MİMARİ RAPOR
Dünyaya bağlanmayı istiyoruz, her şeyin anası olarak… onu organik maddeyle çelişmek için keskin açılar ve çizgilerle kesiyoruz… savaş esnasında doğaya ve doğa koşullarına karşı verilen yaşam mücadelesini de anlatmak için…
1) MEKAN / BELLEK İLİŞKİSİ
‘Bellek üzerine yapılan tanımlamalar; belleğin deneyim, duyum, algı gibi kavramlarla, kavrayışları canlı tutabilme yetisi olduğunu; sadece geçmişten ibaret olmadığını; geçmişte depolanan imgelerin, olayların ya da kişilerin, şimdi ve gelecekte depolanacaklar ile ilişkilendirilerek üst üste çakıştırıldığını ifade etmektedir. Bellek, yaşanan “mekanla” ilişkili olarak anlam kazanmakta; mekânda var olan ve geçmişin özelliklerini barındıran somut izler; mekânın kullanıcısı olan bireylerin zihninde bireysel, sosyal, tarihsel, kültürel, vb. değerlerle birleşerek “mekân belleğini” oluşturmaktadır. Mekânın bellekte bıraktığı izler; varlığını birtakım göstergeler, semboller ve sosyal grupların iletişimi ve etkileşimi üzerinden sürdürmektedir. Dolayısı ile bellek bireysel bir yeti değildir ve içinde bulunulan toplumsal koşullar tarafından belirlenmektedir.'(Assmann, 2001 ve Halbwachs, 1992). Kısacası bellek, toplum tarafından üretilen kolektif bir oluşumdur ve dolayısıyla bu oluşum ‘kolektif bellek’ olarak adlandırılmalıdır.
1950’den 1953’e kadar üç yıl süren ve savaşa katılan birçok milletten toplamda 3 milyon kişinin hayatını kaybetmesine sebep olan soğuk Kore savaşı, savaş esnasında Güney/Kuzey Kore olmak üzere ikiye ayrılan Kore Yarımadasının, savaş sonrasında Birleşik Kore adı altında tek bir çatı altında toplanarak, savaş birikiminin barışsever ve hümanist bir yöne evrilmesi umudunu yücelten, kalıcı barışların umudunu da aktarabilen olgusuyla, hem Türk milleti hem de Dünya milletlerinin tarihinde çok önemli bir yere sahiptir. Bu nedenle sonucunda barış/dostluk/kardeşlik hislerinin yoğun yaşandığı Kore Savaşı’nın Dünya milletlerince kolektif hafızasındaki yeri, toplumsal ve mekânsal temsiller çerçevesinde mekânsal algılamanın güçlü hissettirildiği ve gelecek kuşaklarca tarih boyunca anılması için yapılan bu anma alanı projesinde yaşatılmaya çalışılmıştır.
2) VARLIK VE YOKLUK ARAKESİTİNDE BİR BAĞLAM
Savaş olgusu, bedensel/psikolojik ayrışma ile beraber mekânsal/fiziksel ayrışmayı da beraberinde getiren varlık ve yokluk arakesitinde bir bağlamdır.
İnsanlık tarihinin en karanlık sayfalarından biri olan savaş olgusu ve insanoğlunun yaşama gücünü yansıtan olgular arasındaki çatışmalı ilişkiye önemli bir mesaj vermek amacıyla fiziksel ve mekânsal kaygıların yanısıra, hisler ve imgeler üzerine yoğunlaşan tasarımımız, varolan alışılagelmiş dünya algı biçiminden öte bir dünyayı, yaratılan sahneler aracılığıyla hatıraları ve beklentileri, tarih ve kolektif bellek ile şekillendirerek oluşturmuştur.
Bu bağlamda yapı, kolektif belleğin zamansal ve mekânsal anlamaları ile ziyaretçilerin geçmiş/bugün/gelecek arasında köprü kurarak tarihsel hafıza ile mekânın anlamlanması bakımından oluşturulan hafıza mekanları aracılığıyla tek bir çatı altında kolektif bir ruh yaratmak amacıyla tasarlanmıştır.
