PROJE RAPORU
Tenezzüh
“Yavaşlık ile hatırlama, hız ile unutma arasında gizli bir ilişki vardır.” (Kundera, 2008)
Bellek, unutmak ve hatırlamaktan ibarettir. Kentsel mekanlarda da, kolektif bellek ve bireysel bellek bu iki eylem arasında gerçekleşir. Kolektif bellek için hatırlama biçimleri kontrol edilebilir kavramlardır. Anma törenleri, bellek mekanları gibi daha olumlu ve kolay benimsenebilecek yöntemler veya tarihsel bir akışa yerleştirme, millileştirme gibi daha otoriter yaklaşımlar kullanılabilir. Mimarlık bağlamında, normal tarih yazımından farklı olarak faydacı bir tarih anlatısı vardır. Modernleşme sürecinin de etkisiyle eski sosyal ve kültürel çevrenin sürekli yıkımı, kitle tüketim alışkanlıkları, modern hayatın değişkenliği ve hızı kolektif unutmayı kolaylaştırır. Aslında geçmiş, şimdiki zamanda yaşamaya devam eder fakat kozmopolit kent içinde kullanıcı çok fazla dinamiğe maruz kaldığı için farkında olmaz. Bu noktada Kundera’nın dediği gibi farkındalığa ulaşmak için durmak, yavaşlamak, deneyimlemek gerekir. Deneyim ise insan bedenine bağlıdır, insan bedeni geçmiş ile gelecek arasında bir sınır görevi görür ve geçmiş deneyim yolu ile algılanır.
Üsküdar sahili ve meydanı da hızlı kentsel gelişmelerden nasibini alır ve kentin tarihsel evriminde, sahil yolu ve çevresinde gerçekleşen düzenlemelerle, meydanın sınırları ve yapısının değişimi bugün de devam eder. Meydanın deniz ile kurduğu ilişki zayıftır. Yalnızca sahil kenarındaki banklarla ve deniz ulaşımı ile sınırlıdır. Meydanın formu Üsküdar’ın yapılı çevresinden de bağımsızdır. Alana ulaşım kara ve deniz üzerinden kolay olmakla beraber, yoğun ve kontrolsüz bir yaya hareketliliği vardır .Bu durum da meydanı deneyimlemeyi mümkün kılmaz. Meydanı çevreleyen tarihi yapılar- Mihrimah Sultan Camii, Şemsi Ahmet Paşa Camii ve Sinan Hamamı- işlevini devam ettirmekle beraber, tarihsel birer veri olarak görünürlüğünü kaybeder. Çeşmeler ise temel fonksiyonlarını kaybeder ancak, ikincil bir fonksiyon olarak, etrafında bir sosyalleşme/bekleme alanı tanımlamaya devam ederler. Kervan yolunun İstanbul durağı olan Üsküdar meydanının, artık kentsel bir alan olmaktan ziyade bir transfer noktasına dönüştüğünü söylemek yanlış olmaz.
Bütün bu verilerle beraber, proje kapsamında Üsküdar Meydanı’ndaki tanımsız boşlukları ve yolları tanımlı hale getirmek, bunu da bir yürüyüş rotası aracılığıyla yapmak hedeflenir. Tasarımda Mimar Sinan’ın avlulu yapıları referans alınır. Sinan’ın avluları sokaktan kapalı mekanlara geçişi sağlar ve kentsel bir iç mekan oluşturur. Bu avlular inşa edildiği dönemde, meydan işlevi görür, sosyalleşme ve beklenmedik karşılaşmalara zemin hazırlar.
Projenin başlangıç noktası, verilen arsada bulunan Mihrimah Sultan Camii, Şemşi Paşa Camii ve Sinan Hamamı’nı odak noktaları olarak belirleyip, bu odaklar arasında kalan üçgensel bölgede bir merkez oluşturmaktır. Bu üç odak, proje kapsamında birer anıt olarak değerlendirilir. Odak noktası aynı zamanda Üsküdar meydanındaki transfer noktasına denk gelir. Belirlenen odak etrafında bir deneyim alanı yaratarak, meydanın belleğini görünür hale getirmek ve potansiyellerini ortaya çıkarmak projenin birincil amacıdır. Bu anlamda odak noktası etrafında bir yavaşlama alanı yaratarak, kullanıcının meydanı deneyimlemesine fırsat verilir. İkincil amaç ise, bu odak noktasını Üsküdar Meydanı’ndan denize taşımak ve tüm İstanbul panaromasında algılanabilecek diğer Sinan yapılarını da bu deneyime dahil etmektir. Çünkü Sinan aslında tüm İstanbul siületine yer eder, yalnızca Üsküdar meydanında Sinan yapılarını algılamak Sinanı’ı anma bağlamında yüzeysel kalacaktır.
