Alpcan Balcı, Ege Can Yalçın ve Hazal Özkan'ın Kaira Looro Architecture Competition 2023 için hazırladığı proje.
Güney Senegal bölgesinde bulunan Sare Yoba’da kurulması planlanan okul yapısı akademik bir yerden çok daha fazlasıdır ve belki de bölgenin koşullarından dolayı elinden geldiğince de fazlası olmaya çalışmalıdır. Neredeyse tüm vakit ve enerjilerini ancak temel ihtiyaçlarını giderecek aktivitelere ayırmakta olan bölge nüfusunun eğitim ile kendilerini ileriye taşıyabileceklerine şahit olmaları gerekmektedir. Çocukların eğitim görürken onların barınma ihtiyaçlarını karşılayabilmenin ötesinde, okul mekanı onları dünyaya bağlayan ve onlar için yepyeni imkanların sunulabileceği bir insani merkez oluşturma işlevini üstleniyor. Bu bağlamda hem mimari hem de yapını kendisi sembolik bir anlam da kazanmış oluyor.
Yapının tasarımına belirleyici olan iki yaklaşım bulunmakta. Bunlardan bir tanesi sosyal etkileşim alanlarının tüm mekan kurgusu içerisinde belirleyici ve önde gelen fonksiyonu olma gerekliliği. Zira bu şekilde kurgulanan karşılaşmaların öğrencilerin psikolojik gelişimini desteklediği birlikte iş yapabilme kabiliyeti kazandırdığı kanıtlanmış durumda. Bir diğer önemli tasarım kriteri ise böyle bir yapının sembolik değerinden faydalanma fikri üzerine geliştirildi. Çatıdan yapının tam ortasındaki bir filtre duvarına doğru toplanan yağmur suyu yapının bölgede temiz su kıtlığı konusunda farkındalık yaratması için sembolikleştirilerek vurgulanıyor.
Yenilikçi bir bakış açısıyla yapının makineleştirilmesi sağlanıyor. İki farklı eğimdeki çatıdan gelen suların ortada içerisi sırasıyla farklı yoğunluktaki filtrasyon malzemeleri ile dolu olan bir duvara akması sonucunda ortasında büyük bir temiz su filtresi barındıran yapı ortaya çıkıyor. Yağmur suyunun kullanımı ve ıslahı bu gibi temiz suya ulaşımın zor olduğu bölgelerde daha da önemli bir hale gelmekte. Yapı bu yönüyle de kendisinin ötesinde bölgeye de faydalı olabilme amacı içerisinde buluyor kendini. Stratejik olarak ortaya konumlandırılan bu filtrasyon duvarının her kullanılan mekanda bir şekilde deneyimlenebilmesi ise çocukların bu konuyu bizzat deneyimleyerek öğrenebilmelerine olanak sağlıyor.
Laboratuvar bilinçli olarak iç bahçeye açılan amorf bir mekan şeklinde ele alındı. Bu çocuklara hem belirli sınırlar içinde kalmamak için bir cesaret oluşturmakta hem de açılır kapanır sistemler ile birlikte iç ve dış mekanı birlikte kullanabilme şansı verebilmekte. Açıldığı ortak avlu, okulun ana sosyal mekanlarından birini oluşturmakta. Bu da laboratuvar deneylerini okuldaki diğer çocuklar tarafından da izlenebilir kılmakta. Sosyal etkileşim alanlarına verilen önem doğrultusunda kantin ve yemek yeme alanları gibi insanların bir araya gelmeleri beklenen diğer birtakım alanlar da iç avlunun çeperinde konumlanmış durumda. Ortak bir yere açılmak üzerinden kurdukları ilişkiler mekanların sınırlarının silikleşmesine yol açarak birlikte yaşam kültürünü çocuklara öğretmek açısından faydalı bir zemin hazırlamakta. Bunlarla birlikte okulun altı adet geniş derslik mekanı bulunmakta. Her biri 25 öğrenci kapasitesine sahip olup güneş ışığını düzenleyen kumaş güneşlikler ile donatılmıştır. Kumaş güneşlikler ışık geçirgen bölücüler olarak hem çevreci hem de bütçe açısından mantıklı çözümler olarak kullanılmışlardır. Bu kumaş bölücü parçalar aynı zamanda cephenin tasarımında da önemli bir role sahiptir. Sıkıştırılmış toprak duvarları dışarıdan esen rüzgar ve güneşten koruyarak yapının ömrünü uzatırken içerideki sıcaklığı da kontrol altında tutmaktadır. Ayrıca öğrenci etkinliklerindeki aksamaları en aza indirmek için ofis, revir ve stok odası stratejik olarak ayrı bir koridor üzerinde konumlandırılmıştır.