3) GİZİL BİR KONSEPT/ KİTLESEL VAROLUŞ
Ziyaretçilere her ne kadar farklı duygusal çatışmalar yaşatıyor olsa da savaş olgusunu tek bir çatı altında toplayarak kolektif ruh yaratan bu yapının konsepti, tasarlanan yapının savaş olgusunun ağır hacmine karşı bir antitez olarak bulunduğu topoğrafyada gizlenmiş bir yapıda olmasıdır.
Acı sonuçlar doğuran savaş olgusunun gerek psikolojik gerekse fiziksel derin izlerini ifade etmek, ziyaretçilere bu olguyu deneyimletebilmek için, savaş alanında korunmak amacıyla kazılan siperlerin yer altına sığınma fikri baz alınan bu projede, mevcut doğal dokuya en az zarar verecek şekilde yer altına inilmiştir.
Verilmek istenen psikolojik etki ile beraber kentlerin sürekli doğayı yok sayıp onun üzerinde yükselme çabasına karşı bir tavır alıp, tam tersi bir yaklaşımla doğanın varlığını kabul etmek, ona saygı duymak ve ona sığınmak gibi yaklaşımlar tercih edilmiştir. Bu sayede mevcut durumda bulunan ve korunan bitkisel peyzajın içerisinde kendine bir yaşam şansı bulmuş, keşfedilmeyi bekleyen gizemli mekanlar üretme şansı elde edilmiştir.
Kent içinde kaybolan bu yapıda, savaş olgusunun yıkıcı ve yapıcı yönleri ele alınmak istenmiştir. Bu bağlamda, savaşın yeraltı ve yerüstü (yeryüzü) varlığının sorgulaması üzerine gidilmiştir. Savaşın yeraltı varlığında çoğunluklu olarak savaş olgusunun karanlık, yıkıcı, acı tarafları vurgulanıp savaşın yıkıcı yönleri yansıtırken, savaşın yerüstü (yeryüzü) varlığında savaşın bitmesi, huzura erilmesi, kalıcı barışların umudu vurgulanıp savaşın yapıcı yönleri yansıtılmıştır. Kurgulanan yeryüzü varlığı sayesinde savaş birikiminin, savaşta mücadele eden milyonlarca insanın kahramanlığının ve özverisinin yanı sıra, kalıcı barışların umudu da ziyaretçilere aktarılmıştır.
Böylelikle, +/- kodları arasında yaşatılacak bu çatışma ile savaşın öyküsü, alışılagelmişin dışında ele alan savaş kaynaklı teknolojinin ve kültürün bilgisi yeraltı mekân çözümlerinde aktarılırken, savaş birikiminin barışsever ve hümanist bir yöne evrilmesi umudunu yücelten olguların yeryüzünde aktarılması düşünülmüştür. Ana mekanların yeraltında kurgulanması ile ziyaretçilerin yüksek konsantrasyon içerisinde mekânsal bir deneyim yaşamaları, kendi iç sesleri ile baş başa kalabilmeleri ve yeraltında yatan savaş uğruna hayatını kaybetmiş olan insanlar ile güçlü bir bağ kurarak onların savaş deneyimi sonucunda hissiyatlarına erişebilmesi, yürürken anlama ve anma fikri düşünülmüştür.
Yaşamla ölümün, hatırlamakla unutmanın, savaşla barışın zıtlıklarını bir arada deneyimletebilecek potansiyele sahip olabilmesinin ve +/- kodları arasındaki duygusal bir çatışma yaşatabilmesinin konsepti güçlü kılacağı düşünülerek, savaş olgusunun yıkıcı yönleri iç mekânda yansıtılması düşüncesiyle yeraltında çözülen mekanlardan oluşan bu tasarımın, yer üstünde ise duvarların dışavurumcu dinamik duruşlarıyla anıtsal bir duruş sergilemesi planlanmıştır.
