Katılımcı (StudioStag), Konak Belediyesi Hizmet Binası Mimari Proje Yarışması
PROJE AÇIKLAMA METNİ
Yarışma çerçevesinde İzmir Konak Belediyesi Hizmet Binasının yapılacağı ve halihazırda Yenişehir Pazarı olarak kullanılan yapıyı içeren arazi Yeşildere Caddesi ile Gaziler Caddesinin kesişiminde bulunmaktadır. Gaziler Caddesinin Meles Çayı üzerinden geçen bölümünde bulunan Kervan Köprüsü tarihte buradan geçen ve limanla bağlanan Kervan Yolunun uzantısıdır. Bu önemli yola referans veren Gaziler Caddesi ve Meles Çayı ile birçok noktada kesişen Yeşildere Caddesi, üzerinde barındırdığı yoğun trafik sebebiyle Meles Çayı’nın içinde bulunduğu ve projemizde bundan sonra Meles VADİSİ olarak referans vereceğimiz vadinin tam ortasından geçmektedir. Şehir içerisinde araç trafiğinin yavaşlatılması ve seyreltilmesi yöntemiyle daha sağlıklı sonuçlar elde edilirken, şehrin biraz dışına çıkıldığında yoğun karayolu trafiğinin hızının azaltılması ya da seyreltilmesi söz konusu değildir. Bu durumda ağır yüklü yollar zeminden yukarıda veya aşağıda çözümlenir. Önerimizde gelecekte Meles Çayının iyileştirilmesi, Meles Çayı’nın bulunduğu vadinin kamusal yeşil alan olarak hizmete alınmasını öngörerek, Yeşildere Caddesinin büyük bir kısmının yol altına alınması, Gaziler Caddesinin de İzmir Fuarından başlayarak Kemer istasyonuna kadar olan kısmının yeraltına alınması önerilmiştir. Ancak yeraltına alınan Gaziler Caddesi üzerinde seyrek trafiğe uygun bir hat bırakılması planlanmıştır. Buna paralel olarak Belediye Hizmet binasının en alt katında bulunan depo ve arşiv kısmına direk yeraltı yollardan ulaşılabilmesi ve mal indirme bindirme yapılması, belediye araçlarının park edilebilmesi öngörülmüştür.
Yeraltına alınan Gaziler ve Yeşildere Caddeleri üzerinde aynı izi takip edecek şekilde birer yürüme aksı planlanmıştır. Bu akslardan Gaziler Caddesi üzerinde olan aks, İzmir Fuarına kadar ilerlemekte, Yeşildere Caddesi üzerindeki aks ise Meles Vadisi boyunca devam etmektedir. Daha ileri bir gelecekte İzban ve Metro hattının hemzemin kısımlarının da “hava rayı” şekline getirilmesinin şehrin yürüme akslarının zemin seviyesinde kesintisiz olmasına önemli katkı sağlayacağını düşünüyoruz.
Belediye Hizmet Binası için getirdiğimiz önerinin temel amaçları şunlardır:
Yoğun güneş ışığını çift katmanlı bir cephe ile azaltmak
Yoğun kullanıma sahip olan vezne ve halkın ulaşımına açık birimleri olabildiğince düzayak ulaşabilmek
Elde edilecek binanın yerden belli bir seviye yukarı kaldırılarak kamuya açık gölge alanlar sağlamak, rüzgarı kesmemek,
Yerin altında planlanan 2 kat ofis birimlerinin etrafında geniş açıklıklı kuranglezler yaparak dolaylı ışıktan faydalanan optimum ofis alanları sağlamak,
-6 kotunda planlanan atriumun kamunun hızlı erişimi açısından geniş bir rampayla zemin kotuna bağlanması
Asansör yardımıyla katlar arasında iniş çıkışı minimuma indirmek, merdiven kullanımına teşvik
Binanın 3. 4. ve çatı katının çevresinde alüminyum kompozit kullanarak elde edilen cephe, farklı açılardan farklı dokular gösterecek şekilde üçgen yapıları baz alan bir sistematikle geliştirilmiştir. Bu sistem güneşin direk ofis mekanlarına girmesini önleyecek şekilde tepe kısımlarında daha önde kalacak şekilde planlanmıştır. Çatı katında bulunan alan organizasyonlar, düğünler ve Açıkhava etkinlikleri için uygun olacak şekilde planlanmıştır. Ayrıca çatı plağı 2noktada, içerisine çatıda bulunması zorunlu olabilecek teknik ekipmanları alacak şekilde genişletilmiştir.
