Proje Raporu:
Problem: 21. yüzyılın Dünya’sında Teknik Üniversite Tasarlamak
21. yüzyılın dünyası herşeyin birbiri ile daha girift ilişkilerle bağlı hale geldiği karmaşık bir dünya. Bugün beklenmedik gelişmelerin beklenmedik coğrafi noktalardan çıktığına, bir noktadaki basit bir olayın, dünyanın çok uzak bir köşesinde hatırı sayılır bir insan kitlesinin yaşantısını kökten değiştirebildiğine tanık olunabiliyor. Bu eğilimin giderek artacağını söylemek zor değil.
Beklenmedik etkileşimlerin aniden belirdiği, çevrenin giderek daha da tehdit altına girdiği, ve gerçekleşen olayların boyutlarının da bugüne kadar görülmeyen büyüklüklere ulaşabildiği bir gezegende yaşanıyor artık. Yakın zamanda büyük çevresel sorunların ve sıkıntıların başgöstereceği anlaşılabiliyor.
Bu sorunların çoğundan 20. yüzyılın teknolojisi ve daha çok da bu teknolojinin kullanım biçimleri sorumlu ise, önümüzdeki dönemin teknolojisi ve bu teknolojinin kullanımının sorunların bir kısmına acil yanıtlar bulabilecek nitelikte olması gerekiyor. Teknik personelin, yeni bir dünyanın sorunlarına yanıtlar arayabilecek bir eğitimden geçmeleri şart. Sorunların doğasına dair bir bilincin yerleşmesi, çözüm arayışının bir parçası olunabileceğine ve harekete geçilebileceğine dair bir cesaret ile aşılanmış olmaları gerekli.
Bunun yanı sıra teknik bilginin doğası da değişiyor: bilginin, adına disiplinler veya dallar denen kanalların tekelinden giderek sıyrıldığını gözlemliyoruz. Klasik kategorilerin hala varolduğunu, ama bunun yanında bu kategorilerin arasındaki iletişimin niteliksel ve niceliksel olarak arttığını görüyoruz. Örneğin günümüzün mühendisi, yalnız eğitimini aldığı dalın çevresindeki dallardan değil, biyoloji ve sosyoloji gibi üretilen teknolojinin çok farklı sonuçlarının da tartılabileceği alanların metodlarından haberdar olmalı.
Araştırma – geliştirme (ARGE), akademik araştırma, uygulama, eğitim, aktivizm gibi aynı konuya ilişkin farklı hareket biçimlerinin arasındaki farkların azaldığı gözlemlenebilir. Her bir hareket biçiminin kendine has bilgisini bugüne dek üretegeldiğini biliyoruz. Özellikle eğitilmiş personelin bu bilgi türleri arasında sıklıkla pozisyon değiştiriyor ve bu hareketlilik kalitesi kabul gören üniversitelerin çevresinde yoğunlaşıyor. Bir başka bakışla, hareketliliğe olanak sağlayan üniversiteler, kalitelerini bugünün rekabet ortamında da sürdürebiliyorlar.
“Atölye kültürü”, önümüzdeki dönemde teknik bilginin üretimi ve paylaşımı konusunda bir model olabilir. Dünyada çeşitli yerlerde uygulanan, farklı yerlerde farklı başarı düzeyleri yakalayan bu modelde üniversite eğitimi uygulamanın farklı yönleriyle sürekli ve canlı bir bağlantı içinde. Günümüz Türkiye’sinde “üniversite – sanayi işbirliği” gibi inisiyatifler, teknik fonlarla desteklenen doktora tezleri, KOBİ’lerin ticaret odaları aracılığı ile üniversite öğrencilerine ve bazı dallarla tanıştırıldığı programlar, teknokentler bu ilişkinin kurulması için düşünülmüş deneyler.
Tarihsel-Kültürel Bağlam
Planlanan kampüsün sosyal kurgusunun kendisine referans veren iç hacimler ve öbekler yaratması hedeflenen doğası, kent dokusunun tarihsel ve kültürel gelişimini akla getirmektedir.
