PROJE RAPORU
Bu anıt; Topçu Yüzbaşı Mustafa Ertuğrul Aker, Topçu Teğmen Yusuf Ziya Erdil ve tüm şehitlerimizin bu memlekete verdikleri emeklerin ışığında, bir ulusun bağımsızlık mücadelesinin anıtı olacaktır. Saygı ve şükranla…
Anıtlar, umut ve keder taşırlar. Ancak umut kedere galebe çalar.
Bugün; savaşın getirdiği yoksulluk, zorbalık, sefalet ve ölümler; demokrasiyle, barışla, saygıyla, insan haklarıyla dengelenir. Bir yanda savaşın ağırlığı varken, öte yanda bağımsızlığın hafifliği vardır. Tarihimizdeki savaşların tüm ağırlığının ardından kazanılan bu bağımsızlık, umutla beslenir. Tüm bu emekler; bizle için geçmişe saygı, geleceğe umutla bakmaktan yanadır.
Bölgenin barındırdığı potansiyel ve geçmişinden günümüze taşıdığı dinamik duruş, tasarım fikrinin temelini oluşturacaktır. Üretilecek anma mekânı ile anıt, çevre için bir merak unsuru olmanın ötesinde toplu düşünme ve öğrenmeyi teşvik eden birleştirici ve barışçıl bir amaca hizmet edecektir. Denge, ziyaretçi için hem bir anma hem de bir toplanma alanıdır. Burada birbirine bireysel olarak yabancı olan ancak bir adım geriden bakılıp düşünüldüğünde ortak dünyada yaşayan bir grup insanın birliği vardır. Bir otodidaktif eylem olarak verilen mesaj; tüm bu tarihsel süreç ve kayıplar göz önüne alındığında, birlik ve beraberliktir.
Tasarım, nesnenin sergilenmesinden ibaret değildir. Nesne ve etrafında oluşturduğu “anma alanı” birçok potansiyel taşır. Farklı deneyimlere olanak sağlar. Bu alan, her şeyden önce kamusaldır. Kamuya ait olandır. Ziyaretçisini davet eder ve ona “bir destanı” anlatır. Tasarlanacak anıt, potansiyel bir hafıza mekânı, bağımsızlık ve umut simgesidir. Onu deneyimleyene tefekkürü salık verir.
Malzeme, rengi ve dokusu ile kıyı ile bir zıtlık oluşturur. Bu zıtlık, savaşın ve silahların deniz ile bağlantısına da gönderme taşır.
Ziyaretçinin mekân ile kuracağı bağ, görünenden çok daha derindir. Mevsime bağlıdır, zamana bağlıdır, diğer kullanıcılara bağlıdır. İmgeleşmiş bir anıt fikrinin bağlamı ile birlikte çalışarak kolektif hafızaya iz bırakması beklenmektedir. Toplumsal belleğin canlandırılması ve geleceğe aktarılması, kültürel bir amnezinin önüne duvarlar çekilmesi ile mümkündür. Bu amaçla yer’in hem geçmişi vurgulanacak hem de bu geçmişin geleceğe aktarımı desteklenecektir.
Anıtın düsturu; anma eyleminin, anma nesnesi ve ziyaretçi arasındaki bir etkileşimden ibaret kalmamasıdır. Çünkü ziyaretçinin pasifliği anıt kavramına bir “dokunulmazlık” verir. Ancak günümüz, kutsanan değerleri dev yapılar üzerinden aktarmak için oldukça yeni bir gündür. Anıt artık anma ritüeli ile hissedilen, deneyimlenen bir yapıdır. Anıtın kendisi de ziyaretçisi de aktifir. Üstelik mekanizma, bu iki aktörün etkileşimi ile çalışır. Okuyucusu olmayan bir kitabın anlamsızlığını düşünün; anıt, ziyaretçisi ile anlam bulacaktır.
Bütün bu değerlerin günümüzü yakalaması için insanı teknoloji ile aktif tutan, dinamik bir tasarım önerisi geliştirilmiştir.
Heykelin algısının ölçeğinin yakın çevreden başlayarak “biçim” ve “ışık” vasıtası ile kentsel alana yayılması planlanmıştır. Işık, bir çağrışım yaratır. Geometrik anlamda bağlamı içerisinde yarattığı aykırılık ile öne çıkar. Ancak bu anıt mekanı ile düşünüldüğünde, Cumhuriyet Meydanı ile yaratacağı toplanma alanı sayesinde bölge içerisinde çözünerek aykırılığını sönümleyecektir. Ayrıca üretilen yardımcı mekanlar ile ziyaretçileri ve kentliler için zaman geçirme, bekleme, buluşma, dinlenme hatta öğrenme alanı olacaktır.