İzmir Konak Belediyesi’nin iç çalışma prensipleri ve yakınlıkları, daha önce sağlanmış olan verileri kullanarak ağ haritalaması yöntemiyle analiz edilmiştir. Bu analizler ve birbirine yakın çalışması öngörülen müdürlükler göz önüne alınarak dikeyde ve yatayda yerleşim yapılmıştır. Genel toplantı ihtiyaçları göz önüne alınarak bina içerisinde bolca serbest toplantı alanı planlanmıştır. Zemin altında bulunan katların yan kısımlarında yapılan geniş kuranglez boşlukları, belediye çalışanlarının mola verecekleri zaman kullanabilecekleri teraslara dönüştürülmüştür. Bu terasların Batı kısmında kalan ve çekirdeklere rasgelen kısımlarında ise kamuya açık amfiler planlanmış, kent konseyinin halkla yapacağı tartışma, oylama vs.nin buralarda yapılması ve bazı zamanlarda müzik ve tiyatro etkinlikleri yapılması öngörülmüştür.
Belediye Başkanının girişi, güney cephesinden ayrı olarak yapılması, önemli misafirlerinde bu kısımdan giriş yapması öngörülmüştür. Belediye başkanlığı girişini sağlayan zemin meclis binasının da tavanını oluşturmaktadır.
Bina zemininde üçgen formlarla yapılan cephe tasarımına paralel olarak yükseltilmiş yeşil parçalar tasarlanmış, bu kısımların yüksek yerlerinde kısa boylu ağaçlandırma yapılabilmesi öngörülmüştür.
Genel tasarım karakteri dahilinde kullanıcı çeşitliliği, bu kullanıcıların birbirleriyle etkileşimleri ve kullanım varyasyonlarının çok sayıda olduğu bir yaşantı kurgusu hayal edilmiştir. “KENT” her noktasında yer alan tüm konut, ticari, idari kültürel etkinlikleri içine alarak günün her saatinde eylemlerini sergileyen, etkileyen ve etkilenen; ölçekleri, işlevleri ve kente katkılarıyla kent yaşamına eklenerek varlığını sürdüren açık, yarı açık ve kapalı mekanlarıyla “KENTSEL HAYAT”ı yaratır. Orada yaşayanlar için kentteki tüm bu mekanları deneyimlemek, orada olmak, durmak o mekanı sadece algılanan ya da kavranan değil aksine o kentte yaşayanlar için kenti bir var olma biçimi haline getirmesi açısından oldukça önemlidir. Bütün bu bağlamda Konak ilçesi için hazırlanmış Konak Belediyesi Hizmet Binası ve Yakın Çevresinin Düzenlenmesi konsept projesi kentliler için kesintisiz bir yaşam alanı oluşturması açısından geleceğin şehrine doğru atılmış önemli bir adımdır.
Bu tür ve benzer çabalar için en azından bir mansiyon verilmeli. Yoksa tüm projeler aynı ortogonal yaklaşımların permütasyon-kombinasyonları oluyor, özellikle belediye binaları için… Küpler-dikdörtgen prizmalar nasıl farklılıklarda biraraya gelir temel tasarım çalışmaları…
Ozan elinize sağlık, devam edilirse başka yarışmalarda ödüle gider bu iş 🙂
Mert Bey,
Bu tip yorumları yazmadan önce sergiyi gezmek lazım, jürinin kararını hangi projeleri inceleyerek verdiği konusunda bir fikriniz/miz yok. Bu nedenle biraz daha soğukkanlı yorumlamakta fayda var durumu.
Esasında sadece şekil üzerinden eleştiri yapıldığını falan düşünerek yazmadım. Ya sadece “şekil üzerinden” geliştirilmiş çok daha iyi 8 proje daha varsa? Bilmiyoruz, sergiyi gezmedik. Bunu şimdilik sadece jüri biliyor. Bizlere de jürilere güvenmek düşüyor bence. (Güvenilecek jürilere elbette.)
