PROJE RAPORU
Proje, gizin ortaya çıkmasıdır. Tüm proje coğrafi geçmişi canlandırmak üzerine odaklanır ve metropolün günlük yaşamına tarihsel katmanları dahil eder ve kentteki her katmanlaşmanın keşfini günlük hayat pratikleri arasına koymayı öngörür. Theodosius kara surları içinde yer alan arazi geçmişten günümüze kentin önemli giriş çıkış noktasıdır; tüm alan giriş çıkışı olan tarihsel süreçtir ve proje kentin bu noktasına giriş çıkış yapan keşfe dair bir rota ortaya koyar. Bu rotada tarihsel bilgi katmanı vardır. Bostan, arkeolojik kazı alanı, müze ve meydan bu bilgi katmanı rotanın birer parçasıdır. Geçmişle bağlantı kurulan an kazı anıdır ve proje Theodosius kara surlarının içini kazının heran deneyimlendiği bir arkeopark olarak yaşatır. Burada amaç, geçmişle bağlantının sağlandığı andaki deneyimi yaşatmak ve kentliye sunulur kılmaktır. Gizli kalmış limanın coğrafi hissiyatı en çok buluntuların yerinde dağılışında saklıdır. Tekil artifaktların dağılımı aslında bütünde homojenleşerek limanın coğrafi ölçeğini anımsatır. Geniş liman suyunun arkasındaki liman surları ve içinde dağılmış teknelerin yarattığı silüet en çok buluntuların gün yüzüne çıktığı ana bakarak hayal edilebilir. Bu anlamda mendireğin halıhazırda bulunduğu alanda üst örtü bir denize dönüşür, gökkubbe yerine deniz-kubbe altında sergilenen artifaktlar coğrafi geçmişine dokunuşta bulunur.
Denizin üstünde ala bulut
yüzünde gümüş gemi
içinde sarı balık
dibinde mavi yosun
kıyıda bir çıplak adam
durmuş düşünür.
Bulut mu olsam,
gemi mi yoksa?
Balık mı olsam,
yosun mu yoksa?..
Ne o, ne o, ne o.
Deniz olunmalı, oğlum,
bulutuyla, gemisiyle, balığıyla, yosunuyla.
Nazım Hikmet
Semiz ve Ahunbay’a göre, kentin arkeolojik mirasının önemli bir bileşenini oluşturan Theodosius Limanı surlarından geriye kalan parçalar ve Yenikapı kazı alanında ortaya çıkan sur, rıhtım, iskele gibi kalıntıların korunmasına yönelik bütüncül bir yaklaşımla ve arkeolojik mirasın korunmasına, sunumuna yönelik uluslararası sözleşmeler ve tüzükler ışığında ele alınmasına gerek duyulmaktadır.1 Özsait-Kocabaş’a göre alanın henüz açılmamış sahil surlarına yakın olan kısmının da kazılmasıyla birlikte artacağı ve yeni çıkan batıkların birçok konuda yeni veriler sağlayacağı düşünülmektedir.2
Toprak üstünde mevcut olan ve Yenikapı kazılarıyla ortaya çıkan sur kalıntılarının korunması önemli bir konudur.3 Nisa Semiz’in restitüsyon çalışması pek çok veriyi bir araya getirerek Theodosius Liman surlarının durumunu ortaya koyar. Nisa Semiz çalışmasında, mevcut bölümler ile Yenikapı Kurtarma kazıları sırasında açığa çıkan bölümleri birleştirmiş, dahası tarihsel araştırma ışığında eski haritalar ile Müller-Wiener, Dirimtekin’in tespitlerine göre belirlenen bölümleri çakıştırarak Theodosius Liman surlarının restitüsyonunu oluşturmuştur.
