Julien de Smedt Architects tarafından tasarlanan proje Fer Yapı tarafından geliştiriliyor. Premier Kampüs Ofis projesinin yerel mimarlık ofisi ise DB Mimarlık...
İstanbul’un en merkezi bölgesi olan Kağıthane, özellikle Koruma Kurulu’nun 2010 yılı itibariyle bölgenin yeniden yapılandırma projesini hayata geçirmesinden ve imar planlarını yapmasından sonra büyük bir ivme kazandı. Bugün Kağıthane bölgesi, İstanbul’un en hızlı gelişen semti konumunda bulunuyor.
İş dünyası için çok önemli olan Levent, Maslak, Mecidiyeköy, Taksim, Eminönü, Karaköy gibi merkezi semtlere ve TEM Otoyolu, E-5 gibi ana bağlantı yollarına yakın konumuyla Kağıthane bölgesi, İstanbul’un yeni ticaret, kültür, eğitim merkezine dönüşüyor.
Premier Kampüs Ofis, Osmanlı’nın en önemli mesire yerlerinden biri olan ve şairlere ilham veren güzelliğini bugüne kadar korumayı başarmış Sadabad’ın karşısında yer alıyor. SİT alanı olan Sadabad Premier Kampüs Ofis’e asla değişmeyecek ve onu kapanmayacak muhteşem bir manzaraya sahip olma ayrıcalığı sunuyor. Ayrıca Sadabad’a komşu Premier Kampüs Ofis, İstanbul’un en büyük yeşil alanlarından birini de, sanki kendi
ofisinizin bahçesiymiş gibi ayaklarınızın altına seriyor. Kültür, eğitim, sanat ve iş merkezi Maslak, Levent gibi iş merkezleriyle kıyaslandığında, metrekare fiyatı olarak öldükça büyük bir avantaja sahip Kağıthane bölgesinin gelişimi aralıksız devam ediyor.
Pek çok ofis ve konut projesinin yer aldığı Kağıthane Bilgi Üniversitesi, Aydın Üniversitesi, Haliç Üniversitesi ve İstanbul Ticaret Üniversitesi’nin kampüslerine de ev sahipliği yapıyor. Bu da Kağıthane bölgesini sadece bir iş merkezi değil, aynı zamanda bir kültür,eğitim ve sanat merkezi haline getiriyor.
Premier Kampüs Ofis’te yeşil alana ayrılan bölümler, ısıtma-soğutma konusundaki efektif çözümler ve kullanılan malzemelerle çevreye ve doğal kaynaklara olumsuz etkiler en aza indirildi. Bu özellikleri sayesinde Leed Gold Sertifikası’na aday olan Premier Kampüs Ofis, hem işletme maliyetlerini düşük tutan hem de doğayla dost bir proje olarak öne çıkıyor.
Projenin mimarı Julien de Smedt ise Premier Kampüs Ofis’i şu sözlerle anlatıyor:
“Premier Kampüs Ofis, kullanıcıların çalışma ve yaşam kalitesine odaklanan ve İstanbul’daki varlığını yeni bir kavramsal ve kentsel yaklaşım şekli olarak ele alan bir ofis projesidir. Premier Kampüs Ofis’i tasarlarken,
çevreyle etkileşim içinde olmasına büyük özen gösterdik. Binanın hacmi çevresindekileri içeri davet etmek üzere gerçek anlamıyla oyularak şekillendirildi. İstanbul’un kendine has inişli çıkışlı doğası, hem bölgenin kenarlarına uyum sağlayan planında hem de yakındaki Boğaz’ın dalgalarını yansıtan narin kıvrımlara dönüşen bina kesitinde devam ettirildi.