Ömer bey, haklısınız, segiyi gezmeden, jüri raporunu okumadan, açıkcası projeleri çok da derinlemesine incelemeden yüzeysel, şekilsel, neredeyse sadece forma bakıp yorum yapıyorum. Bu şekilde değerlendirmek “derinlemesine” incelemeye göre yanlış bir yöntemse zaten dediklerim anlamsız oluyor. Ancak mimaride sadece şekil ve formun da önemli olduğunu düşünüyorum. Yarışmalar için kıstasım şu: iyi ve kaliteli birkaç tane ticari ofise verilip elde edilebilecek projeler arıyorsa jüri, büyük ölçekli bir yarışamaya gerek yok, özellikle belediye binaları yarışma ödülleri de bu nitelikte oluyor genelde. Yarışmanın amacı alternatif söylem ve form’lara da yer vermek ve ödüllendirmek olduğunda daha anlamlı oluyor.
Arkitera’da yayınlanmış olan ödül alan proje imajlarına göz gezdirerek yazmıştım, sergide heyecan verici ama ödül almamış olan projeler olabilir ancak bu çok şeyi değiştirmez, ödül kriterinin gözden geçirilmesi gerekiyor, bu sitedeki ödül alan proje imajlarına bakmak yeterli, ticari düzgün bir büroya verseniz çıkar böyle birşeyler, üç aşağı beş yukarı… “Yarışma” oluyorsa bunun ilerisine geçebilmeli, mimari ar-ge varsa yarışmalarda ortaya dökülebilmeli…
“Ticari düzgün bir büroya” verilemiyordur belki de. Ayrıca 2-3 örnek dışında nitelikli kaç belediye hizmet binamız var yarışmayla yapılmamış olan.
Elbette yarışmalar mimarlık kültürünün gelişmesine katkı sağlamalı, yenilikçi önerileri desteklemeli vesaire. Bunlar zaten hem yarışma şartnamelerinde yer bulur hem de yönetmelikte de var. Ancak yarışmanın tek ya da daha öncelikli amacı bu değil. Eşit olarak idareler için nitelikli, kullanışlı binalar üretmeyi de sağlamalı. Kamu yararı için nitelikli kentsel mekanların oluşmasına destek olacak araçlar olarak var olmalılar.
Ve elbette sürdürülebilir bir sistem olarak varlıklarını sürdürmeli. İdarelerin taleplerini hiç amasız yerine getirmeli yarışma mekanizması ki, yarışma açmaya direnç olmasın bugünkü gibi.
Neyse yine uzar gider bu tartışma, sizin iyi niyetle ve konuya katkı sağlamak için yazdığınızı kolayca görebiliyorum. Başarılar dilerim siz de yarışmacıysanız.
Tabii böyle formül yapamayız kolayca. Önüne öyle iyi ama yenilikçi olmayan beş proje gelir ki, jüri ne yapacağını şaşırır. Öte yandan yenlikçi fikri yakalamış ama çok zayıf kalmış başka 5 öneri de vardır mesela yarışmacılar arasında.
Bu nedenle her jürinin seçimi subjektiftir diyoruz zaten. Sen de fikrimi ortaya bırakayım demişsin zaten 🙂
Çanakkale Savaşı Araştırma Merkezi yarışmasında biraz kırıldı. Belediye hizmet binaları yarışmalarında ise genelde yarışma ortamının yarışmaya tavrı ve tartışmalar ise benzer. Belki bunu olduğu gibi kabullenmek lazım.
Yani belki de fırsat oluştuğunda yarışmacı ortam da jüri de gerekeni yapıyordur. Ama bir belediye hizmet binasında ise daha geleneksel gitmek gerekiyordur belki de.? Kimbilir?
“Yarışma için yarışma” ya da “mimarlık için yarışma” olmadığı sürece sorun görmüyorum.
Yukarıdaki projeden bağımsız olarak aşağıdaki tartışma bu yöne evrildiği için yazıyorum.
Ödüllerin nasıl kompoze edileceği konusu önemli bir tartışma konusudur yarışmalar açısından.
Ben kendi fikirlerimi ortaya bırakayım.
Yarışmalara hem İdare hem de tasarım ortamı açısından bakılabilir, paralel süreçler olarak.
İlk 3 ödül uygulama sürecine girecek ya da girmesi düşünülen projelerden oluşabilir. Bu anlamıyla ödül grubu idareye dönük düşünülebilir jürinin meseleyi nasıl ele aldığına bağlı olarak. Jüri idareyi bir parça zorlayarak yenilikçi bir yaklaşıma ikna etmeyi deneyebilir, bu hakkı her zaman saklıdır.
