5 farklı enerji türü tanıtılmaktadır bunlar kinetik enerji, güneş enerjisi, rüzgâr enerjisi, dalga enerjisi ve biyokütle enerjisidir. Bu strüktürler aynı zamanda biyoçeşitlilik ve mikro klima oluşturma anlamında da önemli bir potansiyele sahiptir. İzmir gibi yazları güneşin etkisi ile düşen açık alan rekreasyon kalitesinin yeterli gölgeler sağlanarak artırılması yönünde de proje alanına katkı koymaktadırlar.
Liman bölgesinin Meles Deltası ile oluşturduğu tezatlık sürdürülebilir değildir. Tampon bir kullanımın varlığı doğal ve endüstriyel çevre arasında aşamalı geçişi sağlayabilir. Bu kapsamda Liman İşletmeleri alanının geçirimsiz yüzeylerinin yumuşatılarak iklim pozitif hale getirilmesi ve çevresel sürdürülebilirlik adına bir demonstrasyon bahçesi tasarımı önerilir. İzmir’in EXPO deneyiminin bir yansıması olacak şekilde sürdürülebilirlik temalı dünya bahçeleri ve İzmir’in sürdürülebilir bahçe tasarımı mirasını ortaya koyacak bir çevre merkezi, deniz içi ve karasal ekosistemlerin korunması için de bölgeye bir canlı laboratuvar niteliği kazandıracaktır.
Doğa ile ilişkileri kuvvetlendirmek için İzmir coğrafyasının bitki türlerinin eğitim amaçlı topluma tanıtıldığı bir meydanda sünger şehir atölyeleri, açık hava sergileri, konser ve söyleşiler düzenlenerek sosyal çevresel ve sosyal sürdürülebilirlik desteklenir. Habitat bahçeleri doğal bitki türlerinin iklim değişimine uyum kapsamında potansiyelini halka anlatmak üzere bilgi levhaları ve QR sistemleri ile donatılır.
Sosyal etkileşimleri artırmak dijital teknolojilerin ve sürdürülebilir enerji temasının parklarda program olarak kendini göstermesi ile yaygınlaştırılmaktadır. Proje yoğun kent dokusundan üst geçitlerle bağlantılar yapan strüktürlerin dijital etkileşim yüzeylerine dönüşerek interaktif deneyimlerin sosyal farkındalıkları artırmasına platform oluşturur. Enerji temalı peyzaj strüktürleri landmarklar olarak körfez boyunca üçüncü boyut etkisini artırarak, siluet oluşturur. Eğitim ve kendi kendine yeten sistemleri destekler.
Kentin yoğun trafiği kentlinin deniz ve doğa ile buluşmasında bariyer etkisi yaratmakta ve başta gürültü olmak üzere pek çok soruna sebep vermektedir. Kesilen bağlantıların onarılması adına dere koridorlarının doğallaştırılması, sünger şehir yaklaşımının en temel prensibi olarak önerilmektedir. Proje ayrıca, ulaşım koridorlarının sert zeminlerinde biriken yağmur sularının otoyolların yoncalarındaki yeşil alanlarda yönetilmesini öngörmektedir. Önerilen yapılandırılmış sulak alanlar trafik yerine doğanın sesinin yükselmesine imkân verecektir.
Bayraklı İskelesi yoğun imar faaliyetlerine sahne olacak bir kentsel dokunun denizle buluşturulduğu alandır. Arka planda yükselen gökdelenlerin etkilerinin dengelenmesi açısından enerjisini kendi üreten, karbonu tutan, su yönetimine katkı koyan peyzaj strüktürlerinin mekânın kimliğini tanımlayan unsurlar olması ve bunlar sayesinde oluşacak gölge alanlarda rahatlıkla rekreatif kullanımların yapılması mümkündür. Plaj aktiviteleri de Bayraklı’da oturanların denizle buluşmasına vesile olur.
Atıl duran endüstriyel işletme arazilerinde geri dönüşüm bilincini ve araştırmalarını destekleyecek işlevler olmalıdır. Mevcut yapıların dönüşümü, atık malzemelerin yeniden kullanımı için “döngüsel tasarım”ı destekleyecek atölyeler, satış alanları, eğitim alanları sosyal ve ekonomik sürdürülebilirlik adına faydalıdır. Mevcut malzemelerin yerinde yaratıcı şekilde kullanımı yaratıcı sektörlerinde geri dönüşüm sektörüyle beraber ilerlemesini destekler.