Theodosius Limanı surları, Istanbul’un önemli arkeolojik miraslarından biridir ve kara surlarının bir parçasıdır. Arazi, Topkapı’dan Hipodrom’a, Pankrator Manastırı’ndan (Zeyrek Camii) Mihrimah Sultan Camii’ne kadar uzanan ve tarihi yarımada içinde kalan Bizans ve Osmanlı katmanlaşmasının bir parçasıdır. Tasarım, bugün görünmez olan Theodosius Limanı surlarını görünür kılmayı amaçlar ve bütün bir arazi bir arkeopark’a dönüşür. Şehre ait bu arkeopark esasen şehre ait tüm katmanları kullanıcıya hatırlatır: Bu katmanlar, arazinin denizin kara olduğu geçmiş dönemden, Akdeniz ile güçlü ticari ilişkilere, tsunamiden langa bostanı olduğu döneme kadar pek çok yüzü barındırır. Tasarım, gerçek zamanlı arkeolojik alana, yaşayan bir müzeye dönüşür.
Arazinin bir kısmı müzeleşirken bi kısmı da gerçek zamanlı kazılara dahil olur. Şöyle ki, Theodosius mendireğini içine alan bölümde müzeleşir, sur içi bölge ziyaretçilerin gerçek zamanlı arkeolojik kazıları deneyimlediği arkeopark’a dönüşür, sur dışı kalan arazi ise 16 ila 19. Yy’daki varoluşuna atfen langa bostanına dönüşür. Burada coğrafi ölçek Bizans sınırlarını oluşturan Theodosius kara surlarıdır.
Proje Theodosius mendireğini içine alan bölümde burada varolan metro hattı ile hemhal olur ve müzeye dönüşür. Hafif bir strüktürün, buranın geçmişini anımsatacak ‘deniz simülasyonu’ formuyla mendireği örtmesi ile iskelevari deklerle çevrelenmiş alanda batık gemiler ile kilise sergilenir. Hafif strüktür çatıya rekonstrüksiyonlar da asılabilir durumdadır. Burada amaç her 5 dk’da bir insan pompalayan metro sisteminde günlük hayat artifaktlarıyla günlük hayat patikalarını kesiştirmektir. Metro zemin altı kotu Akdeniz ticaretinin yoğun olduğu dönemden kalan seramik işlerinin ve tsunami sonucu katmanlar arasına gömülen hayvan iskeletlerinin sergilendiği bir müzeye dönüşür. Metronun kuzey perde duvarları delinerek seramik işlerin ve hayvan iskeletlerinin sergilendiği metro içindeki müze ile batık gemilerin sergilendiği mendirek barındıran bölge ile görsel iletişim de kurulur. Zemin üstü kotta yeralan ahşap hafif strüktür içinde yeralan ziayertçi merkezinde ise enformasyon merkezi yeralır, seramik işleri ile çeşitli rekonstrüksiyon gemiler sergilenir, fotomozaik sergileri ile 3D sunumlar ziyaretçilerle buluşur.
Nisa Semiz’in restitüsyon çalışması sonucu ortaya koyduğu Theodosius Limanı kara surlarının kazılar sonucu gün ışığına çıkarılması beklenmektedir. Theodosius Limanı kara surlarının kuzeyde bir yay çizerek güneyde kapandığı bölge içinde arkeolojik kazıların yapılacağı ve gerçek zamanlı kullanıcının bütünleştirici arkeolojiyi, konservasyonu deneyimlediği bir alana dönüşmesi öngörülmüştür. Bu anlamda kazılar bir yandan devam ederken bir yandan konservasyon sürecinin de deneyimlendiği rıhtımın batı ucundaki horasan harçlarla örülmüş buluntu alanından mendireğe uzanan bir alle düşünülmüş, batıklar projesi laboratuarı burada çözülmüştür. Bu anlamda tesis 1 ve tesis 2 entegre edilerek konservasyon aşamaları arasındaki süreçsel ve mekansal bağ da kuvvetlendirilmiştir. Proje arkeoparkı kesen ve bugün kullanılmaz durumda olan tren yolunun, içinde bisiklet yollarını da barındıran lineer bir parka dönüşmesini öngörür.
