Katılımcı (SP18YIPMK), SteelPRO 2018 Çelik Yapı Tasarımı Öğrenci Yarışması

Mimari proje raporu:

YER İTİMİ | | EVRENİN ÖTEKİLEŞTİRME GÜCÜ

Öteki, ben veya bizden farklı olandır. Önyargılardan ve stereotiplerden oluşturduğumuz imajlar, tarafımızdan öteki olanda gözlemlenir. Öteki kişi bizim benliğimizde yapmaya/davranmaya cesaret edemediklerimizi deneyimlemiş, belki kıskançlıktan belki de bize olan aykırılığından bu kişileri öteki ilan etmişizdir. Toplumla beraber oluşan kültür, içerisinde aynı düşünceye sahip çoğunluğu barındırır. Farklı düşünceye sahip azınlık ise ötekileştirilmiş olanlardır. Ötekileşen insan artık yaşam alanından memnun olmayıp yer değiştirmeyi tercih eder. Aslında bir nevi yerinden de edilmiş olur. Dolayısıyla ötekileştirme hem sosyal hem fiziki olarak dünyamızda sonuç bulur. Bir toplulukta ötekileştirme insan eli ile inşa edilir ve dışlama/yerinden etme durumu yine insanın sebebiyet verdiği bir meseledir. Ancak ele alınan distopyada ötekileştirme evrenin kendi düzeniyle gerçekleşmiş bir olgudur. İnsanlar da bu olguyu destekleyerek sosyal hayattaki ötekileştirmeyi doğurmuşlardır.

Kent kurgusunun yer edinildiği Upside Down” filminde, evren gerçekte olduğundan farklı işlemektedir. Evrendeki iki yaşanabilir gezegen birbirlerine yakın konumlanmaktadır. Gezegenlerin birbirlerine en yakın oldukları yüzeyde insanlar kendilerine yaşam alanları oluşturmuşlardır. Birbirlerine karşılıklı olarak

konumlanan bu iki kentin insanı, kendi dünyasının yerçekimi kurallarına tabidir. Sosyolojik sorun bu kurguda dikey olarak işlenmiştir. Yaratılan bu distopyada iki kent birbirlerine bir iş merkezi ile bağlı olup; kentlerden biri burjuva, diğeri ise proletarya sınıfı konumundadır. Bu iki kentin birleşebildiği, ortak mekan oluşturabildiği tek yer olan bu iş merkezi, aslında bu sistemin kilit taşıdır ve dolayısıyla yarattığı ortak mekan çözümleri de bu sistemin birer parçasıdır. Tasarımın kurgusu doğrultusunda burjuva sınıfı, içerisinde bir iş merkezi inşa etmiş ve bu yapıyı alt dünyaya kadar yükseltmiştir. Böylece kendi zenginliğini arttırabilecek, aynı zamanda da ucuz iş gücünü alt dünyadan temin edebilecektir. Burada mevcut  yaşamdaki sınıf farkı oluşumundan farklı işleyen bir sistem söz konusudur. İçinde bulunduğumuz evrende statü/güç veya kazanç, sınıf farkını doğururken bu evrendeki sınıf farkı, yapının inşa edilmesiyle birlikte başlar. Çünkü, ancak bu şekilde iki kent iletişim haline geçebilmiş ve birbirleri için farklı amaçları olan araçlara dönüşebilmişlerdir. Bu iş merkezinin inşasından sonra üst kent kendini daha da zenginleştirirken, alt kent de bir o kadar ekonomik gerilemeye gitmiştir. Çünkü ekonomisi, inşa edilen bu iş merkezine bağlı hale gelmiştir. Bunun sonucunda emekçi sınıf, gerek kazancı gerek yaşam koşulları ile alt dünyada; burjuva sınıfı ise iş merkezini yönetenler ve yaşam koşulları çok daha iyi olan çalışanlar olarak üst dünyada var olmuştur.

