PROJE RAPORU
ANKARA OKULU
İlk İzlenim “Zavallı Koreliler bir neşe, bir güler yüz alameti gösteremiyorlardı. Nasıl gösterebilirlerdi? Aslında fakir kimseler, üzerlerinden harb silindiri geçmiş, maddi, manevi varlıklarını ezmiş elem ve kederin kadir pençesinde kıvranıyorlardı. Fakat bu hal çok devam etmedi. Yolculuklar esnasında iyi kalpli Mehmetler kendilerinin cana yakın kimseler olduklarını tanıtmakta, bazı Korelilerin sevgisini çekmekte gecikmediler.
İstasyonlarda duruldukça perişan hallerine acıdıkları çocuklara, ihtiyarlara yiyip, içeceklerinden hisseler ayırarak vagon pencerelerinden vermeleri, onların yanık yüreklerini serinletiyor, gamlı yüz ve gözlerinde sevinç ve şükran ifadeleri okutuyordu.
O yavruların o perişaniyet ve ıstıraba nasıl dayandıklarına hayret ediliyordu. İşte, iyi duygulu Mehmetlerin, üzerlerindeki deniz kokusu geçmeden cömert yüreklerinin kapılarını açtıkları, ilk yardım ellerini uzattıkları, Kore’de ilk dualarına mazhar oldukları o zavallı insanlardı…
…Mehmetler Korelilerle karşılaşınca popüler hal ve tavırları, Güleryüzleriyle onların donuk hallerinde ılık bir tesir, bir memnuniyet yaratmakta gecikmediler.
Mehmetlerin cepleri fakirdi ama gönülleri zengindi. Korelilerin fakirlerine acıyarak uzattıkları yardım elleri Türkleri Korelilere çabuk tanıttı ve sevdirdi. TAEGU’luların sevgi ile “TURGO Number One- Türk bir numaralıdır” sözleri sık sık işitilmeye başlandı…
…Hava sıfır altı -20° kadar soğuktu. O zavallıların onda dokuzunun giyimleri yavan, çoğunun üstünde Amerikan bezinden mamul don gömlek, kadınlarında bir etek bir yelek, yüzler eller morarmış, yaradılışta küçük gözleri büsbütün ufalmış, herhalde çoğu aç, bütün yüzler en şiddetli teessür ve elemin canlı birer levhası idi. O çaresiz insanlar başları düşük, yüreklerini yakan bir ıztırap ateşi ile yana yakıla gidiyorlar, yürüyorlar. Ama nereye? Ne zamana kadar? Selamet hududu neresi olacak?
O gidişte evlatlarını kaybeden anaların babaların, lisanları bilinmediği halde, birçok defalar gece karanlığı içinde adlarını hazin sesleriyle çağırdıktan sonra bir cevap alamayınca döğünmeleri, deli gibi ileri geri koşmaları, ümitsizlikle karşılaşınca ah ve figanları, ihtiyarların, takatlarının son derecesini sarfettikten sonra bir hendeğe yıkılmış can çekişme, lisanı halleriyle Allah’tan ölüm dilenme halleri en katı yürekleri bile yakıp kavuruyordu.”
I.Tugay Komutanı Tahsin YAZICI
Karşılaşma
“…Doktor Üsteğmen Yaşar Tançın’ın kullandığı jiple yola koyulduk. Hafif yaralılarımızın bakımları Suwan Reviri’nde yapılıyordu. Revirin duvar bitişiğinde Ankara İlkokulu vardı. Kasabadan, köyden, kırsal bölgeden ve savaş alanlarından toplanan, yedi milyonluk göç sonucu kimsesiz kalmış ilkokul çağındaki çocukların okuduğu ve tugayımızın açtığı yatılı bir okuldu.
Yaşantılarının ilk çağlarında en büyük acılarla karşı karşıya kalmış bu zavallı yavrucakların bazıları, annelerinin, dedelerinin ve yakınlarının düşmanlar tarafından acımasızca nasıl öldürüldüklerini pirinç sapları yığınlarını aralayarak görmüşlerdi.