Mansiyon ve Satınalma ödülleri ise uygulama sürecine talip olmaktan ziyade yenilikçi, sorgulayan ve yeni alanlar açan öneriler içindir ya da öyle olmalıdır.
Zor ancak bir yerden başlamak gerekir. Son dönem yarışmalara dair bu tür eleştiriler süreklilik kazanmaya başladı ve ciddiye almak gerekir diye düşünüyorum. Bu durum elbette ki yarışmaya gelen projelerle sınırlıdır ancak jürilerin genel yaklaşımları mı yoksa yarışmacıların genel yaklaşımları mı bizi fikri manada bu kısırlaşmış ve çoraklaşmış noktaya getirdi sorusu tavuk-yumurta paradoksuna götürmesin bizi. Başta dediğim gibi bir yerden başlamak gerek.
jüri kompozisyonu çok önemli, birçok yarışmacı da bu kompozisyonu dikkate alarak öneri getiriyor ya da uzak duruyorlar. Eğer jüri oluşumu fikri skalayı geniş tutmaya meyilli olursa, gerek uygulama eğilimli gerekse zihinsel egzersiz eğilimli yaklaşımlar aynı kapta (yarışmalar) var olabilir, ortam da içerik de zenginleşir diye düşünüyorum.
Konak jürisinin de açık fikirlilik konusunda ÇSAM Yarışması jürisinden farklı olduğunu düşünmüyorum. Ayrıca sorunu sırf jüri üzerinden düşünmeye başlamak hiç doğru değil. Yarışmacılar jürinin önüne ne koyuyorsa, sonuçlarda bunları görüyoruz, unutmamak lazım. (Bir iki istisna olur elbette). Ve daha da ötesi işte bu tartışmada konuşuyoruz, konu jüriden daha belirleyici olabiliyor.
Şunun için uzattım: Yarışmacılarda jüriye oynamak, jüriye göre proje hazırlamak falan gibi bir takım söylemler var. Jüri dikkate alınır ama iyi bir jüri mi değil mi, değerlendirmeyi adil yapabilir mi sorularına bakılır ve yarışmaya girmeye buna göre karar verilir. Konak Yarışması’nda bu soruların cevabı oldukça açık bence. Kaldı ki ortamda 6-7 yarışma varken 70 proje katıldı. 2 yarışma olsa, katılımcı sayısı 100’ün üzerinde olacaktı. Demem o ki, jüriye bakılmış ve onaylanmış. Sonrası, jüriye göre tavır alma falan… Ihıh geçiyoruz.
Kontra durum yaratmak işimize yarıyor mu? Geçmiyorsak sorumuz bu olmalı sanırım.
Yarışmalarda unutulmaması, hep hatırda olması, hepimizin öncelikle takip etmesi gereken bir durum var: Sürdürülebilirlik. Bunu sakız olmuş hali ile kullanmaya lüzum yok yarışma ortamı için, çok küçük bir alan ve kolayca hakim olabiliyoruz konulara. Yarışmaların sürdürülebilirliği dendiği zaman çok açılımı da olsa muğlak bir kavramdan bahsetmiyoruz.
