Mimari Proje Raporu:
Arkhe, ilk olan’ı, temel’i vurgular, esasa referans verir.
Arşiv, bağlamı oluşturan parçaları birbirinden ayrıştırırken, Arkeoloji sesi olmayan objeleri dillendirir, anıtlarla ilgilenirken aslında maddesel bir geçmişi diğer yerel tarihlerle beraber toprak üstüne çıkarır. Benjamin’in dediği gibi, geçmişi yorumlamak onu olduğu gibi görmek değil, bir tehlike anında hafızaya sahip çıkılmasıdır. Bu da ‘şimdi’ye ait bir edimdir. Yani tarih, sonsuzdan gelip sonsuza doğru giden ‘boş bir süre’yi dolduran şey değil, yaşadığımız bu ana sıkı sıkıya bağlı bir kolektif hafızadır. Buna rağmen savaşı (devrimler gibi) tarih içindeki tekil dönüm noktaları, dönemleri açıp kapayan eşikler olarak tahayyül etmek tehlikeyi görünmez kılar, yıkımın acısını milli davalara havale edip hafifletir. Tarih yazımı, ayrık kompartımanlar halinde ele aldığı savaşları sebep-sonuç ilişkileri içinde anlatmaya, istatistiklere, ölmüşleri ve her anlamda yaralanmışları sayılara göndermeğe meyillidir.
Destanlar aracılığı ile geçmiş savaşı bugüne yakınlaştırmak, kitleleri teyakkuz haline sokup hiç bitmeyen ‘acil durum’lar yaratır, düşmanlıkları körükler. Arşiv, eğer savaşan bireyin tekil hissiyatını açığa çıkarabilirse barışa katkı sunabilir. Topyekûn savaş halindeki küresel ahvalde bugün ‘barış’, havada asılı duran ne idüğü belirsiz boş bir kavram değil, çerçevesi çok net olması gereken toplumsal bir pozisyon alıştır.
Doğa‘nın kendisi Çanakkale savaşlarında taraf’tır.
Konumu ve coğrafi ilişkileri savaşın sahnesini; topografik koşulları, iklimi ve doğal bitki örtüsü ise savaşın gidişatını, kaderini belirler. Savaşın sonunda kazanan ve kaybeden tarafların hangileri olduğu tartışılabilir, fakat şu bir gerçektir ki, insanoğlu kısa ve uzun vadede doğaya karşı kaybetmiştir. Bunun canlı kanıtı, tüm ihtişamıyla ayakta duran Gelibolu Yarımadası’dır. Bir asır önce yaşanan tüm trajedilerin ardından elde kalanlar şunlardır:
Bir tarafta uçsuz bucaksız sessiz şehitlikler, hüzünlü anıtlar ve çaresizlikleri her hallerinden belli olan müzeler; diğer tarafta tüm bunları boğarcasına sarıp sarmalayan hayat dolu bir bitki örtüsü; sanki bombalarla, kurşunlarla delik deşik edilmemişçesine 100 yıl önceki ihtişamlarıyla yerli yerinde duran tepeler, vadiler, sahiller; insanlığı tüm günahlarından bıkmadan arındıran yağmur, yaşama dair olanı her saniye yenileyen rüzgâr ve ölülere bile yeniden hayat bağışlayan güneş…
Çatı Plakası
Cephe yüzeyiyle birleştiği noktada bırakılan açıklıklarla doğal iklimlendirme ve doğal aydınlatma sağlanır.
Çift Cidarlı Cephe
2 tabaka çok odacıklı polikarbonat cephe paneli arasında bırakılan hava yastığı ve cephenin çatı plakasıyla birleştiği noktada bırakılan havalandırma delikleri sayesinde doğal iklimlendirme ve ısıl konfor sağlanır.
Çelik Kafes
Betonarme perdeler üzerine oturtulan çelik kafes yapıyı 2 yapay tepe arasındaki geniş açıklığı geçen bütünleşik bir kiriş haline getirir.
Yapı Programı
Program, yapı dış cidarları arasında oluşturulan serbest boşluk içinde yüzen hacimler olarak kurgulanır.
Sosyal Mekanlar
Konferans salonu, toplantı salonu ve kafe gibi işlevler yapı boşluğunun içinde serbest bir mekan kurgusuyla var olur.
Giriş Fuayesi
Park zemin kotuyla yapı fonksiyonları arasında düşey dolaşımı sağlar, yapıyı ortadan 2 ayrı kullanım alanına böler.
Araştırma Merkezi
Kütüphane, okuma salonu, laboratuar ve atölye gibi işlevler yapı boşluğunun içinde serbest bir mekan kurgusuyla var olur.
Yapıya Yaklaşım
kuzey güney doğrultusunda uzanan sokak aksı yapının altından geçerek arazi boyunca kesintisiz bir kamusal alan yaratır.
Yapı Doğrultusu
Yapı lineer arazi üzerinde deniz yönündeki manzarayı çerçeveleyecek doğrultuda mania koşulları gözetilerek tepeler üzerinde yükselerek konumlanır.
Park Kurgusu
Yapı yerel doğal peyzaj öğeleriyle zenginleştirilen yapay tepeler üzerinde yükselir, tüm alan kesintisiz ve programlanmamış bir aktif yeşil alana dönüşür.