Hiç unutmam, ormanın kuytu bir yerinde korkudan her tarafı titreyen, gözlerini ve ağzını sonuna kadar açmış, 9 yaşlarında bir erkek çocukla karşılaşmıştım. Öldürüleceğini sanan yavru, iki elleriyle yüzünü kapayarak sinmişti. Kurtarıcı olduğumu anlayınca boynuma sarılmış, nefesimi kesecek kadar bütün gücüyle bana sarılmıştı. Hala yaşadığına inanamıyor, tekrar tekrar boynuma atılıyordu. Verdiğim yiyecekleri çiğnemeden yutuyor, gösterdiğim yakınlık bile, titremesine engel olamıyordu. Adının Kim olduğunu öğrendiğim bu çocuk iki koltuk değneğiyle zorlukla yürüyebiliyordu. Ailesi güneye göç etmişti. Kim ailesine ayak bağı olmamak için evden kaçarak ormana sığınmıştı. Sırtımda taşıyarak jipe kadar getirmiş ve gerideki yaralı sargı yerine, doktora göndermiştim.
Bu gibi sahnelere bizden evvel daha sık rastlandığı günler olmuş, tarla arkalarına sinmiş, bodrum veya pirinç sapları yığınları arasına gizlenmiş kimsesiz çocuklar kurtarılarak Ankara İlkokulu’na gönderilmişti. Birleşmiş Milletler ordusunda savaşan ve hizmetleriyle yardımcı olan 22 devletin açtığı tek okuldu…”
II.Türk Tugayı İstihbarat Yüzbaşı Nazım DÜNDAR
Sonuç
“Onları, 1952 yılının 29 Ekiminde; daha doğrusu Cumhuriyet Bayramında tanıdım. Çekik kara gözlü, buğday tenli, mini mini çok sevimli yavrulardı. Onlar GMC kamyonlarına dayanan merdivenlerden, VVoron-ni’ deki Tugay Karargahı alanına ayak basarken kuşlar gibi cıvıl cıvıldılar.
Yuvalarından, yavrularından binlerce kilometre uzaktaki bu Uzakdoğu Ülkesinde, barışı sağlamak üzere gelmiş bulunan Türk Er, Assb. ve Subaylarının gittikçe anlamsızlaşan can sıkıcı yaşantılarına, o an için renk katmış, ve yuva hasretini gidermişti bu minik insanlar. Savaş yıllarında, şafak ülkesi anlamına gelen Kore topraklarında yaşamış olanlar; neden bahsetmek istediğimi herhalde anlamışlardır.
Anlatmak istediğim, Suvan’daki Ankara Okulunda okuyan Koreli yetimlerdir. Kuzey, Güney diye ayrılan bir ülkenin, birbirilerine karşı güttükleri anlamsız ve bilinçsiz düşmanlığın kurbanlarıydı bunlar. Anasız, babasız kalmış bu günahsız yavruları bir çatı altına daima onları koruma fikri, iyi kalpli Türk Tugay Komutanı General Tahsin YAZICI ya aitti. Bütün Türk Tugayı mensupları bu fikri derhal benimseyerek; Suvan’daki Ankara Okulunun açılmasına canla başla yardımcı olmuşlardı. Koreli yetimlere Ankara Okulu yuva ve öğretmenlerde ana baba olmuşlardı.
Çocukluğun kendilerine verdiği bu umursamazlıkla, içlerindeki gizli burukluğun yerini, kır gezisine çıkmanın ve yeni bir yer görmenin sevinci alıyordu. Bu sevimli yavrular, Cumhuriyet Bayramı geçit resmi ve eğlenceleri için düzenlenmiş bulunan Karargah alanındaki yerlerini almışlardı…
…Ankara Okulu çocuklarının sırası gelince; onlar da bu mutlu güne sevimli varlıkları ile katkıda bulundular. R leri Y olarak kullanmak suretiyle söyledikleri Ankara Şarkısı aradan 21 yıl geçmesine rağmen; hala kulaklarımda tatlı bir melodi olarak çınlamaktadır.