Theodosius Limanı kara surlarının dışında ve kuzeyinde kalan alan ise 16 ila 19. yüzyıllardaki Osmanlı katmanlaşmasına atfen langa bostanı olarak canlandırılması öngörülmüştür. Burada arazi mutlak bir gride bölünmüş ve grid içi teraslanarak ekim alanları olarak düşünülmüştür. Yedikule bostanları’nın da bir uzantısı olarak düşünülen bu langa bostanlarının ekim-dikim işlerinden sorumlu kişilerce işlenmesi öngörülmüştür. Salatalık (cucumis sativus), marul (lactuca sativa), domates (solanum lycopersicum), fasulye (phaseolus vulgaris), karpuz (citrullus lanatus), kavun’un da (cucumis melo) yetişeceği alanda çeşitli meyve ağaçları olarak da şeftali (prunus persica), incir(ficus carica), dut (morus alba) ve kestane(castanea sativa) ağaçları düşünülmüştür. Bu haliyle Petrus Gyllius’un 16. yy’daki langa bostanı anlatısına atıfta bulunulur.
Ziyaretçi merkezi ile Marmaray arasında kalan alan ise rekreatif bir peyzaj düzenlemesine sahiptir. Bu alanda sert zemin yüzeyi arttırılmış grid içinde grid içinde kullanıcıların dinlendiği anlardaki gölge ihtiyacını karşılama amacıyla salkım söğüt (salix babylonica) ve gümüşi ıhlamur (tilia tomentosa) ağaçları seçilirken ilkbahardaki güçlü renk etkisi ile erguvan ağacı (cercis siliquastrum), sonbahardaki güçlü renk etkisi ile de çin mağbet ağacı (ginkgo biloba) kullanılarak yaya akslarını daha tanımlı hale getirmeyi ve de manolya (magnolia grandiflora) ağacı ile de güçkü odak noktaları yaratılması düşünülmüştür.Ayrıca lavanta (lavandula) gibi çalılar ve fare kulağı (dicondra repens) gibi yer örtücü bitkiler ile de rekreatif alanlar kullanıcılar için daha ilgi çekici hale getirilmiştir.
Byzantion, Karadeniz ile Akdeniz arasındaki bağlantı yoluna egemen durumdaki hali itibariyle MÖ 7. yüzyılın ortalarından itibaren Pontus topraklarından getirilen tahılın depolama ve aktarma yeri olmuştur. Burada, gemilerin ve mürettebatın bakım ve ikmalleri yapılmaktaydı ve MÖ.2 yyda günlük yaşama ilişkin pek çok mal girdisi ve çıkışı burada kontrol altında tutuluyordu. 4 I.Konstantinos, MS 330 yılında, Bizans başkentini Byzantion’a taşımış; şehri Konstantinopolis adıyla yeniden imar etmiştir.5 Konstantinopolis’de, zaman içinde, yeni limanların kurulması ve eskilerin büyütülmesi zorunlu hale gelmiştir. İmparator İulianus (MS 361-363) döneminde, kentin Marmara Denizi’ne bakan güney kıyısındaki bir koyda, İulianus Limanı’nı kurarken Portus Theodosiacus (Theodosius Limanı) adı verilen ikinci bir yeni liman, I. Theodosius (379–395) tarafından Marmara Denizi kıyısında, içine Lykos (Bayrampaşa) Deresi’nin aktığı hayli geniş girinti yapan bir koyda kurulmuştur.6 Theodosious Limanın doğu kenarındaki IX. Bölgede kurulmuş ambarlardan Mısır’dan ithal edilen tahılların boşaltılma yeri olduğu tespit edilmiştir. Limanlar arkalarındaki semtlerle, ambar binalarıyla ve zanaat işlikleriyle