Etkileşimin en fazla hissedildiği kamusal alanlardan birisi olması sebebiyle yeraltında kurgulanan sokak fikri ve barındırdıkları farklı hikayelerle bu sokağı bir sergi alanına dönüştürecek duvarlar sayesinde, savaş olgusunun derin tahribatlı psikolojisi ziyaretçilere deneyimletilmiştir. Ve yaklaşım kararlarınca alınan belirli akslar doğrultusunda oluşturulan bu sokakların keşişim noktasında yeraltı meydanı oluşturularak ziyaretçilerin burada bir araya gelip/ toplanarak birbirleriyle iletişime geçmesi düşünülmüştür.
Alınan tüm bu kararlar doğrultusunda, mekân oluşturma stratejileri belirlenirken tüm mekanların doğal ışıktan yararlanması temel prensip edinilmiştir. Oluşturulan sokaklara ve meydana bakan duvarlarda bırakılan boşluklar sayesinde tüm mekanlar doğal ışıktan ve doğal havalandırmadan faydalanmıştır.
4) YAKLAŞIM STRATEJİLERİ
4.1- Proje Alanının İkiye Bölünmesi ve Duvarlar/ 38.Enlem
Lüleburgaz’ın kuzey girişinde, Pınarhisar Yolu ile Hamitabat Yolu kesişiminde bulunan ve kuzeyde Lüleburgaz Deresi yatağı (çatak) ile sınırlı bir konumda yer alan Kore Savaşı Anma Alanı ve Ziyaretçi Merkezi, 1950’den 1953’e kadar üç yıl boyunca süren kanlı Kore savaşı ile Kore adasının 38.enlem üzerinden Güney Kore ve Kuzey Kore olmak üzere ikiye bölünmesinin psikolojik etkisini projede hissettirmek adına bu 38. Çatışma Hattı Enlemi referans alınarak proje alanı ikiye bölünmüştür. Bu bağlamda, parçalanma aksının yeryüzünde oluşturduğu çatlağı fiziksel olarak sırtlayan ayırıcı duvarlar üretilmiştir ve savaşın çatışma hattı boyunca birbirinden ayrılan iki cephesi bu ayırıcı duvarlar aracılığıyla birbirlerine karşı set oluşturmuşlardır.
Bu duvarlar tarih boyunca pek çok duvar yapılmış ve yıkılmış duvarlar gibi sınırlayıcı/ ayrıştırıcı bir tavır sergilerken “bütünleşme” çabasının da gizli dilini oluşturup savaş olgusunun yıkıcı ve yapıcı yönlerine dikkat çekmektedir.
4.2- Yeryüzünün Çatlaması ve Oraya Sıkışmak
Birbirlerine karşı cephe aldıkları düşünülerek oluşturulan, fakat aslında bütünleşme çabasının gizli dilini içeren bu set duvarlar, Pınarhisar Yolu ile Hamitabat Yolu kesişiminde tasarladığımız anıt/anıt meydanı ile Lüleburgaz Deresini birbirine en sağlıklı biçimde bağlamak amacıyla mevcut ağaçlar da dikkate alınarak savaş sonrası yeryüzünün 38. çatışma hattı üzerinden çatlaması fikrinden ortaya çıkan kırıklı, dinamik aks eğiliminde oluşturulan dışavurumcu dinamik duvarlara dönüşmüştür.
Bu dinamik duvarların yer düzleminde yer edinirken oluşturdukları dinamik ve sert birleşimleri ile savaşın yumuşak olmayan varlığına gönderme yapmıştır. Bu sayede, duvarın hem yapısal varlığı hem de her dönemde var olan psikolojik etkisi göz önünde bulundurularak, farklı savaş psikolojileri dile getirilmiştir.
4.3. Yeraltında Sergi Sokağı Oluşumu
Pınarhisar Yolu ile Hamitabat Yolu kesişimi ile Lüleburgaz Deresine birbirine bağlayan, yeryüzünün çatlaması fikri ile dinamik aks eğiliminde oluşturulan bu dışavurumcu dinamik duvarların yer yer birbirine yakınlaşıp, birbirinden uzaklaşması ile yer altına inen ve etkileşimin en fazla hissedildiği kamusal alanlardan biri olan sokak fikri kurgulanmıştır.