Ankara Ankara güzel Ankara; Seni görmek ister, her bahtı kara…
Kızlı erkekli bu minik yavruların gösterileri arasında Kore’ye mahsus yumuşak, hareketli ve anlamlı; hasat, mevsimlere ait çeşitli danslar ne kadar güzeldi. Merasimin sonunda bu yavruların topluca bulundukları yere, bazı arkadaşlarla birlikte gittik. Onları yakından tanımak, onların şahsında kendi yavrularımızı da hatırlamak istiyorduk. Bu tatlı varlıkları sevdik, okşadık, onlara şekerleme ve çikolatalar dağıtıldı. Yapılan ikramlardan dolayı, sevinçli görünüyorlardı. Öğretmenlerine İngilizce olarak birtakım sorular sorarak çocuklar hakkında bilgiler aldık. Onların acı geçmişlerini, şimdiki hallerini öğrendik.Yavruların nüfuslarında Kore’ce adları olmakla beraber, Türkçe olarak da bir takım adları vardı; İnci, Ayla, Mehmet, Tuncer, Kerim gibi…
Bunların içinde 8-9 yaşlarında görünen Ayla; güzelliği, zerafeti, zekası ve nereden öğrendiğini bilmediğim Türkçesiyle dikkatimi çekmişti. Yanına yaklaşarak, kendini okşadım ve;
-Kızım dedim. Sen bu güzel Türkçeyi nereden öğrendin bana anlatır mısın?
O sevimli yüzünde eksilmeyen tebessümü esirgemeden cevap verdi.
-İlk savaşlarda, Kuzeyden Güneye yapılan göçler sırasında annemi, babamı, kardeşlerimi kaybettim, şimdi bile onların nerede olduklarını, sağ olup olmadıklarını bilmiyorum. Ağlıyordum, yanımdan geçen Türk Askerleri benim elimden tutarak, nereye gittilerse beni beraberinde götürdüler. Onlarla beraber yedim, içtim, çadırlarında yattım. Bana çocukları imiş gibi baktılar ve adımı da Ayla diye çağırmaya başladılar. Böylece iki yıl geçti. Bu süre içinde ben de Türkçeyi bir güzel öğrendim. Sonra, okumam için beni Ankara Okuluna verdiler.
Aradan bu kadar yıl geçti. Şimdi bu yavru, koca bir genç kız olmuştur. Kimbilir nerededir? Her giden Kore kafilesinden bir subaya Ayla hakkında haber sorardım. Onlar da sıhhatte olduğunu, Ankara Okulunu bitirdiğini söylerlerdi. Daha sonraları bu bilgiyi de alamaz olmuştum.
Umudum artık savaş felaketinden uzaklaşmış, gelişmekte olan Güney Kore’de mutlu yerini almış bulunsun. Ayla gibi savaşın insafsızca savurduğu, anasız, babasız ve kimsesiz yavruların mutlu bir yuvaya sahip olmalarını ve insanoğlunun bu gibi olaylardan ibret dersi almasını isterim…”
III. Türk Tugayı İstihkam Bölük Komutanı Yüzbaşı Şinasi SÜKAN
“Türk askerleri o günlerde bize verdikleri eğitimin yanında hem annelik hem babalık yaptı. Bizim özgürlüğümüz için savaşan diğer Türk askerlerinin yiyecekleri, içecekleriyle beslendik. Hüseyin DİNÇTÜRK ve askerleri annesiz ve babasız olduğumuzu unutturdu.
O zaman 14 yaşından 70 yaşına kadar eli silah tutan herkes savaşta olduğu için, anne ve babalarını kaybedip kimsesiz kalan bizlere Türk askerleri sahip çıktı. Hüseyin DİNÇTÜRK ve askerleri bizlerin ailesiydi. Yaklaşık 640 çocuktuk. Dört yıl boyunca bizleri hiç yalnız bırakmadılar. Onlar hep yaşamımızın birer parçaları oldu. Halen aynı mahallede yaşadığımız arkadaşlarımızla, onları ve bize yaptıklarını unutmak mümkün değil.