doğrudan ilişkiliydiler. Bu ilişkinin 439’da deniz surlarının genişletilmeye başlanınca tamamen ya da kısmen kesintiye uğradığına yoksa yeni tahkimatların liman önlerindeki mendireklerin üzerine mi kurulduğuna karar vermek epey zordur. Buna karşılık 7. ve 8. yüzyıllarda deniz surlarının güçlendirilmesi sırasında en azından Theodosious Limanı yöresinde liman ile kent arasındaki kulelerle güçlendirilmiş bir kıyı tahkimatı kurulmuştur.7
MS 7. yüzyıl ortalarına doğru Mısır’dan tahıl sevkiyatının sona ermesiyle işlevinin en önemli bölümünü yitiren Theodosius Limanı, güney kıyısında oturan balıkçılar ve yakın mesafelerde kullanılan yük gemileri tarafından kullanılmıştır. Theodosius Dönemi’ne ait buluntular arasında MS 4.- MS 7. yüzyıllara tarihlenen Doğu AkdenizMısır amforaları, MS 4.-MS 6. yüzyıllara tarihlenen Filistin kökenli amforalar karşımıza çıkmaktadır. MS 7. yüzyılda Arap fetihlerinin etkisi ile limanın işlevini yitirdiği ve MS 7. ve MS 8. yüzyıllar arasında ticarette bir düşüş olduğu buluntu sayısındaki azalmadan anlaşılmaktadır. MS 8. yüzyıldan itibaren Doğu Akdeniz’den Ege Adaları ve Karadeniz’e kayan ticaret ile birlikte MS 9.-MS 11. yüzyıllar arasında limanın tekrar canlandığını söylemek mümkündür.8 Lykos Deresi’nin taşıdığı alüvyonların birikmesi ile Theodosius Limanı’nın batı kesimi dolmaya başlamıştır; liman dolarak kullanılmaz hale gelmiş ve faaliyetler limanın doğusuna uzanan sahile doğru kaymıştır. Alüvyonların birikmesi bu sefer limanın kuzeyden güneye doğru dolmasına neden olmuştur. Arkeolojik kazılar, 12. yüzyılın sonlarından itibaren, limanın neredeyse tamamına yakın bir kısmının dolduğunu, sadece kıyı denizciliği yapan balıkçı ve küçük nakliye gemilerinin kullanabileceği küçük bir bölümünün kaldığını kanıtlamaktadır.9 Kaldı ki, bölge daha sonraki dönemlerde komşu bölgelerin sakinleri tarafından elverişli bir moloz dökme yeri olarak kullanılmıştır; öyle ki Osmanlı döneminde Theodosious Liman bölgesi kara sınırları içine katılmış durumdaydı. Bölge Vlanga adıyla anılıyor ve bostan olarak kullanılıyordu.10 Petrus Gyllius 16. yüzyılın ortalarında İstanbul’u ziyaret etmiş ve limanın dolmasıyla ilgili şunları söylemiştir: “Liman doldurulmuş, geniş bostanlara yeşillik ekilmiş, çok az sayıda da arbor (ağaç; gemi direği) dikilmiştir. Ağaçlardan, Fabius’un dediği gibi, yelken değil meyve sarkar; bostanlar, içlerinde yer alan kuşkusuz eski limanın kalıntıları olan suyu tükenmez çeşmelerden sulanırlar.”11 17. yüzyılda Vlanga mahallesinde iki Ermeni kilisesi vardı: bunlardan biri Surp Sargis adıyla Çinili Hamamın yanında bulunuyordu, şimdi yerinde bir ev bulunuyor. İkinci kilise iise Surp Nigoğos adıyla Yenikapı yakınlarındaki Hisardibi mevkiiindeydi. Kiliseler geçirdikleri yamgından sonra yeniden inşa edildiler ancak muarız Vani Efendi tarafından yıktırılmıştır.12 Sarraf -Hovannesyan surların içinde yeralan 24 Rum kilisesinden birinin de Vlanga bölgesinde yeralan Ay’ Teodoros olduğunu söyler.13 1778’de Vlanga Bostanı’na yayılan yangında 400 kadar Ermeni evi yanmıştır.14 Vlanga’yı çevreleyen eski liman surları yüzyıllar bıyunca ayakta kalmış ancak 19. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren bayındırlık ve şehircilik faaliyetlerinin hız kazanmasıyla önemli kayıplar vermiştir.15 1847 tarihli Mühendishane öğrencileri tarafından çizilen 1/1000 ölçekli İstanbul planında, doğuda Vlanga Yeni Kapısı, batı uçta Davutpaşa Kapısı, güneyde mendirekler, kuzeyde surları sınırlayan surlar görülmektedir. Eski limanın güneydoğu ucunda bir süre küçük bir dış liman işlevi gören ancak 18. Yüzyıldan itibaren dolan Yeni Mahalle yerleşkesi yeralmaktadır.16 19. yüzyılda suriçi ve dışı bölgelerin Langa Bostanı olarak kullanıldığı görülmektedir. Ekili alanlar şeklinde gösterilen Büyük Langa Bostanları suriçini tamamen kaplarken Küçük Langa Bostanları limanın kara tarafı surlarını dışarıdan kaplamaktadır.
19. yüzyıla kadar ayakta olduğu anlaşılan tarihi liman surları 1871 yılında Rumeli demiryolu yapımı sırasında önemli kayıplar vermiştir. Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde sahile dik inen Mustafa Kemal ve Namık Kemal Caddelerinin açılması , 1956-1959 yılları arasında kıyı şeridinin genişletilerek Sahil yolunun yapılması ve diğer iki caddeye bağlantılar oluşturulması deniz surlarının tamamen silinmesine yol açmıştır. Öte yandan 20. yüzyıl içinde Langa Bostanlarının yerşn küçük ölçekli sanayi işletmeleri almıştır.17
Tarihi liman surlarının mevcut durumu
20. yüzyılın başından itibaren hazırlanan haritalar, eski fotoğraflar ve gravürler yardımıyla yapılan araştırmaların yanı sıra 2004 yılında başlayan Yenikapı Kurtarma kazıları, Theodosius Limanı ve liman surları hakkında önemli veriler ortaya koymuştur. Limanı çevreleyen surlar Sarayburnu’ndan Yedikule’ye kesintisiz uzanan Marmara surlarının parçasıdır. Marmara surları Yeni Kapı’ya ulaştığı noktada iki kola ayrılıyor, bir yay çizdikten sonra güneyde deniz yönündeki surlarla birleşiyordu. Kara ve deniz surları Davutpaşa Kapısı’nda birleştikten sonra surlar batıya devam ediyordu.18 Marmaray ve Metro projelerinin İstanbul’un Yenikapı semtinde 58 000 m2lik alanda sürmüş olan çalışmalar kapsamında, Istanbul Arkeoloji Müzeleri tarafından 2004 yılından beri çalışmalar yürütülmüştür.19
Nisa Semiz’in restitüsyon çalışması pek çok veriyi bir araya getirerek Theodosius Liman surlarının durumunu ortaya koyar. Nisa Semiz çalışmasında, mevcut bölümler ile Yenikapı Kurtarma kazıları sırasında açığa çıkan bölümleri birleştirmiş, dahası tarihsel araştırma ışığında eski haritalar ile Müller-Wiener, Dirimtekin’in tespitlerine göre belirlenen bölümleri çakıştırarak Theodosius Liman surlarının restitüsyonunu oluşturmuştur.