Yeraltına inen sokak fikri ile, savaşın karanlık, yıkıcı ve acı olgusuna gönderme yapılmak istenmiştir. Bu derin tahribatlı psikoloji deneyimletilirken duvarların barındırdığı hikayeler de onlara eşlik ederek tam anlamıyla sergi sokakları oluşturulmuştur.
4.4. Kent Akslarının Belirlenmesi ve Yeraltı Meydanı Oluşumu
Kent merkezine gelen İstanbul eski yolu olma ve E80 karayoluna bağlanma bakımından şehir dışından gelen ziyaretçilere kolaylık sağlayan Pınarhisar Yolu’nun kentin bu derece önemli bir arteri olduğu dikkate alınarak bu yol üzerinden gelen aks ile yeraltı kurgusuna geniş bir yaklaşım alınmıştır.
Pınarhisar Yolu-Hamitabat Yolu kesişimi, kent için büyük önemlere sahip olan Pınarhisar Yolu ve Lüleburgaz Dere yatağı noktalarından alınan aksların kesişiminde, ziyaretçilerin bir araya gelebileceği/toplanabileceği yeraltı meydanı oluşturulmuştur.
4.5. Labirent Sergi Alanı
Yeraltındaki kesişim noktalarında meydanı oluşturan akslar yine aynı kesişim noktasında, meydanın hemen yanında konumlanan ve savaş olgusunun en yoğun deneyimlendiği alanlardan bir tanesi olabileceğini düşündüğümüz, savaşın çaresizlik/sıkışmışlık/yalnızlık/çatışmak/teslim olmak gibi fiziksel ve psikolojik etkilerinin deneyimletileceği labirent sergi alanı oluşturulmuştur.
Meydandan gizemli bir geçişle dahil olduğumuz ve süreç boyunca bizi duvarların yönlendirdiği bu labirent kurgusu boyunca farklı savaş duygularının deneyimletilmesi düşünülmüştür.
Geçici sergi oluşan labirent kurgusu ile kapalı alanda yer alan kalıcı sergi birimi, aralarında yer alan camın saydamlık etkisi sayesinde bir bütün olarak çalışmaktadır.
4.6. Zemin Kodda Alınan Yükseltme Kararı
Yeraltında kurgulanan birimlere, yeraltı meydanına ve labirent sergi kurgusuna hâkim olabilmek, yeraltı sergi sokağı fikrini daha iyi hissettirebilmek amacıyla mekanlaşmanın yapıldığı alanlarda topoğrafya yükseltilip adeta yeryüzüne teslim olunmuştur.
4.7. Ulaşım / Sirkülasyon Kurgusu
Proje kurgusunda, bir yumuşak zemin olan peyzaj dokusu ve sert zemin birbirinden ayrıştırılarak yaya sirkülasyonu sağlanmıştır.
Anma alanına gelen ziyaretçilerin araçlarını mevcut yolları kullanarak anma alanı için tarif edilen en yakın uygun noktalarda bırakılması ve o noktadan itibaren yürüyerek alana ulaşılması amacıyla kent için önemli bir arter olan Pınarhisar Asfaltı üzerinden otopark girişi sağlanarak, tasarlamış olduğumuz Kore Savaşı Anma Alanı ve Ziyaretçi Merkezini ziyaretçilerin savaşı daha iyi deneyimleyebilmeleri adına yeraltında kurguladığımız mekanları ve sergi sokağını gezdirerek dolaylı bir şekilde anıt alanına ulaşması sağlanmıştır.
Tasarlamış olduğumuz Kore Savaşı Anma Alanı ve Ziyaretçi Merkezine savaş olgusunun psikolojik etkilerini daha iyi anlayabilmeleri, yaratılan mekanlarla savaşı daha iyi deneyimleyebilmeleri adına daha çok ziyaretçi çekmek için servis kaldırma fikri düşünülüp Pınarhisar Asfaltı üzerinden servis iniş- biniş nişi kurgulanmıştır.
