MİMARİ RAPOR
“Dağlar, insanlar ve hatta ölüm bile yorulduysa, şimdi en güzel şiir barıştır…” Yaşar Kemal
Yaşadılar, ayrıldılar, çarpıştılar ve öldüler…
Oysa yaşama hakkı, en temel haktır. Bu hak karşısında tüm haklar ikincil haklar konumundadır. Savaş olgusu ise bu en temel hakka doğrudan saldırı niteliği taşır. İnsan daima barış içinde kardeşçe yaşamalı, fakat aynı zamanda savaşların sebeplerini ve sonuçlarını da asla unutmamalıdır. ‘An’ ya da başka bir deyişle ‘şimdi’ gelip geçici olsa da toplumsal hafıza, aktarılabildiği müddetçe sonsuza dek var olabilecektir. Bu bağlamda müzeler, toplumsal belleğin mekânsal hatıra defterleridir…
Bu hafıza defterlerini karıştırdıkça insan, kendisini içinde yaşadığı topluluğun ya da ulusun ya da kültürel bir geçmişin bir parçası olarak hissetmeye başlar. Bu mekânları ziyaret eden bireyler artık var olmayan bir zamanın ve bir tarihin içinde, bir parçası olduklarını hissettikleri veya fiziksel olarak bir parçası oldukları geçmişleri ile yeniden bir araya gelirler. Ancak bu sayede acı olandan ders çıkarabilmek, gurur verici olanla gururlanabilmek ve geçmiş tecrübelerden faydalanabilmek mümkün olur…
Burada, Kore Savaşı Anma Alanı ve Ziyaretçi Merkezi’nde, bize uzak bir savaşı tecrübe edeceksiniz…
Yaklaşım
Kavramsal olarak tasarım, bir askerin düşmandan korunmak ve hayatta kalabilmek için siper kazması ve sıfırın altında günlerce sabırla beklemesi üzerinden kurgulandı. Bir tasarım öğesi olarak müze yapısı, bağlam içerisindeki yeri dışında, tek başına bir kabuk olmaktan fazlası olmalı, bir duygu yaratabilmeli ve bunu ziyaretçisine aktarabilmelidir.
Bu çerçevede yapının kurgusunda tercih edilen yöntem, müzeyi ziyaret eden kullanıcıların mekânsal tecrübelerine sıfırın altında başlamaları ve geçici olarak çevreden yani bağlamdan kopmaları ve sonuçta yeniden bağlam ile buluşarak tecrübelerini sonlandırmaları olmuştur.
Tasarım
Ziyaretçi, yaya olarak, bisikletiyle, toplu taşıma ile ya da aracı ile ulaşır alana. Saçağın altından ya da Anı Duvarları’nın yanından geçer. Zeytinli Yol’un, tören alanının ve tamamı korunmuş ağaçlardan oluşan, şimdiki adıyla Anı Koruluğu’nun sardığı Müze Meydanı’na varır.
Yapı şimdi karşısındadır…
İki girişten birini seçer; merdivenler ya da asansörler ile, sıfır kotunun üç buçuk metre altına iner.
Yapıya girdiğinde kendini gökyüzüne açılan bir atriumda bulur. Bu atrium, siperden çıkıp gökyüzüne ve hayata dokunan bakışın bir simülasyonudur. Ve ardından bir hareketin içine girer.
Hareket, hayattır…
Temel olarak bir rota ve o rotanın sunduğu sirkülasyon bandı doğrultusunda kurgulanan tasarım, temel sergileme işlevlerini sıfır kotunun altında sunar ziyaretçisine. Fuaye fonksiyonunun yer aldığı, gökyüzüne (sonsuzluğa) açılan bir atrium çevresinde kurgulanmıştır bu rota.
Projeksiyon salonu, istenildiği takdirde çok amaçlı bir salona dönüşebilecek olan ve ana girişten bağımsız olarak da ulaşılabilecek biçimde tasarlanmış olan geçici sergi birimi ile kalıcı sergi birimlerinin bir bölümü, bu atriumu saracak biçimde düzenlenmiştir.
Sergi salonlarına ait servis ulaşımı ve yine sergilenecek ürünlerin bakım ve onarımlarına ait işlik, sıfır kotunun altında ve yapının kuzeyinde tasarlanmıştır.
Rota ve hareket temeliyle kurgulanan sirkülasyon bandı, üçgen biçimli yapının oldukça akışkan bir ziyaret tecrübesi sunmasına olanak verir.
Müzenin sıfır kotuna rampa ile ulaşılır. Rampa atriumu izler. Gökyüzüne bir adım daha yaklaştırır ziyaretçisini. Sonra kütüphaneye yani bilgiye ulaşır. Ve ziyaretçi tecrübesini tören alanı ile bağlanan kafeterya ile sonlandırır.
Tamamen brüt beton ile tasarlanmış olan müze, bu biçimi ile ziyaretçisine savaşın soğukluğunu hissettirir. Kalın duvarlar, savaşın insan ve doğa arasında, ya da toplumlar arasında meydana getirdiği ayrımın somut bir temsili olur.
Yeryüzünde boyu sadece beş buçuk metredir. Her öğesi zamanla bağlamın bir parçası olacak ve varlığı daima hatırlanacaktır…