Türkistan-İran kent yapma geleneğinde görülen iç içe geçmiş, bağlantılı avlular ve yollar ağı karmaşık bir toplumsal yaşantıyı göstermektedir. Aynı örüntünün oda, ev, sokak, mahalle ve kent ölçeklerinde tekrarlandığı görülebilir. Bu ilginç özelliğe matematikçiler ‘fraktal’ adını vermektedirler: ‘örüntü içinde örüntünün tekrarı’. Böylece bu kentler zengin bir toplumsal ilişkiler ağını düzenleyen bir fiziksel çevre oluşturmuş olma becerilerini saklarlar. Karşılıklı etkileşime dayalı üretimler olan bilim ve kültürde çağının önderlerinden olması ile bu yapısal kurgu arasında bir bağlantı olması da mümkündür. Aynı şekilde günümüzde yapılacak bir teknik üniversitenin de etkileşimli bir ağ oluşturma gayreti içinde olması yerinde bir çaba olacaktır.
Coğrafi Bağlam
Üniversite kampüsünün, antik çağlarda bir dönem başkenti olduğu Kapadokya bölgesinde bulunması önemli bir veridir. Volkanik bir sürecin sonucunda ortaya çıkan topoğrafya, Kapadokya’daki yerleşimin şekillenmesinde birinci derecede rol oynamıştır. Kayaç formasyonları ve tüf dokusunun insan ölçeğinde yerleşime uygunluğu dünyanın başka yerlerinde az rastlanacak bir yapısal özgünlük oluşturmuştur.
Bu yapılaşma şeklini bir yerleşim kültürü olarak ele almak bugün için özellikle ilginç bir çıkış noktasıdır. Yerleşim kültürü hem insan ölçeğinde, hem de daha bu zemin dokusunun oluşmasını sağlayan vadiler sistemi ölçeğinde anlamlıdır. Kayaçların çevrelediği yamaçlar, vadi ölçeğindeki jeolojik olayların sonucudur. Büyük ölçekli jeolojik olaylar uzun zaman içinde insanların gruplaştığı yerleri dikte etmiştir ve böylece bu jeolojik olaylar bir vadiler ağı ve dolayısıyla yerleşkeler ağı oluşturmuştur.
KAGÜ kampüsü de bu coğrafyaya güncel bir eklenti olacaktır. Kayseri kenti çevresindeki yapılaşmanın toplandığı merkezler veya düşük yoğunluklu geçiş bölgeleri gibi elemanları olan karmaşık ağın üzerinde yeni bir nokta olacaktır.
Günümüzün verileri ve 21. yüzyıla dair beklentileri, 20. yüzyılın yerleşme kültürü yerine bu yerel yerleşme kültürünü daha anlamlı kılmaktadır. Makro ölçekte, kampüs bir Kapadokya vadi formasyonu olarak görülebilirse, bütüncül olarak doğa ile daha uyumlu bir yerleşim gerçekleştirilebilir. Coğrafyanın getirdiği verilerle çatışacak mimari fikirleri uygulamak için gereksiz mekanik sistemlerle donatmak yerine, doğal kuvvetleri kullanarak, oturduğu çevrenin doğal kuvvetleriyle olabildiğince uyum içinde yerleşebilmek gelecekte giderek daha de önem kazanacaktır.
Çözüm Stratejileri
21. yüzyılın üniversitesi için ana stratejilerimiz iki başlıkta toplanabilir: topoğrafya ve program analizi.
Topoğrafya
Var olan topoğrafya verileri ile uyumlu, topoğrafyanın çeşitli ölçeklerdeki temel verilerini vurgulayarak çeşitlendiren bir yerleşim anlayışı arandı. Kapadokya kayaç yerleşimi kesitinin oluşması, bu kesitin büyük ölçekte, makroform olarak bir “Kapadokya vadisi” oluşturacak şekilde geliştirilmesi, böylece kendi iç
ekosistemini, mikroklimasını ve yaşantı kurgusunu düzenleyen kimliği ile Kayseri bölgesindeki yerleşimler ağında yerini alması hedeflenmiştir.