4.8. Anıt- Su Öğesi İlişkisi
Lüleburgaz kentine değer katan Lüleburgaz Deresi yatağından taşınan ve oluşturulan akslar eğiliminde mevcut arazinin topoğrafyasından yararlanılarak görsel değeri, işlevsel niteliği, psikolojik ve anlamsal değeri açısından tasarıma dahil edilen su öğesi, arazide oluşturulan yer çatlağından sızarak anıta bağlanıp, anıt üzerinde izini devam ettirerek bir süre sonra anıtı bölüp gökyüzüne kavuşmaktadır. Anıta ulaşan su yatağı anıtın ortasında yer alan, savaşın barışçıl umudunu simgeleyen ağacı beslemektedir.
5) MEKANSAL KURGU
Mekân kurgusu gerçekleştirirken ele alınan en önemli parametrelerden biri mevcut doğal yapıya saygı duymak ve onunla beraber yaşayabilmektir. Bu yüzden ağaçların az olduğu bir alana konumlanmak kararı alınmıştır. Korunması zorunlu olan tüm ağaçlar korunmuştur. Proje alanının göbeğinde oluşturulan meydan adeta bir çekim noktası niteliğindedir. Meydandan oluşturulan yüzeyler kullanıcıyı tüm mekanlara yönlendirmektedir. Tüm mekanlar meydandan beslenebilmektedir.
Meydandan anma alanına ve suyla kentsel bir bağlam oluşturulmaya çalışılan dere yatağına rampalarla ulaşılmaktadır. Bu süreçte her yüzeyde ziyaretçileri bekleyen derin hikayeler yer almaktadır.
Bu sayede tüm proje alanı adeta bir açık sergiye dönüşmektedir aynı savaşın çıplaklığı gibi.
6) SAVAŞ BELLEĞİ SİMGESEL ÖĞELER
A. SERGİ SOKAĞI/BELLEK DUVARLARI/HAFIZA YÜRÜYÜŞLERİ
Kamusal alan olarak karşılıklı etkileşimin ve beraber deneyimlemenin maksimum seviyede olduğu, görsel ya da işitsel iletişimi sağlayan bir karşılaşma mekânı olan sokaklar ve barındırdıkları farklı hikayelerle bu sokağın duvarlarını oluşturan bellek duvarları, mekânsal deneyimlerin zihinde oluşturduğu mekânsal bellek kavramı niteliğiyle ziyaretçilere hafıza yürüyüşleri sırasında duygusal ve anlamsal deneyimler yaşatabilmiştir.
B. ODACIKLAR/ SAKLANMA-YENİDEN ORTAYA ÇIKMA
Anıta doğru yönelen sergi sokağının duvarlarında farklı derinliklerde odacıklar açılarak savaşı görsel ve işitsel deneyimletilmek amaçlanmıştır. Savaşın her savaşan üzerinde bıraktığı izlerin farklı boyutlarda olduğuna gönderme yapmak amacıyla odacıklar farklı derinliklerde oluşturulmuştur. Bu odacıklar kurgusu ile, savaş cephesinde saklanmak ve tekrar ortaya çıkıp savaşmak gibi fiziksel bir etkinin oluşmasına da katkı sağlanarak, ziyaretçilerin varlık-yokluk duygularını deneyimleyebilmesi sağlanmıştır.
B.1. Cam duvar-İlüzyon Etkisi
Anıta doğru yükselen rampanın kenarında yer alan diğer duvarda, savaşın farklı duygu çatışmalarını barındırdığı gerçeğini vurgulamak amacıyla yansıtıcı etkisiyle cam kullanılmıştır. Camın zaman zaman aldığı yansımalarla ziyaretçilerin yanılsama yaşamaları düşünülüp varlık- yokluk üzerine tekrar düşünmeleri hedeflenmiştir.