Sinan yapıları odağı ve etrafında tasarlanan deneyim mekanı, bir yürüyüş rotası üzerinde kurgulanır. Bu noktada rotanın çıkış noktalarından biri olan tenezzüh kavramından da bahsetmek gerekir. Tenezzüh; Osmanlı kenti anlatılarında, mesire yerleri, kamusal alanlar ve yapılarda -özellikle avlu ve bahçelerde- karşımıza çıkar. Nefeslenmek, seyre çıkmak ve gezmek anlamlarında kullanılan bu kavram, bir yerden bir yere gitme halinden daha yavaş bir eylemdir ve aynı zamanda kullanıcıya kenti deneyimleme fırsatı verir. Günümüzde çağdaş kentlinin -özellikle İstanbul gibi metropollerde- gündelik hayat pratiklerinin hızından sıyrılarak, kenti deneyimlemesi çok kolay değildir. Bu yüzden oluşturulan deneyim rotası seyirlik noktaları olan, kullanıcıyı kent içinde yavaşlatan, kısa bir tenezzühe yönlendiren bir kurgu ile tasarlanır. Başlangıç noktalarını 3 anıttan alan deneyim alanı, gridal bir sistem olarak tasarlanır. Gridler yer yer duvar ve döşeme yüzeylerine dönüşür. Gridal sistemin amacı, kent peyzajına müdahale etmeden, mevcut değişimi ve dönüşümleri kabul ederek ve potansiyel dönüşümlere bir engel oluşturmadan, kentte kendine bir yer bulmaktır. Bu seçimin bir diğer amacı ise gridin soyut ve evrensel bir sistem olmasıdır. Tasarlanan alan, grid ile kendi yerini tanımlarken sonsuz bir grid ile de kente eklemlenir. Diğer yandan bu grid, yalnızca plan düzleminde kalmaz, 3. boyutta da hissedilir ve tanımsız yaya hareketleri için yönlendirici bir görev görür. Yürüyüş rotasını kullanmayı tercih etmeyen kentli için de oturma/bekleme alanları gibi farklı kullanım alternatifleri sunar. Bu anlamda yer ile kurulan ilişki de stereotomik anlamda, yerden tektonik çerçeveye grid ile geçerek tamamlanır.
Oluşturulan rota, kullanıcıyı başlangıç noktalarından alır ve alternatif yollardan odak noktasına götürür, oradan da deniz üzerine taşan son noktaya ulaştırır. Rotanın içinde bulunan küçük iç bahçeler herhangi bir fonksiyon yüklenmeden, kullanıcı deneyimine bırakılan kentsel iç mekanlardır. Kullanıcı bu iç bahçelerde, bireysel deneyimi dışında kollektif bir deneyimin de parçası olabilir. Diğer kullanıcılarla karşılaşır ve bu şekilde kentsel belleğin yeni bir katmanı oluşmaya başlar. Kullanıcıya yalnızca potansiyeli olan boşluklar verilir ve kendi fonksiyonlarını yaratmaları beklenir.
Strüktürdeki düşey modüller ise rastgele değil, etrafında bulunan yapılı çevrenin referanslarına göre konumlanır. Kimi yerde modüllerdeki boşluklar pencereye dönüşür, sözgelimi Yeni Valide Camii’nin karşısında bulunan modül açıklıkları, camii avlusunun duvarında açıklıkları takip eder. Bu sayede yapı ile görsel bir bağlantı kurulur. Rotanın avlu benzeri yapıları camiinin temelde aynı işlevli olan giriş avlusunun çağdaş bir yorumudur. Bazı modül açıklıkları ise yalnızca rota akışının algılanması için yürüyüş hareketini gösterir. Modüllerin farklı açıklıkları olmasının temel amacı etraftaki tarihi katmanları, farklı noktalara odaklanan çerçeveler oluşturarak göstermek ve kullanıcıda merak duygusu yaratmaktır. Modüllerin düşey yüzeyleri bazı noktalarda oturma elemanına, bazı noktalarda üst örtüye dönüşerek kullanıcıya alternatifler sunar.