Küçük Ölçekli Topoğrafik Strateji:
Kapadokya kesiti oluşurken yapılar kabaca iki gruba ayrılıyor: katman yapılar ve yamaç yapılar. “Katman” yapılar arazide belirli bir kot ve yakın komşuluğundaki kotları tutarlı olarak izlemeye çalışan platformlar üzerine yerleşiyor. Katman yapılarda sosyalleşmenin gerçekleşeceği fonksiyonların bulunması öngörülüyor.
Büyük Ölçekli Topoğrafik Strateji:
Yerleşkenin orta aksında, arazinin en alt kotlarından başlayarak yukarı doğru boydan boya tırmanan vadinin yeşil olarak korunması ve geliştirilmesi düşünülüyor. Bu yeşil bant, en alt kotlarda bir gölet ile başlıyor ve ağaçlandırma alanları, açık alanlar, havuzlar sistemi ile üst kotlara doğru yavaş bir eğim ile yükseliyor. +1390.00 kotundan itibaren ise yapısal çevreyi karşılıklı iki ana gruba ayırarak bir dizi odak oluşturuyor. Yeşil bant, bitkisel peyzajın kendi varlığıyla yoğun olduğu bir bölgeyi değil, kampüs kullanıcıları için yeşile bir arayüz oluşturmasıyla önemli.
Programın Topoğrafyaya Uygun Olarak Yerleşimi
Alt kotlardaki katman yapıları (+1390.00 kotu civarı) bir merkez oluşturacak şekilde kıvrılıp karşılıklı bir açık alan tanımlıyor; ancak vadi ve yeşil bant’ın üst kotlara doğru tırmanışını kesmiyor. Bu açık alan kampüs yaşantısının yeşil odağı, ana toplanma yüzeyi olarak yanındaki yapılarla tanımlanıyor. Bu katman yapılar Kongre Merkezi, Kütüphane, Öğrenci Merkezi, Yemekhane, Stadyum gibi doğrudan sosyal içerikli programlara sahip. Ayrıca tüm bu yapıları birbirine bağlayan bir yapısal promenad bulunuyor. Bu promenad merkezi açık alanı çepeçevre sararken, basit ticari fonksiyonlara, yeme içme yerlerine, dinlenme noktalarına ev sahipliği yapan yapısal bir niteliğe sahip.
Üst kotlardaki katman yapılarda atölye kültürüne ait programlar yer alıyor. Stüdyo/Atölye/Laboratuvar ve esnek-mekanların yanı sıra, kafe – kantin gibi sosyal donatılarla, konferans salonları gibi birimler de bu yapıların birbiri ile bağlantılı iç hacimlerinde yer buluyor. Bu katman yapılarda merkezde oluşan sosyalleşmeden farklı, biraz daha konsantre bir paylaşımın kurgulandığı atölye tipi sosyalleşmenin altyapısı olarak planlanıyor.
Fakülte programlarının yerleşimi hiyerarşik ve disiplinlerin ayrılması prensibine bağlı kalarak değil, benzer programların birlikteliğini gözeterek yatay olarak gruplanıyor.
Bu iki “katman yapı” grubunun arasında ise “yamaç yapı” olarak adlandırılan yapılar daha klasik mekanların gruplanması ile oluşuyor. Bu yapılar alt kotlar ile üst kotlar arasında bağlantı kuracak şekilde kesitte yer buluyor. Yamaç yapılar programın metrekare cinsinden yüklü olan derslikler, öğretim görevlileri odaları ve yönetim gibi kısımlarına denk geliyor. Bu nedenle yerleşiminde topoğrafya ve çevresel faktörlere en çok uyumu gözeteceğimiz yapılar olması da önemli. Nispeten dar olmaları nedeniyle günışığından maksimum yararlanacak şekilde düşünülüyorlar. Doğu-Batı doğrultusunda uzanmaları sayesinde güneş ışığını yalnızca güney ve kuzeyden alabiliyorlar. Bu yerleşim örneğin dersliklerin soyut ve endirekt kuzey ışığı almasına ve öğretim görevlilerinin ise güney ışığını odalarında görebilmelerine olanak tanıyor.