Soruya dönelim: Kontra durum yaratmak neye yarıyor? İşe yarıyor mu? Neye yaradı? Bahsettiğin 90’lar sonu 2.000 başı yarışmalar açısından aynı zamanda kara bir bölge. 2000’de açılan yarışma sayısı 3, 2001’de 9, 2002’de 6, 2003’te 3…
Yarışma açılmazsa kontra durum da geleneksel durum da yaratılamaz. Yani sürdürülebilirlik çok önemli. Konak için geçiyoruz dememi de iyi çekiştirmişsin he Devrim 🙂
Benim yorumlarım münferit yarışmalara dair değil genel yarışma ortamına dairdir. Şu jüri iyi bu jüri kötü sığlığında da tartışacak değilim. Türkiye yarışmalar tarihinde bir kontra proje geleneği vardı bir zamanlar, 1990’lar sonunda 2000’ler başında da yarışma şartnamesini zorlayan problem tarifine yeni açılım getiren projeler olurdu. Şimdiki yarışmalarda bu tür alternatif yaklaşımlar takip ettiğim kadarıyla pek yok varsa da alternatif bir kanal yaratamayacak kadar cılız nicelik olarak (belki nitelik olarak da) . Bu önemli bir soru(n)dur ve münferit örneklere sıkıştırılmadan tartışılması çok önemlidir. Ihıh geçmiyoruz 😉
Binanın tipine gelen önerilen ne kadar deneysel ne kadar bilindik sınırlar içinde kalacağı doğru, bir belediye hizmet binasından çok birşey beklememek lazım belki de. Çanakkale iyi bir örnek, hem müze olması hem de belki jürinin daha açık fikirli olması nedeniyle “ilginç” projeler ödül gurubuna girmiş, hatta birinci inşaa edilirse literatüre geçebilecek nitelikte, bu nedenle çok başarılı bir süreç. Jüriye göre pozisyon almak ise gerçekten acı, tabi her mimarın kendine devamlı sorması gereken “kimin için tasarlıyorum?” sorusunun cevabı ödül/jüri ise yapacak birşey yok. Belki çözün Evolo gibi misyonu mimari ar-ge/deneysellik olan yarışmalar açmak olabilir ama bunu yapacak kurum kim olabilir ki bu ortamda? Yarışma yaptırmaya ikna etmek o kadar zorken bir de bu şekilde yarışma açtırmak hayal sanırım. Şehir efsanesi mi bilemiyorum ama Sydney Opera House yarışmasının sürecine bakmak ilginç olabilir; bildiğim kadarıyla neo-klasik bir bina seçiliyorken jürideki Saarinen bu kabuk da olur ben inşaa ettim vs. diyerek Utson tasarımını öne çıkartıyor ve dünyaya bir eser kazandırılıyor, bir jüri üyesinin vizyonuna bakabiliyor yani, böyle ne fırsatlar kaçtı diye de insan kendine soruyor…
Gerçek hayat kaçmıyor, hatta Türkiye’ye proje yapan uluslararası mimari firmalar ve artık bir hayli büyümüş ve kurumsallaşmış yerel bürolar sayesinde gerçek hayatta yarışmalara göre bile daha nitelikli yapılar ortaya çıkabiliyor denebilir. Yarışmaların sonuçları neredeyse gerçek hayatta yapılanları izlemeye, arkasından gelmeye başladı. Oysaki yarışmalar, en azından bir kısmı, gerçek hayatta yapılabileceğin önüne geçip çıtayı yükseltebilmeli, bu da ancak ar-ge’den, deneysellikten, risk almaktan vb. ve bunların ödüllendirilmesinden geçer…
Karşılaştırmayı direk ihale edilen kamu yapıları ile yarışma ile yapılan kamu yapıları arasında yaparsanız, haklısınız, sanırım yarışma daha iyi sonuçlar getirir bu durumda. Ancak örneğin bu belediye yapısı üzerinden bunu son dönemlerde “piyasada” yapılmış ofis binalarıyla karşılaştırırsanız, sonuçlar ilginç olabilir. Daha da acısı ödül grubuna giren mimarlar bu işi direk yapsalardı daha da çok risk alabilirlerdi gibi bir his de uyandırıyor ortam. Yanlış anlaşılmasın, yarışma yapılmasın değil bu, çok daha fazla yarışma yapılsın, ancak fırsatlar da kaçmasın, yarışma sonuçları başka şeyleri takip etmesin, başkaları yarışma sonuçlarını takip eder durumuna düşsün…
22 yorum
Projeniz çok güzel!
Bu tür ve benzer çabalar için en azından bir mansiyon verilmeli. Yoksa tüm projeler aynı ortogonal yaklaşımların permütasyon-kombinasyonları oluyor, özellikle belediye binaları için… Küpler-dikdörtgen prizmalar nasıl farklılıklarda biraraya gelir temel tasarım çalışmaları…
Ozan elinize sağlık, devam edilirse başka yarışmalarda ödüle gider bu iş 🙂
Mert Bey,
Bu tip yorumları yazmadan önce sergiyi gezmek lazım, jürinin kararını hangi projeleri inceleyerek verdiği konusunda bir fikriniz/miz yok. Bu nedenle biraz daha soğukkanlı yorumlamakta fayda var durumu.