C. ANIT/UMUT AĞACI/SU İLİŞKİSİ
Bir saygı elemanı olarak kentte Land mark etkisi yaratan anıtın, proje alanının çevresinde yer alan en önemli bir doğal unsur olan dere yatağı ile güçlü bir bağ kurulmak istenmiştir. Bu bağlamda, projenin ana kararı olan yer çatlağı ve ona yerleşme fikri ile dere yatağından akan su, oluşturulan çatlağa yerleşip anıta kadar ulaştırılmıştır. Lüleburgaz dere yatağından sürdürülüp proje alanına dahil edilen bu su öğesi, anıtın sarmaladığı ve savaş sonrası huzura erildiğini belirten, umudu/barışı simgeleyen ağacı beslemektedir
Savaşın aksine barışa, huzura erdiren ağaç, su gibi doğa unsurları mümkün olduğunca projeye dahil ettirilerek, proje çevresinde yer alan doğal unsurlara sırt dönmek yerine onları tasarımın en güçlü unsurları haline getirilmesi hedeflenmiştir.
D. LABİRENT SERGİ DUVARLARI/ ÇIKMAZ SOKAK KURGUSU
Savaşın en yoğun deneyimlediği alanlardan birisi olabileceğini düşündüğümüz, kentsel bağlam yaklaşımında ele alınan farklı aksların kesişiminde yer alan, çıkmaz sokak hissini vurgulamak amacıyla çıkmazsızlık ile son bulan, eğimli dışavurumcu dinamik duvarlarla oluşturulmuş bu labirent sergi döngüsünün asıl amacı; savaşın çaresiz yönünü ziyaretçilere hissettirmek amacıyla kafa karıştırıcı ve rahatsız bir ortam yaratılarak sözde düzenli olan bir sistemin insanlıkla bağının kopmasının simgelenmesinin ve ziyaretçilerin kayıp ve oryantasyon bozukluğunu hissetmelerinin istenmesidir.
Ziyaretçilerin labirent kurguya girdikleri anda karşılaşacağı ilk duvarda yer alan savaş sonrası parçalanmış Kore haritası sınırlarınca çatlamış beton blok ve savaşın doğal ortamda/zor koşullarda gerçekleştiğini hissettirmek amacıyla insanın yürümesini de zorlaştıran, doğanın en çıplak hali olan toprak malzemesinden oluşan zemin farklılığı ile ziyaretçilere labirent kurguya girer girmez savaşın yıkıcı etkilerinin deneyimletilmesi sağlanmıştır. Savaşın çaresiz, sıkışık etkisini belirtmek amacı ile kurgulanan labirentin çıkmazlık ile son bulan beton blokların keşisiminde ise zeminde yürümeyi daha da zorlaştıracak olan iri taşlar kullanılarak savaşın zor koşullar altında gerçekleşen bir olgu olduğuna daha da vurgu yapılmak istenmiştir.
Savaşın yıkıcı yönlerini vurgulamak amacıyla tasarlanan beton duvarların oluşturduğu soğuk, boğucu etkisi duvarlar üzerinde labirent döngüsü boyunca ışık-gölge oyunları yaratan yatay yarıklar oluşturularak alınan ışıkla en karanlık anda bile minicik bir ışık süzmesi ile bir umut amacı taşıyarak savaşın savaş birikiminin barışsever ve hümanist bir yöne evrilmesi umudunu yücelten olguları vurgulanarak savaşın yapıcı yönünün de varlığından söz edilmek istenmiştir.
Savaşın yıkıcı yönlerini ziyaretçilere deneyimletmek amacıyla, sahip olduğu yükseklik bakımından insan ölçeğinin çok üstünde kurgulanarak insanı ezen, sahip olduğu eğim bakımından insanın üzerine yıkılıyormuşçasına bir his veren, kimsenin görmezden gelemeyeceği, beton bloklar herkese açık: Her tür düşünceye ve algılamaya… Kimseyi tarihi anlamaya zorlamıyor, sadece tarihle yüzleşilmesi için fırsat tanıyor. Daha fazlasını bilmek isteyenler için yapının kütüphane kısmında yer alan bilgi merkezinden, Kore Savaşının boyutları hakkında bilgi edinmek mümkün. Bu bilgi insana ne kadar çok acı verse de… Bu bilgi merkezi yazıtlar, eserler ve tarihi bilgiler içererek mağdurları isimleri ve biyografileriyle anmaktadır.