Zemin kattaki canlı ticari hayat plazalara ve bahçeye taşıyor. Üst katlarda ofisler sıcak ilkbahar ve yazların bunaltıcı etkisini hafifleten zengin bitki örtüsüyle kaplı yeşil teraslara açılıyor. Projenin sınırları her ne kadar açıkça belli olsa da yine de uzaktan kendini şehre cömertçe açıyor. İç kısımlara yaklaştıkça, güneşten korunmaya yardım eden panjurların da etkisiyle daha samimi ve özel bir ortam başlıyor.
Proje yeni İstanbul’un iş hayatında çağdaş kültür, mimarı ve yaşam tarzını teşvik eden bir sembol görevi görüyor. İster tek kişilik bir şirketin, isterse yüzlerce çalışanı olan bir kuruluşun ofisi olsun, içerinin dışarıyla etkileşim kurduğu ve herkese istediği alanı ve yeri sunabilecek esneklikte bir bina tasarladık. Biz hayatın farklı yanları olduğuna, çeşitli oluşumların beraber yaşamaları ve deneyimlerini paylaşmaları gerektiğine inanıyoruz. Premier Kampüs Ofis, böylesine zengin bir çeşitliliğin var olabileceği bir yerdir.”
7 yorum
Kamusal alanda yeşili katletmiş, leed sertifikası almak isteği ile ete kemiğe bürünme gayretinde olan bir heyula. İnsani ölçüde ezici, tarihe meydan okuyan, ruhsatı olsa da ruhsarı olmayan bir kütle.
Vaziyet planı, kesit, görünüş ve kat planları koyulsaydı bir mimarlık internet sitesine giren mimarlar olarak proje üzerine sevabıyla günahıyla mimari olarak yorum yapabilirdik. Bu şekilde projede takıldığım yerler; asfaltın üzerine yapılmış lastik izleri, gölgelere bakarak render’ın güneş saati ayarını tahmin etmek ya da akşam saatinde neden bu kadar çok kişinin çalıştığını anlamaya çalışmak oluyor.
Orkun Bey’in dile getirdiği gibi kesite, kat planına dair bir görsel sunulsaydı strüktür hakkında sağlıklı bir yorum yapılabilirdi. Bunun dışında bölgedeki hmax 5 ya da 6 kata izin veriyor. Ticari kaygılar ile mimari kaygıların orta yol bulma savaşında emsal sonuna kadar zorlanmış tabi. Alıştık bu manzaraya. Bu yoğunluğuna rağmen açık alan çözümlemesi hoşuma gitti. Azmi Bey’in bahsettiği sertifika hamlesi gerçek bir haberse olumlu bir hareket. Keşke gerçekleştirilen her proje leed standartlarında yapılsa.
Arkitera gibi bir yayından beklemezdim doğrusu…
Şaka bir yanda dursun. Sizce mimarlar ve geliştiriciler bahsettiklerinizi veriyorlarda mı Arkitera.com yayınlamıyor? Ya da Arkitera takımı sizce bu bilgileri mimarlardan istemiyor mu?
Bir mimarlık sitesi isek bunu hakkını vererek yapmalıyız. Yapıyoruz. Lakin ortam neyse mimarlık sitesi de o kadar olabiliyor. Ben de bu ortamın parçası ve üreticisiyim sizler de.
Durum buradan bakınca işte yukarıda anlattığım gibi.
Ötesine geçelim: Geliştiricilerin bazen plan bile ortada yokken satış yaptığını biliyor muyuz mesela? (Lafım kesinlikle bu proje için değil, genel. Burada durumu bilmiyorum.)
Bu işler piyasa işi. Mimarlar ya piyasayı anlarla ya da havanda su dövmeye devam ederler. 😉
Render üzerinden satışlarda para da render olarak verilmeli bence… Örneğin ben render’ını gördüğüm konutu bilgisayar ortamında yaptığım üç boyutlu 300.000 TL’lik banknotun render’ıyla satın alabilmeliyim. Devlete de vergimi render üzerinden yatırabilirim, yüzde kaç istiyorlarsa…