Yenikapı Kazılarında Çıkarılan Buluntular
Marmaray ve metro projelerinin sınırına denk gelen 1. bölge kazı çalışmalarında muhtemelen demir çeğına ait buluntular ele geçirilmiştir. Kazının suyun çekilmesiyle devam eden sürecinde su yumuşakçalarına ait kabukların altında dal örgü tekniğinin uygulandığı mimari tespit edilmiştir. Bu mimari muhtemelen neolitik çağa aittir. Bu tabakanın altında ana kütle olan iki kil tabakasının hemen üstünde bulunan siyah toprak ve hemen üstünde bulunan bitki kökleri, buranın Marmara deniz olamdan yaklaşık 13000 yıl öncesine ait kesiti göstermesi bakımından önemlidir.20 Alanın batısında yeralan ve Marmaray ve metro projelerinin kuzeyinde yeralan 2. bölge ve 3. bölgede yeralan yapılar ilginçtir: burada kalın ve sık kazıklardan oluşmuş, kazı sırasında yaklaşık 43.5 mlik kısmı ortaya çıkarılan iskelenin orta kısmında genişleme görülmüştür. Bu kısım muhtemelen yükleme ve boşaltma yapılması için iskele döşemesinin genişletildiği platforma aittir. Kuzeybatı tarafındaki taşlar üst üste iki sıra halindedir. Rıhtımın tespit edilen uzunluğu 25.50 m genişliği 2.80 m’dir. Rıhtımı oluşturan taşların kumun üzerine oturduğu görülmüştür. Limanın MS 4. yüzyılda yoğun olarak kullanılmaya başlandığı tahmin edilmektedir. Horasan harcından yapılmış mendirek Theodosius surundan daha önce yapılmıştır. Limanı kapatan Theodosius surları kazılar sonucu ortaya çıkarılmıştır. Hilal şeklinde biten limanın bu kısmını kapatan Theodosius surlarının almaşık sistemle, ayni 5 sıra kesme taş, ve 5 sıra yaprak tuğla ile örüldüğü tespit edilmiştir. Limandan batıya doğru bakıldığında Theodosius surlarının köşe yaparak doğuya doğru ilerlediği, 4.40mlik bir genişlikle düzgün kesme taş ve horasan harcıyla örüldüğü tespit edilmiştir.21
Kazı alanının metro projesi bölümünün kuzeybatı kısmında ortaya çıkan kilise yapısı limanın dolmaya başlaması dönemine rastlar ve tek hücreli, dairesel apsisli 9.50 mye 11.45 mlik bir şapeldir. Horasan harcıyla taştan örülmüş duvarlarının yanısıra şapelin üst kımının ve çatısının ahşap olduğu tahmin edilmektedir. Kilisenin içinde ve çevresinde 23 mezar bulunmuştur. Bu 23 mezar içinde de insan iskeletleri tespit edilmiştir. Yapının MS 13. yya ait olduğu tahmin edilmektedir.22
Marmaray alanındaki 1. Bölge güneyinde 16. Ve 17. yüzyıla ait doğu batı yönünde uzanan, yassı taşlarla döşenmiş bir Osmanlı yolu ortaya çıkarılmıştır. Bu taşları bir kısmı numaralandırılarak plan üzerine işlenmiş ve kaldırılımıştır. İstasyon binasının yapılması halinde uygun bir yerde kullanılması için projelendirilmesi konusu yetkililere iletilmiştir. Bu alanda horasan harç, çimento harç ve taşlardan örülmüş birçok meakndan oluşan bir kompleks ortaya çıkarılmıştır. Bu mekanların bir ucunda 20.yy a ait bir sarnıç da bulunmuştur. Muhtemelen 18. Yya ait bir bostan kuyusunun da yeraldığı kompleks içinde ecza ve kimyaya ait işlikler yeralmaktadır: bunu alanda ele geçirilen ilaç şişesi kapağıyla cam şişe kırıklarından anlamaktayız. Buraların Hristiyanlar tarafından yönetildiği mekanda bulunan Isa heykelciğinden anlaşılmaktadır. Bu alanın Laleli Camii temelinden çıkan molozlarla doldurulduğu ve III. Mustafa tarafından Rum ve Ermenilere satıldığı bilinmektedir.23
Kazı alanında 2007 yılı itibariyle 7605 adet envanterlik eser ve 2015 yılı itibariyle 37 batık gemi ortaya çıkarılmıştır.