Alt dünyadaki kente bakıldığında birçok sosyolojik sorun göze çarpar. Yaşam koşulları , güvenlik, çevre kirliliği, yeşil alan yetersizliği, düzensiz kentleşme ve ötekileştirilme gibi iyileştirilmesi gereken problemler alt dünyada yer almaktadır. Üzerinde durulmak ve vurgulanmak istenen konu, yeşil alan yetersizliği ve ötekileştirilme problemidir. Tasarlanan yapının alt dünyada konumlandığı yer tanımsızlaşmış bir kent meydanıdır.

Meydanlar; insanların birlikte olduğu, paylaşımlarda bulunduğu, toplandığı, eylemler yaptığı,

mitingler düzenlediği kent boşluklarıdır. Aynı zamanda meydanlar; tarihteki büyük olayların geçtiği, toplumun tarihinin yazıldığı, savaşlara-barışlara-ölümlere tanıklık etmiş, önemli kişilerin/olayların isimlerini almış kent mekanlarıdır. Kentin bu önemli mekanları, içerisinde çok fazla hareket barındırdığından kentteki sınıf farklarını da anlık olarak -bir resim karesine bakarmışçasına- içerisinde eritmeyi başarır ve en büyük sınıf farkları bile kent meydanlarında, aynı mekan içerisinde buluşur.

Tasarlanan yapının alt dünya ile birleşim noktasında, insanların geçiş hatlarının devamlılığı ile birlikte yeni ve tanımlı bir meydan da düşünülmüştür. Kentin bakımsızlığı sonucunda, tanımsız kent boşluklarına dönüşen kent meydanını iyileştirmenin amaçlandığı bu birleşim noktasında; strüktürün kendisi yeni bir geçiş alanı, strüktürün ortasındaki alan ise yeni bir meydanı tanımlamaktadır. Kentin sokaklarının buluştuğu bu meydanlar, insanları “bir yere gitme” halinden alıp “varma” haline ulaştırır. Dolayısıyla tasarladığımız  tasarlanan girişler, alt dünya insanını sokaklardan alıp iki kentin yeşil dokulu ortak mekanlarına taşımakta ya da kendi kentinin ortak mekanında -meydanında- buluşturmaktadır. Yapıya giriş rampa aracılığıyla sağlanmaktadır. İnsanlar meydandan yukarı baktıklarında aynalarla karşılaşmaktadır. Aynalar burada yapının amacının, var olma sebebinin birer sembolüdür. Aynaya bakan kişi kendisini ters olarak görür ve gördüğü ters insan, üst dünyanın yansımasıdır. Böylelikle yapı, girişinden itibaren, iki dünya insanı için ortak mekanlar sunduğunu kullanıcılarına aktarır.

Bir metropol olan üst dünya kenti ise oldukça kalabalık bir kent dokusuna sahiptir. Gittikçe artan yapılaşma sonucunda –bir üst el aracılığıyla- kent meydanları kendilerini alışveriş merkezi, iş merkezi gibi toplanma alanı işlevini yitirmiş dolu kütlelere bırakmıştır. Dolayısıyla metropol kentlerinin yeni birleşme alanları bu gibi yapılar olmuştur. İnsanlar kendilerine buluşma mekanı olarak meydanları değil alışveriş merkezlerini seçmek zorunda bırakılmıştır. Eylem veya gösteri düzenlemek için ise var olan kent meydanları yetersiz kalmaktadır. Böylesine sıkışık bir kentte yeşil alanlar ise varlığını çoktan yitirmiştir.

Tasarlanan yapının üst dünya ile birleşim noktasında kentin en işlek alışveriş merkezlerinden biri yer almaktadır. Kent sıkışıklığı sonucu kendisini AVM’lere bırakan kent meydanlarını eleştirmeyi amaçlayan bu giriş, insanları alışveriş merkezlerinden alıp yeşil alana ve gerçek meydanlara ulaştırmaktadır. Aynı zamanda kentin sıkışıklığından ve kirli havasından da alıp uzaklaştırmayı amaçlamaktadır. Alışveriş merkezini ortasına alacak şekilde tasarlanan strüktür, yapıya hiçbir müdahalede bulunmamaktadır. Tasarlanan yapıya giriş yine rampa aracılığıyladır. Rampa, alışveriş merkezinin etrafını dolanacak şekilde tasarlanmıştır. Tasarlanan yapının döşeme başlangıcı AVM’den daha yüksektedir, böylece AVM’nin günışığına da engel olmamaktadır. Aynalar bu girişte de mevcuttur ve aynı sembolik ifadeyi üstlenmektedir.