S-Hub İzmir Limanından Turan Mahallesine kadar adeta bir sürdürülebilirlik kalkanı gibi körfezi saran bir sosyo-ekolojik sistemin (S-Kalkan) beyni olarak çalışmalıdır. Etkisinin körfez geneline yayılması ve bu yapıda yürütülen çalışmaların uygulama olarak körfeze yayılması için S-Kalkan ile entegre olmalıdır. S-Hub yeşil ve kendi kendine yeter bir bina iken çevresindeki peyzaj da su yönetimi, biyo-çeşitlilik, yenilenebilir enerji kaynaklarının halkla sürdürülebilir bir park ortamında buluşturulduğu eğitsel bir deneyim ve demonstrasyon alanıdır. Doğanın Atatürk Kent Ormanı’ndan bütün bariyerleri aşarak İzmir’in doğal peyzajından gelen patern dili eşliğinde körfeze aktığı bir üretim, etkileşim, deneyim ve eğitim alanıdır.
S-HUB Sürdürülebilirlik ile ilgili yaklaşımında atık yönetimi, yenilenebilir enerji, döngüsel tasarım, biyoçeşitlilik ve doğa tabanlı su yönetimi başlıklarında İzmir’e model oluşturur. Atık yönetimi için yeşil sistemde kompost alanlarına ek olarak yapının programında da bir atık dönüşüm sistemi kurar. Yenilenebilir enerji anlamında körfez genelinde farklı yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanır. Döngüsel tasarım anlamında malzemelerin geri dönüşümü ve yeniden kullanılmasını destekler, yeni yapılan tasarımlarda modüler ünitelerle ilerde farklı amaçlarla kullanımları mümkün kılar.
Biyoçeşitlilik anlamında biyokütle bahçeleri, meyve ve aromatik bitki, C4 bitkileri bahçeleri gibi işlevsel bir bitki dokusunu yörenin kurak şartlarında kullanır. Su yönetimi anlamında ise su ayak izini küçültmek üzere bilinçli bitki seçimi, malç kullanımı ve geçirimliliği gözetirken yapıların çatılarından, yollar ve sert yüzeylerden gelecek yağmur suyunu da biyolojik hendeklerde toplar, bitkilerle filtreler, yeniden kullanım için sarnıçlara yönlendirir veya denizaltı canlılığı açısından denizle uyumlu bir şekilde buluşturur. İzmir’in Sünger şehir çalışmalarına katkıda bulunur.
Kapsayıcı ve çevre dostu bir çevre geliştirmek hedefinden yola çıkan proje şehirdeki yaşam şartlarını iyileştirir ve kentsel mekânı dönüştürür. Toplumun çevre kalitesi ve iklim değişimi anlamında bilinçli olması ve İzmir’in doğasının gerçeklerini kavramasını hedefler. Bu açıdan gerek atölye alanları gerekse de dış mekânda sunulan pek çok rekreatif aktivite esnasında deneyimleyerek öğrenmeyi sağlar.
Peyzajın salt bir kent estetiği ve rekreasyon eyleminin çok üstüne çıkıp eğitim aracı olmasını sağlar.
Deneyim üzerinden her yaş grubu insanın öğrenmesi nesiller arası komünikasyonu artırırken çevre bilincinin de artmasına vesile olur. Sosyal boyutu ile aktivite çeşitliliği sunan alan esnek bir programa fırsat verecek mekânlar oluşturur. S-Hub ve S-Kalkan için toplumun organize edilmesi ile gönüllü gruplar oluşturulup bunların körfez genelinde alanın yönetimi ve bakımı anlamında sorumluluk almaları önemlidir. Yıllık aktivite takvimlerinin bu sosyal sorumluluk kuruluşları ile organize edilmesi ve yıl boyu yaşayan bir alan elde edilmesini sağlar. Alana erişim ve alan içindeki sirkülasyonun her birey tarafından rahatlıkla yapılabilmesi için proje evrensel tasarım prensiplerini uygular ve mahallelerden deniz kenarına erişebilmek için bağlantılar sunar. Mevcutta bariyer olarak çalışan İZBAN hattı ve Altınyol Caddesinden yoğun mahallelere üst geçitlerle yürüyerek erişimi mümkün kılar.
