ÜSKÜDAR MEYDANI
Su havza alanlarının kaynağı olan dereler, kendi havzalarıyla üst sistemleri (su-hava-toprak yaşam döngüsünü) etkilerler. Doğal yapısıyla; fauna, flora ve insan için bir mekan, bir beslenme ortamı, bir su kaynağı, kendine has peyzaj özellikleri ile bir kent kimliği olan dere ve havzaları; kent ve kentli için kentin fiziksel çevre kontrol elemanlarıdır. Her biri eşsiz peyzajı ve doğal potansiyeliyle kentsel rekreasyon ihtiyaçlarını karşılayan, insan ve faunanın sağlıklı yaşam kalitesini destekleyen; çevreye sunduğu değerle önemli kamusal alanlardır.
Günümüz şehircilik anlayışı dere ıslahlarını, ıslah kavramının anlamını istismar edercesine, dereleri yok etmek için kullanır. Önce dere havzası ve dereler yok sayılarak imara açılır, ardından sırasıyla altyapı ve üstyapı işleri gelir. Sıra kanalizasyona gelince en kolay yol seçilir, dereler.
Suyla birlikte kanalizasyon atıklarının da akmaya başladığı bu dereler zamanla hoş görüntüsünü yitirir, nüfusun da artmasıyla iyice kötüleşir; pis kokuların ve hastalıkların sebebi olur. Zamanın şirin akarsuları, artık o kötü görüntüsünün rahatsız etmesi sebebiyle beton kalıpların arasında denize taşınarak ‘ıslah’ edilir. Bu durum haliyle doğal ve ucuz bir kanalizasyon hattını tanımlar.
Bu derelere akan kanalizasyonların önünü kesmek yerine onları betonlar arasına gömmek, sonra bu şirin akarsuları, sanki yaramazmış, kötü bir şey yapmış gibi ıslah etmek zamanla adet edinilmiş. İstanbul’daki derelerin %85’i doğal vasıflarını bu ve bunun gibi sebeplerle kaybetmiş (Dinç, H. ve Bölen, F. [2014]). Bu nedenle durum ıslahtan çok bir infazı andırır.
Üsküdar Meydanı’nda birbirine kavuşup boğaza dökülen Bülbül Deresi ve Çavuş Deresi adet üzere ıslah (infaz) edilen ve kendilerini sık sık hatırlatan dereler. Her yağıştan sonra meydanın deniz ile birleşmesinden sorumlu; kendilerine ait olanı, özgürlüklerini isteyen dereler. Zamanında yok sayılarak imara açılan bu derelerin taşmasını önlemek için ‘basit’ bir çözüm kalmadığından her birkaç senede ıslah (infaz) kapsamında meydan kapatılıp bu derelerin hapsedildikleri yeraltındaki beton kalıpların çapı arttırılmakta ama halen Üsküdar ve yağış denince ilk akla gelen görüntüler kendini tekrar etmekte.
Meydanlar kentin dar sokaklarından geniş alanlara açılmasıyla kente ferahlık, genişlik katan sosyal mekanlardır. Sağdan soldan insanlar gelir, insanlar gelirken kaynaşır, konuşur, anlaşır; aslında meydanda bulunmak kent yaşantısının içinde bulunmak anlamına da gelir; birçok sosyal faaliyet insanlarla bu meydanlarda buluşur.
Meydanlar fiziksel olarak dolu ve boşlardan oluşan bir yerleşme dokusunun içindeki genişletilmiş boşluklar olarak tanımlanabilir, fakat İstanbul için bu durum altı beton üstü hava olan alabildiğine geniş; çok nicelikli*, az nitelikli alanlardır. Kent dokusundaki boşluklara dikilmiş, kent ile ilişkisi sorunlu; kesintisiz, tek tip sıkıcı bir dokudan oluşan yamalara benzer.
Bu tanımın tipik bir pratiği olan Üsküdar Meydanı; plansız şehirciliğin getirdiği çok sayıda niceliği* (işlevi) sırtlar, hem kentin içine hem de boğaza doğru kontrolsüz gelişen niteliksiz beton bir tümöre dönüşür. Yekpare bir boşlukta rastgele artan işlevlerin yarattığı hızlı olma hali ve öngörülemeyen hareket yoğunluğu, hiç bir kuralın işlemediği bir kaosa sebep olur, kıyı şeridine ulaşmayı çileye çevirir. Düzenli aralıklarla dereler tarafından işgal edilen, işlemeyen, ayrı ayrı kontrol edilebilme ihtimali olan bu işlevlerin oluşturduğu bir birleşim kümesidir.
Bu işlevleri tek bir kümede toplamak yerine, Üsküdar’ın referanslarıyla kesişim kümeleri sistemine çevirip kentin içine sızdırmak, kontrol edilebilir ve okunabilir; kente ferahlık ve genişlik veren; kent yaşantısına ait karelerin kesitler halinde her kesişimine deneyimlenebildiği, yerleşme dokusunun olağan bir tamamlayıcısına ulaşılabilir. Bu sistemi mümkün kılacak yegane etmen kentsel rekreasyonun doğal parçası derelerdir.
Mevcut durumda Bülbül ve Çavuş Derelerinin yerini alan Selmani Pak ve Hakimiyeti Milliye Caddelerinin yerlerini, havzanın asıl sahiplerine bırakması esası ile konumlandırılan kanallardan oluşan meydan sistemi ile;meydana hapsolmuş bu işlevleri kente doğru yayarak ortaya çıkarılacak kesişimlerde, kentsel yaşamı tanımlayan hayattan karelere rastlanabilir.
Şu anki Üsküdar’da, belki de bütün İstanbul’da, en özel kıyı kullanımlarından Salacak Merdivenleri, meydandaki kaosun birebir zıtlığındaki akışkan sirkülasyonu ve kara-su arasında oluşturduğu kesit zenginliğiyle; önerilen meydan sisteminde de boylu boyunca devam eder.
Boğazın kent içine sızdırılmasıyla oluşturulan kanallarda salacak merdivenleriyle oluşturulmuş basamaklar, meydan olma işlevinin getirdiği toplanma işlevini üstlenirken, arttırdığı keneal kesitleriyle yoğun yağışlarda yerini suya bırakır ve taşkın riskini azaltır.
– Dinç, H. ve Bölen, F. (2014) İstanbul Derelerinin Fiziki Yapısı, Planlama Dergisi. 2014;24(2):107-120