Yamaç yapıların çatıları olabildiğince yeşil çatı olarak geliştirilebilir. Böylece yapıların termal kütlesi ve ısınma soğuma karakteristiğinin enerji korunumuna faydası olacaktır. İki komşu yamaç yapı arasında yer alan zemindeki peyzaj ile bu çatılar arasında bir süreklilik oluşacaktır. Alt kottan üst kota kadar kullanılan katların yerleştiği kotların bu arazi parçası ile ilişkileri de sürekli ve çok alternatifli olabilecektir. Peyzajın gündelik kullanımı bu şekilde genişleyecektir.
Yapıların Kuzey – Güney ve Doğu – Batı eksenlerinde hareketlilik oluşturarak optimum sayıda kesişimler yaratması hedefleniyor. Yapılar “bahçe içinde pavyonlar” olarak değil, topoğrafya genelinde hareketi de kurgulayan yapılar olarak kkurgulanıyor. Bir başka deyişle bütüncül bir bağlantılar ağı oluşturan bir altyapı ortaya çıkıyor.
Bu bağlantı ağı kampüsün planlanmasındaki hedeflerden biri olan enformel karşılaşmaların arttırılması hedefinin doğrudan yanıtı niteliğinde.
Mimari Çözüm Önerileri
Esnek Mekanlar:
Üniversitenin planlama aşamasındaki mekan politikalarında çözümler aranabilir. Bahsedilen deneylerin ortak özelliği, tıpkı eğitimin niteliği gibi belirsizliklerle örülü olması. Örnek olarak teknokent kavramı kısa bir süre önce ortaya çıkmasına karşın, bugün ülkemizdeki pek çok üniversiteyi ek mekansal açılımlara zorladı. Bu gelişmelerin zaman içinde nasıl ortaya çıkacaklarını kestirmek olanaksız, ve bu belirsizlik giderek de artacaktır.
Bu noktadan hareketle, esnek mekansal çözümlerin önemi ortaya çıkmaktadır. Bu mekanların kullanılabilirliği ülkemizdeki mevzuatlar gözönüne alındığında, “önceden çözümlenmiş esneklik” olarak adlandırılabilecek mimari fikirler üzerinden mümkün olacaktır.
Masterplan aşamasında mimariye bilgi veren iki ölçekte bakılabilir. Oda ölçeğinde mobilya ve düzenlemelerin esnek olabilmesi için mimari yapılaşmanın engelleyici olmaması burada önemlidir. Esnek odaların fonksiyonlarının ve elektrik-mekanik tesisatının kapsamlı tutulması, ve maliyet nedenleriyle bu mekanların yapı kurgusunda maksimum fayda oluşturacak şekilde yer bulması önemlidir. İkinci aşamada ise, yapıların yerleşiminin kampüsteki etkileşim ağının gelişimini tıkamayacak şekilde olması gereklidir. Etkileşim ağının genişlemesi doğal bir genişleme olmalıdır.girişlerden başlayarak kamusaldan özele doğru fonksiyonlar yerleşmiştir.
Çevresel – Enformel Bilgilenme Ortamı:
– Stüdyo, atölye, laboratuvar gibi mesleğin ve bilimin doğrudan uygulama ile öğrenildiği mekanları ayrıca ele almak öneriliyor. Böylece ortak kullanımlar için yeni fırsatlar doğuyor:
– Aynı malzeme ve tezgahların çeşitli laboratuvarlarda tekrarlaması yerine daha gelişkin araç – gerece yer
verilebilmesi.