Esasında sadece şekil üzerinden eleştiri yapıldığını falan düşünerek yazmadım. Ya sadece “şekil üzerinden” geliştirilmiş çok daha iyi 8 proje daha varsa? Bilmiyoruz, sergiyi gezmedik. Bunu şimdilik sadece jüri biliyor. Bizlere de jürilere güvenmek düşüyor bence. (Güvenilecek jürilere elbette.)
Projemizi beğendiğinize sevindim, teşekkürler.
Ömer bey, haklısınız, segiyi gezmeden, jüri raporunu okumadan, açıkcası projeleri çok da derinlemesine incelemeden yüzeysel, şekilsel, neredeyse sadece forma bakıp yorum yapıyorum. Bu şekilde değerlendirmek “derinlemesine” incelemeye göre yanlış bir yöntemse zaten dediklerim anlamsız oluyor. Ancak mimaride sadece şekil ve formun da önemli olduğunu düşünüyorum. Yarışmalar için kıstasım şu: iyi ve kaliteli birkaç tane ticari ofise verilip elde edilebilecek projeler arıyorsa jüri, büyük ölçekli bir yarışamaya gerek yok, özellikle belediye binaları yarışma ödülleri de bu nitelikte oluyor genelde. Yarışmanın amacı alternatif söylem ve form’lara da yer vermek ve ödüllendirmek olduğunda daha anlamlı oluyor.
Arkitera’da yayınlanmış olan ödül alan proje imajlarına göz gezdirerek yazmıştım, sergide heyecan verici ama ödül almamış olan projeler olabilir ancak bu çok şeyi değiştirmez, ödül kriterinin gözden geçirilmesi gerekiyor, bu sitedeki ödül alan proje imajlarına bakmak yeterli, ticari düzgün bir büroya verseniz çıkar böyle birşeyler, üç aşağı beş yukarı… “Yarışma” oluyorsa bunun ilerisine geçebilmeli, mimari ar-ge varsa yarışmalarda ortaya dökülebilmeli…
“Ticari düzgün bir büroya” verilemiyordur belki de. Ayrıca 2-3 örnek dışında nitelikli kaç belediye hizmet binamız var yarışmayla yapılmamış olan.
Elbette yarışmalar mimarlık kültürünün gelişmesine katkı sağlamalı, yenilikçi önerileri desteklemeli vesaire. Bunlar zaten hem yarışma şartnamelerinde yer bulur hem de yönetmelikte de var. Ancak yarışmanın tek ya da daha öncelikli amacı bu değil. Eşit olarak idareler için nitelikli, kullanışlı binalar üretmeyi de sağlamalı. Kamu yararı için nitelikli kentsel mekanların oluşmasına destek olacak araçlar olarak var olmalılar.
Ve elbette sürdürülebilir bir sistem olarak varlıklarını sürdürmeli. İdarelerin taleplerini hiç amasız yerine getirmeli yarışma mekanizması ki, yarışma açmaya direnç olmasın bugünkü gibi.
Neyse yine uzar gider bu tartışma, sizin iyi niyetle ve konuya katkı sağlamak için yazdığınızı kolayca görebiliyorum. Başarılar dilerim siz de yarışmacıysanız.
Tabii böyle formül yapamayız kolayca. Önüne öyle iyi ama yenilikçi olmayan beş proje gelir ki, jüri ne yapacağını şaşırır. Öte yandan yenlikçi fikri yakalamış ama çok zayıf kalmış başka 5 öneri de vardır mesela yarışmacılar arasında.
Bu nedenle her jürinin seçimi subjektiftir diyoruz zaten. Sen de fikrimi ortaya bırakayım demişsin zaten 🙂
Çanakkale Savaşı Araştırma Merkezi yarışmasında biraz kırıldı. Belediye hizmet binaları yarışmalarında ise genelde yarışma ortamının yarışmaya tavrı ve tartışmalar ise benzer. Belki bunu olduğu gibi kabullenmek lazım.
Yani belki de fırsat oluştuğunda yarışmacı ortam da jüri de gerekeni yapıyordur. Ama bir belediye hizmet binasında ise daha geleneksel gitmek gerekiyordur belki de.? Kimbilir?
“Yarışma için yarışma” ya da “mimarlık için yarışma” olmadığı sürece sorun görmüyorum.
Yukarıdaki projeden bağımsız olarak aşağıdaki tartışma bu yöne evrildiği için yazıyorum.
Ödüllerin nasıl kompoze edileceği konusu önemli bir tartışma konusudur yarışmalar açısından.
