Katılımcı, Kayseri Melikgazi Buluşma Noktası Ulusal Fikir Yarışması

Katılımcı, Kayseri Melikgazi Buluşma Noktası Ulusal Fikir Yarışması

PROJE RAPORU

“…Bir duvar vardı.
Önemli görünmüyordu.
Kesilmemiş taşlardan örülmüş, kabaca sıvanmıştı;
erişkin biri üzerinden uzanıp bakabilir, bir çocuk bile üzerine tırmanabilirdi.
Yolla kesiştiği yerde bir kapısı yoktu; orada yerin geometrisine indirgeniyordu:
bir çizgiye, bir sınır düşüncesine!
Ama düşünce gerçekti.
Önemliydi.
Yedi kuşak boyunca dünyada o duvardan daha önemli bir şey olmamıştı.

Bütün duvarlar gibi iki anlamlı, iki yüzlüydü.
Neyin içeride, neyin dışarıda olduğu,
duvarın hangi yanından baktığınıza bağlıydı…” (Le Guin,U.,K, Mülksüzler syf:11)

Sınır düşünce, sınır mekan, sınır toplum, sınır gölge, sınır hareket, sınır “duvar”…Niteliksel ve niceliksel anlamda bir çok sınırdan bahsetmek mümkünken, mimari elemanlardan “duvar”, en temel fiziki sınır elemanı olarak ilk zamanlardan beri kullanılagelmiştir. Fiziki anlamda yüksekliği, hacmi, zemin ile olan ilişkisi, yüzeyindeki açıklıklar ya da kapalılıklar ile çeşitli mekanlar yaratarak; iç ile dış arasında bir köprü aslında farklı      anlamlara bürünen bir arayüz oluşturmuştur. Bu ikircikli yapısı onu çok katmanlı bir kimliğe büründürmüştür.

Bu anlamda çalışma kapsamında ilişkilendiğimiz dış kale sur duvarları ve beraberinde Yoğunburç, sadece iç ile dışı ayıran, yüzey oluşturan, yönlendiren bir eleman değil; “oradaki” yaşamı fiziksel ortama aktarabilen güçlü bir öğedir. Çağlar öncesinden günümüze kimi zaman, iktidarın gücünün simgesi, kimi zaman halkın direnişinin sahnesi, kimi zaman bir hapishane, kimi zaman ise bir pazar yeri olarak farklı kimliklerle kullanılagelmiştir. Fiziki anlamda çeşitli müdahalelerle varlığını korumayı başarmış, zaman içinde farklı yaşamlar ile farklı ilişkiler kurarak yeniden ve yeniden anlam katmanlarını günümüze taşımayı başarmıştır.

Bu sürekli yeni bir anlama bürünme hali bize, Jacques Derrida’nın bir metnin tam ve en son yorumunun yapılmasının imkansızlığından bahsetmesine referans verir. Derrida için, bütün, tanımlı bir sona ulaşmaz; parçalarının devinimleri, dönüşümleri, aralarında sürekli bozulup yeniden kurulan karşılıklı ilişkileri ile tekrar ve tekrar yeni bütünlere yönelir. Mimarlık, bir anlatı olarak ele alındığında, bu anlatıları oluşturan parçalar fiziki, stabil, durağan olabileceği gibi; metaforik, dinamik, akışkan da olabilir. Bu durumda dış kale duvarı ile ilişkilenen çalışma, duvarın sonsuz     anlamlılığa bürünme potansiyelini ortaya çıkarmak üzerine kurulur. Bu çok anlamlılık halini ise, salt stabil olan dış kale duvarları ile ilişkilenen, harekete ve karşılaşmalara olanak tanıyan, sürekli ve yeniden yeni anlam katmanları oluşturacak bir anlatı oluşturmak çalışmanın ana gayesidir.

Günümüzde bu karşılaşmalara Tschumi, olay mimarlığı(event architecture) ile karşılık verir. Mimarlığı geçicilik ve zamansallık kavramları üzerinden yeniden ve yeniden kurmaya uğraşır; insanın ve mekanın karşılıklı ilişkisinden ve bu ilişkinin sürerliliğinden bahseder. O’na göre mimarlık ürünü rastlantısal karşılaşmaların tetiklediği anlık eylemler ile kurulan umulmadık olanı arar.

Bu doğrultuda çalışma, sadece gelinip geçilen, neredeyse hiç ilişkilenilemeyen dış kale duvarları ile buluşma alanını orada karşılaşmalara olanak tanıyan dinamik bir paydada buluşturmayı hedefler. Artık buluşma alanı, çeperindeki duvar ile ilişkilenerek; durulup dinlenilen, vakit geçirilen, merak uyandıran ve sürekli yeniden kurulan bir kimliğe bürünme niyetindedir. Strüktür “pino  sitoz” yapan esnek bir omurga üzerine anlık mizansenler yaratma potansiyeli barındıran hareketli birimler takılarak kurgulanmıştır. Bu mizansende neyin içeride neyin dışarıda olduğuna karar vermek baktığınız yere bağladır. Duvar ile farklı kotlarda deneyimlenen karşılaşmalar sürprizlidir. Deneyimleyen için artık yoğunburç önü, gelip geçilen bir yer değil; oturma birimlerinin bile yüksekliğini ve yerini kendine göre ayarladığı, işaret noktası olarak referans verilen bir buluşma noktasıdır. Ahmet amcanın çay içtiği, Sevim teyzenin resim kursunda kendi yaptığı yağlı boya tablolarını sergilediği, torunu Barış’ın resimlerin yanından duvara tırmandığı sonra da Vr kutusunda tarihe yolculuk yaptığı bir yerdir. Bu çalışma kapsamında üzerine yoğunlaşılan mimari       kurulum, anlatısını oluşturan birçok parçası (fiziksel, edimsel, sezgisel…) ile bir bütün olarak ele alınabilecek kentsel artefaktlardan birine karşılık gelen buluşma noktasının tarihi dokuda yapılan sonsuz olasılıklar barındıran duvar ile ilişkilenen bir tasarımının çok anlamlılık hallerine her bir sekansta yeniden işaret etmektedir.

Etiketler

Bir yanıt yazın