– Farklı profilden öğrencilerin ve öğretim elemanlarının iç içe çalışması, farklı disiplinlerin air araya getirilmesi.
– Atölye kültürünü oluşturacak sosyal paylaşımların, bu üretim deneyimi üzerinde kurgulanmasına olanak sağlanması.
Deneysel birliktelikler için esnek hacimlere yer verilebilmesi. Örneğin Makine ve bilgisayar mühendisliği öğrencilerinin bir robot tasarımı üzerinde çalışmalarını yürütebilecekleri yer ve temel üretim olanaklarını barındıran bir oda.
– Atölye kültürünün oluşabilmesi için şart olan paylaşım için mekanlara yer verilmesi. Üretilenin performansının gözlemlendiği, diğerleri ile deneyimin detaylarının paylaşıldığı ve böylece bilginin geri-dönüşünün sağlandığı hacimlerin oluşması. Bu nedenlerle, programın bu kısımları ayrı yapılar olarak ele alındı.
Ayrıca derslikler, öğretim görevlileri odaları ve yönetim kısımlarının barındıran yamaç yapılar bölümlere göre ayrılmamış olmamalarıyla esneklik kazandı. Böylece bölümlerin sıklıkla zaman içinde genişleyip
daralabilmeleri, birleşmeleri veya yenilerinin açılması gibi süreçlerle mekansal bütünlüğün bozulmayacağı bir düzen oluşturuldu.
Tipoloji
Yamaç ve Katman yapılar tipolojik olarak iki ayrı yapı tip halinde, anlatılan program gerekliliklerini topoğrafyadaki konumlarına göre kurgulayacak şekilde oluşturuldu. Masterplan aşamasında bu tip’lerin inşa döneminde ortaya çıkacak gerekliliklere göre yapısal özelliklerinin değişebilmesinin yanısıra, esnek biçimlerde eklemlenebilecekleri düşünüldü.
Kentle İlişkiler
Etkileşimli bir ağ oluşturma hedefinde olan bir üniversite, kent ve kentli ile de en yüksek düzeyde ilişkiyi hedeflemelidir. Ziyaretçilere açık olabilmeli ve mümkün olduğu kadar günün farklı saatleri de kentlinin kullanımına sunulabilmelidir. Üniversitenin kentin sosyal, kültürel ve teknik üretim odaklarıyla da derinlikli ilişkiler kurabilmesi önemlidir. Bu farklı spektrumdaki ilişkilerin üniversiteye katılımını kontrol edebilmek için girişlerden başlayarak kamusaldan özele doğru fonksiyonlar yerleşmiştir.
Teknokent gibi üretimin üniversite içine çekileceği senaryolar için genişleme alanları yerleşkenin neredeyse tüm bölgelerini saracak şekilde planlanmıştır.
Sürdürülebilirlik
Kültür olarak Sürdürülebilirlik
Her sistemin enerji matrisindeki performansının test edilip anlaşılabileceği, daha çok veya daha az yer verilmesinin teknik-yapısal-sosyal anlamda neler getirebileceğine, ve kullanılan teknolojilerin karşılıklı etkileşimlerinin izlenebileceği bir laboratuvar olması daha önemli bir hedef olarak düşünülmüştür.
Mekanik ve Elektrik Tesisatı
Mekanik Tesisat, kampüs genelinde uygulanacak makro sistem çözümlerinin yanında tekil yapılar özelinde uygulanabilecek yerel mikro sistemlere olanak tanıyacak şekilde düşünülmüştür. Makro ölçekte tekil bir sistemin kampüsün tümündeki enerji üretimini kurtaracağı gibi bir sav yerine bir teknik üniversiteye daha uygun olan mühendislik analizi ile farklı teknolojilere yer veren gerçekçi bir sistem önerilmektedir.