Yoon Yeo YEON
“Türkiye Cumhuriyeti 17 Ekim 1950 yılında bir piyada tugayını Kore’ye gönderdi ve Savaşta başarılı sonuçlar elde etti. Özellikle 1952 Mayısında SuwonSi GwonsunGu SeodunDong mahallesinin 45-9 nolu semt civarında Ankara yetimhanesini kurarak Savaştan dolayı ebeveynlerini kaybeden 640’tan fazla çocuğumuzun uygun şartlarda yetişmesi için 1966 yılındaki kalan bölük Türkiye’ye geri dönene kadar elinden gelen her türlü yardımı göstermiştir. SuwonSi yapılan bu yardımları unutmamak için bu anıtı kurmuştur. 13 Ekim 2006. Suwon Belediye Başkanı”
2006 Ankara Okulu Anıtı üzerinde yazan nottan
Ankara Okulu Biçimleme Yaklaşımı
Geleneksel Kore Evi (Hanok)
Koreliler, yaşamın değerini doğa ile olan günlük etkileşimlerinden öğrendiler. Aslında, bir evin inşa edileceği yön bile çevre ile uyumlu olarak belirlendi. Hanok basit ama hiçbir şekilde yoksul değildi. Başka bir deyişle, hanok, doğa, ev ve insanlar arasındaki arzulanan birliğin gerçekleşmesiydi. Bir hanokun avlusu kişisel bir bahçe gibi düzenlenmez; bunun yerine kasıtlı olarak boş bırakılır ki evi çevreleyen doğanın bahçesi haline gelsin. Tek yapılması gereken kapıyı açmaktır. Avlu herşeyi kucaklayacağı, içine alacağı varsayılarak boş bırakılır. Hanokun barışçıllığı ve alçakgönüllülüğü arasında kararlı bir canlılık ve zarafet vardır. Hanok gösterişli görüntüler sunmaz. İnce güzelliği ve derinliği doğayla olan ortaklığına saygılıdır. Hanok, yapay dokunuştan yoksun doğal bir estetiğe sahiptir. Doğanın renklerini ve düzenini ortaya çıkaran bastırılmış tonlar kullanılır. Hanok içinde, doğanın düzenine uymaya ve onu birleştirmeye çalışan bir öz vardır.
Suvan Ankara Okulu
Savaşta kimsesiz kalmış çocukların Türk askerleri tarafından toplanarak bakım ve koruma altına aldıkları revirlerin yanında bir çadırdı ilk zamanlar Ankara Okulu. Sonraları çocuk sayısı ve buna bağlı ihtiyaçlar arttıkça bir yapı ihtiyacı söz konusu olmuştu. Tabur yakınlarında bulunan bir deponun gerekli izinler alınarak elden geçirilmesiyle Ankara Okulu ve Yetimhanesi olarak kullanılmaya başlandı. Türk askerlerinin ve Korelilerin çabalarıyla çocuklar hem bir eve hem de bahçesinde oynayabildikleri bir okula sahip olmuşlardı. Şu an yerinde bulunmayan Ankara Okulu yapısı o dönemde çekilmiş fotoğraflardan anlaşıldığı üzere geleneksel bir hanok yapısı niteliğindedir.
Temsil
Bundan 68 yıl önce hiç tanımadıkları bir kültürün haklarını korumak için giden askerlerimizin orada cephelerde elde ettiği başarıların yanında, savaş mağduru çocuklar için belki de benzeri görülmemiş bir fedakarlık ve inisiyatif örneği sergilemişlerdir. Savaşın en büyük mağduru olan o çocuklar kendilerini koruma altına alarak yaşam ve hürriyet haklarına kavuşmalarına yardımcı olan Türk askerlerini bugün hala unutmuş değillerdir. Türk askerlerinin gösterdiği bu erdem sonsuza dek anılmaya değerdir. Bağlamından binlerce kilometre uzakta bulunan Lüleburgaz’daki Kore Savaşı Anma Alanı ve Ziyaretçi Merkezinin arazisini bahçe olarak kullanan Ankara Okulu sonsuzlukta salınan bir hayalet gibi zaman ve mekanları aşarak burada belirmektedir. Suvan’daki Ankara Okulu geleneksel yapısının çatı eğiminden, avlu sisteminden ve felsefesinden yola çıkarak biçimlenen yapıda materyal olarak şeffaf cam kullanılması bu yapının bir temsil olduğunu ifade eder. Bu haliyle yapı bir Ankara Okulu Anıtıdır.