E. UMUT DUVARI
“Bütün duvarlar gibi iki anlamlı, iki yüzlüydü. Neyin içeride, neyin dışarıda olduğu, duvarın hangi yanından baktığınıza bağlıydı.”
― Ursula K. Le Guin, The Dispossessed
Bir yüzünde savaş olgusunun karanlık, yıkıcı, acı tarafları vurgulanarak savaşın yıkıcı yönlerinin yansıtıldığı, diğer yüzünde savaş olgusunun barışsever ve hümanist bir yöne evrilmesi umudunu yücelten olgularla savaşın yapıcı yönlerinin yansıtıldığı bir duvar… Ve insanlık tarihinin en karanlık sayfalarından biri olan ve insanoğlunun yaşama gücünü yansıtan bu çatışmalı iki olgunun bir duvarda vermek istediği mesaj…
Savaşın çaresiz ve yıkıcı etkilerini deneyimleten labirent kurgusunun diğer yüzünde bulunan, kentsel bağlam yaklaşımında ele alınan farklı aksların kesişiminde yer alan yeraltına meydanına yüzünü dönmüş umut duvarı, sahip olduğu malzeme farklılığı ve üzerinde bulunduğu umudu simgeleyen resim ile anlama/anma eğilimindeki insanların algısını bir anda değiştirmesi amaçlanarak tasarlanmıştır.
7) MALZEME KARARLARI
Tasarımın ana karakterini oluşturan duvarların malzemesi için savaşın yıkıcı yönlerini hissettirebilmesi bakımından soğuk ve boğucu etkiye sahip brüt betona kullanılmasına karar verildi. Savaşın, insanın tüm duygularından arınıp en saf/duru halini aldığı gerçeğine göndermek yapmak maksadıyla duvarlar tüm izleriyle çıplak bırakılarak, duvarların vahşi bir duruş sergilemesi sağlanmıştır.
Savaşın bir yaşanmışlık olduğu ve yaşandığı şartların zeminle olan ilişkisi düşünüldüğünde, projenin bazı yerlerinde doğal taş gibi malzemeler kullanılırken, özellikle labirent sirkülasyonu içerisinde doğanın en çıplak hali olan toprak malzemesi kullanılarak yürüme yolları oluşturulmuştur. Labirentin bitiş noktasında ise savaşın çetinliğini daha da vurgulamak adına yere iri çakıl taşları yerleştirilip ziyaretçinin yürümesi zorlaştırılmıştır. Bu sayede yapılmış olan bu kanlı savaşın mekânsal olarak algılanması hedeflenmiştir.
8) SONUÇ
Dünyaya bağlanmayı istiyoruz, her şeyin anası olarak… onu organik maddeyle çelişmek için keskin açılar ve çizgilerle kesiyoruz… savaş esnasında doğaya ve doğa koşullarına karşı verilen yaşam mücadelesini de anlatmak için… her çizgi insanı temsil ediyor, bir çatışma ortamında olmalı ile… bir savaş ve sonunda bir mücadele… mücadele ve acıların tacı gibi… Öyleyse bu, yolların/duvarların, uzamasına ve keskin bağlantılarına, ki bu da mücadelenin özüne götürüyor…
Kore Savaşının öyküsünü, alışılagelmiş bir yaklaşımdan uzak ele alan, savaşı yaratılan bellek mekanları ile deneyimleten, alanın sınırlarını belirleyen Hamitabat Yolu, Pınarhisar Yolu, Lüleburgaz Deresi yatağı (çatak) ve mevcut altyapıyı dikkate alarak alanın dokusu/karakterinin sürekliliğini doğaya saygı duyarak sağlayan gizil bir yapıda tasarlanmış Kore Savaşı Anma Alanı ve Ziyaretçi Merkezi, çevresi ile kuracağı ilişkilerle kentsel örgütlenmenin kuvvetli bir parçası haline gelerek Lüleburgaz kentine değer katan özgün, yaratıcı ve yegane bir yapıya dönüşecektir.