Ben kendi fikirlerimi ortaya bırakayım.
Yarışmalara hem İdare hem de tasarım ortamı açısından bakılabilir, paralel süreçler olarak.
İlk 3 ödül uygulama sürecine girecek ya da girmesi düşünülen projelerden oluşabilir. Bu anlamıyla ödül grubu idareye dönük düşünülebilir jürinin meseleyi nasıl ele aldığına bağlı olarak. Jüri idareyi bir parça zorlayarak yenilikçi bir yaklaşıma ikna etmeyi deneyebilir, bu hakkı her zaman saklıdır.
Mansiyon ve Satınalma ödülleri ise uygulama sürecine talip olmaktan ziyade yenilikçi, sorgulayan ve yeni alanlar açan öneriler içindir ya da öyle olmalıdır.
Zor ancak bir yerden başlamak gerekir. Son dönem yarışmalara dair bu tür eleştiriler süreklilik kazanmaya başladı ve ciddiye almak gerekir diye düşünüyorum. Bu durum elbette ki yarışmaya gelen projelerle sınırlıdır ancak jürilerin genel yaklaşımları mı yoksa yarışmacıların genel yaklaşımları mı bizi fikri manada bu kısırlaşmış ve çoraklaşmış noktaya getirdi sorusu tavuk-yumurta paradoksuna götürmesin bizi. Başta dediğim gibi bir yerden başlamak gerek.
jüri kompozisyonu çok önemli, birçok yarışmacı da bu kompozisyonu dikkate alarak öneri getiriyor ya da uzak duruyorlar. Eğer jüri oluşumu fikri skalayı geniş tutmaya meyilli olursa, gerek uygulama eğilimli gerekse zihinsel egzersiz eğilimli yaklaşımlar aynı kapta (yarışmalar) var olabilir, ortam da içerik de zenginleşir diye düşünüyorum.
Konak jürisinin de açık fikirlilik konusunda ÇSAM Yarışması jürisinden farklı olduğunu düşünmüyorum. Ayrıca sorunu sırf jüri üzerinden düşünmeye başlamak hiç doğru değil. Yarışmacılar jürinin önüne ne koyuyorsa, sonuçlarda bunları görüyoruz, unutmamak lazım. (Bir iki istisna olur elbette). Ve daha da ötesi işte bu tartışmada konuşuyoruz, konu jüriden daha belirleyici olabiliyor.
Şunun için uzattım: Yarışmacılarda jüriye oynamak, jüriye göre proje hazırlamak falan gibi bir takım söylemler var. Jüri dikkate alınır ama iyi bir jüri mi değil mi, değerlendirmeyi adil yapabilir mi sorularına bakılır ve yarışmaya girmeye buna göre karar verilir. Konak Yarışması’nda bu soruların cevabı oldukça açık bence. Kaldı ki ortamda 6-7 yarışma varken 70 proje katıldı. 2 yarışma olsa, katılımcı sayısı 100’ün üzerinde olacaktı. Demem o ki, jüriye bakılmış ve onaylanmış. Sonrası, jüriye göre tavır alma falan… Ihıh geçiyoruz.
Kontra durum yaratmak işimize yarıyor mu? Geçmiyorsak sorumuz bu olmalı sanırım.
Yarışmalarda unutulmaması, hep hatırda olması, hepimizin öncelikle takip etmesi gereken bir durum var: Sürdürülebilirlik. Bunu sakız olmuş hali ile kullanmaya lüzum yok yarışma ortamı için, çok küçük bir alan ve kolayca hakim olabiliyoruz konulara. Yarışmaların sürdürülebilirliği dendiği zaman çok açılımı da olsa muğlak bir kavramdan bahsetmiyoruz.
Soruya dönelim: Kontra durum yaratmak neye yarıyor? İşe yarıyor mu? Neye yaradı? Bahsettiğin 90’lar sonu 2.000 başı yarışmalar açısından aynı zamanda kara bir bölge. 2000’de açılan yarışma sayısı 3, 2001’de 9, 2002’de 6, 2003’te 3…
Yarışma açılmazsa kontra durum da geleneksel durum da yaratılamaz. Yani sürdürülebilirlik çok önemli. Konak için geçiyoruz dememi de iyi çekiştirmişsin he Devrim 🙂
O kadar demem. Bunlar da olsun ama gerçek hayatı kaçırmayalım. Gerçek hayatı kaçırırsak bunlar da olamıyor diyorum galiba 🙂
O halde bu yarışma dışı projelendirme süreçleriyle elde edilen şahane kamu yapılarından bir kaçını bilmek hepimizin hakkı.