Kalıcı & Geçici Sergi ve Kapalı alanlar ile Tören Alanı Yaklaşımı
Savaş’ın izlerinin olumlu ve olumsuz taraflarını mekânsal anlamda da hissettirmek mimari biçimlenmede belirleyici olmuştur. Bu anlamda kalıcı izlerin sergilendiği ve anmanın yapıldığı mekanlar eksi kotta değerlendirilerek, çıkarımın en büyüğü olan çocuklar ve Ankara okulu anıtı yüceltilmiştir. Ana giriş aksından amfi ile alt kotta tören alanı ile karşılaşan ziyaretçiler; kalıcı ve geçici sergi ile Ankara okuluna ulaşıp, peyzaj alanlarıyla deneyimlemelerine devam edebilecekleri düşünülmüştür.
Malzeme
Geleneksel kore mimarisine atıfta bulunan tören alanı zemin ve duvarları; gerek renk, gerek malzeme olarak içinde bulunulan hüzünlü tavrı yansıtır nitelikte seçilmiştir.
Araziye Yerleşim
• Yüzey
Yarışma Alanı birbirinden çok uzakta iki ülkenin ortak yeryüzünü ifade ediyor. Bu yeryüzü Türkiye’den Kore’ye gidenlerin geride bıraktıklarını, yolculuklarını, oraya vardıklarında yaşadıklarını, savaşa olan etkilerini, zaferlerini, Korelilerle olan etkileşimlerini, savaş ortamında onlar için gösterdikleri erdemleri, onlardan gördükleri sevginin hepsinin hikâyesini taşımalı.
• Öğrenilmesi Gereken
Kore savaşına dair gerçekliğin tüm boyutlarıyla ve 14.936 Türk askerinin bu savaştaki yerinin, kazandığı zaferlerin, yaşadığı esaretlerin, verdiği 721 şehidin, 2147 gazinin Kore ulusunun özgürlük mücadelesine olan katkısının belgeler ve envanterler aracılığıyla anlatılması için ziyaretçileri alanda bir zaman tüneline sokmak gerekliliği arazinin topoğrafyasında katmanlaşmayı getirmiştir. Alt kotta Şehitler Duvarı ve Tören Alanıyla ziyaretçiyi karşılayan yapı Kalıcı Sergi ve Müze ve Geçici Sergi alanını gezdirdikten sonra ziyaretçileri Ankara Okulunun içine atıyor.
• Yüceltilmesi Gereken
Kore savaşında büyük rol oynayan Türk askerinin bu savaşta Koreli çocuklar için sarf ettikleri çaba tüm zamanların belki de eşi görülmemiş hadiselerinden biridir.
Kimsesiz Koreli çocukları savaş alanlarından, hendeklerden, tarlalardan toplayıp koruma altına alan Türk askeri onların barınma, giyecek, yiyecek ihtiyaçlarının karşılanmasının yanı sıra eğitimlerini almaları içinde çaba sarf etmiştir.
Bu davranışlarıyla Mehmetler bir anlamda Güney Kore’nin geleceğini kurtarmış ve ülkenin bugünkü refah seviyesine ulaşmasında etkili olmuşlardır denilebilir.
Tüm savaş serüveninin sonunda Mehmetlerin bu erdeminin anıtı olarak ortaya çıkan ve araziyi kendisine bahçe olarak kullanan Ankara Okulu yapısı yeryüzünü barışı getirmenin teminatı gibidir. Resmi olarak Nisan 2018 de sona eren bu savaşın belki de tek yüceltilmesi gereken tarafı bu Ankara Okulu ve savaş mağduru çocukların kurtarılan istikballeridir.