Gündüz ve gece, aydınlık ve karanlık, yalnızlık ve kalabalık değişimleri ile algılanışı tamamen değişecektir. Anıt içinde bulunduğu an’a göre kendisini ve etkisi ile de çevresini dönüştürür. Böylece yaratılan dinamizm ile izleyen-izlenilen nesne arasında bir etkileşim kurulur. Nesnenin hacimsel olarak baskın olmaması, yer yer geçirgen bir arkaplan sağlar durumu sayesinde kent açısından denizi deniz açısından ise kenti bir fon olarak kullanır. Bu fon heykelin kendisi ile etkileşimdedir. İkincil olarak çeşitlilik ve bir aradalık eylemine gönderme taşır.
Simgesel bir okuma ile başlatılan ancak temelinde bu okumanın öğretileri üzerinden şekillenen bir süreç yaratılmıştır. Denge, sürece dair bir öğreti ve keşif mekanıdır.
Türk ulusunun bağımsızlık mücadelesi, bilimin aydınlığı ve insan yaşamının kıymetini birlikte yaşatacak bir tasarım üretilmiştir. Tasarımın deniz üzerinden okunacak büyüklük ve görkemde olması ise, tıpkı bir deniz feneri gibi bir yol göstericilik, hedef, erek göndermesidir. Ortak bir niyetle bir arada bulunan kahramanlarımızın bize sunduğu gelecek güzel, umutlu günlerin ifadesidir.
Mandaya, himayeye, boyun eğmeye karşı bir milletin kuşaklar boyu aktarılacak hislerinin temsilidir.
“Yeni” tarihe olan göndermeler, bölgenin en “eski” kültürlerine yapılan göndermeler ile birleşir ve kentsel hafızayı her katmanı ile koruyan, taze tutan bir yapı üretir. Yeni dinamizm, hayatın kendi dinamizmi ile kaynaşır. Kendini ve öğretisini bu döngü içerisinde var eder.
Ölüm, son değildir. Böyle kahramanlıklar ardından ise esas ölüm, unutulmaktır. Anma eylemi de bu yüzden önemlidir. Ortak bir geçmişe sahip olma ya da gelecek gayesi taşıma ile bir araya gelen farklı farklı ruhlar, ölen kişi üzerinden bir fikrin devamlılığını üretir. Bu nedenle anıt, insan odaklıdır. Kullanıcı ile etkileşime giren bir tasarım önerilmiştir. Limana demir atmak için gelen teknelerle birlikte tasarım alanına yaklaşan “insan”, anıt için bir girdi oluşturur. Bu girdinin alındığı nokta ise deniz hareketliliğidir. Kıyıya yanaşan tekneler bir dalgalanma yaratır ve günümüz teknolojisi bu dalgayı bir veri olarak ele alıp ışığa çevirecektir. Aynı zamanda, anıta karadan yaklaşımlar için de bir veri sistemi yer alacaktır. Yerdeki basıncın artması, yani yeniden ziyaretçilerin bölgeye yaklaşması ile birlikte anıt yeniden ışıldar. Bütün bu verilerin referansı insandır, insanın anıt için anlamı ise yeniden hatırlanmaktır.
Gündüzleri Likya’nın ismine yaraşır bir güneşe sahip bu alan, geceleri de deniz dalgaları ile ışıldayacaktır. Üstelik bu ışık, ulusumuzun bağımsızlık mücadelesini anlatan anıt üzerinden yansıyacaktır. Suyun şahitliği tıpkı Zadar’ın Sea Organ’ı[1] gibi üreteceği ses ve enerjiyle, anıtta yankı bulacaktır.
Bağımsızlığı, boyun eğmemeyi, özgürlüğü, bu uğurda çokça tükenen ancak yeniden ve yeniden var olan umudu temsilen; gelecek hür ve güzel günlere gönderme yapmak üzere göklere bakmakta olan bir kuş gövdesi soyutlanmıştır. Gövdenin dairesel forma yakınlığı, hayatın ve toplumsal düzenin içinde bulunduğu döngüyü temsil etmektedir.
Anıtın merkezi duruşu, ziyaretçisi için bir konfor alanı yaratır. Bu sayede anma eyleminin trajedisi kendi huzur ortamına kavuşur.
Denge, ikiliğin alışılmadık ifadesidir. Unutmak ile hatırlanmak, savaş ile barış, tutsaklık ile özgürlük gibi kavramların; “eşit” bir şekilde olmadan da sistemi “doğru” bir biçimde çalıştırabileceğinin göstergesidir. Denge, her zaman eşit dağıtılan değildir. Bazen kedere umut ağır basmalıdır, tutsaklığa ise özgürlük. Biçimdeki “dengesizliğin” sebebi budur.