Kazılar sırasında Arkaik döneme ait (MÖ 7-6. yüzyıl) az sayıda da olsa seramik buluntu, Klasik döneme ait (MÖ 5-4. Yüzyıl) ve Helenistik döneme ait (MÖ 4-1. Yüzyıl) Rodos, Chios, Thasos, Lesbos, Heraklia, Kıbrıs, Karadeniz kökenli amforalar, Roma dönemine ait (MÖ 1 MS 4. Yüzyıl) İmparator Geta’ya ait Amorion darplı bronz sikkeler, Konstantinapolis dönemine ait ( MS4-MS7. Yüzyıl) keramik buluntular ve sikkeler, Kuzey Afrika kökenli tabaklar, Anadolu ve Balkan kökenli kandiller, Doğu Akdeniz, Ege ve Afrika kökenli amforalar, Kafkasya ve Asya kökenli insan yüzü betimli kaplar, Kuzay Avrupa kökenli oyun taşı gibi buluntular yoğun ticaret ilişkilerini göstermektedir. Ayrıca 4-7 yüzyıllar arasında buluna Afrika kökenli canlı hayvan iskeletleri limanda canlı hayvan ticaretini gözler önüne serer. MS 7. Ve 11. Yüzyıllar arası buluntular daha çok Bizans dönemine ait batık gemilerdir.24
Yapılan çalışmalar ışığında, Yenikapı kazı alanı içinde dokuz stratigrafik kesit belirlenmiştir. Stratigarfik kesitler bize geçmiş yıllarda meydana gelen deprem, tsunami ve fırtına tarihlerini belgelemektedir. Örneğin, Perinçek’e göre 4 numaralı sediment istifinde, 553 yılında meydana gelen deprem ve bunun ardından oluşan tsunami dalgalarının etkileri görülebilir. Kazı alanındaki yer katmanları belirlenen 27 batık ve 3 değişik dolgu tabakası bulunmuştur. Bu 27 batıktan 22’si 6 numaralı sediment istifi içindedir. Yaygın görüşe göre 10. Yüzyıl sonu 11. Yüzyıl başlarında meydana gelen lodos fırtınası sırasında bu gemiler batmıştır, ve üzerlerinde kalın bir deniz kumu katmanı oluşmuştur.25
Gemiler çoğunlukla büyük bir fırtına, tsunami, deprem ya da karadan gelen sel gibi doğal aftelere maruz kalarak kullanım ömrünü bitirmiştir.26
Lykos Deresi’nin yığdığı alüvyonlar ve denizin getirdiği kum, Theodosius Limanı’nın kullanılamaz hale gatirmiştir, ancak liman içinde bulunan gemilerin oldukça iyi durumda korunmalarını sağlamıştır. Bu hızlı gömülme batıkların haricinde bulunan makara, palanga, halat, halat tokası gibi donanımın; tarak, deri sandalet, hasır sepet, ahşap tabak gibi günlük kullanım eşyalarının; amfora, taş ve demir çapa gibi organik ve inorganik birçok eserin de yok olmasını engellemiştir.27
Yenikapı’da denizden 1,5 km. içeride yürütülen Metro ve Marmaray kazı çalışmaları sırasında, üç çeşit gemi göz önüne çıkar: Yuvarlak gemi”olarak adlandırılan yük gemileri, balıkçı kayıkları ve “uzun gemi” olarak da adlandırılan çektiri sınıfı kürekli gemiler. Kazı alanında ortaya çıkarılan bu batıklar, İstanbul Üniversitesi ile İstanbul Arkeoloji Müzeleri arasında hazırlanan ortak bir proje ile koruma altına alınmıştır.28