Benim yorumlarım münferit yarışmalara dair değil genel yarışma ortamına dairdir. Şu jüri iyi bu jüri kötü sığlığında da tartışacak değilim. Türkiye yarışmalar tarihinde bir kontra proje geleneği vardı bir zamanlar, 1990’lar sonunda 2000’ler başında da yarışma şartnamesini zorlayan problem tarifine yeni açılım getiren projeler olurdu. Şimdiki yarışmalarda bu tür alternatif yaklaşımlar takip ettiğim kadarıyla pek yok varsa da alternatif bir kanal yaratamayacak kadar cılız nicelik olarak (belki nitelik olarak da) . Bu önemli bir soru(n)dur ve münferit örneklere sıkıştırılmadan tartışılması çok önemlidir. Ihıh geçmiyoruz 😉
Bunlar gerçek hayatta ne işimize yarayacak diyorsun yani Ömer 🙂
Binanın tipine gelen önerilen ne kadar deneysel ne kadar bilindik sınırlar içinde kalacağı doğru, bir belediye hizmet binasından çok birşey beklememek lazım belki de. Çanakkale iyi bir örnek, hem müze olması hem de belki jürinin daha açık fikirli olması nedeniyle “ilginç” projeler ödül gurubuna girmiş, hatta birinci inşaa edilirse literatüre geçebilecek nitelikte, bu nedenle çok başarılı bir süreç. Jüriye göre pozisyon almak ise gerçekten acı, tabi her mimarın kendine devamlı sorması gereken “kimin için tasarlıyorum?” sorusunun cevabı ödül/jüri ise yapacak birşey yok. Belki çözün Evolo gibi misyonu mimari ar-ge/deneysellik olan yarışmalar açmak olabilir ama bunu yapacak kurum kim olabilir ki bu ortamda? Yarışma yaptırmaya ikna etmek o kadar zorken bir de bu şekilde yarışma açtırmak hayal sanırım. Şehir efsanesi mi bilemiyorum ama Sydney Opera House yarışmasının sürecine bakmak ilginç olabilir; bildiğim kadarıyla neo-klasik bir bina seçiliyorken jürideki Saarinen bu kabuk da olur ben inşaa ettim vs. diyerek Utson tasarımını öne çıkartıyor ve dünyaya bir eser kazandırılıyor, bir jüri üyesinin vizyonuna bakabiliyor yani, böyle ne fırsatlar kaçtı diye de insan kendine soruyor…
Gerçek hayat kaçmıyor, hatta Türkiye’ye proje yapan uluslararası mimari firmalar ve artık bir hayli büyümüş ve kurumsallaşmış yerel bürolar sayesinde gerçek hayatta yarışmalara göre bile daha nitelikli yapılar ortaya çıkabiliyor denebilir. Yarışmaların sonuçları neredeyse gerçek hayatta yapılanları izlemeye, arkasından gelmeye başladı. Oysaki yarışmalar, en azından bir kısmı, gerçek hayatta yapılabileceğin önüne geçip çıtayı yükseltebilmeli, bu da ancak ar-ge’den, deneysellikten, risk almaktan vb. ve bunların ödüllendirilmesinden geçer…
Karşılaştırmayı direk ihale edilen kamu yapıları ile yarışma ile yapılan kamu yapıları arasında yaparsanız, haklısınız, sanırım yarışma daha iyi sonuçlar getirir bu durumda. Ancak örneğin bu belediye yapısı üzerinden bunu son dönemlerde “piyasada” yapılmış ofis binalarıyla karşılaştırırsanız, sonuçlar ilginç olabilir. Daha da acısı ödül grubuna giren mimarlar bu işi direk yapsalardı daha da çok risk alabilirlerdi gibi bir his de uyandırıyor ortam. Yanlış anlaşılmasın, yarışma yapılmasın değil bu, çok daha fazla yarışma yapılsın, ancak fırsatlar da kaçmasın, yarışma sonuçları başka şeyleri takip etmesin, başkaları yarışma sonuçlarını takip eder durumuna düşsün…