S-Kalkan ekonomik anlamda sürdürülebilirliğini üretken peyzaj konseptiyle kazanır. Bilim ve Ekonomi ekseni ile Yaratıcı sektörlerin ve Dijital Sektörün inovasyon amaçlı buluştuğu merkez olarak faklı uzmanlıklardan insanları bir araya getirerek bu etkileşimle yapılacak üretimler neticesinde kendi ekonomisini kendisi yaratır hale gelir.
Alanda yapıla yapılacak biyokütle bahçelerinden elde edilecek biyoyakıt, meyve ve bostan alanlarından elde edilecek ürünlerin pazarlanması ve körfez boyunca yer alan sergi ve eğitim alanlarında yapılacak aktivitelerin gelirleri, farklı yenilenebilir enerji kaynaklarından elde edilen enerji ile alanın enerji ihtiyacının karşılanması gibi kurgular alanın kendine yeter hale gelmesini sağlar ve Belediyeye parkın yönetilmesinde yardımcı olur. Park içerisinde yer alan maker ve kodlama atölyeleri, geri dönüşüm okulları, enerji enstalasyonları ve S-Hub’ın bir Ar-Ge merkezi gibi çalışması ile yaratıcı ve inovatif sektörlerin İzmir ölçeğinde yaygınlaşmasına vesile olur.
Toplumun özellikle genç kesimlerinin girişimcilik ruhunu tetikleyecek öğretilerin geliştirildiği ve test edildiği bu alan aynı zamanda İzmir’in Fab-Lab programının körfezin kuzeyindeki yeni merkezi haline gelir.
AKTİVİTELER:
Doğa: Sulak alan deneyimi, kuş gözlem, habitat bahçeleri, doğa sesleri bahçeleri, sulak habitat tanıtımı, plaj aktiviteleri, su altı dünyası, karbon yutakları
Üretim: C4 üretim alanları, bostanlar, biyokütle bahçeleri, aromatik bahçeler, deniz altı keşfi, meyve bahçeleri, enerji peyzajları, dijital fabrikasyon
Eğitim: Doğa eğitimi alanları, permakültür alanları, enerji enstalasyonları, interaktif enstalasyon, sanat atöluyeleri, kodlama ve maker atölyeleri, deniz canlıları eğitimi
Geri Dönüşüm: Atıktan sanata atölyesi, fitoremediasyon alanları, atık ayrıştırma alanları, geri dönüşüm okulu, permakültür okulu, geri dönüşüm pazarı, su hasadı alanları
Çevresel Sürdürülebilirlik
Çevresel anlamda proje İzmir’in iklim değişimi ile daha da çok hissettiği kuraklık ve kentsel ısı adası etkisinin varlığını göz önünde bulundurarak kentin ısısını düşürmeyi, suya duyarlı bir şehir oluşturmayı, karbon yönetimini doğal yollarla desteklemeyi, alanda atık dönüşümü için mekanizmalar geliştirmeyi ve deniz altı ve karasal ekosistemleri güçlendirmeyi ve çevre kirliliğini doğa tabanlı çözümlerle azaltmayı hedefler.
Proje alanının kuzeyinde bulunan Güney Deniz Saha Komutanlığı ve ulaşım hatları tarafından kesilen Atatürk Kent Ormanının karakterini ve bağlantısını sürdürmek, doğal yapıyı denize ulaştıracak bir “ekolojik koridor” oluşturmak projenin ana tasarım ilkesidir. Bu transekt bağlantıyı İzmir Körfezi boyunca tüm kıyıya yaymak ve kentin içlerine doğru uzatarak diğer ekolojik koridorlar ile ilişkilendirmek, metropoliten kent ölçeğinde daha büyük bir “Ekosistem Ağı”nın parçası kılmak diğer hedefler arasındadır.
Bu doğrultuda, parsel ve etkileşim alanı bütüncül bir kurguda ele alınarak, doğal karaktere sahip bir yapay topografyaya dönüştürülür. Sünger kent hedefi doğrultusunda zeminin yeniden geçirgen kılınması hedeflenmiştir. Mevcutta atıl durumda bulunan arazideki beton zemin yüzey kırılarak, ortaya çıkan atık malzemenin farklı kullanımlarla geri dönüşümü sağlanmıştır. Beton moloz atıkların, yüksek yapılar arasında oluşacak anklavın arazi sınırlarını belirleyecek, uzun vadede içinde bitki yetişmesine izin verecek gabion duvarlarında, peyzaj içine dağıtılmış oturma elemanlarında ve denizde yaratılacak resif adalarında kullanılması, öngörülmüştür.
