Mimari proje raporu:
Kore Savaşı, katılan Türk birlikleri için Çanakkale Savaşı veya Birinci Dünya Savaşı gibi bir vatan mücadelesi olmaktan çok uzaktı. 2. Dünya Savaşı sonrası hızla yükselen Soğuk Savaş gerilimi, Türkiye gibi genç ülkeler için sorun teşkil ediyordu. O dönem yeni kurulan NATO’nun güvencesi altına girmek, Sovyetler Birliği’nin baskısı altındaki Türkiye’de siyasi anlamda önemli bir konuydu.
Kore Savaşı, Soğuk Savaş’ın sıcak savaş olarak patlak verdiği çevre ülkelerde yıllarca sürecek olan uluslararası güç mücadelesinin ilk örneklerindendir. Bu savaş, Batı Blok’una yakınlaşmak isteyen Türkiye hükumetinin verdiği hızlı karar ile gönderilen 241. Piyade Alayı için post modern dünya düzeninin kuruluşunu en yıkıcı biçimde, ancak mücadele ve kahramanlık ruhundan ödün vermeden yaşamak demekti. Bu karmaşık tecrübenin ziyaretçiler tarafından okunması ve geleceğe dair umutlu bir bakış açısıyla değerlendirip yeniden yorumlanması, projenin duyumsatmak istediği olumlu etkidir.
Dünya üzerinde “Unutulmuş Savaş” olarak anılan Kore Savaşı, 2. Dünya Savaşı sonrasında modernizmin olgunluğa ulaştığı bir “barış ve dinginlik anı” olarak hatırlanan yıllarda büyük savaşın oluşturduğu depremin ardıllarının yükünü taşımıştır. Bu savaş, 2. Dünya Savaşı sonrası geliştirilen savaş teknolojisi ve uluslararası yapının test edildiği, savaşın ana aktör ülkelerden kopup çevre ülkelerde devamlı ve küçük ölçekli işgallerle sürdüğü, sivil halkın da bu şiddetten direkt etkilendiği Vietnam Savaşı ve Körfez Savaşları gibi post modern savaşlara dönüşecek sürecin ilk adımıdır.
Modern tarih öğretisinin uzun zaman kenarında bırakılmış bu savaşa, o dönem yeni kurulmuş Birleşmiş Milletlere üye 22 ülkeden destek gönderilmiş olması, tarihin “Altın Yıllar” gibi mutlak tanımlarına tezat oluşturur. Buna rağmen global ölçekte hala devam eden savaşların aktörleri, metotları ya da çıkarları ne şekilde değişirse değişsin kendi tarihimiz açısından Kore Savaşı yeni bir umut demektir. Verilen kayıplara rağmen başarı ile yerine getirilen görev, müttefik ülkelerle daha doğrudan ve içsel bir ilişki kurabilmek ve hatta dünya üzerinde kalıcı barış hali oluşması için gösterilen eşsiz bir gayrettir
Projenin kavramsal bağlamı ışığında tasarlanan atmosfer ve mekan organizasyonu, kullanıcıya anma aktivitesi için bir dinginlik anı sunmayı amaçlar. Ziyaretçi kurgulanan dairesel rampa yoluyla arazide bulunan sık peyzaj dokusundan koparılır ve içinde bulunduğu tanıdık gerçeklik içerisinden yeni bir gerçekliğe doğru düşsel bir yolculuğa çıkar. Korkuluğun iç yüzeyinde Türk birliklerinin İskenderun’dan Pusan’a gittiği rotayı izleyen kabartmalar, ziyaretçinin aynı zamanda bu yolculuğu duyumsamasına vesile olur.
Tasarımı belirleyen ana kararlardan dairesel rampanın arazideki yerleşimi ve geometrisi, Türklerin Kore’de yaşamış olduğu yabancılaşma deneyimi ile benzerlik gösterir. Karakteristik arazi sınırları ve neredeyse homojen yer seviyesi bağlamına sert bir karşıtlık sunar. Bu karşıtlık, kendi bünyesindeki program ve yapısallık içeriğini tanıdık gerçeklikten izole etme odaklıdır. Kore Savaşı’na katılmış Türkler için orada karşılaştıkları savaş, dil ve doğa ne kadar yabancı ise, tasarlanan iç boşluk da araziye o kadar yabancı olma kaygısı güder. Yer seviyesi ile kurulan ilişki dolaylı hale gelirken, gökyüzü ile olan ilişkinin devamlılığının korunması, anma alanı belirleyen ayırt edici özelliktir.
Rampaya eşlik eden korkuluğun yer seviyesinden bir peyzaj öğesi olarak algılanmasının yanı sıra, kesiti ile Türk birliklerini Kore’ye götüren savaş gemisini akla getirmesi, artık bir “yolcu” konumunda olan ziyaretçiyi bu yeni düzleme odaklar. Rampanın indiği yerde ziyaretçiyi karşılayan müze girişi ve tören alanı, alt zeminde tanımlı bir iç boşluğa dönüşür. Giriş holünün yanından saat yönünde ilerleyen ve dolaşım olarak rampa ile paralellik kuran sergi alanı, mevcut ağaçlar korunarak oluşturulan su duvarını sarar. Anma alanında eğrisel bir eşik olarak algılanan ve alan içerisinde korunan ağaçlardan ikisini barındıran anıtsal su duvarı, etrafında dolaşılarak ziyaretçinin Kore Savaşı’na giden askerlerin anısı ile baş başa kalması için tasarlanmıştır. Bu anıtsal duvar etrafında yukarıdan aşağı gerilmiş 714 adet çelik tel üzerinden yavaşça zemin altına gizlenmiş hazneye akıtılan su, Kore Savaşı’nda Türk birliklerinden verilmiş kayıpların anısını yaşatır. Tören nizamında ziyaretçiler bu anıta ve önlerindeki konuşma platformuna doğru yönelirler.
Dolaşım boyunca kalıcı sergi alanını saran ve yer zeminine olan mesafesi farklılaşan rampa, sergiyi dolaşan ziyaretçinin tören alanı ile görsel ilişkisini örgütler. Burada tasarlanan açıklıklar arasından süzülen ve eğrisel duvarları aydınlatan doğal ışık huzmeleri, kalıcı sergi alanına asgari düzeyde değişken bir kuzey ışığı kalitesi sunar.
Kuzey yönünde geçici sergi alanı ve kütüphane arasından açılan 7,5 metre genişliğindeki yarık, otoparktan tören alanına ulaşmak isteyen ziyaretçilerin iç boşluğa ulaşımını örgütleyen bir dolaşım alternatifidir. Bu alternatif aynı zamanda rampa yönünden gelen ziyaretçileri kuzeye, yani Kaynarca Deresi ve onun yerel doğal florasına yönlendiren bir kanal görevi görür. Yarığa saplanan kütüphane, idari hacimler ve şeref salonu bina programının tamamlayıcı öğeleridir.
Barışı ve dinginliği bünyesinde barındıran senaryo, araziye yabancı duruşu ile oluşan karşıtlığı ön plana çıkarır.