Strüktürde 2 farklı malzeme kullanılır. Bunlardan biri yalnızca yürüyüş yolunda, yatay olarak algılanan kortendir ve rotanın sonuna dek devam eder. Rotayı tanımlamak için korten tercih edilmesinin amacı, zamanın izlerini yansıtan bir malzeme olmasıdır. Sözgelimi rotanın diğerlerine göre daha çok tercih edilen bölgeleri, üzerindeki izlerden ve eskilik değerinden anlaşılır. Korten kullanıcı ifadesinin görülebileceği bir malzemedir. Düşey yüzeyler ve üst örtülerde tercih edilen yarı geçirgen beton bloklar ise, yapılı çevreyle ile daha bütünleşik bir ilişki kurmak ve alandaki tarihi dokunun önüne geçmeden varolabilmek için tercih edilir.
Aldo Rossi, mimarlıkta ve kentte tarihsel sürekliliğin varolması gereken bir hedef değil, nesnelerin doğasında olan bir şey olduğunu ve bu nedenle tarihi alanlarda tasarlanan yapılarda ve kentsel düzenlemelerde aşırı müdahaleden kaçınmak gerektiğini söyler . Tenezzüh rotası da kente bu şekilde eklemlenmeyi hedefler. Üsküdar’daki Mimar Sinan yapıları mevcut durumda görünürlüğünü kaybetmiş olsa da, meydanda bilinçli bir seyirle ve bu seyre olanak sağlayacak mekanlarla ortaya çıkabilecek değerlerdir. Tenezzüh rotasındaki bir kullanıcı rotanın içinden kenti izleyebilir, rotanın dışındaki bir kullanıcı ise rotanın içini merak eder. Merakını gidermek için rotaya yöneldiğinde ise, hem tarihi hem de yeni bir katmanla buluşur.
Projenin amacı Üsküdar meydanında bir Sinan teması yaratmak değil, meydanı şekillendiren Sinan yapılarını bir tema dahilinde kullanıcıya algılatmaktır. Kullanıcıya yeni bir izlek doğrultusunda, içinde bulunduğu tarihsel bağlam fikrini aşılamak hedeflenir. Bu bilinçlenme meydandaki fiziksel odakların ötesinde gündelik yaşam pratiklerine dair dinamik bir içeriğe, görkemli fotoğraf karelerinde görünen Sinan yapılarını, fotoğraflarda görünmeyen dinamiklerle ve kentin katmanlarıyla beraber keşfetmeye, basılı, kurgulanmış veya anlık yakalanmış herhangi bir temsil nesnesiyle hissedilemeyecek bir deneyime götürür.
Kullanıcının aşina olduğu Sinan yapılarını, karmaşık kentsel bağlam içinde algılamayı mümkün kılar. Kentsel artifaktları, bugünün anlayışıyla tarihteki konumuna yeniden oturtur.
Üsküdar meydanında kullanıcı hali hazırda Sinan yapılarıyla çevrilidir ve rotadaki açıklıklar da, Üsküdar içindeki Sinan yapılarının fragmanlarını verir. Tenezzüh rotası tamamlandığında ise, kullanıcı kendini denizin üstüne uzayan platformda bulur. Platformda yürürken kullanıcı algısı meydan ölçeğinden kent ölçeğine çekilir ve tüm kentin Sinan yapılarıyla çevrili olduğu farkedilir. Bu farkındalığı güçlendirmek ve sembolize etmek adına rotanın sonuna Mimar Sinan’ın mührü işlenmiştir. Mühür, İstanbul panaromasına atılmış bir imza gibidir. Üsküdar meydanına konumlanan tenezzüh rotası, yalnızca meydana değil, tüm kente dair bir farkındalık yaratır ve kullanıcıyı kentin bugünüyle, geçmişi arasında bir gezintiye çıkarır. Tenezzüh rotası, kentteki anıtsal verilerle devrim yapmaz ancak onları yalnızca birer imge olmaktan kurtarıp yeniden üretir.