Anklavın sınırlarını oluşturan gabion duvarları boyunca kompleksin ve çevresinin afetler karşısında dirençliliğini sağlayacak, sel ve taşkın anlarında kentin altyapı şebekesinden bağımsız çalışabilen yaşamsal altyapı sistemleri (deniz suyu arıtma ve su hasadı teknolojileri, yenilenebilir enerji sistemleri, doğal ve pasif iklimlendirme sistemleri…vb.) ve bunların eğitim amaçlı demonstrasyonlarının gerçekleştirildiği geçit, bilgilendirme ve öğrenme mekânlarını içermektedir. Bu teknik ve öğrenim alanlarına ek olarak, farklı eğriliklerin ve yüksekliklerin oluşturduğu yapay topografya altında zemin kotunu (+ 001.00) ve etkileşim alanındaki kıyı parkını destekleyen kamusal programlar, çok amaçlı salon, sergileme, kafeterya, seminer-ders odaları yerleştirilmiştir.
Yapılı ve doğal çevre arasındaki kırılgan ve hassas dengeye vurgu yapmak üzere kütle, yapay topografyaya noktasal temas edecek biçimde konumlandırılmıştır. Vadi ile deniz arasında oluşan termal akışa engel olmamak ve ekolojik koridorun sürekliliğini kesmemek amacıyla yapılaşma, parselin uzun kenarları boyunca çizgisel kurguda uzanan ve zemine hafifçe değen narin iki ince yapı bloğu olarak kurgulanmış ve yapılaşma sınırında denize dik olarak konumlandırılmıştır.
Konutlar ve metro durağından yaklaşacak yayalar için kentsel bir podyum oluşturması düşünülen ve ziyaretçilere yönelik programları içeren kütle, parselin doğu sınırı boyunca çizgisel bir blok olarak + 001.00 m kotuna oturtularak, iki blok arasında kentsel bir ara yüz oluşturulmuştur. Programın gerekli kıldığı alansal büyüklükler esnek ve uyarlanabilir bir plan anlayışıyla ele alınarak, mekânsal büyüklükler minimize edilmiştir. Çok amaçlı salon, sergi-seminer odası, çocuk bakım birimi gibi sivil mekânların bulunduğu bu bloğa, sokak ve vadiden ulaşılan galerili bir fuaye ile iki yönden giriş verilmiştir. Zemin kotunda şeffaflaştırılan ana giriş ve fuaye cephesi, yatay akışlar ile sokak-fuaye-vadi sürekliliğini sağlarken, diğer taraftan düşey sirkülasyonlar iki bloğa ulaşımı sağlamakta ve iç dünyada görsel süreklilikler kurmaktadır.
Zaman içerisinde kent dışına taşınacağı öngörülen askeri alanın sınırından, yani Atatürk Kent Ormanı kenarından başlayıp denize kadar uzanan, çizgisel kesintisiz bir yaya aksı önerilmiş ve bu aksın yer yer yaya köprüsü olarak üst kottan ilerleyip, yer yer doğal zemin yapısı ile birleşerek platforma dönüşmesi, nihayetinde de ucunda seyir kulesi olan bir iskele ile sonlanması sağlanmıştır. Kuzey-güney doğrultusunda uzanan ekolojik koridor aksı boyunca gelişmesi hedeflenen kentsel ve mimari yaşantıyı oluşturmak üzere program bu aksın üzerinde iki blokta çözümlenmiştir. Ziyaretçilere yönelik mekânlar ile sürekli kullanıcılara ait ofis mekânlarının farklı kotlarda birbirine bağlandığı iki şeffaf kütlenin arasında oluşan ara yüz, kıyı ve artalanının birbirine bağlandığı, ekolojik koridorun ve vadi sürekliliğinin desteklendiği bir aks olarak kurgulanmıştır.
Etkileşim alanı içinde kalan ve imar planında park olarak ayrılmış alan, bütüncül bir yeşil vadi kurgusu içinde ele alınmış ve bu parka bakan ikinci blok da yapılaşma sınırında konumlandırılmıştır. Yaya platformundan bu bloğa erişimi sağlayan, + 007.00 m kotundaki ikinci girişi kentsel çerçeve olarak boşaltılarak hem doğu-batı yönünden esen hakim meltem rüzgârının binanın içlerine doğru sızması sağlanmış, hem de parka doğru görsel açılım sağlanarak kat bahçesi, teras olarak çalışacak bu açık mekânların, bloklar arasındaki ara yüzü zenginleştirmesi amaçlanmıştır.
