AÇIKLAMA RAPORU
Tiyatroda hazırlıklar sahne “arka“sındadır. Öncesi bilinmez ve sürprizlidir. Sahne bir karşılaşma anı, temas düzlemi olduğu kadar, geçirgen-şeffaf bir “sınır” öğesidir tiyatro için. Karşılaşma anına kadar birliktelik ve “adanmışlık“la oluşturulan bütüncül “enerji” ve “hazırlanma“, karşılaşma anından sonra ayrı ayrı enerjiler aheng içinde,ayrışan bir bütünlükte,ışık “tayf“ları gibi seyirciyle etkileşir, çoğalır, mutfaktaki hazırlık ve “enerji” bütününü tüm varlığıyla sergilenmeye çalışılır, sınırlardan taşar. Seyircisiyle birlikte bir hareket haline evrilir, “hemhal” olur ve “etki” bırakır. Sahne, metaforik olarak sınır anlamında ele alınsa da “geçirgen” bir platform olarak ele alınmıştır. Aynen Afife Jale’nin hayat hikayesiyle paralel gibi.
Afife Jale,1902 yılında İstanbul’un Kadıköy semtinde dünyaya geldi. İstanbul Kız Sanayi Mektebi’nde eğitim gördü. Darülbedayi’nin 10 Kasım 1918’de tiyatro kursları için açtığı sınavı kazandı. Müslüman kadınların sahneye çıkmasının halen geleneksel olarak yasaktı ancak Darülbedayi, Müslüman kadınların sadece kadınlara özel gösterilerde oynayacakları gerekçesiyle Müslüman kadınları bünyesine almıştı. Bu noktaya kadar ki oluşturduğu “adanmış” “enerji” ve hazırlanma süreci sonrası ilk “sınır“ı aşmış oldu ve 1920 yılına kadar oyunların provalarına katıldı, fakat sahneye çıkamadı.1919 yılının 13 Nisan gecesi Kadıköy’deki Apollon Sineması’nda ilk gösterimi yapılacak olan, Hüseyin Suat’ın Yamalar adlı oyununda, Emel rolünü oynayan Eliza Binemeciyan’ın Paris’e gidişi üzerine onun yerine “Jale” takma adı ile sahneye çıktı. Böylece sahneye çıkan ilk Müslüman Türk kadını olarak tarihe geçti. Afife Jale, ertesi hafta “Tatlı Sır” oyunu ile “sahne“ye çıktı ve o gece polis tarafından tutuklanmak istendi. Üçüncü piyesi olan “Odalık” oynanırken tiyatro polis tarafından basıldı ve tutuklanmamak için kaçmak zorunda kaldı. Babası Hidayet Bey, tiyatrocu olmasına karşı idi. Afife Hanım, ayrılmak zorunda kaldı. Dahiliye nezaretinin Müslüman kadınların kesinlikle sahneye çıkamayacaklarına dair bildirisi Darülbedayi Yönetim Kurulu’na ulaştırılınca işten çıkarıldı. Yaşadığı sıkıntılar nedeniyle şiddetli baş ağrıları çeken Afife Hanım, doktorunun morfinle tedavi yoluna gitmesi üzerine morfin bağımlısı oldu. Ancak 1923’te cumhuriyetin ilan edilmesinden sonra yeni rejim Türk kadınlarının sahneye çıkması önündeki yasal engeller kaldırmış; tersine kadınların sahneye çıkmasına destek olmuştu. Türk tiyatrosuna böyle bir “etki” bırakmıştır.
Önerilen heykel çalışması, genel ölçekte Tiyatronun “hazırlık-sahne (karşılaşma öğesi-geçirgen sınır)-seyirciyle etkileşim” zaman “akış“ını”,Afife Jale ölçeğinde ise Afife Jale’nin hayat düzlemine (hazırlık-adanmışlık, geçirgen sınırlar, sınırların dışına taşma-etki) paralellik gösteren akışıyla beraber yorumlayarak kendi bütününü oluşturur.
Bu bağlamda, heykel, mermer kaide üzerinde “kök” ve başlangıç alan, yukarıda bahsedilen enerji ve ışık tayflarını temsil eden “akışkan” dalgalar formunda altın kaplı metal gövde ile geçirgen bir sınır karşılaşma öğesi olarak sahneyi şeffaf bir cam çerçeveyle metaforize eden, cam çerçeve sınır öğesiyle karşılaşıp taştıktan sonra seyircisiyle etkileşime geçen enerji ve “ışık tayfları” gibi net bir kütle etkisi ile ödül heykelciği kavramına uygun güçlü bir simgesel genel form oluşturur.