LÜLEBURGAZ BELEDİYESİ KORE SAVAŞI ANMA ALANI VE ZİYARETÇİ MERKEZİ MİMARİ PROJE YARIŞMASI PEYZAJ RAPORU
“… Uzaklardasınız, uzaklardayım, Burası Kore… Dağlar, denizler var arada…”
Şubat 1951, Varlık dergisi, isimsiz
Mekân, ölüm ile yaşam arasında zamansız bir hale dönüşürken, savaş ve barışın birbirine ne kadar yakın ve iç içe olduğunu hissettirecek bir potansiyele de sahiptir. Ziyaretçilerine, anıları anda yaşatırken hissettiren, geçmişi ve bugünü tek mekânda deneyimleme fırsatı sunar. Çok eski zamanlardan beri insanoğlu ölenleri anmıştır. Aynı zamanda tinsel nitelik taşıyan anma mekanının peyzaj tasarımında, doğaya ve insana saygılı bir yaklaşım hakimdir.
Önerilen bitkisel peyzaj, mevcut bitki materyali (Kavak, Dişbudak, Alyut, vb.) ve topografya göz önüne alındığında çoğunlukla endemik bitkilerden oluşmaktadır. Önerilen bitkiler, ağaçlar, çalılar ve yer örtücüler olarak kategorize edilmiştir. Temel olarak bitki materyali, kütle formunu tanımlayan, yönlendirici ve mekân hissini kuvvetlendiren, bazen boşluklarla birbirine bağlanan gruplar halinde, bazen soliter plantasyon ile özelleşmiş mekanlara olanak sağlamaktadır. Mekânın görsel bütünlüğü gözetilerek seçilen bitkiler, aynı zamanda fonksiyonel olarak ziyaretçileri olumsuz hava şartlarından korumak amacıyla tasarımda yer almaktadır. Ayrıca savaşın yaşandığı Kore’ye özgü bitki türlerinden ginseng (Panax ginseng), alanda önerilerek, şehitlerin son nefeslerini verirken gördüğü fiziksel çevreye ait bitkilerden birinin ziyaretçiler tarafından da görülmesi ve mekânın ziyaretçiler tarafından deneyimlenirken empati kurarak daha çok hissedilmesi amaçlanmaktadır. Mekânın rüzgara maruz kalmasıyla dramatik görsel etki oluşturacak otsu bitkiler de önerilmiştir.
Bitkisel peyzaj kapsamında önerilen ağaç türleri şöyledir; Tüylü meşe (Quercus pubescens), Macar meşesi (Q. frainetto), Saçlı meşe (Q. cerris), Karaçalı (Paliurus aculeatus), Geyik dikeni (Crateagus monogyna), Karaağaç (Ulmus glabra), Güvem çalısı/Çakal eriği (Prunus spinosa), Kuşkonmaz (Asparagus officinalis), Ahlat (Pirus elaeagrifolia), Doğu gürgeni (Carpinus orientalis),
Kızılcık (Cornus sanguinea), Katran ardıcı (Juniperus oxycedrus), Menengiç (Pistacia terebinthus), Kurtbağrı (Ligustrum vulgare), Yaban gülü (Rosa canina), Dişbudak (Fraxinus angustifolia). Ayrıca barış ve sonsuzluğun sembolü olan Zeytin ağacı (Olea europaea) endemik olmasından dolayı önemlidir.
Önerilen otsu bitkiler şöyledir; Ak tavukotu (Agrostis alba), Köpek dişi ayrığı (Cynodon dactylon), Domuz ayrığı (Dactylis glomerata), Mavi koyun yumağı/yumak çimi (Festuca ovina), Kırnal (Koeleria cristata), Istıranca korungası (Onobrychis alba), Çayır Kelp Kuyruğu (Phleum pratense), Beşdamarotu (Platango holesteum), Parmak otu/Beşparmak otu (Potenilla recta), Çizgili kekik (Thymus striatus), Buzağıotu (Chrsypogon gryllus), İngiliz çimi (Lolium perenne), Yumrulu salkımotu (Poa bulbosa), Tek yıllık yonca (Medicago sp.), Kumul itkuyruğu (Phletum bertolonii), Yara otu (Prunello vulgaris), Top bekarotu (Gastridietum ventricosii), ve Sedum türleri.