Şeffaflaştırılmış ve zeminden kopartılarak hafifletilmiş yapı bloklarının dış yüzeyleri, doğal ve pasif iklimlendirme ilkeleri doğrultusunda çift cidarlı olarak tasarlanmış ve güneş kontrolünü sağlayacak geçirgen katmanlı yüzeyler olarak detaylandırılmıştır. “Karbon-sıfır” (Net-Zer0) ve “ileri dönüşüm” (Up-Cycling) ilkeleriyle uyumlu olarak, alandaki atık maddelerin ve sökülecek yapısal elemanların “yerinde” dönüştürülerek yeniden kullanılması hedefi doğrultusunda, cephede kullanılan metal yüzey katmanları, mevcut konteynerlerin sökülmesi ile ortaya çıkacak atık metal-alüminyum malzemenin dönüştürülmesiyle oluşturuldu.
Kentsel, çevresel ve peyzaj ölçeklerinde yukarıda detaylıca açıklanan Genel Sürdürülebilirlik Hedefleri doğrultusunda Sürdürülebilir Bina Performans Kriterleri maddeler altında toplanmıştır:
İzmir Sürdürülebilirlik Merkezi’nin kent içindeki konumuna ve yönelimine bağlı olarak oluşan, iklimsel ve çevresel koşullar, karasal ve deniz ekosistemleri ile olan hayati bağı, topografik yapısı, mevcut altyapı ve ulaşım sistemleri ile entegrasyonu ve yönlenmesi, afete karşı dirençli kent hedefleri ile etkileşimi ışığında “Bütünleşik Tasarım” (Integrated Design) kapsamında şu ilkeler göz önünde tutulmuştur;
Kentsel ölçekte, ulaşım arterleri ile kıyı bandı arasında sıkışmış olan araziye mevcut durumda toplu ve özel araç ile erişim sınırlı olup, Turan bölgesinden dar bir taşıt yolu ile ulaşılabilmektedir. İmar planında öngörülen ulaşım senaryosunun yakın zamanda hayata geçeceği tahmin edilmektedir. Bu nedenle, proje alanına ulaşım ve erişimin toplu taşıma ile, ağırlıklı olarak hafif raylı sistem ve otobüs ile gerçekleşeceği varsayılmıştır. Uzun vadede Turan kıyısına yapılabilecek iskelenin deniz yoluyla erişimi sağlayabileceği öngörülmektedir.
Ayrıca alana İZBAN durağına yaya erişimini desteklemek için alanın kuzeyinden bir yaya köprüsü, kıyıda da bir iskele yapılması önerilmiştir. İzmir Körfezi boyunca kesintisiz devam eden bisiklet hattından beslenecek tali bir bisiklet hattının bu bölgeye erişimi önerilmiştir. Kentin kıyı kesimlerine erişmekte dezavantajlı olan yaşlı, engelli, çocuk gibi kullanıcılar için kıyı boyunca elektrik enerjisiyle çalışan bir shuttle hattı da önerilmiştir.
Yarışma alanı ve etkileşim alanı kapsamında bulunan alan, imar planında park olarak ayrılmış ve mevcut durumda arazideki beton zemin dokusu sünger kent hedefi doğrultusunda yeniden doğal yapısına dönüştürülerek, geçirgenliği sağlanmıştır.
Sürdürülebilir Su Yönetimi, hem kamusal mekânların ve peyzaj tasarımının hem de yapıların projelendirilmesinde ana ilkelerden birini oluşturmaktadır. Bu temel ilke doğrultusunda öneri yapıların tümünde 5. cepheler yeşil çatı olarak tasarlanmıştır. Geniş çatı yüzeylerinde toplanan ve hasat edilen yağmur suları, filtrasyon sisteminden geçirilerek, toprak zemine taşınmakta ve buradan da yapay topografya altında oluşturulan gömülü yağmur suyu deposuna aktarılmaktadır. Yaklaşık hesaplamalara göre ihtiyaç olarak çıkan yağmur suyu depo kapasitesi 300 tondur. Söz konusu depo kendi içinde 2 bölüme ayrılmış, toplanacak suyun bir bölümü bina içindeki klozetlerin rezervuarlarına, diğer bölümü arazi içindeki peyzaja göre otomatik bahçe sulama sistemine verilmesi öngörülmüştür. Her iki sisteme de su bağlantıları yapılmadan önce arıtma sistemi kurularak gerek rezervuarların gerekse bahçe sulama sprinklerlerinin olası pislikler yüzünden zarar görmesi engellenmiştir.