Yerel ölçekteki sistemler, gündeme gelen ve söz konusu olan yapılarda tekil olarak kullanılabilir. Kampüsün içinde birbirinde farklı niteliklerde kullanımı olan yapılar bulunması her yapıyı farklı ele almak gerekliliğini getirmektedir. Örneğin bir yurt binası ile yüksek güç isteyen imalat tezgahlarının bulunduğu laboratuvar yapısının günün farklı zamanlarında çok farklı enerji gereksinimleri olacaktır.
Altyapı ve Peyzajda Kullanılabilecek Teknikler
Sıhhi tesisatta gri su kullanımı düşünülebilir. Bunun yanında kampüs alanının büyüklüğünün ve biçiminin ardışık gölet ve havuzların bulunmasına elverişli olması doğal arıtmayı da gündeme getirebilir. Yapay sulak alanlar oluşturularak, sucul bitkiler yardımı ile filtrelenen su kampüs içinde deneysel tarım yapılan sahanın sulamasında kullanılabilir.
Mimari Önlemler ve Teknikler
Yerel olarak kullanılabilecek mimari ölçekte kullanılabilecek sistemler arasında toprak kaynaklı enerji depolama sistemleri sayılabilir: labirent veya ısı pompaları gibi sistemler toprak altındaki ısı farkını enerji depolanmasında kullanmaktadırlar. Çift cepheler, Trombe duvarı, heliostatlar gibi pasif mimari elemanlara da yer verilebilir. Günışığını etkin bir şekilde içeriye alan güneşlikler veya yapı cephesinin ısıl kütlesini artırarak enerji depolanması da son dönemde iklim verilerine göre uygulanan yeni tekniklerdir.
Yapıların biçimlenmesindeki temel kararlar da asal enerji yüklerini azaltmaya yöneliktir. Yapılaşmanın çoğunu oluşturan “yamaç yapılar” dar ve uzun yapılardır, derinlikleri azdır. Doğu ve batıya cephe vermemekte ve günışığını etkin kullanmaktadır. Yapılarda dışarıdan yalıtım uygulanacaktır.
Halihazırda tasarımın bir unsuru olan betonarme temel kotunun aşağıda olması veya derin kazıklar kullanılması veya yüksek yapılaşma gibi yapısal nitelikleri kullanmak faydalı bir düşünce olacaktır.
Bilim Merkezi yapısı, yerel ölçekte her bir yapıda ayrıca denenen tekniklerin karşılıklı etkileşimin izlenebileceği bir deneysel odaya sahip olabilir. Burada yapıların sahip oldukları te enerji etkin teknikler ile kullanım karakteristikleri karşılaştırılabilir. Örneğin yurt binalar ve imalat tezgahlarının bulunduğu laboratuvarların çok farklı gereksinimleri olacaktır. Bilim Merkezindeki odadan bir noktadaki ihtiyaç için başka bir noktadaki kaynakların kanalize edilmesi ve izlenmesi mümkün olabilir. Ayrıca yine bu yapıda küçük boyutlu da olsa deneysel teknolojilere mimari motifler olarak yer verilebilir: güneş enerjisinden yararlanan fotovoltaik paneller, küçük rüzgar türbinleri vb.
Ulaşım
Kampüs içinde en esnek ve sürdürülebilir ulaşım modunun lastik tekerlekli elektrikli araçlarla olabileceği düşünülmüştür. Kampüsün biçimlenmesinin uzun yıllar alabileceği ve belirsiz formunu koruyacağı gözetilince raylı sistemlerin gerçekçi olmadığı düşünülmüştür. Elektrikli araçların değişen teknoloji ile güncellenebilmesi, frekansının ve durak yerlerinin rahatlıkla ayarlanabilmesi gibi olumlu özellikleri vardır.
Kampüsün merkezine doğru yer alan iç yolların kapasitesi düşük tutulmuş, düşük hızlı bir trafik ile ağır kullanımın kısmen caydırılması hedeflenmiştir. Otopark noktalarından hareketle kampüs içinde yürüyerek, ring seferleriyle, bisiklet kullanarak veya kısmen de teleferik ile ulaşım mümkün olabilecektir.