İki dünya arası mesafenin 700 metre olduğu bu distopyada, tasarlanan kısımlar 2 giriş yapısı ve 45 metre yüksekliğinde, kalan mesafe boyunca kendini tekrar eden ana yapıdan oluşmaktadır. Tasarlanan ana yapıda düşünülen en önemli şey, iki dünya insanı için ortak mekan çözümüdür. Tasarlanan dikey yerleşke, insanları önce sokaklardan kent meydanlarına, sonrasında da kent meydanlarından iki dünyanın ortak mekanlarına çekmektedir. Ötekileştirilmenin ve sınıf farklılığının ortadan kaldırılması ve “herkes için bir mekan” kavramının oluşturulması hedeflenmiştir. Bu amaç doğrultusunda eylem-toplanma-konuşma-gösteri alanı, bir arada oturma düzeni, çocukların bir arada oynama alanı, spor ve aktivite alanı gibi amaçları olan özel mekanlar tasarlanmıştır.

Meydan bu tasarımda kendisini daha geniş bir yelpazede sunar. Artık tek bir kentin değil, iki kentin sesi olmuştur. Sınıf farkının tamamen ortadan kaldırıldığı, iki kent insanının ortak mekanda buluşabileceği, aynı anda direnebileceği, gösteri seyredebileceği, konuşmalara katılabileceği bir mekan olarak tasarlanmıştır. Böylelikle artık eşitlik söz konusudur.

Çocuk parkının tasarım aşamasında, çocukların ayrımcılık yapmadan birlikte eğlenebilecekleri oyuncaklar düşünülmüştür. Aynı hizada birlikte salıncakta sallanabilecekleri, alt ve üstte aynı anda kaydıraktan kayabilecekleri park oyun elemanları tasarlanmıştır. Aynı zamanda kedi merdiveni ve kuş yuvası da çocuk parkına konumlandırılmıştır. Kedi ve kuşların alt ve üst dünyaya aitliği düşünülerek iki taraflı olacak şekilde tasarlanmıştır. Ağaçlı yol ve basketbol sahası, iki kent insanının aynı anda koşu yapabileceği, ağaç kenarına oturabileceği veya basketbol sporunu yapabileceği ortak etkinlik/spor mekanları olarak tasarlanmıştır.

Oturma birimi iki kent insanının göz kontağını kurarak sohbet edebilecekleri bir düzene sahiptir. Aynı zamanda ister karşılıklı ister yan yana(neredeyse) oturarak sohbet edilebilecek bir düzen amaçlanmıştır. Böylece tasarım, evrenin fizik kurallarını mimarlıkla dengeleyip, iki insanı karşılıklı konuma getirebilmektedir.

Sonuç olarak, var olan iş merkezinin yakınlarına, sistemin tersine; birleştirici, yeşili içinde barındıran, ötekileştirilme problemine çözüm getirmeyi amaçlayan ve kent problemlerinden uzaklaştırılmış bir yapı tasarlanmıştır. Bu yapı, bir distopya kenti içerisine yapılan ütopik bir çözüm niteliğindedir. Sosyolojik soruna ve yeşil alan eksikliğine çözüm getirmektedir. Bu yapıyla birlikte iki kent insanının ortak mekanları iş merkezinden ibaret olmaktan çıkmaktadır. İş merkezinde görülen sınıf farkı ve bundan doğan sosyal ortak mekan yetersizliği, insanların birbirinden uzaklaşmasına yol açmaktayken, tasarlanan yapıda ortak mekanlara ağırlık verilmiştir. Bu sınıf farkı sorunu, insanları aynı mekanda toplayarak ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır.


Upside Down (2012)

Etiketler

Bir yanıt yazın