Yapıların ihtiyacı olan temiz su deposu 20 ton, rezervuarlar için toplanması gereken minimum su deposu ise 8 ton olarak hesaplanmıştır. Bina içinde su verimliliğinin korunması için seçilen rezervuar kapasiteleri 2,5-4 l, lavabo bataryaları 1,3 l/d, duş takımları 6 l/dk, pisuarlar 1 l kapasitelerinde projelendirilmiştir. Vitrifiye seramik malzemeleri, zararlı bakteri gelişimini engelleyen antibakteriyel, kir ve kirli su tutmayan sırlı yüzey özelliğine sahip hijyenik ürünlerden seçilmiştir. Benzer biçimde, projede sıçratmayan ve su harcamadan hijyen sağlayan susuz pisuarların kullanılması hedeflenmiştir. Tüm lavabo bataryaların ısı ve debi ayarlı fotoselli olması, su israfının önüne geçilmesini sağlayacaktır. Ayrıca, tüm hidroforlar frekans invertörlü seçilerek, anlık ihtiyaç debilerine göre sistemin çalışması sağlanmıştır.
Binaların tüm cephelerinde, çatı ve döşemelerinde TS825 Isı Yalıtım Programı kullanılarak hem ısı hem de su yalıtımı yapılmıştır. Bina dış duvar cephelerinde gölgeleme faktörleri artırılarak, özellikle yaz aylarında mekân içlerindeki ısı kazançlarının azaltılması, böylece soğutma için gerekli donanım kapasitelerinin düşük tutulması hedeflenmektedir.
İç ortamlara sıcaklık, nem ve CO2 sensörleri entegre edilerek, ısıtma-soğutma ve taze hava ihtiyaçları anlık veri akışlarına göre, otomasyon yapılarak karşılanacağı öngörülmektedir.
Yapılaşmanın deniz kenarında olması sebebiyle, doğal ve büyük bir kaynak olan deniz suyunun, iklimlendirme sisteminde kullanılması amaçlanmaktadır. Hesaplamalar sonucu çıkacak olan ısıtma/soğutma kapasitelerine göre Su Kaynaklı Isı Pompası sistemi kurulacaktır. Böylece hem enerji tasarrufu hem de karbon salımı azaltımı sağlanmış olacaktır.
Dünya Sağlık Örgütü’nün salgınların gelecekte de olacağı ihtimalini yüksek bulması sebebiyle, binada iklimlendirme sistemlerinde ısı geri kazanımlı, ancak salgın dönemlerinde %100 taze hava ile çalışacak klima santralleri ve diğer havalandırma ekipmanları ile entegre kullanılması planlanmıştır. Bununla bağlantılı olarak, klima santralleri, ısıtıcı ve soğutucu bataryaları su kaynaklı ısı pompası ile beslenecektir. Söz konusu sistemler mekân içlerinde konumlandırılacak sensörlerden gelen anlık verilere göre çalışacak olup tüm ekipmanlar frekans invertörlü olacaktır.
Yapıda ve açık alan düzenlemelerinde yerel ve geri dönüştürülmüş malzemeler kullanılacaktır. Alanda mevcutta atıl durumda bulunan beton yüzey kırılarak ortaya çıkan atık malzeme, önerilen mekânsal kurguda farklı kullanımlarla geri dönüşümü sağlamak hedefiyle arazi sınırlarını belirleyen, uzun vadede içinde bitki yetişmesine izin verecek gabion duvarlara, denizde yaratılacak resif adalarına, oturma elemanlarına dönüştürülecektir.
Mevcutta alanda bulunan konteynerlerin sökülmesi ile çıkan atık, metal-alüminyum malzemenin cephe panellerinde, güneş koruyucu eleman olarak değerlendirilecektir.
DOĞAL AYDINLATMA
Yapıların ve mekânların derinlikleri, doğal gün ışığından en fazla düzeyde yararlanabilecek şekilde projelendirilmiştir. Gerektiği noktalarda, gün içinde doğal ışıktan maksimum yararlanabilmek için, hacmin en derin noktalarını aydınlatmak üzere pencerelerde “ışık tepsisi” (light-tray) tekniği kullanılacaktır. Ayrıca, yapay aydınlatma armatürlerinin operasyonu, dış duvar/pencere düzlemine paralel olarak diziler halinde (yakın, orta kısım ve derin kısım), dış aydınlık düzeyine bağlı olarak enerji tasarrufu açısından ayrı olarak sensörlerle otomatik kumanda edilebilecek şekilde projelendirilecektir.