Çocukları Ankara Okulu Bahçesinde Buluşturma
• Suvan Ankara Okulu Bahçesinde Çocuklar (1950-1953 )
Kore’ye giden Türk askerlerinin savaş ve göç esnasında ailelerinden kopmuş veya yetim kalmış çocukları toplayarak açtıkları Ankara Okulu; o ümitsiz çocuklar için yaşama tutunma motivasyonu olmuş ve tüm olumsuzluklara rağmen güven ve özgürlüklerini üstlenen bu irade sayesinde istikballerine olan inanç ve bağlılıkları artmıştı.
Artık kurtarılan çocuklar bu güven ortamında çocukluklarını yaşayabiliyor, okulun bahçesinde oyunlar oynayabiliyor, Ankara’dan getirtilen müzik aletleri ve eğitmenlerin yardımıyla aldıkları müzik eğitimi sayesinde tören ve müsamerelere katılabiliyorlardı.
• Soyutlama (1950-2018)
O yıllarda kurtarılarak Ankara Okulu ve Yetimhanesine gönderilen çocukların bir çoğu ülkelerinin savaş sonrası yeniden ayağa kalkması için yurttaşça çaba sarf etti.
Kendilerini savaşın karanlığından çıkarıp kurtaran askerleri hiçbir zaman unutmadılar. O anılarla büyüdüler, minnet ve sevgileri artarak devam etti ve bunu gelecek nesillerine aktarmayı bildiler.
Şimdilerde Kore’de kurtarılan çocukların bazıları hala hayatta ve o günlere dair hafızaları hala taze. Okul artık yerinde olmasa da, üzerinden uzunca bir zaman geçmiş olsa da hayatlarını, geleceklerini kurtaran o erdemli askerler ülke hafızasında yerini almış görünüyor.
• Lüleburgaz Ankara Okulu Bahçesinde Çocuklar (2018- ∞)
Fiziksel bağlamından çok uzaklarda fakat en derin gönül bağıyla bağlı oldukları Türk milletinin topraklarında yeniden hayat bulacak Ankara Okulu Bahçesinde savaştan kurtarılan çocuklarda yerini alacak.
Alana ziyarete gelen çocuklar, savaşın sürecini adım adım öğrenerek sonunda ulaşacakları Ankara Okulu yapısı ve bahçesinde Suvan Ankara Okulunda eğitim gören yaklaşık 640 çocuğu temsilen alana yerleştirilen çubuklarla oyun arkadaşlığı yapabilecekler.
Oyun sırasında, yeni öğrendikleri bu olay hafızalarında hikayeleşerek kalıcı olacak.
Bitkisel Peyzaj
Alan içerisindeki korunması gerekli olarak belirtilen ağaçlar dışındaki ağaç, ağaççık ve çalı formlu bitkiler de korunarak bitkisel tasarıma dâhil edilmiştir. Bitkisel materyal önerilerinde bölgenin iklim ve doğa koşullarına uygun hızlı gelişen ve bakım ihtiyacı az olan türler seçilmiştir.
Giriş duvarının arkasında sıra sıra konumlandırılan serviler ile duvarın ifadesi güçlendirilmiştir. Kitlesel olarak lavanta, şimşir ve ardıç ile alan içerisinde her dem yeşil bir doku hedeflenmiştir. Bitkisel zemin örtüsü olarak çayır otu kullanılmıştır.
Savaş sırasında yakınlarını kaybeden ve Ankara okuluna getirilen çocuklardan bazıları o günleri anlatırken akasya çiçeği yiyerek hayatta kaldıklarından bahsediyorlar, buradan referansla alanın kuzeyinde bulunan geniş açıklıkta akasya korusu oluşturulmuştur. Otopark üzerinde üst örtü oluşturması amacı ile akasya ağacı kullanılmıştır. Düzgün formu ve beyaz çiçekleri ile Pınarhisar yolundan alanın fark edilir olması sağlanmıştır.