Projede kullanılan malzemeler için titiz bir seçim süreci yürütülmüştür. Bu süreçte bulunabilirlik ve yerel kaynak kullanımı gibi faktörler dikkate alınmıştır. Beton döşeme zemininin yerden yüksek olması gibi yaklaşımlar temiz ve hijyenik bir ortamın korunmasının önemini vurgular niteliktedir. Duvar inşaatında ise bölgede bulunan hazır ve sürdürülebilir bir kaynak olan sıkıştırılmış toprak tercih edilmiştir. Bu karar, sadece ekolojik bir katkı sağlamakla kalmaz, aynı zamanda sıcak günlerde iç mekan sıcaklığını düşük tutma avantajını da sunar. Bina cephesindeki açıklıklar, avluya bakan laboratuvarlar ve mutfak gibi alanların cephelerinde kullanılan bölücü elemanlar hafif bambu malzemeden özenle şekillendirilmiştir, bu da kolay açılıp kapanmaya olanak tanır. Yapı, yerel geri dönüştürülebilir kaynaklarından elde edilen ondüle metal levhalarla kaplı çatı ile örtülmüş, yörenin karakterine uygun ahşap kalaslar üzerine inşa edilmiştir. Son olarak, tasarım, dikkatlice seçilmiş kum, çakıl, kömür ve geri dönüştürülmüş kumaşın kombinasyonundan oluşan oldukça etkili bir su sızıntı duvarını içermektedir. Bu doğal filtrasyon sistemi, süzülen yağmur sularından herhangi bir kirliliği verimli ve etkili bir şekilde uzaklaştırmak amacıyla tasarlanmış olup, nihai üründe yüksek bir saflık ve kalite sağlar. Genel anlamda malzeme seçimi sırasında özellikle bitmişlik oranı çok yüksek olmayan malzemelerin seçimine öncelik verilmiştir. İnşaat süreci sırasında malzeme konusunda sıkıntı yaşanması durumunda kolaylıkla bölgede bulunan lokal muadili ile değiştirilebilecek temel malzemeler seçilmiştir.
Yapısal tasarım, titizlikle yerleştirilmiş sağlam bir ahşap kalas çerçeve sistemine dayanmaktadır. Gerekli strüktürel desteği sağlamak için yapının yapılacağı bölgede öncelikle toprak ve çakıl katmanları düzlenip sıkıştırılacak, ardından da ahşap kalasların yerine konulması ile beton dökme işlemi başlayacaktır. Aynı zamanda su filtrasyon duvarından elde edilen tüm suyun tek bir noktada toplanabilmesi için gerekli olacak drenaj sistemi de bu aşamada inşaa edilecektir. Dikey ahşap sütunların yerleştirilmesinin ardından sıkıştırılmış toprak duvarlar inşaa edilecektir. Bu sıkıştırılmış toprak duvarların inşası sırasında bölgedeki yerel malzemelerden olabildiğince fazla kullanılması yapının yere ait olması açısından da önemli bir rol oynayacaktır. Sıkıştırılmış toprak duvarlar bir kalıp sistemi ile yapıldığından, aynı anda yapılmak yerine belirli bir yapı sırası ile inşaa edilecektir. Çünkü sıkıştırılmış toprak için kullanılacak olan kalıp malzemesi aynı zamanda bu fonksiyonu yerine getirmesinin ardından su filtrasyon duvarının çeperi olarak yapıya kullanım ömrü boyunca eşlik etmeye devam edecektir. Bu süreçte sıkıştırılmış toprak duvarlar ve dikey ahşap taşıyıcılar kurulduktan sonra görece daha basit bir inşaa süreci geriye kalmaktadır. Çünkü çatı olabildiğince hafif modüler bir birleşim sistemi
ile bu düşey elemanlara taşıtılacaktır. Temel birleşim yöntemleri ile oluşturulacak olan çatının taşıyıcı sistemi suyu toplamak için gerekli olan eğimi oluşturmak için büyük öneme sahiptir. Son olarak da metal sac levhalar ile kapatılacak olan çatı, yapıyı kapalı bir hacim haline getirecektir. Bunun ardından hareketli bölücü elemanların üretimi ve yerleştirilmesi gerekmektedir. Ancak bir aciliyet taşımamaktadır çünkü tasarım genel olarak mekanların geçirgenliği üzerine kurulmuştur.