HAVALANDIRMA
Tüm ortamlarda iç ortamdaki sıcaklık, nem ve CO2 miktarları, sensörlerle anlık veri olarak ölçülecek, ısıtma ve havalandırma sistemin için gereken temiz hava gereksinimi optimum düzeyde tutabilecektir. Cephe düzeninde, açılabilir ve doğal vantilasyondan yararlanabilecek sistemler tercih edilmiştir. Yoğun kullanıcıya sahip konferans ve toplantı salonlarında, klima sistemleri ayrı olarak projelendirilecek, taze hava girdi yüzdesi en yüksek oksijen gereksinimine göre tasarlanacaktır.
Sel ve su baskınlarına karşı, sünger kent uygulamaları ile geçirimli yüzeyler, taşkın yayılım alanları ve hendekleri gerçekleştirilecektir. Yapının afet durumlarında kentin altyapı şebekesinden bağımsız çalışabilen kendi kendine yeterli (self-sufficient) yaşamsal altyapı sistemlerine sahip olması (deniz suyu arıtma ve su hasadı teknolojileri, yenilenebilir enerji sistemleri, doğal ve pasif iklimlendirme sistemleri…vb.) ve bu sistemlerin taşkın zamanlarında zarar görmemesi için zemin kotundan en az 150 cm yukarıda konumlandırılmaları planlanmıştır.
Tsunami etkilerini kırmak üzere, deniz-kara buluşmasında doğal taş bloklarla deniz amfileri ve denizaltı dalgakıranları oluşturulmuştur.
Sıcak dalgalarına karşı, peyzaj tasarımı ve C4 bitki zonları gibi dayanıklı malzemelerin seçimleri korumacı ve önleyici bir rol oynamaktadır.
Depremselliği ve aktif fay hatları açısından İzmir’in çok kritik bir alanında yer alan projenin taşıyıcı sisteminde çelik çapraz gergiler ve temelinde de deprem izolatörleri kullanılacaktır.
Yapı dış kaplama malzemelerinde, olası yangın tehlikesine karşı dayanıklı malzemeler ve boyalar seçilecek, iç mekânda “intumescent” boya kullanılarak, yangın tehlikesinde geciktirici yalıtım sağlanacaktır. İç mekân partisyonlarında, özellikle bilgi-işlem ve benzeri kritik alanlarda metal çerçeveli kapılar ve intumescent fitil kullanımı ile yangının ulaşımı geciktirilerek kritik mekânlarda güvenlik oluşturulacaktır. Yangın merdivenlerinin yerleri, ilgili yönetmelikler çerçevesinde saptanacak ve tasarlanacaktır.
Kütlede ve açık alanlarda yer alan farklı işlevler;
Ofis ve çalışma alanları,
Ortak mekânlar;
İşlik ve Laboratuvarlar,
Kütüphane ve Bilgi-İşlem Merkezleri,
Destek Servisleri,
Açık alanlar ve etkileşim alanları olarak gruplandırılmış; kapalı mekân programları ise ziyaretçilere yönelik mekânlar ile sürekli kullanıcılara ait ofis mekânları olmak üzere farklı kotlardan birbirine bağlanan iki ayrı kütlede çözülmüştür.
Bu mekânsal gruplama, farklı kullanıcıların, değişen mevsim koşullarında, yakın çevre ve kıyı hattı boyunca kuracakları çeşitli eylemler ve etkileşimler göz önünde bulundurularak tasarlanmıştır.
Enerji tüketiminin kayda alınması (güneş kontrolü, soğutma harcamalarında kayda değer azaltma olanağı sağlanması, aydınlatma enerjisinden tasarruf için iç ve dışta uzayan “light-tray”lerle az elektrik tüketiminin sağlanması, fotosel ayarlı aydınlatma sistemlerinin kullanımı)
Tüm enerji tüketiminin kontrolü ve performans analizinin (aydınlatma, ısıtma, su, vb) karşılaştırmalı olarak yapılması;
Her türlü bakım-tamir vb masraflarının kaydı ve kontrolü operasyonel yönetişim modelinde takip edilecek unsurlardır.
Yapıların ısı kayıp ve kazancı, maksimum verimlilik sağlamak amacıyla güneşe ve mevsimsel rüzgârlara bağlı olarak tasarlanmıştır. Yapıların güney cephelerinde güneş kırıcı yatay cephe panelleri, batı ve doğu cephelerinde ise güneş kırıcı düşey cephe panelleri kullanılarak, güneşin yıpratıcı etkileri kontrol altına alınmış, güneş ve ısı kontrollü Low-E camlı çift cidarlı cephe sistemi sayesinde de yapının doğal iklimlendirme ve havalandırma sistemine destek olunmuştur.
Bina iki ayrı yapı bloğundan oluşmasına karşın, iki ayrı blok temelde bir bütün olarak çalışacaktır. Doğal zemin altında bulunan kısımda betonarme perdeler kullanılarak rijitlik oluşturulacaktır. İlk yapı bloğu 8 katlıdır, 350*1000 cm’lik akslara sahip olmakla birlikte kat yükseklikleri 350 cm’dir. Diğer yapı bloğu da 8 katlı olup, 350 cm’lik kat yüksekliğine ve 750*1000 cm’lik akslara sahiptir.
Yapı malzemesi olarak, BS40 (C40) betonu ve B 420C yapı çeliği, hasır sınıfı STIV, yapı çelik sınıfı ST37, ST44, ST52 kullanılacaktır. Stud Çivileri S235J2+C450 kalitede olmalıdır. Yapı çeliğinde yangın ve korozyona karşı koruyucu önlemler alınacaktır.
Projede alınacak yükler esas olarak TS 498’deki Yük Şartnamesi’ne uygun olacaktır. Yapı üzerindeki kar yükleri TS EN 1991-1-3 ve rüzgâr yükleri TS EN 1991-1-4 standartlarına uygun olacaktır. Yapılar arası geçişi sağlayan çelik konstrüksiyon köprüler yapıdan ayrı tasarlanacağı için yapılar ile temas ettiği noktalarda mesnetler oluşturulup yükleri yapılara verilecektir. Proje TBDY 2018 Yönetmeliğine ve bu yönetmeliğin atıfta bulunduğu diğer yönetmeliklere uygun olarak çözülecektir.
Yapay topoğrafya altındaki kat, betonarme perdeler ile rijit kat olarak yapılacaktır. Bina blokları taşıyıcı sistemi süneklik düzeyi yüksek çerçevelerden oluşan, kompozit taşıyıcı sistem olarak tanımlanacaktır. Sistem yürürlükteki şartnamelere uygun olarak, ekonomik ve mimariye uyumlu olacak şekilde boyutlandırılacaktır. Minimum boyut olarak kolonlarda 60 cm çaplı kompozit kolon düşünülecektir. Kompozit yapı için kirişler çelik profillerden oluşturulacaktır. Kompozit döşemelerde trapez saç üzerine çelik hasır ve beton döşeme tasarlanacaktır. Perdeler için minimum 30 cm kalınlık düşünülecek olup, bodrum perdeleri için gerekli su yalıtımı özellikle talep edilecektir.
Yapıda kirişsiz radye plak temel sisteminin kullanılması öngörülmüştür. Üstyapı doğal zemin kotundan sonra ayrılarak, yapılacak dinamik analizler sonrasında yapının burulma etkileri minimuma indirgenecektir. Radye temel, zemin durumundaki olumsuzlukları en aza indirilmesi için bütün olarak modellenecektir. Temelde su yalıtımı için gerekli önlemler belirtilecektir. Temel mevcutta bulunan dolgu kısım kaldırıldıktan sonra doğal zeminde imalata başlanacaktır. Sıvılaşma riski ve taşıma gücünün olumsuzlukları için zeminde, yapılacak Zemin Etüt Raporu’na bağlı olarak iyileştirme yapılacaktır.
Örnek olması için verilen Zemin Etüt Raporu doğrultusunda yapılacak kazı miktarı ve derinliği dikkate alındığında iksa çalışmasının yapılması açıkça zorunlu görülmektedir. Yapılacak kazılar için 31.08.2018 tarihli Çevre ve Şehircilik Bakanlığı “Kazı Güvenliği ve Alınacak Önlemler” Genelgesi esas alınacaktır. Uygulanacak iksa sistemi ve kazı projesi geoteknik mühendisi tarafından hazırlanacaktır.